Lale KEMAL

Alo Adalet, orada kimse var mı?
26.07.2014
2069

 Taraf gazetesi, hükümetin askerlerle birlikte, 2004 yılında Gülen Cemaati’ni bitirme planı adlı belgeye imza attığını duyurunca kıyamet kopmuş, iktidar kanadından peş peşe yalanlama ile karışık, “Biz o zaman halen asker baskısı altında idik, belgeyi mecburen imzaladık ama uygulamadık” mealinde açıklamalar gelmişti.

Ne var ki, iktidarın eski ortağı şimdilerde düşmanı Gülen hareketine karşı ordu ile ittifak içine girdiğinin ilk işaretleri, ancak hükümetin bir danışmanının, “Ergenekon, Balyoz gibi darbe girişimi davaları Cemaat’in kumpası, aslında ortada darbe teşebbüsü felan yok” mealindeki açıklamaları ile gelmişti. Bu ittifakın varlığına dair itiraflar da artık geliyor.

Ergenekon darbe teşebbüsü davasında tahliye olan Genelkurmay eski Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un, bir televizyon kanalına yaptığı itiraf niteliğindeki açıklamayla, iktidar ile ordunun kankalık ilişkisini bir hayli ilerlettiğini öğrenmiş olduk. Başbuğ, önceki gün Star TV’ye yaptığı açıklamada, 2009 yılında Başbakan Erdoğan’a, aralarında şimdi gözaltına alınan Emniyet Müdür Yardımcısı Ali Fuat Yılmazer’in de bulunduğu Cemaat yapılanmasıyla ilgili bir liste verdiğini söylüyordu.

Tabii gazeteci ya aklına gelmediğinden ya da aklına gelse de çekineceğinden şu soruyu Başbuğ’a sormamıştı; “Efendim, TSK olarak sizin göreviniz, iç düşman yaratma anlamına gelen listeler hazırlamak, insanları fişlemek mi?, biraz da asli göreviniz olan ülke savunmasına odaklansanız. Suriye’deki iç savaşın Türkiye’ye yönelik tehdit yansımaları nasıl bertaraf ediliyor?, vs?..”

Neyse yazı konumuz, TSK’nın siyasi işlere dahli değil, 17 Aralık’taki büyük yolsuzluk ve rüşvet olayının ifşa edilmesinin misillemesi niteliğinde algılanan cadı avının, hafta başında sayıları 100’ü aşan emniyet görevlisinin kendi meslektaşları tarafından gözaltına alınmasıyla devam eden operasyonlar.

Kelepçeli gözaltılara hukuki kılıf hazırlanmış; “devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme”, “resmi belgede sahtecilik”, “sistemi engelleme, verileri yok etme” ve “haberleşmenin gizliliğini ihlal” vs.

Yoksa bu suçlamalar, savcılık emriyle yolsuzluğun izini takip eden polisleri cezalandırmak için mi üretildi? Suç isnadlarının üretilmediğini ve gerçek olduğunu, iktidarın artık emrine giren yargı marifetiyle öğrenmemiz nasıl mümkün olacak? Ya da yargıdaki birkaç iyi adam ve kadın, tıpkı, işlendiği iddia edilen yolsuzluk eylemlerini, soruşturulması şimdilik engellense de ortaya çıkarttıkları gibi polislere yönelik operasyonda ortaya atılan suç isnadlarının gerçek mi sahte mi olduklarını ortaya çıkartıp adaletin tecelli etmesini sağlayabilecekler mi?

İçinde bulunduğumuz, iktidarın tüm devlet olanaklarını kullanarak baskı ve korku uyguladığı kaotik ortam, bu ve pek çok haklı soruyu yanıtsız bırakacak nitelikte.

Sözün bittiği yerdeyiz, her an hepimiz, salt iktidar karşıtlığı nedeniyle haksız, ağır suçlamalara maruz kalma tehlikesiyle karşı karşıyayız.

Bizde, evrensel hukukun suç saydığı kirli işlere bulaşan ya da bulaştığından şüphelenilen kudretli kişileri koruma refleksi, ya kişisel menfaat ilişkileri nedeniyle ya da zihinlerimiz, “Güçlüyü kolla, garibanı ez” şeklinde kurgulandığından, hep varolagelmiştir.

Kimileri şimdilerde, “Yolsuzluk dünyanın her yerinde var” diyerek bunun “Ama varsa da kudretli de olsa demokratik hukuk sistemi cezalandırır” bölümünü eksik söyleyerek, sözüm ona kamuoyunda yolsuzluğu bir marifet gibi sunma modasına kapılmış gidiyorlar.

Nihai durumda, Türkiye’de devlet eliyle işlenmekte olan hukuksuzluklar bir gün duvara toslayacak, bu böyle gitmez.

Haksızlıklara karşı hak aradığımız tek güvenilir liman olan yargı sistemi, üzerinde uygulanan tüm baskılara rağmen sesimizi duyup, adalet dağıtabilecek mi? [email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar