Orhan MİROĞLU
Nasıl ki Avrupa’nın bir İslamofobi sorunu varsa, Türkiye’nin de bir barışofobi sorunu var. Bu bir sendrom aynı zamanda.
Dünyanın en ünlü, en hatırlanan sendromları genellikle savaş yıllarına ait sendromlardır.
Vietnam sendromu, Gabar sendromu birer savaş sendromu olarak tarihe geçti. Vietnam sendromuna yakalanan Amerikan askerlerinin tedavileri bugün dahi sona ermiş değil.
Bir de ne olursa olsun, barışa karşı çıkmakla tanımlanabilecek bir ‘barış sendromu’ var ve bu sendromun en somut belirtilerine Türkiyeli aydınlar içinde bolca rastlıyoruz.
Dünyanın en kötü barışı ve tarafları hiç memnun etmeyen bir barış bile, savaştan iyi ise ve bu ilke insanlığın temel desturu haline gelmişse, bizdeki barışofobiklerin nasıl olup ta tarih sahnesine çıktıklarını araştırmak gerçekten de son derece önemlidir.
Asberger Sendromuna yakalanmış çocuklara sorulan sorular, barış için ortaya atılan her fikre kuşku ve şüpheyle , ve ‘Erdoğan’ı ne kadar güçlendirir ‘ korkusu ve endişesiyle bakan bu kişilere de sorulabilir bence. Asberger sendromuna yakalanmış bir çocuğa,’Nasılsın ‘ dendiğinde, çocuk, her şeyden şüphe ettiği ve sosyalleşme sorunu yaşadığı için, bu soruya ‘ bunu neden soruyorsun?’ diye cevap verirmiş.. Barış sendromuna yakalanmış kişilerin ruh haline benzeyen bir ruh hali..
‘Barışı neden bu kadar çok konuşuyorsunuz ey ahali?’ diyen bir ruh hali var bugün. ‘Barış eğer Erdoğan’a yarayacaksa, bu barıştan bize hayır gelmez !’ diyen bir sendrom halidir bu.
Gabar sendromuna yakalanan PKK’li gençlerin şanslı olanları bugün Avrupa’dalar. Hastane odasında değil, parklarda, açık alanlarda yatmayı tercih ediyorlar ki, bu, sendromun bir belirtisi olarak kabul ediliyor.
Gülhane askeri akademisine gittiğinizde ‘Güneydoğuda savaşmış’ ve bu savaştan yaralı olarak kurtulmuş askerlerin, yürek yakan hüzünlü gözleri, ve tekerlekli sandalyelerinden taşan bedenleriyle yüzleşirsiniz. Bir kahır çöker içinize.
Zerdeşt ameliyattan sonra yürüyemez hale gelince, çok kısa bir süre Gülhane Askeri Akademisinin fizik tedavi bölümüne devam ettik. O askerlerin yüzüne bakmak çok zordu. Yaşadıkları acılarda hiçbir payım olmamasına ve çok şükür o acılar dursun diye, başka kardeşleri ölmesin diye, safımı ve tarafımı yıllardır belirlemiş olmama rağmen, yine de içimde uyanan suçluluk duygusunu belli belirsiz hissettiğim o anlarda kendi kendime sorup duruyordum:
Biz bu savaşı neden durduramadık, bu çocukları ömür boyu tekerlekli sandalyeye mahkum olmaktan ve savaş hatıralarıyla bir ömür yaşamaktan neden kurtaramadık?
Şimdi bu savaş durdu. Devam etmesi halinde, çocuğunu dağa ve askere ölmek ve öldürmek için göndermek zorunda kalacak olan Kürtler ve Türkler memnun, vicdan sahibi herkes memnun.
Ama bu yılların acısından ve yasından payına bir şey düşmemiş olanlar, yani bir hikayesi olmayanlar memnun değil.
Amca, baba, yeğen aynı frekanstalar ve şöyle cümleler kurarak başlıyorlar söze: ‘Her kes kan ağlıyor bir tek Kürdistan mutlu’
Ancak etnik hınç ve öfkeyle kurulabilecek böylesi bir cümleyi insanın içinden çekip çıkarıp kaleme dökebilmesi, ‘barış sendromunun’ son safhasına gelmiş olmayı gerektirir herhalde. Allah acil şifalar versin, ne diyelim başka?.
Avrupalılar, nasıl ki İslami dinamiklerin hep kötülük ürettiğine inanıyor ve Doğulu toplumların demokrasi deneyimlerine hep kuşkuyla bakıyorlarsa, bizdeki barışofobikler de, Kürtlerle barışı ifade eden ve Kürtleri mutlu edeceğine inandıkları her gelişmeyi-son yasal çerçeve de dahil- Türk halkının mutsuzluğunu güçlendirecek bir gelişme olarak görüyorlar. Barışofobiklerin yaşlı ve genç kuşakları arasında bu bakımdan bir fark bulunmuyor. Korkularını veya paranoyalarını besleyen yegane şey, Erdoğan’a duydukları nefrettir. (Hoş aynı nefreti Öcalan’a da duyuyorlar, ama bunu ifade edecek cesaret bunlarda ne gezer, içlerindeki Öcalan nefretini şimdilik gizliyorlar, Kürtlerle selamı sabahı sürdürebilmek için !)
Barışofobikler, Erdoğan’ın başını belaya soksa soksa Kürt sorunu sokar diyerek yola çıktılar, ama Erdoğan bu ‘belayı’ barışa ve demokrasi zeminine taşımayı başardı. Dolaysıyla bizim barışofobiklerin, kendilerine inananlara-hala ve umutsuzca tabi- verdiği çeklerin tümü karşılıksız çıktı.
Türkiye yüzyıl önce ıskaladığı barışını yeniden inşa ederken, barış sendromuna yakalananlar da, kendim ettim kendim buldum misali, tıp biliminin sendromlar ve tedaviler alanına çoktan havale oldular.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.04.2016
13.04.2016
11.04.2016
10.04.2016
8.02.2016
6.02.2016
5.02.2016
4.02.2016
3.02.2016
30.03.2016