Cennet USLU
İktidar serüveni boyunca AK Parti ile aydınlar arasındaki ilişki durağan değildi. Hem parti, hem aydınlar, hem de koşullardan kaynaklanan değişimler bu ilişkiyi fazlasıyla “dinamik” kıldı.
AK Parti ile aydınlar arasındaki ilişkiyi resmetmek için, önce organik aydınlar ve müttefik aydınlar şeklinde ikili bir ayırım yapmak gerekiyor sanırım. Organik aydınlar ifadesinden kastım, hem sosyolojiyle hem siyasi hareketle içiçe olan, kültürel ve siyasi olarak “oraya” ait olan aydınlar. Müttefik aydınlar ise, belli bir amaç veya hedef ortaklığı üzerinden kurulan bir ittifak çerçevesinde, parti ile yan yana duran aydınlar için kullanılmakta.
Organik aydınlar aynı veya birbiriyle yakın ve yoğun geçişkenliği olan çevrelerden gelen, görece daha homojen bir grup olarak tanımlanabilir. Öte yandan, organik aydınları da kendi içinde İslâmcılar ve muhafazakârlar olarak iki alt kategoriye ayırmak gerekiyor.
İslâmcı organik aydınlar AK Parti üzerinden Kemalist vesayet rejimiyle verilen mücadeleyi, elde edilecek zafer sonrası kurulacak özgün bir İslâmî rejim (veya en azında İslamcı politikalar) umudu veya hayaliyle canla başla desteklediler. “Küfür rejimi” yıkılınca yerine İslami adalet rejimi kurulmalıydı. Elbette iktidar olma mücadelesinin başlarında, bu hedefin parti tarafından açıkça söylenmesi, dillendirilmesi veya propagandasının yapılmasını beklemiyorlardı. Dikkatleri ve enerjileri mevcut düşmanla mücadeleye ve ondan korunmaya odaklıydı. Bu grup, AK Parti’nin yolun başındaki İslâmcı (Milli Görüş) kimliği ve karakteri ile daha uyumlu idi.
Muhafazakâr organik aydınlar ortak siyasî ve kültürel çevrelerden gelmekle birlikte Kemalist rejimi yıkıp yerine İslâmî bir sistem kurmak amacında değillerdi. Onlar dindarların ihlâl edilen haklarını savunmak, dindarlar olarak sekülerlerle eşit özgürlüklere sahip yurttaşlar olmak amacını güdüyorlardı. Kemalist rejimin yerine dindarlarla birlikte rejimin baskıladığı diğer gruplara da özgürlük sağlayacak anayasal bir demokrasininkurulması genel amaçları gibi görünüyordu. Bu grup AK Parti’nin 2004 yılında kendisi için benimsediğini ilan ettiği muhafazakâr demokratlık siyasi kimliğini canı gönülden benimsemişti.
AK Parti, iktidar serüveni içinde önce İslâmcılık sonra da muhafazakâr demokratlık gömleklerini üzerinden söküp attı. İslâmcı ve muhafazakar organik aydınların sayıca oldukça az bir kısmı buna direnç ve tepki gösterdi. Bu aydınlar savundukları değer ve ilkelerden taviz vermeyi reddettiler. Sonuçta akıbetleri büyük ölçüde çemberin dışına atılmak oldu. Hattâ zaman zaman Reisçiler grubunun saldırganlığına bile maruz kalıyorlar.
Bu aydınların trajedileri, büyük umut bağladıkları ve iyilik atfettikleri bir siyasi hareketin devlet iktidarı ve gücüyle yaşadığı “imtihanı” geçemediğini kabul etmek zorunda kalmaları oldu. Bu aydınlar, Kemalist rejimin baskısına göğüs gererek ve yüksek riskler alarak destekledikleri bir hareketin, umut ve hayal ettikleri siyasal sistem yerine, eski Kemalist sistemin “din soslu bir versiyonunu” ürettiğinden yakınır hale geldiler. Onların trajedisi de işte burada yatıyor.
Organik aydınların, her ne olursa olsun yola devam kararı alan büyük grubunu, artık İslâmcı veya muhafazakâr olarak ayırmaya gerek yok. Belki bunlara Erdoğancılar demek daha açıklayıcı olabilir. Bu aydınlar nerdeyse tek bir farklı ses çıkarmadan “yeni konjonktür ve zorlayıcı koşullar gereği” değişen siyasi hedefleri, politikaları ve icraatı hiç yılmadan canla başla savunmaya kendilerini adadılar. Şahsi entellektüel özerkliklerini “olağanüstü” bir dönemde yaşadığımız gerekçesiyle askıya almış gibi davranıyorlar. Amaçları ne pahasına olursa olsun partiyi iktidarda tutmak, işlevleri ise parti tarafından ilan edilen resmi söylem ve politikayı işleyerek her sahada çelik bir imanla savunmak haline dönüşmüş durumda.
Bu gruptaki aydınlar hallerinden memnun, kendilerinden emin görünmekle birlikte partinin ideologu ve söylem kurucusu olma görevini ellerinden kaçırmış durumdalar. Partinin asıl gözde aydınları, iktidarın gücü ve imkânlarının cazibesine kapılarak başka mahallelerden koşup gelen ve sonradan partili olanlardan oluşuyor. Söz konusu aydınlar sadece söylem kurma yetkisini değil, Erdoğan’ı en çok sevenler olma vasıflarını da bu yeni gelenlere kaptırmış durumdalar. Onların trajedisi de işte burada yatıyor.
Müttefik aydınları ise liberaller ve ulusalcılar olarak adlandırılabilecek iki alt kategoriye ayırmak gerekiyor. Hem liberal hem ulusalcı aydın grubunun ortak özelliği, hareketin dışından gelmeleri ve kendi içlerinde homojen olmamaları. Her iki adlandırma da sağdan veya soldan gelen ve ayrı kültürel-siyasi mahallerde yaşayan kişilerden oluşan görece heterojen bir aydın kesimini ifade etmek için kullanılmakta.
AK Parti’nin müttefik aydınlarla ilişkisinde belli dönemeçler var. Liberaller öncelikle askeri vesayetin saldırısı karşısında AK Parti’ye destek oldular. Bu destekleri, partinin düşünce, inanç, ifade veya örgütlenme özgürlükleri gibi sivil ve siyasi hakları genişletici politikaları ve icraatı karşısında yükselerek arttı. Çözüm Sürecine, AB üyeliğine veya askeri vesayetin işleyiş mekanizmalarının tasfiyesine girişilmesi, bu ittifak için yeterince güçlü nedenler sağlıyordu liberal aydınlara. Bu ittifak zirvesine 12 Eylül 2010 referandumunda ulaştı.
Sırasıyla Gezi ve 15 Temmuz, liberal aydınlar dediğimiz kesimin AK Parti’yle ilişkisini kökten değiştiren iki büyük travmatik olay oldu. Gezi ile birlikte liberal aydınların kabaca yarıya yakın bir kısmı ittifakı sonlandırdı. Gezinin yarattığı travma sonucunda Kemalist veya sosyalist kodlara sarıldılar; “AK Parti için” ayrıldıkları eski mahallelerine geri döndüler; bir kısmı da bu mahallenin yeni sakinleri oldular. Son tahlilde, AK Parti müttefikliğinden anti-Erdoğancı bir pozisyona geçiş yaptılar.
Gezi travması bu aydınlarda iki semptoma yol açtı: İktidarı düşürmek için ya (a) şiddeti (esasen sol şiddeti) meşru veya en azından mazur görmek ve (b) darbeden medet ummak. Yakın geçmişte, solun askerî darbe ve siyasal şiddet gibi yöntemleriyle hesaplaşmış ve onları reddetmiş insanların içine düştüğü bu durum, gerçek bir trajedi değilse nedir?
Gezicilerin ayrılmasından sonra, liberal grupta, iktidarın sadece demokratik yollarla (Gezi’de ve 17/25 Aralık’ta başvurulan yöntemlerle değil) değişmesi gerekliliği üzerinden partiye desteklerini sürdürenler kaldı. Bu aydınların çok büyük bir kısmı ise 15 Temmuz’da bir travma yaşadı. 15 Temmuz travması bu aydınların pozisyonunu müttefiklikten partili olmaya çevirdiler.
