Alper GÖRMÜŞ
Ergenekon ve Balyoz davalarının Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “anti-Amerikan” (“millici”)kesimini saf dışı bırakmak üzere “tezgâhlandığı”; ABD’nin böylece “1 Mart 2003 tezkeresi sırasında ‘anti-Amerikan’ bir tutum alarak tezkerenin Meclis’ten geçmemesinde önemli bir rol oynayan askerlerden de intikam almış olduğu” tezleri son günlerde yeniden ısıtılarak piyasaya sürüldü. (Tahmin edebileceğiniz gibi bu yeni sürümün nedeni, eski Genelkurmay başkanıHilmi Özkök’ün Ergenekon davasındaki tanıklığı sırasında 1 Mart tezkeresi konusunda da konuşmuş olması.)
Oysa ulusalcı ideolojinin “anti-Amerikan”cılığının bir “kabuk” olduğuna dair yeteri kadar olgusal malzeme var elimizde... Kâh “Türkiye’nin en anti-Amerikan abisi İlhan Selçuk”un yazılarından, kâh Ergenekon iddianamesinin delil klasörlerinden bize “cee” diyen bu hâlin örneklerini son yıllarda yeri geldikçe gösterdim.
Hatırlayan okurlar olacaktır: Ben, bu örneklere bakıp da Türk ulusalcılığının anti-Amerikancılığının sahih ve samimi bir içeriğinin olduğunu öne sürmenin imkânsız olduğunu düşünüyorum... Yine, bu örneklerin, Türk ulusalcılığının gerçek ideolojisi olan demokrasisiz, laik bir diktatörlüğe ABD’nin“evet” demesi durumunda, ulusalcıların onunla ittifak etmekten çekinmeyeceklerini açıkça gösterdiğini düşünüyorum...
Ulusalcılığın “sivil” kanadından devşirdiğim bu örnekleri önümüzdeki yazıda toplu olarak bir kez daha dikkatinize sunacağım...
Bugün ise, yukarıda dile getirdiğim temel iddiamın, ulusalcı ideolojinin asker kanadı bakımından da doğru olduğunu gösteren 1 Mart 2003 tezkeresi örneği üzerinde duracağım... Tezkere tartışmaları sırasında Türk ordusunun tavrı, TSK’nın anti-Amerikancılığının gerçekte bir kabuk olduğunu, onun altında en süflisinden bir “Amerikan muhibliği”nin yattığını ortaya koyan bir turnusol kâğıdı işlevi gördü.
“Yaşlı subaylar rahatsız”
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) 3 Kasım 2002 seçimlerini kazanıp iktidara gelmesi, bizzat Hilmi Özkök’ün mahkemedeki tanıklığı sırasında dile getirdiği gibi ordu içinde büyük bir“endişe”ye yol açmıştı...
Zaten belliydi, fakat Özkök’ün açıklamaları bir kez daha ortaya koydu ki, o günlerde “genç subaylar”dan ziyade “yaşlı subaylar” (generaller) rahatsız olmuştu bu iktidar değişiminden...
Hemen harekete geçtiler... Dört kuvvet komutanı, aralarına Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ü de alarak iktidarı devirmenin hesaplarını yapmaya çalıştılar. Artık herkes biliyor: Özkök bu harekete karşı durdu ve 2003-2004’te hükümetin eski usullerle “gönderilmesi” mümkün olmadı.
O günlerin kaotik ortamında dört kuvvet komutanı, halkı yanlarına çekmek için hükümetin iki büyük girişimi çerçevesinde yürütecekleri anti-propagandaya ve eylemlere büyük bel bağlamışlardı.
Bunlardan biri Kıbrıs’ta barış girişimleri, öbürü de yaklaşmakta olan Irak Savaşı’yla ilgili olarak ABD’nin Türkiye topraklarını kullanmak ve Türk ordusuyla işbirliği yapma istekleri karşısında hükümetin, bu talebe onay verir gözüken tavrıydı.
Dört kuvvet komutanının, hareketlerinin “millici” içeriği konusunda halkı ikna etmede bu iki meseleyi kullanma arzuları Darbe Günlükleri’nde çok açık bir biçimde görünmekteydi.
