Hasan CEMAL
Tarih, 11 Aralık 2002.
Yer, Kopenhag.
Avrupa Birliği’nin Türkiye zirvesine dönüşmesi beklenen yıl sonu zirvesini izlemek için Danimarka’nın başkentindeyim.
Hapishaneden bozma ilginç bir otel.
Gün yeni doğuyor.
Kurşunî bir hava, kar çiseliyor.
Odam limana bakıyor.
Oslo’ya gidecek koskoca bir feribot, gri sabah sisini ışıl ışıl yararak rıhtıma yanaşıyor.
Bembeyaz bir hayal gemisi gibi...
İpek Yolu’ndan gece vakti sapınca, ışık hüzmesi halinde insanın gözünü alan Mardin’i çağrıştırıyor.
Sabahın köründe Kürtler isimli kitabımı bitirme heyecanı içindeyken, Lübnanlı yazar Amin Maalouf’un o sözleri aklıma takılıyor:
“Ama beklediğim yarınlar dünde kaldı. Hayır kızım, bir daha hiç gelmediler.”
Yıllar sonra kızına kavuşan bir baba, yaşamda uğradığı düş kırıklığını böyle anlatır.
Yüreğimi acıtan hüzünle kim bilir kaç defa okumuştum bu iki cümleyi.
Doğu’nun Limanları adını taşıyan ve Osmanlı İstanbulu’ndan başlayıp Paris ve Beyrut’ta devam eden, Türklerin, Ermenilerin, Yahudilerin, Arapların, Hıristiyan ve Müslüman Lübnanlıların rengârenk yelpazeler çizdikleri romanın sonuna doğru, hayatta umduğunu bulamamış bir baba, kızına itiraf eder:
“Beklediğim yarınlar dünde kaldı, hiç gelmediler !”
İçimde duygu fırtınası estirmişti bu cümle.
Bilinmez bir geleceğin arayışı içinde insanların bazen kendilerini nasıl tükettikleri kafama takılmıştı ilk okuduğumda.
“Kendimizi hayat boyu hep hayallerde gezinerek mi avutacağız?” diye düşünmüştüm.
Hayır, karamsar değilim.
Türkiye’nin, insanlığın önü açık.
Tekerlek iyiye, güzele doğru dönüyor.
Ağır ağır da olsa, arada bir tökezlese de...
Evet, iyimserim.
Yaşamak için ille de acı çekilmesi gerekmeyen bir geleceğe doğru yol alıyoruz hep birlikte...
Kürtler adını taşıyan kitabım, 11 Aralık 2002’de Kopenhag Limanı’na bakan Admiral Oteli’nde karlı bir sabah vakti böyle biter.
Değişen başbakanlar, değişmeyen açıklamalar
Yıl 1988, Başbakan Özal:
“Bu devlet, haince kan döken teröriste bedelini ödetecek güçtedir. Artık bıçak kemiğe dayanmıştır.”
Yıl 1992, Başbakan Demirel:
“Terör örgütü, şimdi de masum çocukların canını almaya başladı.
Bıçak kemiğe dayanmıştır.”
Yıl 1996, Başbakan Çiller:
“Terör ya bitecek ya bitecek. Kimseye bir çakıl taşımızı vermeyiz.
Bıçak kemiğe dayandı.”
Yıl 1997, Başbakan Yılmaz:
“Avrupa, terör örgütüne daha fazla kucak açmaya devam edemez. Artık bıçak kemiğe dayandı.
Yıl 1999, Başbakan Ecevit:
“Terör örgütüne hizmet eden herkes, hesabını vermeye hazır olsun. Bıçak kemiğe dayanmıştır.”
Yıl 2011 Ağustos ayı, Başbakan Erdoğan:
“Artık sabrımız tükeniyor. Bu hain terör çetelerinin bu ülkeyi bölmeye bu ülkenin insanlarını birbirine düşman etmeye gücü asla yetmeyecektir.
Bir öleceğiz ama bin dirileceğiz.
Bıçak kemiğe dayandı.”
Yıl 2011 Temmuz ayı, Öcalan, İmralı’dan:
“Benim durumum Güney Afrika’daki Mandela’ya benziyor.
Desmond Tutu, Mandela’ya, ‘Özgür olmadan bu işe girişmeyin, tehlikelidir’ diyordu.
