Hadi ULUENGİN

Fazıl Say fantezileri
8.06.2012
2739

 EPEY zaman önceydi ve Fazıl Say adı Türkiye’de henüz duyulmamıştı.

Piyano icrasını tesadüfen işittim. Mütevazı bir meloman olarak da hayran kaldım.

Hemen övgü dolu yazı yazarak onu kendi ülkesinde ilk tanıtanlardan birisi oldum.

 
OYSA bir müddet sonra, yetişme tarzı ve zihin şeması itibariyle tipik bir Ankara bürokratı kimliği sergileyen Say’la tamamen zıt siyasi kutuplarda yer aldığım ortaya çıktı.

Dehşet bağnaz tarzdaki laikperest ulusalcı tutumunu kastediyorum. Üstelik bir değil, beş değil, on değil, bunu dile getirirken bile saldırgan, pervasız ve küstah bir üslup kullanıyor.

“Hiddet majör” (!) bir “Nefret Süiti”ni (!) icra etmekten hiç mi hiç vazgeçmiyor.

Beni en çok çileden çıkartan yanını ise klasik Batı müziğine verdiği zarar oluşturuyor.

Çünkü kendisi onunla özdeşleştiği ve aşağılayıcı beyanatlarıyla da büyük tepki topladığı için, zaten ülkemizde daima “seçkin tınısı” olarak algılanmış olan bu branşı geniş kitleler nezdinde daha da çok yabancı, daha da çok itici ve daha da çok antipatik kılıyor.

 
İMDİİ, tüm bunlara rağmen en yukarıdaki tanıtım işgüzarlığımdan (!) pişman değilim!

Üstelik belki bütün CD’lerine sahip olduğum virtüozu hâlâ büyük zevkle dinliyorum.

Hatta şu yazıyı yazarken bile pikapta cazi mavileri dönüyor.

Ve bundan daha normal, daha doğal ve daha sıradan bir şey düşünülemez!

 
ÖYLE, zira kompozitör Stravinski Yahudi düşmanıydı diye onun notalardaki devasa ihtilalciliğini; ressam Picasso Stalin hayranıydı diye onun formlardaki muazzam dâhiliğini; yahut orkestra şefi Furtwangler Nazi uzlaşmacısıydı diye onun Wagner yorumculuğundaki erişilmez üstünlüğünü geri plana mı atacağız? Asla!

Asla, çünkü belirli bir gradoya ulaşmış ve vasatı haydi haydi aşmış sanatçılar ancak kendi dallarındaki performanslarıyla değerlendirilebilirler. Yegâne kıstas ve ölçek budur.

Hatta genel ahlâki değerler açısından dahi durum böyledir.

Meselâ Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın travesti veya Henry de Montherland’ın sübyancı olması ne bu edebiyatçıların değerini azaltır, ne de söz konusu zaaflarını birincil kılar.

 
ANCAK kabul, tabii ki yukarıdaki yanılgılar ve tercihler eleştiriden muaf değildir.

Fakat yine de kalburüstü yaratıcılar çayırda papatya gibi bitmediğinden onların bu tür kaprislerini, hezeyanlarını, şımarıklıklarını, eksantrikliklerini biraz daha fazla müsamahayla karşılamak ve biraz daha görmezden gelmek gerekir. En evla ve en hoşgörülü yaklaşım budur.

Nitekim ben kendi hesabıma Fazıl Say’ın yalnız klavyedeki tuşeleriyle ilgileniyorum.

Diğer söylediklerini ise bıyık altından ve müstehzi bir tebessümle geçiştiriyorum.

Oysa anlaşılıyor ki piyanistin twitter’deki son mesajlarından birisini delil kabul ederek Say hakkında soruşturma açan yargı mekanizması benim yaklaşımımı paylaşmıyor.

 
PEKİ, yukarıdaki adli karar acaba Ali Bayramoğlu’nun sonsuz doğru biçimde tesbit ettiği gibi o yargının otonomlaşmasından mı kaynaklanıyor? Mümkündür.

Yoksa muhafazakârlaşmak eğilimlerinin uzantısına mı oturuyor? Bu da mümkündür.

Her iki durumda da öz değişmiyor. Sanal âlemdeki hezeyanlarından ötürü Say’ın soruşturmaya uğraması toplum parametreleri açısından hayra alamet bir gelişme sunmuyor.

Artı, sıradanlık ötesi sanatçıları kendi dallarındaki performansları ekseninde değerlendirmek ve “uçukluklarını” (!) görmezden gelmek müsamahasına ters düşüyor

Şimdi umalım ki yargıçlar Fazıl Say hakkındaki hükmü sanal âlem fantezileri çerçevesinde değil piyanistin Mozart esintili “Caz Fantazileri” icrası ekseninde verirler.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar