Alper GÖRMÜŞ
Artık Türkiye medyasının iki “ana akım”ı, iki merkez medyası var: Toplumdan çok devletin ihtiyaçlarını gözeten “geleneksel merkez medya” ve toplumdan çok hükümetin ihtiyaçlarını gözeten “paralel merkez medya...”
Ahmet Altan bunları “eski” ve “yeni” merkez medyalar diye tanımlıyor. Benim dil duygum, “eski” ve “yeni” sıfatlarının birlikte kullanılması durumunda, ikincinin birinciyi hükümsüzleştirdiği ve onun yerine aldığı gibi bir duruma işaret ediyor. Oysa Ahmet Altan’ın sözleriyle, “kolu kanadı kırılmış bir biçimde” olsa da geleneksel merkez medya varlığını sürdürüyor. İşte bu nedenle ben “geleneksel merkez medya” ve “paralel merkez medya” adlandırmalarını tercih ediyorum.
Fakat iki medyanın “adlarında” anlaşamasak da “ruhları” konusunda Ahmet Altan’la hiçbir fikir ayrılığımız yok:
Paralel merkez medyanın “dansı” daha zor
Gelin bir metafor oluşturalım, geleneksel merkez medyayı ve paralel merkez medyayı partnerleriyle, yani devletle ve hükümetle dans eden iki dansçı gibi düşünelim...
“Partner”ler açısından baktığımızda, paralel merkez medyanın durumu çok daha güç görünüyor. Çünkü devlet, dans ederken hangi figürleri kullanacağını önceden ilan ediyor ve bunları katı bir biçimde uyguluyor. Mesela diyor ki, komünizme geçit yok, bölücülüğe geçit yok, irticaa geçit yok! Basit, anlaşılır, kesin figürler! Ve kolay kolay değişmiyor. Dolayısıyla, partneri olan geleneksel merkez medya ikide bir güç durumda kalmıyor, devletle dansını otomatiğe bağlanmış gibi sürdürebiliyor, böylece “tutarlı” bir yayın çizgisine sahipmiş izlenimi yaratabiliyor.
Oysa paralel merkez medyanın işi o kadar kolay değil. Onun partneri siyasetçiler olduğu için, dans sırasında ikide bir değişen “figür”ler karşısında zor durumda kalıyor; aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık vaziyeti hâsıl oluyor.
Geçen yazımda, bu söylediğimin metaforsuz bir versiyonuna yer vermiştim:
“Diyelim hükümet toplumsal barış, demokrasinin yaygınlaştırılması yönünde adımlar atarken onu inanarak, samimiyetle destekleyen paralel merkez medya, hükümetin, konjonktürel siyasi ihtiyaçları doğrultusunda tavrını ve söylemini tam tersi yönde değiştirmesiyle birlikte kendisini hızla bu yeni tavra ve söyleme adapte edebiliyor. Yani, siyasal planda, ilkesel bir pozisyondan ziyade hükümetin ihtiyaçlarına göre değişebilen zikzaklı bir çizgiyle karşılaşıyoruz sık sık...”
Bugün, paralel merkez medyanın “partner sorunu”nun onu nasıl güç duruma düşürdüğünü ve düşürmeye devam edeceğini, Türkiye’nin en önemli sorunu üzerinden göstermeye çalışacağım.
Kürt sorunu, hükümet, paralel merkez medya: 2002, 2007, 2009, 2011
Mehmet Altan (Star) 20 haziran tarihli yazısında çok şey anlatan bir karşılaştırma yapmış, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) girdiği dört seçimde Güneydoğu’da aldığı oyları Barış ve Demokrasi Partisi’yle (BDP) aynı çizgideki partilerin aldığı oylarla karşılaştırmış. Sonuç şöyle (her seçim sonucundaki birinci yüzde AK Parti’ye ait):
2002 seçimleri: Yüzde 16’ya yüzde 56.
2007 seçimleri: Yüzde 41’e yüzde 43.
2009 seçimleri: Yüzde 30’a yüzde 59.
2011 seçimleri: Yüzde 32’ye yüzde 58.
Bu sonuçlar, bölgeye dair çok basit bir gerçeği çok kesin bir biçimde ortaya koyuyor, O da şu: AK Parti’nin “hizmet”le alacağı oyların sınırı vardır, fakat “hizmet”in yanı sıra Kürt kimliğine ve onuruna sahip çıkması durumunda oylarını kendisinin ummadığı oranlara taşıması mümkündür.
2007 seçimlerinde her ikisini birden yaptığı için oyları yüzde 16’dan yüzde 41’e yükseldi. 2009’da bölgeye götürülen “hizmet”, 2007 ile kıyaslanamayacak kadar fazla olduğu halde oylar 11 puan birden düştü. 2011 seçimlerinde de 2009’un bir tekrarı yaşandı. Bunun nedeni, Başbakan Erdoğan ve AK Parti’nin kullandığı siyasi dil...
