Alper GÖRMÜŞ
2005’ten itibaren tam dört dönem Şansölye (Başbakan) olarak Almanya’yı yöneten Angela Merkel, önceden söz verdiği gibi yarın (26 Eylül) yapılacak seçimlere katılmayacak ve kendisini siyasetten emekliye ayıracak.
Cemal Tunçdemir, son kez seçildiği 2017’de kaleme aldığı uzun Merkel portresinde onun emeklilik tutkusunu şöyle anlatıyor:
“Merkel’i politik kariyerinin ilk günlerinden beri takip eden ve onu en iyi tanıyan isimlerden biri olan muhabir Bernd Ulrich, ‘Merkel’in sık sık emekliliği düşündüğünde’ ısrarlı. Ulrich bu ne zaman başlayacağı bugün için meçhul ‘emekliliğe’, ‘Merkel’in üçüncü hayatı’ diyor. İlk hayatı tamamen bir duvarın arkasında geçti. İkinci hayatı ise politikanın içinde. Ona göre, Merkel üçüncü hayatını, hala fiziken yapabilir durumdayken o hep yapmak istediği çocukluk hayali için gözlüyor: Amerika’yı boydan boya dolaşıp California’ya varmak.” (Merkel’le ilgili bu yazının bundan sonrasında karşınıza çıkacak bilgiler de Tuçdemir’in portresinden… Peşinen teşekkür.)
Çocukluk hayalini gerçekleştirebilmek için yalnız ülkesinin değil, bütün bir Avrupa’nın liderliğini gönül rızasıyla, sevinçle bırakan bir lideri, iktidarlarını bir türlü bırakamayan ve bu nedenle son dönemlerinde istiskale varan muamelelere maruz kalan Türk siyasetçilerle kıyaslamak can sıkıcı, hüzün verici bir uğraş ama bu yazıda bunu yapmaya çalışacağım.
Hep o şarkı: Halka hizmet
Kendilerini bir türlü emekli edemeyen siyasetçilerimizin bu hallerini iyice sinir bozucu kılan bir şey var: Gitmemelerinin gerekçesi. Artık epeyce tecrübe birikti ve şunu rahatça söyleyebiliyoruz: Gidemeyen, gitmesini bilmeyen siyasi liderlerin tümü, bu tercihlerinin “kişisel” değil “kamusal” olduğunu; kendilerinin siyasete ihtiyaç duyduğu için değil, siyasetin onlara ihtiyaç duyduğu için “hizmet”e devam etmek istediklerini söylüyorlar. Yani ısrarlarının bir “çıkar” meselesi olarak değil bir “fedakârlık” meselesi olarak görülmesini istiyorlar. Bu tutumun simge cümlesini Süleyman Demirel sarf etmiş, 12 Eylül’deki yasaklamanın ardından eski siyasetçilere yeniden siyaset yolu açıldığında “Kendim için bir şey istiyorsam nâmerdim” demişti. Yine, bu defa yirmi yıl sonra “siyaset hayatınız bittiğinde” diye başlayan bir soruya hiddetlenip “tavuk yetiştirmeyeceğim herhalde, hizmete devam edeceğim” cevabını yapıştırması da bu fasıldandı.
Oysa temelde her şeyi kendisi için istiyordu. İkide bir “hizmet arzusu”ndan söz etmek sadece bunu perdelemek içindi.
‘Çıkar’ deyince akla maddi menfaatler gelmesin ama; yönetiyor olmanın, iktidar duygusunun sağladığı manevi ‘çıkar’lardan söz ediyor ve bu rezervle söylüyorum: Bir türlü gidemeyen siyasi liderler, iddialarının tersine, esasen “kendileri için”, “kendi çıkarları için” gitmiyorlar, gidemiyorlar.
2009 yılında kaleme aldığım portresinde Süleyman Demirel için söylediklerim, benzer siyasetçiler için de geçerliydi, aynısına bugün de inanıyorum:
“Memleket için çalışmak… Siyasetçilerin kişisel zaaflarını örtmek için başvurdukları bu klişe, hiçbir siyasetçinin ağzına, etrafında kendine hayran insanların bulunmadığı koşullarda yaşadığını hissetmeyeceğine emin olduğum Süleyman Demirel’den daha fazla yakışmazdı.
“Tümüyle yalnız kalmayı göze alamayan (bu arada tavuk yetiştirmeyi küçümseyen), bunu bir kâbus gibi algılayan her meslekten, her sosyal düzeyden insan her türlü zillete hazırlıklı olmalıdır. (…) Biz, büyük insanların büyük tercihlerini büyük idealleri doğrultusunda yaptıklarına inanırız, oysa hiç doğru değildir bu. Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanlığı’nın beş yıl daha uzatılmasına, onu destekleyen merkez medyanın ‘Baba’dan sonra kaos’, ‘Süresi uzatılmazsa Türkiye batar’ manşetlerine inandığından ‘he’ demedi. (Söylemeye gerek yok, basın da inanmıyordu buna.) Demirel, işsiz kaldığında ne yapacağını bilemediği için, bundan ‘tavuk yetiştirmeyi’ göze alamayacak kadar korktuğu için ‘he’ dedi.”
Fakat bu hırsın (korkaklığın?) bedeli ağır oldu. Hırsını gemleyemeyip bir dönem daha cumhurbaşkanı olmak isteyen “Baba”, proje gerçekleşmeyince onu ölümüne destekleyen basının da alay konusu olmuştu. Meclis’teki oylamaya (5 Nisan 2000) kadar “Baba garantiledi…”, “Baba banko”, “Babadan sonra kaos…”, “Süresi uzatılmazsa Türkiye batar” manşetleriyle çıkan Sabah gazetesi, sadece bir ay sonra bakın ne yapmıştı (2 Mayıs 2000 tarihli gazete):
Manşet ve spot: “Baba’dan kalma siyaset bitti / Artık politikacı ’Kim ne verirse 5 bin lira fazlası benden’ nutukları atamayacak… Demirel modeli politikalar tarihin karanlık sayfalarına gönderildi.”
Ve bunların yanında, Demirel’in çoban kepeneği ve sopasıyla fotoğrafı… Resimaltında: “Demirel’in tarihe geçen kararı: Tütüne kim ne veriyorsa 5 bin lira fazlası benden…”
Türkiye’nin 1970’lerinde, 1980’lerinde ve 1990’larında dört temel siyasi akımın liderliğini yürüten siyasetçilerin (Süleyman Demirel-sağ, Bülent Ecevit-sol, Necmettin Erbakan-İslamcı ve Alparslan Türkeş-milliyetçi) hiçbiri kendisini emekli etmeyi beceremedi. Bundan sonra bir Merkel’imiz olur mu? Zor görünüyor.
Sırayla kısaca bakalım bu dörtlüye…
Aralarında en erken Alparslan Türkeş öldü. Öldüğünde 80 yaşındaydı ve siyasetten kendi isteğiyle çekilebileceğine dair hiçbir emare yoktu… Süleyman Demirel Anayasa’yı zorlayarak ikinci kez cumhurbaşkanı seçilmek için hamle ettiğinde 76 yaşındaydı. Bülent Ecevit 81, Necmettin Erbakan 85 yaşında siyasetçi olarak öldüler.
Siyasetsiz (iktidarsız?) bir hayatı ölüm gibi görenlerle; siyaseti, yaşamak istediği hayatın önünde engel olarak gören fakat onu kamusal bir sorumlulukla yüklenenler arasındaki farktır Merkel’le bizim siyasetçilerimiz arasındaki fark. Şu gündelik hayat tercihi, siyasetin Merkel’in hayatında nasıl bir yer tuttuğunu çok güzel anlatıyor:
“Merkel, şansölye olduktan sonra Alman şansölyelerinin resmi konutuna taşınmadı. Berlin’de, kapı zilinde eşi Profesör Sauer’ın adının yazılı olduğu mütevazı apartman dairesinde yaşamaya devam ediyorlar. Alman Başbakan her gün ‘Avrupa’yı yönettiği işinden eve dönerken’, mahallenin süpermarketine uğruyor, alışverişini bizzat yapıyor, kasa kuyruğunda bekliyor, parasını sürekli nakit olarak ödüyor ve eve gidip kocasına yemek yapıyor. Yemek yapmanın gün içinde kendisini en rahatlatan aktivitelerinden biri olduğunu söylüyor. Wagner ve Weber hayranı kocası ile klasik müzik konserine veya opera izlemeye gidiyorlar. En favori restoranı olan İtalyan restoranına birkaç dostuyla gittiğinde içeri müşteri gibi giriyor, restorandaki diğer müşterileri asla selamlamıyor ve adeta aralarında örtülü bir anlaşma varmış gibi davranan vatandaşları da onu ve dostlarını restoranda kendi haline bırakıp asla rahatsız etmiyorlar.”
“Git” denmediği halde, hatta “lütfen gitme” dendiği halde iktidarı gönüllü olarak terk eden bir siyasetçi… Ve gündelik hayatını böyle yaşayan…
İmrenmemek, gıpta etmemek elde mi?
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025