Doğru söylüyordu.
Ama sonra Mandela’nın önünü açtılar. Türkiye’de De Clerk rolünü oynayacak kimse yok.
Bırakın De Clerk’i, Erdoğan şu anda Çiller rolüne soyunmuş. Bir savaş gümbür gümbür geliyor!
Erdoğan, savaş istiyor, çözüm istemiyor.”
Yıl 2011 Ağustos ayı, Murat Karayılan, Kandil’den:
“AKP, Kürt sorununu şiddetle çözme kararını almıştır, yani savaş kararını almıştır..”
Bu topraklar da doysun trajediye
Eski deyişle manzara-i umumiye 2011 yılı ağustos ayı sonlarına doğru buydu ve iç açıcı olmaktan uzaktı.
Şiddetin şiddeti doğuracağı kanlı bir kısır döngüye kayıyordu Türkiye.
Bunca yıl çekilen acılar sanki yetmemiş, bunca yıldır bu topraklar sanki trajediye doymamış gibi…
Barışa Emanet Olun isimli kitabımın son bölümünü yazıyorum.
Ç̧are silahların susmasıdır.
Parmakların tetikten çekilmesidir.
PKK saldırılarının bitmesidir.
Operasyonların durmasıdır.
Ve dağdan silah seslerinin gelmediği bir ortamda, olabilecek‘provokasyon’lara ve kurulabilecek ‘tuzak’lara rağmen liderlikle, devlet adamlığının gerektirdiği bir kararlılıkla, ciddi bir ‘barış süreci’nin yeniden başlatılmasıdır tek çare...
Eninde sonunda zaten bu noktaya gelinecek.
Önemli olan bu yolu kısaltmak, kan ve gözyaşını azaltmaktır.
Böyle bir barış süreci olmadı mı, boşluğu şiddet ve terör dolduruyor.
Yazık değil mi ölen, ölecek olan genç insanlara?
Bu topraklar da doysun artık trajediye!
Erdoğan ‘Oslo süreci’yle
siyasal cesaret sergiledi
Barışa Emanet Olun adını taşıyan kitabımı bu satırlarla 27 Ağustos 2011’de bitirmek ve baskıya göndermek üzereydim. Ama 14 Eylül 2011’de devletle PKK arasındaki gizli ‘Oslo süreci’neilişkin görüşme zabıtlarının internet ortamına sesli olarak düştü.
Böylece Son Söz’e, bir son dakika eki eklemek zorunda kaldım.
Devletle PKK arasındaki Oslo zabıtları, Barışa Emanet Olun isimli kitabımın çerçevesini değiştirmiyor.
Tersine, kitabın çerçevesine oturuyor.
Çünkü zabıtlarda kendini ele veren gerçek, benim bu kitapla savunduğum çizgiyle örtüşüyor.
2011 Eylül ayında bitirdiğim bu kitabımda diyorum ki:
1. Barışın koşulları olgunlaşmış durumda, iki taraf da bunun çoktandır farkında.
2. Silahlı mücadelenin artık çıkmaz bir yol olduğunu iki taraf da görüyor.
3. ‘Kürt sorunu’yla PKK sorunu bugün iç içedir, birbirinden ayrılamaz. PKK sorununu çözmek, Kürt sorununun silah ve şiddetle bağını koparmak anlamını taşır.
4. Bir başka deyişle, PKK sorunu çözülmeden Kürt sorunu barışçı bir çözüm rayına oturmaz.
5. Devlet, ‘Kürt realitesi’nden sonra ‘PKK realitesi’ni de gör- mek zorunda.
6. Kiminle savaşıyorsan barış da onunla yapılır, yani barış ‘düşman’la yapılır. Bunun ilk adımı da parmakları tetikten çekip karşılıklı olarak masaya oturmak ve konuşmaktır.
PKK ile devlet arasındaki gizli görüşmelere ilişkin bu zabıt, Barışa Emanet Olun’u özetleyen bu altı noktanın çizdiği çerçeveye oturuyor. Bu buluşma, devletin de ‘PKK realitesi’ni artık göz ardı edemediğinin bir kanıtıdır.
Ben bu durumu barışın olgunlaşması diye tarif ediyordum.
