Ferhat KENTEL
Türlü çeşitli manipülasyon, karalama, ucuz etiketlemeler ve belden aşağı vurmalarla “aradaki renklerin” kaybolmaya yüz tuttuğu, herkesin panik içinde bir kampta yer almaya çalıştığı, ya da sessiz kalmaya itildiği bir zamanda, yaşadığımız ülkenin boğucu gerilimleri ve trajedisi karşısında ne yapılabilir?
Van depremi, arkasında hayalet bir şehir ve buz gibi bir havada, çaresizce hayata tutunmaya bile değil,bir an evvel ölüme kavuşmaya çalışan insanlar bıraktığı; insanlarını koruyamayan, bu yüzdenitibarını kaybeden bir devletin ve ona karşı savaşırken, onu taklit edenlerin hikmetinden sual olunamayan otoritelerinin peşinde koştuğu bir zamanda ne konuşulabilir?
Konuşmaya, dinlemeye, anlamaya, etkileşmeye çalışmak, çatışan ve “her şeyin en doğrusunu bilenler” tarafından “ortaklaşa” bir biçimde, “sol-liberal züppelik”, “saflık”, “aldatılmışlık”, “karşı tarafın ajanlığını yapmak” ya da “ihanet” olarak adlandırılıp imkânsız hale gelmeye başladığı bir zamanda ne yapılabilir?
Mesela inatla “Kardeşlik, Adalet, Barış” için sokaklardan çığlık atılabilir. Bu çığlığa şimdiye kadar sessiz kalmış başka sesleri de ortak etmeye çalışarak, “ölüme karşı tavır almaya” çağırarak...Önümüzdeki hafta, 26 kasımda cumartesi günü Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, Mazlum-Der ve Doğu Güneydoğu Dernekleri Platformu, Barış için Sanat Girişimi gibi farklı köken, eğilim ve çevrelerden barış inisiyatiflerinin yapacağı gibi... İnatla “Hâlâ çare var! Hâlâ dibe çakılmamak için şansımız var!” demek gibi... Veya “Allah’tan umut kesilmez!” ya da “Mucizevî bir şey olacak ve bu kâbus bitecek!” diyerek, umudu beslemek gibi...
Ve belki “savaşın ilgili ve yetkilileri”, “umutsuz bir vaka” gibi olsa da, “sosyolojik düşünmeye” davet edilebilirler. Onlara denebilir ki: “İzlediğiniz yol hiç orijinal değil; çok sıradan, çok bildik... Siz istediğiniz kadar ‘Özel, nesnel vs. koşullarımız böyle gerektiriyor’ deyin; dünyada yaşanan tonlarca acı, arkasında sizin yapmakta olduğunuzu anlatan tonlarca teori bıraktı; kendinizi doğrulayan bildirileri, gazeteleri, açıklamaları okumak yerine, birazcık sosyoloji okuyun, ders alın...”
Mesela modernizmin tahakkümünün yarattığı travmalara en duyarlı sosyologlardan biri olanZygmunt Bauman’ın Sosyolojik Düşünmek adlı kitabından en azından şu satırları okusalar...
“Amerikalı antropolog Gregory Bateson, düşman tutumların adeta düşman davranışı teşvik ederek kendi gerekçesini sağlaması şeklinde ilerleyen etki-tepki zincirine schismogenesis (bölünmeyle, ihtilafla varolma) adını takmıştır. Her eylem daha güçlü bir tepkiyi doğurduğundan, iki taraf da ister istemez derin ve kalıcı bir bölünmeye doğru sürüklenir. Taraflardan birinin karşılıklı ilişkiler üzerinde başlangıçta olabilecek kontrol gücü ve etkisi artık kaybolmuştur. ‘Mevcut durumun mantığı’ üstün gelmiştir.”
Bateson’a göre, iki tür schismogenesis var. Simetrik olanında “taraflardan her biri karşıtında gördüğü güç belirtilerine tepki gösterir. Rakip ne zaman kuvvet ve kararlılık gösterse, daha etkili bir kuvvet ve kararlılık yoluna gidilir.” (...) “Bu simetri çatışan taraflarda kendini öne çıkarma duygusunu besler ve rasyonel müzakere ve anlaşma ihtimalini ortadan kaldırır. Evlilikte eşler arasında kendi kendini azdıran zıtlaşma” gibi... “Her iki taraf da uzlaşma yerine kendi tarzında ısrar ettikçe ve iki taraf da ancak kendi kuvvetli bir irade gösterilmesinin ve zayıflık göstermeme kararlılığının bu amaçlarına hizmet edebileceğini varsaydıkça, başlangıçta küçük görüş ayrılıkları taraftarların hiçbirinin kapatamayacağı derin uçurumlara dönüşür. Artık taraftarlardan hiçbiri kavganın nedenini hatırlamaz bile; tersine, iki taraf da şimdikikavgalarının şiddetinin büyüsüne kapılmıştır. Karşılıklı suçlamalar ve üstünlük gösterileri denetimden çıkar ve evlilik boşanmayla son bulur; yeni bir etkileşim zinciri daha kopmuştur.
Tamamlayıcı schismogenesis tamamen zıt varsayımlardan doğar ama aynı kapıya, yani ilişkinin kopmasına çıkar. Eylemlerin schismogenesis dizilişi tamamlayıcıdır. Çünkü öteki taraf karşı tarafın artan gücünün tezahürleriyle karşılaştığında direnişini zayıflatırken, bir taraf öteki tarafın zayıflık işareti göstermesiyle kararlılığını arttırır. Bu, tipik olarak tahakkümcü ve itaatkâr iki partner arasındaki her etkileşimde ortaya çıkan eğilimdir. Partnerlerden birinin kendine güveni ve inancı ötekinin ürkeklik göstermesini ve boyun eğmesini besler. Zamanla ikincinin uysallığı birincinin kendini öne çıkarması ve küstahlığı ile el ele yürür.”
Tabii, bunları entelektüel züppelik olarak görebilirsiniz (başlığı da özellikle “ecnebi” dildebıraktım zaten, fırsat arayanlar tepe tepe kullansın diye)... Tabii ki, niyetiniz, ihtiyaç duyduğunuz şey bizzat düşman ve savaş olabilir... Tamam, o zaman bunları ciddiye almayın...
Ama niyetiniz “ille de savaş” değilse, biraz da bilmeyin; bu kadar emin olmayın... Biraz soru sorun; bir kere de “acaba?” deyin...
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.07.2024
16.04.2024
5.02.2024
12.07.2023
24.01.2023
26.11.2021
2.05.2021
16.04.2021
10.10.2020
9.09.2020