Ben, bölgede “hizmet”in durmaksızın vurgulanmasının, “siz kimlik meselesine fazla takılmazsanız daha fazlasını da veririz”i ima ettiği ölçüde ters teptiği kanaatindeyim. Başbakan Erdoğan’ın Demokratik Toplum Partisi’ne (DTP) yönelik “PKK’ya terörist de, yoksa seninle görüşmem” baskısını başlattığı 2007 sonbaharından beri öyle düşünüyorum. Mesela şu satırları 26 Eylül 2008’de yazmıştım:
“Şurada yüz yüze bakıyoruz, (...) zor oyunu bozmasaydı, bugünkü resmî tezimizin 1970’lerdekinden, 80’lerdekinden farklı olacağının bir garantisi var mı? Kürtlere, ‘PKK olmasaydı da Türkiye Cumhuriyeti temsilcileri ‘Kürt kimliğini tanıdıklarını’ ilan ederlerdi’ deseniz, Kürtler buna inanır mı? Peki, şimdiki, ‘Kürtler PKK’ya terörist desin’ talebini, Kürtlerin, ‘Tamam, PKK zor kullanarak sizin adınıza bazı şeyler elde etti, ama artık onu satın, satarsanız size bir şeyler daha veririm’ şeklinde algıladığını bilmiyor muyuz? Böyle bir şey yapan bir insan kendini onurlu bir insan olarak hissetmeye devam edebilir mi?”
2009 yerel seçimlerinde AK Parti bir yandan bölgeye “hizmet” yağdırdı, bir yandan da Başbakan, DTP’ye hitaben yürüttüğü “PKK’yı satın” propagandasını halka hitaben yürüttüğü “DTP’yi satın” seviyesine yükseltti.
Unutmayın, hükümet 2009 seçimlerinde Kürt kimliği konusunda 2011 milliyetçiliğiyle kıyas kabul etmeyecek bir noktadaydı. Fakat yine de Kürtleri “hizmet”le ikna etme çabası halkta bir öfkeye yol açtı, “hizmet karşılığında kimliğimden taviz vermem isteniyor” algısının yerleşmesine neden oldu.
2011 seçimleri ise bu açıdan tam bir felaket oldu. “Hizmet” yine devam etti, fakat Kürt kimliği konusunda Başbakan Erdoğan ve hükümet AK Parti’nin kurulduğu günden bu yana en kötü performansını sergiledi.
Sonuç ortada.
O esnada paralel merkez medya
Şimdi gelelim bütün bu zikzaklar boyunca hükümet politikalarını destekleyen medyanın ne yaptığına...
Bu medya 2007 seçimlerinde hükümetin “Kürt sorunu vardır ve çözülecektir” temel sloganı çerçevesinde giriştiği bütün barışçı, çözümcü girişimleri destekledi, Başbakan’ın bu yöndeki konuşmalarını alkışladı.
2007 seçimlerinden hemen sonra Başbakan Erdoğan ve AK Parti önce DTP’ye yönelik “PKK’ya terörist de”, ardından da Kürtlere yönelik “DTP’yi sat, sana daha fazlasını vereyim” propagandasına girişti. Ana eksenini bu propagandanın oluşturduğu 2009 yerel seçimlerinde paralel merkez medyada hemen hemen hiçbir eleştirel yaklaşım göremedik. Oysa bu tavır, 2007’deki tavrın tersine, gerilimi yükselten, çözümü güçleştiren bir tavırdı.
Bu dönem boyunca paralel merkez medyada tek bir eleştiri hatırlıyorum ben, o da 2002-2007 arasında AK Parti milletvekilliği yapan Yeni Şafak yazarı Resul Tosun’dan gelmişti (8 Eylül 2007):
“Önce soralım. DTP böyle bir açıklama yapabilir mi? Ya da yapmasının ne faydası olur? DTP’liler, kalkıp bir basın toplantısı yapsalar ve PKK’yı terör örgütü olarak ilan etseler. Buna hangimiz inanacağız? Bence onlardan bu talepte bulunmak onları takıyye yapmaya zorlamakla eş anlamlıdır. DTP karşısında yapılacak iki şey var. Ya PKK yanlısı diye doksanlı yıllarda olduğu gibi partilerini kapatıp vekillerini kodese tıkmak. Ya da terörü bitirmede ve sorunu çözmede DTP’den istifade etmek. Aklın yolu ikinci şıktan yana. Birinci şık denendi ve bir sonuç alınamadı.”
Sonrasını biliyoruz: DTP, “PKK yanlısı” diye kapatıldı. Başbakan ve AK Parti ise, kapatma kararı veren mahkemeyi eleştirse de, siyaseten aynı şeyi yaptı, bu partinin yerine kurulan Barış ve Demokrasi Partisi’ni “terörist” ilan etmelere kalktı.
Paralel merkez medya ne yazık ki bu dönemde de Başbakan ve hükümet karşısında eleştirel bir pozisyon almadı, alamadı.
Şimdi sorsanız şöyle diyeceklerdir: “Biz 2007’de ona inanıyorduk, 2009 ve 2011’de de buna... Tavrımızdaki farklılığın nedeni odur, hükümetle kurduğumuz ilişki değildir...”
Diyeceklerdir de, inandırıcı olacaklar mıdır? Hayır.
Taze bir örnekle bitireyim: Hükümet, Hatip Dicle’nin vekilliğinin düşürülmesinde, Tayyip Erdoğan’ın milletvekilliği seçilmesi sürecini hatırlatıp “gerekirse Anayasa değişikliği” sözüyle “düzeltme” yönünde bir inisiyatif kullanacağını söyleseydi, paralel merkez medya bugün nasıl bir yayın yapardı?
Peki, bu tavır doğruysa, bugün neden Başbakan’ı ve AK Parti’yi o yönde teşvik eden bir çizgi izlenmiyor?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025