Oya BAYDAR
AKP’nin seçim öncesinde siyaset piyasasına büyük tantanayla sürdüğü demokratikleşme paketi, ne devrim ne de kabak. Tepkileri yumuşatmak, eleştirileri göğüslemek için, bizzat Tayyip Erdoğan’ın yetersiz olduğunu ve arkasının geleceğini belirttiği paket hakkında daha şimdiden o kadar çok şey söylendi, yazıldı ki, tekrarlayıp yazıyı uzatmaya gerek yok.
Paketin beklentileri karşılamadığı, bu kısıtlı haliyle barış sürecinin ilerlemesine katkılı olamayacağı, Terörle Mücadele Kanunu’nun değiştirilmesi gibi hem demokratikleşme hem de barış süreci için hayati önemdeki bir adımın atılmamış olması, inanç özgürlüğü temelinde Alevîlerin dertlerine derman getirmediği, seçim barajının indirilmesi gibi basit bir yol varken çoğunluk partisine avantaj sağlayan ve iki partili olma tehlikesi barındıran modellerin yanlışlığı, vb. ülkedeki “gerçekten demokratik ve özgürlükçü” muhalefetin ortak ve haklı eleştirisi. “Gerçekten demokratik muhalefet” vurgusu yapmamın nedeni ise, pakete peşinen karşı çıkan faşizan, ulusalcı, vesayetçi muhalefet odaklarıyla demokratikleşmeden yana muhalefetin farkının altını çizebilmek.
Nacizane fikrim, açıklanan demokratik düzenlemelerin beklenene ve ihtiyaca oranlandığında yetersiz, ama mevcut duruma göre ileri bir adım olduğu. Maddelerin çoğu kısa vadede somut bir değişiklik sağlayabilecek nitelikte değilse de, nefret suçlarına getirilen ceza artırımı, okullardaki ayrımcı, faşizan andın kaldırılması, Kürtçe afabenin tanınması, hatta çok haklı eleştirilere rağmen özel okullarda anadilinde eğitimin yasal güvenceye kavuşturulması ( Bu anadilde eğitime geçişte, alıştıra alıştıra, ürkek ama önemli bir adımdır. Mesela devlet bursları veya özel burslar yöntemiyle sadece parası olanların yararlanabileceği bir hak olmaktan çıkarılabilir.), Mor Gabriel manastırının mülkiyet hakkının tanınması, kadınların kılık kıyafet kısıtlarının kaldırılması ve örtülü kadınlara kamu hizmetlerinde çalışma hakkının verilmesi, vb...vb... eski rejimin tabularını kırmak ve çok daha fazlasını amaçlamak için yararlı bir sosyal psikolojik atmosfer yaratabilecek adımlar.
Ölü gözünden yaş mı bekliyordunuz?
Tabii ben de razı değilim bu kadarına; ama paketi haklı olarak yetersizlikle, eksiklikle, kozmetiklikle eleştirenlere, “ölü gözünden yaş mı bekliyordunuz?” diye sormaktan da kendimi alamıyorum. AKP iktidarının “kendine demokrat” zihniyetini, muhafazakâr toplum vizyonunu, insanı doğayı hiçe sayan büyüme odaklı neoliberal pragmatizmini, fütuhatçı gelecek tasavvurunu, buyrukçu, otoriter, sansürcü tek adam yönetimini bilip de, paketin içeriğine şaşırıp hayal kırıklığından söz etmenin âlemi var mı?
Öte yandan, içeriği bir yana paketin hazırlanış biçimi; vesayetçilik döneminde askerlerin uyguladıkları ayrımcı akreditasyon yöntemini hatırlatan şekilde, basın toplantısında istenmeyen medya kuruluşlarına ambargo uygulanması; sunumda medya mensuplarını konu mankeni kılan soru sorma yasağı AKP zihniyetinin bir özeti ve yansımasıysa, bu zihniyettenmecbur kaldığı ve işine geldiği kadarından fazlasını beklemek hayalcilik değil mi?
Başbakan Erdoğan’ın demokratikleşme paketini açıklarken yaptığı uzun girizgâhı dinlerken, zaman zaman, (meselâ kimsenin dini, dili, inancı, etnik mensubiyeti, yaşam biçimi, vb. için ayrımcılığa uğratılamayacağını, bu anlamda nefret suçlarının cezalarının artırılacağını, kimsenin ötekinin yaşam biçimine karışamayacağını anlatırken) bu hesapça, önce sizin yargılanmanız ve ceza almanız gerekmez mi, diye geçirdim içimden. Her cümlesine “onlar”, “bunlar” diye başlayıp farklı düşünenleri, farklı yaşayanları, farklı inananları ötekileştiren, itibarsızlaştıran; ister sermaye kesiminden, ister medyadan, ister siyasetten olsun muhaliflerini bel altına vurarak susturmaya, etkisizleştirmeye çalışan Erdoğan’ı ve partisini, yetersiz de olsa bu paketi hazırlamaya, arkası gelecek havası yaratmaya, bizler yetersiz bulsak da, AKP zihniyetini aşan adımlar atmaya zorlayan nedir diye düşündüm.