Darbe girişimi sonrası yaşanan süreçte, iktidarın yoğunluğu gittikçe artan devletçi, milliyetçi ve militarist söylem ve politikalarına tam anlamıyla teslim oldular. Adeta tipik birer (aşırı) sağcıya dönüştüler. İktidarın her eylemini devlete atfederek sorgulamadan yücelttiler; ayrım yapmaksızın her türlü muhalefetin hainlik ve suçla ilişkilendirilmesine göz yumdular; militarist çözümleri desteklediler ve eleştirel perspektiflerini yitirdiler. “Tüm dünyanın bizi yok etmek için birleştiği” bir sahnede “varlık savaşı” veriyor olduğumuz inancının romantizmine kapıldılar; aklî, ahlâkî ve vicdanî diğer her türlü ölçüyü geçersiz veya ikincil kılan tutkusuyla çarpıldılar.
Trajedileri odur ki, hayatlarının büyük kısmını devlet iktidarının sınırlandırılması yoluyla sivil, siyasî ve ekonomik özgürlüklerin genişletilmesi ve garanti altına alınmasını savunarak geçiren bu liberal aydınlar, şimdi özgürlükler aleyhine sergilenen çeşitli icraat karşısında ölü taklidi yapıyorlar. Daha da trajiği, bir kısmının entellektüel mesailerini bu icraatın haklılaştırılması ve topluma benimsetilmesi işine vakfediyor olması.
Müttefik kategorisinden liberallerin başına bunlar gelirken, şans ulusalcılardan yana dönmüş görünüyor. Ulusalcılar en başından ve açıkça, anti-Kemalist, reformist ve demokratik politikalarından dolayı AK Parti’ye ve ortağı gibi gördükleri Gülen Cemaati’ne karşı düşmanlık güdüyorlardı. Sonrasında ise, AK Parti’nin FETÖ ile mücadeleye girişmesiyle başlayan ve 15 Temmuz ile zirveye ulaşan bir ittifakın içinde yer aldılar. AK Parti ve ulusalcılar arasındaki bu ittifak, hem devlet kadroları hem de aydınlar düzeyinde hayli görünür bir hale geldi.
AK Parti’nin giymeye çalıştığı yeni “milli ve yerli” gömleğinin baş terzisi ulusalcılar gibi görünüyor. Verilen sipariş üzerine ulusalcı terzi eldeki kumaşı, örneğin Kürt meselesinde militarist ve yasakçı, dış politikada Avrasyacı politikalardan başlayarak yeni dikilecek gömlek için biçmeye başladı. Yeni terzi ekibi, büyüyen partiye uygun daha büyük bir gömlek çıkarabilmek için İslâmcılık ve muhafazakâr demokratlık gömleklerinden geriye kalan küçük parçaları da yama olarak kullanıyor.
Hayat gerçekten tuhaf! Ulusalcılar yıllardır düşman belledikleri bir siyasi hareketin kendi hedef ve politikalarına uygun bir form ve içerik kazandığı bir döneme tanıklık ve eşlik ediyorlar. Aydınlar ve AK Parti filminin bu kısmında en kârlı çıkanlar ulusalcılar gibi görünüyor. Haklarını teslim etmek gerekir; Reisçi ekibe tutunarak bir takım çıkar ve hedefler uğruna gece gündüz durmaksızın çalışıyorlar.
Söz söylemenin zor olduğu veya anlamının kalmadığı zamanlarda entelektüeller genelde üç yoldan birini seçerler.
Ya hararetli bir aktivist olurlar ve cepheye savaşmaya inerler. Ya entelektüel konformizmin huzurlu kollarına kendilerini bırakırlar. Ya da teorik ve bilimsel çalışmalarına yönelmek üzere akademinin fildişi kulelerine çekilirler.
Başka ne yapsınlar!
Yazarlar
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.03.2025
10.10.2020
28.09.2020
21.09.2020
24.02.2020
3.01.2017
24.10.2017
16.10.2017
24.09.2017