Yıldıray OĞUR
Bundan 50 yıl önce Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Kurban Bayramı için alışılmadık bir mesaj yayınladı.
Aşırı sol ve aşırı sağ hareketlere karşı uyaran Cumhurbaşkanı, mesajının bir yerinde şöyle diyordu:
“Son zamanlarda bir kısım erkek ve kadın vatandaşlarımızın dış kıyafetlerinde görülen değişiklikler dikkati çekmekte ve söz konusu edilmektedir. Bu değişiklikleri bertaraf etmek ve önlemek için geleneklerimiz dinimizin esaslarını aşmamak ve Anayasamızın teminatı altında bulunan bu konuya ait devrim kanunlarını gözetmek zorundayız. Bu hususlarla ilgili olarak ifade etmek isterim kadınlarının başlarının açıklığı veya elbiselerinin kısalığı yahut uzunluğu ile din arasında bir bağlantı kurulamaz. Kadının iffetini ve namusunu kıyafetinde değil, onun şeref ve haysiyet duygularında aramak lazımdır. Bu sebeple bazı yerlerde kız ve kadınlarımızın başlarını örtmeleri ve uzun elbise giymeleri için yapılan münasebetsiz teşebbüsleri ve yersiz ve mesnetsiz bulurum.”
O günlerde gazetelerde Cumhurbaşkanı’nın bu sözlerini okuyanlar kimden bahsettiğini hemen anlamışlardı.
Sunay’ın adını vermeden eleştirdiği kişi 30 yaşında genç bir kadındı:
Şule Yüksel Şenler.
Falih Rıfkı Atay’dan, Can Yücel’e, İlhan Selçuk’tan Çetin Altan’a kadar gazete köşelerinde ondan bahsediliyor, attığı her adım, verdiği her konferans olay oluyor, hakkında üst üste davalar açılıyordu.
Peki neden?
Aslında 28 yaşına kadar dar bir çevre dışında pek bilinmeyen bir isimdi.
Kıbrıs asıllı, İstanbul’a yerleşmiş seküler bir ailede yetişmişti.
Cumhuriyet değerlerini benimsemiş şapkalı, modern bir babaanne ve dede, Türkiye’nin pek çok ilinde Sümerbank müdürlüğü yapmış memur, udi bir baba ve çocuklarına evde müzik dersleri aldıran, danslı eğlencelere giden Adalet Partisi kadın kollarında çalışan bir anne...
Demokrat Partili bir aileydiler.
1955-56 yıllarında düzenlenen Kıbrıs Mitinglerinde, al bayraktan kıyafetler içinde başında Kıbrıs haritası çizilmiş yeşil bir taçla kürsüden milliyetçi şiirler okuyan Kıbrıslı bir genç kız olarak gazetelere haber olmuştu.
Siyaseten daha aykırı ve farklı fikirleri yoktu.
Annesinin hastalığı yüzünden ortaokulda okurken okulu terk etmiş, Kerime Nadir romanlarıyla edebiyata merak salmış, dergilerde yazıları çıkmaya başlamıştı.
“Yüksel” adı yüzünden erkek zannedildiği (hatta nüfusa da erkek diye kaydedilmişti) için yazılarına Şule Yüksel Şenler diye imza atıyordu.
Bu arada Süleyman Nazif’in yeğeni, milliyetçi bir kadın yazar olan İffet Halim Oruz’un çıkardığı Kadın gazetesinde kız kardeşiyle birlikte “Duyuşlar” adlı bir köşeleri olmuştu.
İlk yazıları da kadim bir tartışma üzerineydi: “Sanat sanat için midir yoksa toplum için midir?”
Ama o günlerde aileyi kökünden sarsacak bir gelişme yaşanıyordu.
Vakıfbank’ta çalışan abisi Özer Şenler, Bediüzzaman Said Nursi ile tanışmış, Nursi’nin Üzeyir adını verdiği yakın bir talebesi olmuştu.
O yıllarda Nurculuk en büyük tehlikeydi. Özellikle de İstanbullu seküler bir aile için.
Abisindeki büyük değişim, ailede önce büyük krizlere neden olmuş ama sonra ağabey üç kız kardeşini de etkilemeye başlamıştı.
Bu değişimin Şule Yüksel’in yazılarına da yansıması gecikmedi.
Köşesindeki fotoğrafta kısa kollu, Avrupai kıyafet içindeki genç kız artık din ve ahlak temalı yazılar yazıyordu. Bu durumdan rahatsız olan İffet Hanım “Sizin gibi modern bir kız gerici fikirlerden değil, aşktan bahsetmeli” diye onu uyarmıştı ama zamanla aralarındaki fikri çatışma büyümüş, sonunda gazetedeki köşesini kaybetmişti.
Yazarlığı bırakan Şule Yüksel, kadınların katıldığı Risale sohbetlerine gidip gelmeye başlamıştı. Bu sırada hala başı açıktı ve bu gittiği sohbetlerde tepki çekiyordu.
Şehirli bir genç kız için başını örtmek radikal bir karardı. Ailesini karşısına almak, bulunduğu sosyal çevreden dışlanmak demekti bu.
İlk denemeleri babaannesi ve annesi tarafından “hizmetçi kadınlar gibi olmuşsun”, “Kürtlere benzemişsin” gibi yorumlarla karşılanmıştı.
Başörtüsünün köylülükle, fakirlikle eşit görüldüğü zamanlardı. Köylerden şehirlere göçler yeni başlamıştı. Şehirlerde kapıcı eşleri, hizmetliler dışında başını örtene rastlamak zordu. Şehirli, genç bir tesettür modası da henüz oluşmamıştı.
1966 yılında, 28 yaşındayken kararını verdi.
Moda dergilerini karıştırdı, denemeler yaptı sonunda, ayıplanmayacağı ya da ona “hizmetçi kız, köylü ya da yaşlı” denmeyecek, başka şehirli genç kızları da örtünmek için teşvik edecek şık bir baş örtme biçimi buldu. Bu baş örtme şekli yıllarca onun adıyla anıldı ve hala kullanılıyor; Şulebaş..
O yıllarda gazetelerde başörtülü tek yazar İnci Beşoğul, yemek, aile, çocuk bakımı yazıları yazıyordu. Ama Şenler’in aklı artık ciddi siyasi meselelerle meşguldü.
Bu sırada abisinin arkadaşı olan Mehmet Şevket Eygi’nin çıkardığı Yeni İstiklal Gazetesi’ne bir okuyucu mektubu gönderdi. “İslam Kadınına Hitap” başlıklı mektupta Kuran’daki başörtüsü farzı, sert bir üslupla hatırlatılıyordu:
“Seni binlerce, yüzbinlerce aç bakışın nazarlarına sunan, erkeğin tarafından bile kıskanılmayan kıymetsiz bir varlık haline getiren sebep ve zihniyetin suratına indireceğin şamar, tarihe en büyük zaferin olarak geçecektir. Artık silkin, uyan ve düştüğün bu zilletten kendini kurtar aziz ve muhterem Müslüman Türk kadını...!”
25 Ocak 1967 günü mektup gazetenin manşetinden yayınlandı.
Ama yazıdan çok Eygi’nin manşete koyduğu fotoğraf tepkileri artırmıştı. Fotoğrafta ellerinde kitaplarla üniversiteye giren, biri peçeli üç çarşaflı Pakistanlı kız görünüyordu.
Gazete çıkar çıkmaz, Türk Kadınlar Birliği bir bildiriyle gazeteyi kınadı ve Şule Yüksel Şenler hakkında irtica propagandası yapmaktan suç duyurusunda bulundu.
Suç duyurusu üzerine harekete geçen savcılık, o günlerin meşhur irtica maddesi 163’den dava açtı.
Şule Yüksel Şenler ilk kez kamuoyu önüne çıkıyordu. O güne kadar görülmemiş tarzdaki başörtüsü ve kendi tasarımı olan pardösüsüyle mahkeme salonuna gelen genç kadını bir gazeteci ordusu bekliyordu.
Ama mahkemeden beklenmedik bir karar çıktı.
Yazı, “devlet işlerine karışılmadığı, yeni bir hukuki nizam propagandası yapmadığı için” 163’üncü maddeye aykırı bulunmamış ve Şenler’in beraatına kararı verilmişti.
Artık Şule Yüksel Şenler, Türkiye ilk başörtülü köşe yazarıydı. Önce Yeni İstiklal’de ardından yine Mehmet Şevket Eygi’nin çıkardığı Bugün’de günlük yazılar yazmaya başladı.
Bu arada üst üste konferans davetleriyle bütün Türkiye’yi dolaşıyordu. Gittiği her yerde kadınlar salonları tıklım tıklım dolduruyor, dışarıya hoparlörlerle yayın yapılıyordu. Hatta bir keresinde Karabük’te verdiği konferansı, o sırada şehirde olan Rahşan Ecevit’in de hoparlörlerden dinlediğini gazeteler yazmıştı.
Konferansları her seferinde olay oluyordu. İzmir’de laik kadınlar konferans için şehre gelmesini, Zübeyde Hanım’ın mezarına yaptıkları bir yürüyüşle protesto etmişler, Eskişehir’de solcu öğrenciler konferans salonuna saldırmışlar, Bandırma’da verdiği konferans yüzünden hakkında gözaltı kararı verilmişti.
Herhangi bir din eğitimi yoktu. Elindeki bir kaç kitaptan İslam’da ve Kuran’da kadınlarla ilgili hükümleri anlatıyordu. En çok da başörtüsü ayetlerini.
Konferanslarını izleyen ve onun kendine has şık tesettür stilini gören kadınlar ondan etkilenmeye, onu taklit etmeye başlamışlardı.
Sadece konferanslar vermiyor, başını örtmek isteyen kadınlar, eşinin başını örtmesini isteyen eşler evine akın ediyor, neredeyse bir terapist gibi şehirli kızlara ve kadınlara rehberlik yapmaya başlamıştı.
Ama konferanslarının ve yazılarının tek konusu başörtüsü de değildi.
O dönemin bütün milliyetçi ve muhafazakar çevreleri gibi o da sıkı bir antikomünistti.
Mehmet Şevket Eygi’nin Bugün gazetesinin “kızıl tehlike”, “Moskof uşakları” çizgisi yazılarına yansıyordu.
O günlerde Türkiye’de oynanacak “Hair” müzikalinin yasaklanması için savcıları göreve çağırıyor, İstanbul’daki kız yurtlarında komünist kızların silahlar ve Marksist kitaplar sakladıklarını yazıyor, konferanslarında kadın erkek eşitliği, Kuran’daki eş dövme ruhsatıyla ile ilgili ayetlerden bahsettikçe de gazetelere haber oluyordu.
17 Kasım 1967 günü Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde verdiği konferans ise bardağı taşırmıştı.
Hınca hınç dolmuş üniversite salonunda başörtülü bir kadının konferans vermesi günlerce gazetelerin gündeminden düşmedi.
Ulus gazetesinde Falih Rıfkı Atay “Olur şey değil” başlıklı yazısında “Bir konferans salonunun kürsüsünü Şule’ye, Kısakürek’e düşürmek. Olur şey değil. 29 Ekim devrimciliğinin neredeyse 45’inci yılında Başkent’te bir üniversite fakültesinin Osmanlı Medresesi’ne soysuzlaştığını görmek” diye yazmıştı.
Gazeteler, konferans sırasında Atatürk’ün resminin salondan indirildiğini iddia etmiş, Üniversite Senatosu acil olarak toplanıp, DTCF Dekanı, eski bir Türk Ocağı başkanı olan Prof. Emin Bilgiç’in salon tahsis yetkisini elinden almıştı.
O konferansa katılan Ankara İlahiyat Fakültesi öğrencilerinden Hatice Babacan (Ali Babacan’ın halası), Şule Yüksel’in de teşvikiyle bir gün okul kapısında başını açmadan başörtüsüyle derse girince, 40 yıl boyunca çözülemeyecek başörtüsü sorunu başladı.
Üniversiteden kendisine destek veren bir erkek öğrenciyle birlikte atılan Babacan’a destek için İlahiyat öğrencileri, üniversitelerdeki ilk boykot ve fakülte işgallerine imza atmışlar, gazeteler boykotçu öğrencileri Paris’te üniversiteleri boykot eden Maocu öğrencilere benzetmişti.
Artık Şule Yüksel’e bir dur deme zamanıydı.
Hakkında açılan davalarda suç unsuruna rastlanılmadığı için beraat kararları çıkıyordu. Hukukun hala devlete rağmen sürprizler yapabildiği zamanlardı.
Aranan gerekçe 1967 yılında Papa’nın İstanbul ziyareti yüzünden yazdığı bir yazıda bulundu. “Ağlayın Ey Müslüman Kardeşlerim, Ağlayın” başlıklı yazıda “Ve Papa 6. Paul, Müslüman Türk halkının bütün arzu ve isteğine rağmen Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız tarafından hararetle ve son derece samimi bir şekilde karşılandı... Ağlayın ki kardeşlerim, bugün Müslüman atalarımızın torunları olan bizler, bir Hristiyan liderinin önünde en büyük aşağılık duygusuyla saygı ile eğilen bir millet haline düştük” satırlarında Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a hakaret ettiği gerekçesiyle hakkında dava açıldı. Başbakan Demirel şikayetçi olmadığını açıkladı ama Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay şikayetçi oldu.
Uzayan davada karar 12 Mart 1971 muhtırasından sonra Yargıtay’ca onandı. Yüksel dokuz ay hapis yattı. Sabiha Sertel’den sonra hapse giren ilk kadın gazeteciydi.
İki ay sonra Cumhurbaşkanı Sunay kendisini affetmek istediyse de bunu kabul etmedi ve cezasını hapiste tamamladı.
Peki neden bu kadar öfke toplamıştı?
Yazdıkları ve konuştuklarının daha sertleri erkek yazarlar tarafından yıllardır yazılıp, söyleniyordu. Muhafazakar dindar kesimin Samiha Ayverdi, Münevver Ayaşlı başka kadın yazarları da vardı. Onların da kalemlerinin ucu sivriydi.
Şule Yüksel Şenler’i tehlikeli yapan ideolojik olarak çok da tutarlı olmayan siyasi fikirleri değildi.
Bütün haberlerde ve yazılarda ondan bahsedilirken söylendiği gibi mesele “başörtülü” bir kadının bunları yapmasıydı.
Siyasi değil, sosyolojik bir tehlikeydi.
Köylerden kentlere göçün başladığı yıllarda, bir geçiş toplumunda, şehirlerde yaşayan dindar kadınlar için onun tarzı bir rol model haline gelmişti.
Sadece giyim tarzıyla da değil. Örneğin Kazablanka Gazinosu’ndaki düğünü ilk şehirli İslami düğün örneği olmuştu.
Başörtüsü ve giyim tarzı, laik kesimlerden olduğu kadar gelenekçi İslami çevrelerden de tepki almıştı.
Emine Hanım’ın (Erdoğan) başkan yardımcılığını yaptığı derneğine İdealist Kadınlar Derneği adını vermesi bile “idealist” kelimesi yüzünden fazla Batılı bulunmuştu.
Ama tam da onu tehlikeli yapan da modernizmle İslami birleştirme çabasıydı. Halbuki cumhuriyet modernleşmesi şehirleşme ve eğitimle geleneksel kadın giyiminin yok olacağını, başörtüsünün köylerde kalacağını zannetmişti.
Şule Yüksel Şenler, şehirli dindar bir kadın örneği oluşturarak bu ilerlemeci tarih çizgisinde beklenmedik bir kırılmaya neden oldu. Gömülmeye çalışılan sosyolojik bir gerçek onun eliyle toprağı kazımasıyla tekrar ortaya çıkmıştı.
Gazetelerde yazarak, konferanslarda konuşarak kamusal alana girmeyi başaran ilk başörtülü kadın olmayı başarmıştı.
Kamusal alana tek başına da girmedi, başka şehirli başörtülü kadınlara da bir yol açtı.
Şule Yüksel Şenler, 81 yaşında hayatını kaybetti. Bundan 50 yıl önce aleyhine en sert haberlerin çıktığı Cumhuriyet gazetesi onun vefatını “Şulebaş’ın yaratıcısı Şule Yüksel Şenler öldü” başlığıyla duyurdu. Bu 50 yılda öfkelerinden hiçbir şey kaybetmemiş görünüyorlar.
İnsanın aklına Fransa’nın, bir zamanlar komünist, bölücü, vatan haini ilan ettiği, siyahlara yönelik ayrımcılığa karşı mücadele başlatmış, Martinik için özerklik istemiş şair ve siyasetçi Aime Cesaire’ın adını, vefatından sonra Fransız büyüklerinin yattığı Pantheon’a bir plaketle asması geliyor.
Maalesef Türkiye kendi hatalarından öğrenmeyi, onları böyle tecrübelere dönüştürmeyi başaramıyor.
Siyasi görüşlerini, tarzını benimsememek mümkün ama Şule Yüksel Şenler, 40 yıl boyunca Türkiye’nin kamusal barışını zehirlemiş, siyasetini derinden etkilemiş, bir ayrımcılığa karşı ilk direnişi başlatmıştı.
Yeni nesiller onu, bu mücadele hikayesinden çok, bir aşk ve hidayet romanı olan Huzur Sokağı’nın yazarı olarak tanıyorlar.
Halbuki Şule Yüksel Şenler önce, farklılıkların bastırılması, susturulmasıyla sağlanmış sokaktaki sahte huzuru bozan bir aktivistti. Hem de bunu sırtını devletin gücüne dayamadan yapmıştı.
Mekanı cennet olsun.
(Yazıdaki Şule Yüksel Şenler’in hayat hikayesinden alıntıların kaynağı; Demet Tezcan- Bir Çığır Öyküsüdür Şule Yüksel Şenler- İlke Yayıncılık)
(Aime Cesaire’in hayatıyla ilgili kaynak için; Aşağılanmaya Hayır/Aime Cesaire- Alfa Yayınları)
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.06.2025
18.06.2025
16.06.2025
15.06.2025
11.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
1.06.2025
26.05.2025