Paket, demokratik kazanımları tescil ediyor
Bu sorunun tek bir cevabı var; hem paketin içeriğini, hem önümüzdeki gelişmeleri, hem de Türkiye demokrasi güçlerinin durumunu, konumunu karşılıklı ilişki-çelişkileri açıklayabilecek bir cevap: On yıllardır çetin koşullarda, işkence, zindan, sürgün, hatta yaşam pahasına sürdürülen demokrasi mücadelesidir bugün AKP iktidarını bu adımları atmaya mecbur kılan. Demokratik hak ve özgürlüklerin teslimini ihsanda bulunmak olarak gören ve gıdım gıdım teslim edip üstüne bir de böbürlenen bu zihniyet, demokratik kazanımları tescil etmeye kâr-zarar hesabıyla ve kerhen mecbur kalmıştır.
Kürt siyasal hareketinin son otuz yıllık çetin mücadelesi olmasaydı; İslami kesimin, hele de Müslüman kadınların inanç ve yaşam biçimi için verdikleri mücadele ve onlarla dayanışanlar olmasaydı; Alevîlerin, Süryanîlerin, diğer din ve mezhep gruplarının, bayrağını Hrant’ın taşıdığı azınlık hakları için uğraşanların ve ayrımcılığa, ötekileştirmeye karşı eşit yurttaşlık hakları için onlarla kol kola yürüyen Türkiyeli demokratların mücadelesi olmasaydı; işçilere, solculara, sosyalistlere vurduğu için AKP’nin pek adını anmadığı, darbeden saymadığı 12 Mart’ta, 12 Eylül’de canları, yaşamları, ülkelerinden ayrılmaları, hayatlarının tarumar olması pahasına mücadele edenler olmasaydı; 28 Şubat’ta inançları uğruna sırf başörtüsü yasağına karşı geldikleri için idamla yargılanan, hapishanelere tıkılan kadınlar olmasaydı, inanın bana, bugün bu cılız bulduğumuz paketçik bile çıkmazdı.
Demokratikleşme paketini yetersiz bulduğunu ifade eden BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak,BDP’nin (bence bütünüyle Kürt siyasal hareketinin) demokratik süreci ilerletecek ana güç konumunda olduğunu söylerken çok haklıydı. Gerçekten de pakette yer alan ve Kışanak’ın zaten fiilen uygulandığını, aşıldığını, mevcut durumun yasallaşmasından ibaret olduğunu söyleyerek önemsizleştirdiği maddelerin hepsi başta Kürt hareketi, demokrasi güçlerinin onlarca yıllık mücadelesinin kazanımlarının tescilidir. Aksini düşünmek kendi demokrasi mücadelemizi de küçümsemek olur.
İktidarın, kabul etmek ve daha ileri götürüleceğini söylemek zorunda kaldığı demokratik adımlar ihsan değil tümüyle bizim kazanımlarımızdır. Evet; yetersizdir, eksiktir, azdır. Ama azsa, yetersizse, -Kürt hareketini ve gerçek demokratları tenzih ederek söylemek istiyorum- bunun bir nedeninin de geleneksel muhalefetin eksikli, çağdışı kalmış demokrasi anlayışı; değişime direnen ulusalcı, Türkçü, vesayetçi, elitist zihniyeti olduğunu itiraf etmemiz gerekir. Şu anda bile, barış sürecine, Kürt halkının anadilde eğitim dahil bütün haklarının eşit yurttaşlık temelinde anayasal güvenceye kavuşturulmasına, vatandaşlığın Türklük üzerinden değil Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı üzerinden tanımına ihanet gözüyle bakıp karşı çıkanlar, demokratikleşmenin hızlanması ve derinleşmesinin desteği değil kösteği durumundadırlar.
AKP iktidarı demokratikleşmeyi gerçekleştiremez diye işin kolayından tutup kestirip atmak yerine onu her alanda daha ileri adımlar atmaya zorlamak gerekmez mi? Özellikle Kürt meselesinde (ki Alevîlerin haklarının tanınmasıyla birlikte demokratikleşmenin iki anahtarından biridir) AKP’nin zoraki şekilde attığı ürkek adımlara bile, “Bu haklar neden veriliyor, bölücülük yapılıyor, hainlik yapılıyor”, diye karşı çıkmak yerine, neden daha fazla hak teslim edilmiyor diye karşı çıkmak gerekmez mi? Laiklik elden gidiyor, diye feryat etmek yerine, bütün inançların ve kimliklerin tanındığı ve eşitlendiği özgür bir toplum talep etmek gerekmez mi?
İktidarlar toplumsal muhalefetin zorlaması olmadan kendi sınırlarını aşacak, çıkarlarını zorlayacak tek bir adım bile atmazlar. Demokratik mücadele denilen şey onları adım atmaya zorlamak, kazanımların tescilini sağlamaktır. Üstelik iktidara giden yol da buradan geçer. Paket “az”sa, ki öyle, hepimiz az olmasındaki payımızı düşünmek durumundayız. Ve “daha çok” olması için de hâlâ ve her zaman vakit var. Top şimdi demokrasi güçlerinin ayağında. İlerleyelim, zorlayalım, belki defansı aşıp gol bile atabiliriz.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları

















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024