Markar ESAYAN

Post-PKK dönemi ve Çözüm Süreci
11.09.2013
2847

 Türkiye'nin olimpiyatlara adaylığı bile bir çekişme-kutuplaşma zemini üzerinden değerlendiriliyorsa, bu ülkede sağlıklı siyaset nasıl sürdürülebilir kestirmek zor. Sosyal medyada olimpiyat oylamasının yapıldığı gün atılan mesajları ibretle izledim. Olimpiyatların İstanbul'da yapılması halinde, kazananın Türkiye değil, Erdoğan olacağı varsayımından hareket edenler, gizlemeye gerek bile görmeden sevindiler, kutlamalar yaptılar.

Aynı patetik durum, Çözüm Süreci için de sergileniyor. Çözüm Süreci eğer muvaffak olursa, bundan ülkenin, barışın değil de, Recep Tayyip Erdoğan'ın kazançlı çıkacağı ile kafayı bozanlar 'Süreç çöktü, çökmek üzere, eli kulağında' kampanyasını sürekli canlı tutmaya çalışıyorlar.

'Niye reform yapmıyorsunuz' diyenler ile demokratikleşme paketini itibarsızlaştırmaya çalışanların aynı kesimler olduğu garip bir ülkede yaşıyoruz biz. Herhalde sorunun çözülmeyeni makbul. Daha doğrusu, kimin çözdüğü daha önemli.

Aslında, Çözüm Süreci, olimpiyatlar ve aklınıza ne gelirse o konuda daha iyisini önermek değil, olanı çökertmek üzerinden bir muhalefet etme anlayışı var bu ülkede.

Oysa, sürecin sorumluluk almış iki aktörü de, her fırsatta -birbirlerine eleştirilerini de sakınmayarak- sürecin devam ettiğini ifade ediyorlar. Erdoğan Arjantin'den dönüş yolunda –KCK'nın 'Çekilmeyi durdurduk' açıklamasına rağmen, sürecin devam ettiğini ve bir sorun yaşanacağını zannetmediğini söylüyor. Öcalan adaya giden son BDP heyetine 'Devlet heyetiyle yaptığımız toplantı ve görüşmeler sürmektedir. Bizim açımızdan süreç bu yönüyle devam etmektedir. (...) Bazı güçlerin engellemelerine rağmen ben süreci ilerletmekte kararlıyım' açıklaması yapıyor. Selahattin Demirtaş ise, Cemil Bayık'ın 'çekilme durdu' sözlerinden sonra, sürecin devam ettiğini teyit eden bir açıklama yapıyor ve Bayık 'Yok, hayır öyle değil' demiyor. Zaten Bayık da, süreç çökse bile, mücadelenin silahla devam etmeyeceğini ifade etmekte.

Beyan esas değil miydi? Biz mi yanlış öğrendik?

Otuz beş yıllık bir kanlı çatışmanın çözümünün birkaç aylık sürelere sıkıştırılması, hele böyle kutuplaşmış bir ülkede, akılcı mı?

Kuzey İrlanda barışını getiren süreçte İngiltere Başbakanı Tony Blair'in sağ kolu olan ve, IRA ile müzakerelerde baş müzakereci olarak görev yapan deneyimli diplomat Jonathan Powell, geçen haziranda Türkiye'ye yaptığı ziyarette, Çözüm Süreci'ni Hürriyet'ten Cansu Çamlıbel'e değerlendirmişti. O söyleşiden bu sürece dair can alıcı tesbitleri bir kez daha hatırlayalım:

'Bu tür süreçlerde asıl çatırdamalar uygulama sırasında başlar.(...) Unutmayın, bir anlaşmaya varsanız bile taraflar hâlâ birbirine güvenmiyor olabilir. Güven ancak uygulamayla birlikte gelir. (...)

En zoru elinde silah olan bir grubun siyasi bir partiye dönüşümü. Ama bu gerçekleştiğinde dengeler de çok enteresan şekilde değişiyor. Kuzey İrlanda'da en başta Sinn Fein aslında IRA'nın talimat verdiği ve ön saflara sürmek için kullandığı gruptu. Bu 80'lerden itibaren değişmeye başladı. Sinn Fein, baskın örgüt olmaya başladığında IRA tali kalmaya başladı. Anahtar değişim işte budur. İnsanların taleplerini silahla değil siyaseten ortaya koyabileceklerini gördükleri aşama.'

PKK, pek tabii ki, seçmeli ders olarak müfredata giren, fakültelerde bölümleri açılan Kürtçe'nin eğitimi ile ilgili adımların elbette atılacağını, bunun bir zaman sorunu olduğunu biliyor. Son olarak Demirtaş'ın dediği gibi, Kürt sorununun yüzde 99'u Kürtçe olduğuna ve bu bir anayasal düzenleme gerektirdiğine göre, süreci askıya alma kararını, bundan ötürü yaşanabilecek çatışmaları, can kayıplarını kime nasıl anlatacaksınız?

Ülkenin batısı bir yana, Kürtlere nasıl anlatacaksınız?

Zaten Öcalan da anadil konusunda aceleci davranılmaması, bunun bir süreç meselesi olduğunu söylemişti. Öcalan kendi durumu hakkında da, 'bu barıştan öncelikli değil' de demişti. Ancak örgüt, sanırım Öcalan'ın da onayı ile çatışma sonrası siyasi tekeli elinde tutmak için ön alarak hükümeti sıkıştırmayı yeni strateji olarak belirlemiş durumda. Böylelikle, hükümetin atacağı adımların, kendi kazanımları olduğu algısıyla önemli bir koz elde etmiş olacaklar.

Bu taktikleri Powell'ın işaret ettiği üzere post-PKK dönemine ve siyasete ısınma olarak değerlendirebiliriz. Ancak riskler ve ölçüler doğru hesaplanmazsa, süreç gerçekten zarar görebilir ve sorumlusu kim ise bu enkazın altında o kalır. Bu nedenle, hükümetin adımlarını hızla atması, örgütün de şark kurnazlığını siyaset olarak benimsemekten uzak durması gerekiyor.

İyimser yorumum bu. Kötü senaryoyu da yarın anlatacağım.

Twitter: @markaresayan

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar