Mahmut ÖVÜR

Dink soruşturmasında kopan fırtınalar
12.12.2015
1519

 Önceki gün yazdığım İstanbul Emniyeti'ndeki iç gerilimin bir benzeri de İstanbul Çağlayan Adliyesi'nde yaşanıyor. Bunun son örneğini Hrant Dink soruşturmasında gördük. O soruşturmanın kapsama alanına son dönemde "kamu görevlileri"nin girmesiyle yeni bir dönem başladı. İşte Çağlayan Adliyesi'ndeki gerilime yol açan da bu yeni durum.

Soruşturmayı yürüten Savcı Gökalp Kökçü'nün hazırladığı iddianame 2 kez ısrarla başsavcı vekilliği tarafından iade edilince ortaklık karıştı. Acaba ne vardı da iddianame iki kez iade edilmişti? Başsavcı vekilliğine göre, "eksik delil toplandığı, bazı şüpheliler hakkında istenen cezaların hakkaniyete uygun düşmediği ve başsavcılık makamı ile istişare edilmeden basına bilgi sızdırıldığı" ileri sürülüyordu.
Ama soruşturmayı yürüten Savcı Kökçü farklı düşünüyordu ve bunu da başsavcı vekiline gönderdiği 5 sayfalık "manifesto" gibi yazısında dile getirdi. Yazıda önce soruşturmanın tüm evrelerinde elde edilen yeni deliller, gözaltı süreçleri ve tüm aşamalarda Başsavcılığın bilgilendirildiğine, hatta başsavcı vekilinin bilgisi dahilinde soruşturmanın bir bölümünün ayrıldığına yer veriliyordu. Sonra da iddianamenin, şüpheliler Ahmet İlhan Güler, Reşat Altay, Engin Dinç hakkında 'İhmal suretiyle ölüme neden olma' suçundan, Meclis İnsan Hakları Komisyonu'na ve Dink davasının görüldüğü mahkemede verilen ifadeler, tanık anlatımları, soruşturma evrakları ve raporlar incelenmek suretiyle hazırlandığı belirtiliyordu.
Ama asıl iade gerekçesi çok farklıydı: Savcı Kökçü'ye göre asıl iade gerekçesi, şimdi Emniyet İstihbarat Daire Başkanı (cinayetin işlendiği dönemde Trabzon Emniyet İstihbarat Müdürü) olan şüpheli Engin Dinç ve halen polis okulu müdürü olan o dönemin İstanbul İstihbarat Şube Müdürü şüpheli Ahmet İlhan Güler hakkında takipsizlik kararı verilmesi yönünde baştan beri yapılan "tavassut ve baskı"ların sonuçsuz kalmasıydı.
Yani savcı açıkça, soruşturma sürecinde savcılık makamı olarak farklı ortamlarda baskılara maruz kalındığını, zaman ve isim de belirterek bu baskıların detaylarını vererek anlatıyordu.
Bunlar bir savcının tespitleri... Ne kadarı doğru ne kadarı yanlış ayrı sorun ama bir savcı kamu görevlileri hakkında soruşturma açmak isterken, bu tür engellemelerle karşılaştığını yazıyor ve söylüyordu. İddianamede ve yazısında açıkça cinayetin işlendiği dönemde görev yaparken ihmali görülen herkesin yargı önünde hesap vermesini istiyordu.
Bu yaşananlar aslında Dink davasının neden bugüne kadar sonuçlandırılmadığının da bir işareti. Söz konusu yazının bir örneğini değerlendirilmek üzere HSYK Genel Sekreterliği'ne gönderdiğini yazan Savcı Kökçü, iddianamenin işlem yapılması için Ağır Ceza Mahkemesi'ne sevk edilmesini ya da soruşturmadan kendisinin el çektirilmesini talep ediyordu.
Savcı, iddiasında ısrar edince nihayet talebi kabul edildi ve dosya Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. Ancak şu sorunun cevabı da merak ediliyor: Acaba soruşturma aşamasında yaşananları ve savcının ciddi iddialarını HSYK nasıl değerlendirecek?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)
  • mehmet budancamanak

    mehmet budancamanak

    24.07.2013 05:34

    sayin döger iyi biliyorsunuz ki Bingöl tavrini koydugu zaman bütün dünya bir araya gelse bingöl geri adim atmaz.benim gördügüm kadari ile bingöl kipirdamaya basladi.bingöle yakisan da budur.cünkü bingölde idam sehpasina giden sex seidlerin,zaza kartali yado`nun,basi kesik kolos agalarin,sex serifin ve daha sayamadigim on binlerce sehidin torunlari yasiyor.türkün zulmüne karsi ciktigi gibi kürdün zulmüne de karsi cikacaktir bingöl.ama bu defa bingöl yanliz degil.dersim den palu ya paludan vartoya,vartodan,siverege,siverekten,gergere,gergerden diyarkakir a,diyarbakirdan avrupa ya bir halk var bingölün arkasin da.

Yazarlar