Hatta o kadar ki, dört kuvvet komutanının ortaklaşa hazırladıkları Sarıkız darbe planının anlatıldığıNokta dergisi haberinin başlığı “Kıbrıs’tan gelen Sarıkız” olarak tasarlanmıştı. (Biliyorsunuz, daha sonra Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur kendi başına, sonraki aşamaları Yakamoz veEldiven olan Ayışığı adlı darbe planını hazırlayacaktır.)
Darbe Günlükleri’nin Nokta dergisi versiyonunda (Mart, 2007) darbe girişimini meşrulaştırmak üzere kullanılan bu iki argümandan biri olan “Kıbrıs” hak ettiği vurguyla sunulmuştu ama aynı şeyi 1 Mart tezkeresi için söylemek mümkün değildi. Kuvvet komutanlarının, Amerikan askerlerinin Türkiye’de konuşlanmasına ve Türk ordusunun ABD askerleriyle birlikte Irak’a girmesine müzahir görünen hükümetin tavrını kendi siyasi amaçları doğrultusunda nasıl kullandığına dair bölümlerin hiçbiri yer almamıştı Nokta’da. Önemsizliğinden değil, “hızlı okuma tekniği”ne kurban gitmesinden...
Bu bölümler, Nisan 2012’de Etkileşim Yayınları tarafından basılan Darbe Günlükleri: Tam Metin... İmaj ve Hakikat adlı kitabımda yer aldı.
Bakalım, Türk ordusunun o günlerdeki “anti-tezkere” ve “anti-ABD” tavrı ne kadar sahici ve samimiymiş ve kamuoyuna yansıtılanla generallerin gerçek düşünceleri arasında nasıl bir fark varmış...
“Kısaca herkes, Irak’a fiilen girilmesini tavsiye etti”
Konuya ilişkin en net ifadeler, 26 Aralık 2002’de yapılan Askerî Şûra toplantısının birinci gününde askerlerin kendi aralarında yaptığı “Kıbrıs” ve “Irak Savaşı” konulu tartışmalarda yer alıyordu.
Özden Örnek, o gün günlüğüne şu notu kaydetti:
“Toplantımızda önce Irak, sonra Kıbrıs konusunu tartıştık. Memnuniyet vericidir ki herkes aynı şekilde düşünüyordu. Kısaca herkes, Irak’a fiilen girilmesini, Kıbrıs’ta çözümsüzlüğün benimsenmesini tavsiye ettiler.”
Bu satırların asıl anlamına ulaşabilmek için, onları, o günlerde basında yürütülen “asker neden kendi fikrini açıklamıyor?” tartışmalarıyla birlikte değerlendirmek gerekiyor. Gerçekten de ortada çok tuhaf bir durum vardı. O güne kadar kendilerini ilgilendirmeyen her şeye karışan, fikirlerini açıklayan ve yeri geldiğinde hükümete aba altından sopa gösteren askerler, bu defa mesele doğrudan kendilerini ilgilendirdiği hâlde susuyorlar, hiçbir şey söylemiyorlardı.
Bu, kamuoyunda doğal olarak “askerler tezkereye karşı” algısının oluşmasına yol açtı. O günlerde başka şeyler de oldu... İmaj ve Hakikat’te ortadaki tuhaflığı şöyle yorumlamıştım:
“Komutanlar kendi aralarında ‘Irak’a girelim’ fikrini savunuyorlardı ama kamuoyuna bunun tam tersi bir izlenim vermeye çalışıyorlar, böylece hem kendileri hakkında ‘anti-Amerikan, ulusalcı’ bir imaj yaratıyorlar, hem de hükümetin ‘Amerikancılığı’nı halka göstermiş oluyorlardı.
“Bu utanç verici ikiyüzlülük, konuya ilişkin olarak TBMM’nin karar vereceği 3 Mart 2003’ten bir gün önce zirveye çıktı... Bir üst düzey komutan Milliyet’ten Fikret Bila’ya verdiği demeçte, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tezkereye karşı olduğunu, tezkerenin geçmesi durumunda ordunun rahatsız olacağını söylemişti. Zaten Milliyet de 2 Mart 2003’te bu rahatsızlığı dile getiren bir manşetle çıkmıştı.
“Özden Örnek’in yukarıda okuduğunuz satırları, ordu üst yönetiminin o günlerde ABD’yle birlikte Irak’a girmek istediklerini net bir biçimde ortaya koyarak tarihî bir rol oynuyor.
“Bu satırları, o günlerde mazrufa değil de zarfa bakan ve böylece Türk ordusunun ‘anti-emperyalist karakteri’ne göndermelerde bulunan Türk ulusalcıları da dikkatle okumalıdırlar.”
“Pür Amerikancı” iken “pür ulusalcı”ymış gibi davranmak
Ne var ki evdeki hesap çarşıya uymamış, Meclis, 1 marttaki tarihî oylamada ABD’nin ve Türkiye hükümetinin isteklerini reddetmişti.
Bu, askerler bakımından her şeyin “berbat” olduğu andı. Çünkü onlar Türkiye’deki herkes gibi tezkerenin kesinlikle kabul edileceğini umuyorlardı. Böylece hem kendi istekleri gerçekleşmiş olacak hem de hükümetin “Amerikan uşaklığı” yönündeki ulusalcı propagandaya hız verilebilecekti.
Sonuçta, malum, kendi oyununun kurbanı olup tuşa gelen güreşçi misali kendilerini bir anda minder dışında buldular.
Tezkerenin reddinden sonra Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, askerlerin hükümet gibi düşündüğünü, tezkerenin geçmesini istediklerini açıklasa da olan olmuştu.
Taze açıklamalara bakarak da anlayabileceğimiz gibi, askerden gelen “karşıyız” imaları olmasaydı... Tersine, askerler, kendi aralarında kararlaştırdıkları gibi Irak’a girmeyi desteklediklerini ilan etmiş olsalardı tezkere neredeyse kesin olarak Meclis’ten geçecekti.
Amerika hiç kuşkusuz, gerçek eğilimleri ve istekleri “tezkerenin geçmesi” olan askerlerin, sırf iç politik hesapları uğruna bu isteklerini kamuoyuyla paylaşmamalarını hiç affetmedi. “Türk ordusu iyi liderlik edemedi”nin anlamı bu olsa gerek...
“Pür Amerikancı” iken “pür ulusalcı”ymış gibi davranmak, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne pahalıya patlamıştı!
Fakat Türk ulusalcılarının şimdi o günleri “TSK’nın Amerikan emperyalizmine direniş günleri”olarak hatırlaması ve Ergenekon-Balyoz davalarını bu “direniş”in rövanşı olarak görmeye çalışması, tek kelimeyle hazin!
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Sırada Türkiye mi var?
19.06.2025 - ‘Siyasi çözüm’ Gülen cemaatinin tabanındaki ‘aidiyet suçluları’nın psikolojik travmalarına merhem olabilir mi?
17.06.2025 - “DEM, demokrasiye ihanet ediyor” korosuna karşı cesur, âdil, ahlaklı bir cevap; Özgür Özel’den…
8.06.2025 - Demokratikleşme olmadan barış mümkündür fakat bunu durmaksızın tekrar etmekte bir problem var
1.06.2025 - Vicdan duygusunun sızamadığı bir sevme biçimi olarak ultra milliyetçilik
11.05.2025 - Kürt sorunu, PKK sorunu, PKK’lılar sorunu
8.05.2025 - İrfanından nasiplenebilecek miyiz?
4.05.2025 - “Medyanın yüzde 70’inin genel yayın yönetmeni olarak devlet ve iktidar” bahsi
29.04.2025 - Müsâdeme-i efkârdan müsâdemenin doğduğu dünyanın dışından yazılmış bir kitap okudum
25.04.2025 - Sırrı Süreyya Önder: Bir önyargı parçalayıcısı…
21.04.2025
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
mahmut demirkollllu
geçmişte kızıl ,orakçekiçli, sözde bayrak yada marks lenin stalin in sözde insan resimlerini taşıyan şerefsizleri,ve türk bayrağına düşman devyol,devsol,DHKPc,tkp,vb sürülerin ihanetleri ve cinayetlerini yeni nesil bilmiyor.Bu çakal sürülerinin karşısında önce ülkücüler sonra asker polis vardı..Ülkücüler sayesinde vtanın bütünlüğü sağlanabilmiştir.bedeli de ağır olmuştur.bölücü zihniyete lanet olsun