Murat BELGE
Seçim için hala “yaklaşan” sıfatını kullanabiliyoruz. Günbegün yaklaşıyor seçim tarihi. Ama ne zaman olduğu, olacağı belli değil; aslında olup olmayacağı da belli değil. “Yaklaşan”, tarihi mi, yoksa kendisi mi, bundan da tam emin değiliz. Görece yakın zamanlara kadar “olmama” ihtimali pek konuşulmuyordu. Şimdi konuşuluyor. Çünkü iktidarın oy potansiyelinin daraldığı görülüyor ve Tayyip Erdoğan’ın “iktidar olma” keyfiyetiyle ilişkisini gözlemleyenler “Tayyip Erdoğan kazanacağından emin olmadığı seçime girmez” diyorlar.
Var mı böyle bir ihtimal? “Yok” diyemeyiz. Gerçi Tayyip Erdoğan birçok başka popülist siyaset adamı gibi, ortaya koyduğu başına buyruk iktidarı aldığı oya dayandırıyor, yani aldığı oyla meşrulaştırıyor; ama günü geldiğinde bir başka “argümanla” da karşımıza çıkabilir. Bugüne kadar gördüğümüz bunca keyfi güç kullanımından sonra şaşırtıcı bir şey de olmaz.
Seçim yaklaşırken muhalefet de daha enerjik bir muhalefet yapma eğilimi göstermeye başladı. Bu muhalefetin üslubunu onaylayanlar da var, yanlış ya da yetersiz bulan da. Bu seçim, olursa (ama olmazsa da) bu toplumun siyasi tarihinde bir dönüm noktası olacak, hayati bir rol oynayacak. Onun için onaylayan, onaylamayan herkesin alabildiğine gergin olması şaşırtıcı bir şey değil. Kılıçdaroğlu birtakım devlet dairelerinin kapısına dayanırken şimdi Sadat’a da gitti. Derken karşımıza bazı vakıfların Amerika’ya gönderdiği paralarla çıktı. İyi mi yaptı, kötü mü? Elimizde veri olarak kesinlikler değil ihtimaller olduğu için bu gibi sorularla varacağımız sonuç da bir “spekülasyon” oluyor. Örneğin, “kazanamayacağı seçimi yaptırmaz” inancı, kanısı çok yaygın da, “kaçacak” demek, “o kadarına gücü yetmez” anlamına mı geliyor? Kimbilir, olabilir de. Ama, aynı varsayımın sınırları içinde, ya “yeter”se?
O zaman da böyle bir iddia temeli olmayan bir düşünce tarzına kapı açmış olmuyor mu?
Ortada bir para ilişkisi var. Kolay açıklanır bir ilişki de değil sanki. Buradaki iki “gençlik” vakfı, Amerika’daki vakıf! Manhattan’da “yurt”! Altmış küsur milyon dolar (kimilerine “az” görünse de)! Bunlar, yeterince esrarengiz olgular.
“Esrarengiz olgular” da, bunları bir “kaçış” hazırlığı olarak görmek doğru mu? ”Görmek” kelimesi iyi oturmadı; “İlan etmek” diyeyim. Büyük bir miktarda para (dolar) “yasak” olmasa da, “neden” diye sorduracak bir şekilde Amerika’ya gönderiliyor. Amacın pek hayırlı bir şey olmadığını tahmin edebiliriz, ama bunun tek ve şaşmaz bir amacı olduğunu söyleyemeyiz.
Dolayısıyla ben bu “ifşaat”ın yapılmış olmasını elbette doğru buldum ama dayandırıldığı gerekçe bana çok isabetli görünmedi. Olayı eleştirenler de paranın miktarı ile atfedilen amacı tutarlı bulmadılar. Buna bir şey diyemeyeceğim.
Seçim olacak mı? Olacaksa ne zaman olacak? Muhalefetin çıkaracağı cumhurbaşkanı adayı belli mi? Belliyse kim? Değilse ne zaman belli olacak? Bilinmemesi iyi mi, değil mi? “Altılı masa” denen ortaklığın bir programı var mı? Oluşuyor mu? Bunlar hepsi sözünü ettiğim spekülasyonun parçaları. Hepsi önemli —ve hepsi cevapsız— sorular. Ama tabii bütün bu bilinmezliğin başında, bu soruları üreten sürecin başında iktidarın kendisi yer alıyor. İktidar kendisi ne yapacak? Bir planı, bir stratejisi var mı? Yoksa, şu anda, özel bilgi sahibi olmayan bir gözlemci olarak baktığımızda gördüğümüz gibi, orada da bir “kafa karışıklığı” var mı? Örneğin Tayyip Erdoğan sayıları milyonları bulmuş mültecilere baktığı zaman ne düşünüyor? Şimdiye kadar birbirinden epeyce farklı diyebileceğimiz —yanılmıyorsam üç— farklı yol telaffuz etti. Bunların arasında “sahici plan” denebilecek bir tanesi var mı? Yoksa bu konuda ve başka konularda o anda aklına eseni mi söylüyor? Al bir spekülasyon konusu daha. Yanlış, temelsiz olduğunu herkesten önce kendisinin bilmesi gereken bir şeyleri bağıra çağıra söylediğine göre, dünyayı, Türkiye’nin durumunu, konumunu nasıl görüyor? Bunlar da hep aynı kategoride.
Üstelik atakta olan da muhalefet. İktidarı genellikle şunu ya da bunu yasaklarken görüyoruz.
Başkaca pek bir etkinlikleri yok. Zihinlerindeki yasakçı, kapalı dünyanın mahiyeti hakkında fikir ediniyoruz, bu eylemlerden — ama tabii uzaya gitme gibi eylemleri de unutmamak gerek.
Seçim yaklaştıkça devlet şiddetine başvurma örnekleri de artacak. Ama bunlar, elbette, diyelim ekonomiyi düzeltmeyecek. Tayyip Erdoğan bugün söylediğinin tersini yarın aynı güvenle söyleyebilecek. Gününe göre, bahtının rüzgârına kapılıp gidebilecek. Ancak, herhangi bir rüzgârın demokrasiye doğru esmesini yasakladığı için, o taraftan bir hareket görmeyeceğiz. İşte bu kesin.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları




































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.12.2025
1.12.2025
24.11.2025
25.08.2025
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025