Zabıtlar internet ortamına sesli olarak düşünce, ‘Oslo süreci’yle ilgili olarak şu satırları yazmıştım Milliyet’teki yazımda:
“Söylemek istediğim şudur: Barış ancak ‘düşman’la yapılır; Oslo işin aslıdır, doğru olan yapılmıştır; Öcalan ve PKK görmezlikten gelinerek barış olmaz. Ve Başbakan Erdoğan ‘Oslo süreci’yle doğru olanı yapmış, bunun için siyasal cesaret sergilemiştir.
Ama şimdi ne yazık ki yeniden savaş tamtamları çalıyor.
Oysa yarın yine ‘Oslo süreci’ne gelinecek.
Önemli olan bu yolu kısaltmak, kan ve gözyaşını en aza indirmektir.”
Bu satırlarım 15 Eylül 2011 tarihliydi.
Bölgeden gelen haberler gitgide kötüleşiyordu. Kuzey Irak’a kara operasyonuna ramak kalmıştı. Askerî operasyonlar bir yanda, PKK saldırıları diğer yanda gittikçe yoğunlaşıyordu.
Neden?
Eğer sonunda yine aynı noktaya, ‘Oslo süreci’ndeki gibi masaya oturulacaksa, acıları arttırmanın ne anlamı vardı?
Yoksa devlet, PKK’ye elinin ne kadar ağır olduğunu gösterdikten sonra mı masaya oturmak istiyordu? Ya da PKK, devletin canını fena halde acıtabileceğini gösterdikten sonra mı masaya dönme niyetindeydi? Veyahut iki taraf da birbirinden tümüyle umudunu kesmiş miydi?
Dört oğlunu dağda kaybeden
Hayriye Ana’nın sesi
Barışa Emanet Olun isimli kitabımın 27 Ağustos 2011 tarihli son satırları şöyle bitiyordu:
Hayriye Ana’nın sesi bu.
Dört oğlunu da dağda kaybeden Hayriye Ana…
Bu sesi tanıyorum, Hayriye Ana uzaklardan sesleniyor bana.
Hatırlıyorum.
Diyarbakır’da, Kervansaray’ın bahçesinde yaşlı bir kadın, başında beyaz yemenisi, beyaz entarisi, bana sarılırken Kürtçe bir şeyler söylemişti.
“Hayriye Ana” demişlerdi, “Dört oğlunu da dağda kaybetmiş bir ana…”
Kervansaray’ın bahçesindeki o ses, Hayriye Ana’nın sesi kulağımda çınlıyor:
“Barışa emanet olun!”
Suriye kan ve ateşle parçalanırken
Aradan üç yıl daha geçti.
2014 yılı temmuz ayında, Çözüm Sürecinde Kürdistan Günlükleri adını taşıyan kitabımı bitiriyordum, Yunanistan’da Mora Yarımadası’nda deniz kıyısında bir yerlerde…‘Türkiye ile Kürdistan’ ara başlığını taşıyan son bölüm şöyleydi.
2014 yazı.
Yer yuvarlağında Türkiye’nin bulunduğu bölge cayır cayır yanıyor, kan gölü her geçen gün büyüyor.
İsrail, Gazze’yi yeniden bombalamaya başladı.
Çoktan beri Kürtler, Şiiler ve Sünniler arasında fiilen bölünmüş olan Irak’ta bu bölünmüşlük derinleşiyor.
Suriye de bölünme yolunda.
2011’den beri yaşanmakta olan iç savaş Suriye’yi kan ve ateşle paramparça ediyor.
Etnik, dinsel, mezhepsel açılardan rengârenk toplumları -ya da 72 milletten oluşan bizim gibi ülkeleri- demokrasi ve hukuktan uzak diktalar eliyle yönetmeye kalkışmanın -veya böyle ülkeleri dıştan müdahaleyle, savaşla Amerika gibi dönüştürmeye kalkışmanın- hazin sonu buydu.
Tıpkı Irak gibi Suriye’yi de bu saatten sonra, örneğin birfederasyon çatısı altında bile, tek parça halinde tutmak çok güçtü.
Suriye bölünme yolundayken bir parçası da, anlaşılan, Kürtlerin çok büyük çoğunluğu oluşturduğu -ve Öcalan’la PKK’nin damgasını taşıyan- Rojava (Batı Kürdistan) olacaktı.
1992’de, 1993’te Kürt liderler Celal Talabani ve Mesut Barzani’yle sohbetlerimde, her ikisi de, bağımsız Kürdistan’ın bir ideal olarak kafalarının arkasında durduğunu saklamamışlardı.
Türkiye ise 1990’lardan itibaren, değil ‘bağımsız Kürt devleti’ne, Irak’ta bir ‘federasyon’a bile karşı olduğunu her fırsatta açıklar, petrol zengini Kerkük’ün de Kürtlerin eline geçmesine taraftar olmadığını vurgulardı.
Kırmızı çizgiler
O tarihlerde bunları Türk devletinin kırmızı çizgileri olarak ilan etmişti Ankara...
Bu ‘kırmızı çizgiler’ 2014 yazında silinip gitmiş durumda.
Irak Anayasası’nda yazılı olan federasyon da fiilen yok.
Irak’ın kuzeyinde, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi adı altında, resmen olmasa da, fiilen bir Kürt devleti, özellikle Saddam Hüseyin’i yıkan 2003 Irak Savaşı’yla kurulmaya başladı.
Türkiye, ‘Kürdistan devleti’nin fiili başkenti sayılan Erbil’de 2010 yılı Ekim ayında başkonsolosluk açtı.
2014 yılı Haziran ayında Kerkük de Kürtlerin eline
geçti.
Oysa 1990’larda, 2000’lerin başlarında Türk devlet büyüklerinin ağzından Irak’ın toprak bütünlüğü hiç düşmezdi.
Irak’ın devlet olarak birliği ve toprak bütünlüğü özellikle 1991 Körfez Savaşı’yla birlikte Washington başta olmak üzere bazı Batı başkentlerinde de tartışılmaya, sorgulanmaya başlamıştı.
Bu konu, 2003’teki Irak Savaşı’ndan itibaren belki en çok Washington’da masaya yatırıldı.
Irak’ın Kürtler, Sünniler ve Şiiler arasında kaçınılmaz olarak üç devlete bölüneceğini söyleyenler, bunun kanlı değil kansız hal yoluna sokulması gerektiğini savunuyorlardı.
1991’de Kuveyt’teki Saddam işgali sona erdirildiği zaman, Bağdat’a da girilip Saddam Hüseyin diktasının da devrilmesi Washington’da ele alınmıştı.
O tarihlerde bu senaryoya iki bölge ülkesi karşı çıkmıştı:
Türkiye’yle Suudi Arabistan.
Türkiye, Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devleti, Suudiler ise güneyde kendilerine komşu bir Şii devleti istemiyorlardı.
Türkiye, bir Kürt devletinin kendi Kürtleri açısından kötü emsalolacağını düşünüyor, Suudiler de bir Şii devletiyle İran’ın kendilerine komşu olmasını istemiyordu.
Çeyrek yüzyıllık bir süreç içinde, bir zamanlar kâbus olarak görülen senaryolar, 2014 yazında artık hayatın birer gerçeği olarak Türkiye’yle Suudi Arabistan’ın karşısında…
Birinci Dünya Savaşı sonrası ‘Avrupa emperyalizmi’nin bölgeye giydirdiği deli gömleği artık dikiş tutmaz hale geldi.
Türkiye’nin ‘end game’i!
Emperyalizmin yüz yıl önce çizdiği yapay sınırlar yeniden çizilirken, bazı soru işaretleri çengelini zihinlere asmış durumda:
Tüm bu gelişmeler karşısında Türkiye’nin bir nihai oyunu, İngilizce deyişle, bir ‘end game’i var mı?
Türkiye, 1300 kilometrelik güney sınırlarının yeniden çizilmesine ne kadar hazırlıklı?
Irak’la Suriye’nin kuzeyinde, Irak Kürdistanı’yla Rojava’da, Türkiye Kürtlerinin yaşamakta olduğu bölgelere bitişik olarak Kürt devletleri sahneye çıkarken
Ankara ne yapacak?..
Irak Kürdistanı’yla iyi ilişkiler içindeyken, Öcalan’la PKK’nin damgasını vurduğu Rojava’ya dönük olarak, bir zamanların Kuzey Irak’ına yapılan hasmane muamele mi tekrarlanacak?..
Bölünmüşlük ve Kürtler
Bir gerçek apaçık ortaya çıktı:
Türkiye’dekiler dâhil bölgedeki Kürtler artık dört parçaya bölünmüş yaşamak istemiyorlar.
Bu demek değildi ki, bugünden yarına Türkiye, İran, Irak ve Suriye Kürtleri tek bir devlet çatısı altında toplanacak.
Bu elbette kolay değil.
Ama bu bağımsız devlet ideali Kürtlerin kafasının arkasında her zaman vardı, var olmaya da devam edecek.
Ve Kürtler, -tabii Türkiye Kürtleri dâhil- kendi yaşadıkları ülkelerde kendi kendilerini yönetmek isteyecekler.
Bu kendi kendini yönetmenin adı, güçlü yerel yönetim olabilir.
Özerklik olabilir.
Federasyon olabilir.
Nihai olarak Irak’taki yöneliş gibi bağımsız devlet olabilir.
2014 yazında şu nokta vurgulanabilir:
Türkiye Kürtleri dâhil bütün bölge Kürtlerindeki bu ‘kendi kendini yönetme’ isteğini söndürmek olanaksızdır.
Budur zamanın ruhu!
Zamanın ruhu!
Türkiye eğer kendi Kürtleriyle kalıcı ve gerçek barış kurmak istiyorsa, buna göre bir end game yapacaksa, ‘zamanın ruhu’nu yakalamak zorunda.
Bu da sadece kendi Kürtlerini değil, bütün bölge Kürtlerini içine alacak olan demokrasi ve eşitlik üstüne kurulu, zamana yenilmiş ‘üniter-devlet’e veda etmiş kapsamlı bir barış planından geçer.
Kendi evinin içinde birinci sınıf demokrasi ve hukuk devletini hakim kılan...
Merkeziyetçi devlet, üniter devlet anlayışını artık bir kenara bırakarak, demokrasiyi ete kemiğe büründürecek güçlü yerinden yönetimleri oluşturan...
Barış ve demokrasi açısından özerkliği, federasyonu düşünen, o çağını çoktan tamamlamış klasik ulus-devlet takıntılarından ya da klişelerinden arınmış olarak bu yaşamsal konuları tartışabilen...
Kendi Kürtleriyle ilişkilerini vatandaşlık, kimlik, yerel yönetim, anadilde eğitim, özgürlük gibi temel meselelerde eşitlik vedemokrasi üzerine oturtan...
Eşitlik konusunu anayasal çerçeveye sokan...
Bunları yaparken, dağdan inişin, silahlara vedanın yolunu açan, yani Kürt sorunuyla silah ve şiddetin bağını kopartan...
Bu yolda, Öcalan’ın özgürlüğüne giden taşları da döşeyen...
Kendi devlet geçmişi ve ‘günahları’yla yüzleşerek, PKK’nin de kendi geçmişi ve ‘günahları’yla özeleştirel bir yüzleşmeyegitmesini kolaylaştıran...
Aynı zamanda Irak ve Suriye Kürtlerine barış ve işbirliği elini uzatan...
Bütün bunları başarabilen bir Türkiye, güçlü Türkiye olur.
Barış içinde yaşayan büyük Türkiye olur.
Nüfuz alanını kendi sınırlarının dışına taşıyan gerçek bir ‘bölgesel güç’ olur.
Kısacası:
Hem Batı’da hem Doğu’da sesi dinlenen, Batı’nın demokratik değerlerine bağlı, barış ve huzur içinde yaşayan büyük ve güçlü bir ülke konumuna yükselir Türkiye...
(Hasan Cemal, Çözüm Sürecinde Kürdistan Günlükleri, Everest Yayınları, Eylül 2014, s. 279-283)
Son söz, 2002 yılı Aralık ayında, Kürtler kitabımın son bölümünü yazarkenki o Amin Maalouf’un cümlesi:
“Ama beklediğim yarınlar dünde kaldı. Hayır kızım, bir daha hiç gelmediler.”
Sahi, hiç gelmeyecekler mi?
Hep böyle bir cehennemin içinde mi yaşayıp gideceğiz?..
İnanmıyorum.
Yazarlar
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Boraİhtiyatlı İyimserlik 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayReel sosyalizm neden çöktü? 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımının toplumsal meşruiyeti nasıl artar? 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.03.2025
28.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
28.11.2024
12.11.2024
24.10.2024
27.08.2024
20.04.2024
9.04.2024