Akif BEKİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhalefet için “Gavurun kılıcını sallıyorlar” demişti.
Dinler tarihi, iki tarafın da aynı dinin kılıcını salladığı savaşlarla dolu.
Dört büyük halifenin üçü cami yolunda, namazda, Kur’an başında Müslümanlarca şehit edildi.
Dinden çıkmakla suçlandılar ve dindaşları tarafından katledildiler.
Üstüne cihat seferi düzenleyebilmeniz için, din kardeşinizin illa gavur olması gerekmiyor. Gavur ilan etmeniz yeterli.
Bazen iki taraf da aynı silahı çeker. Dünyevi çıkar çatışmalarına din çatışması süsü verilir. Taraftarlar buna inandırılır. Ve birbirlerine karşı, iman ettikleri Allah’ın kılıcını sallamaya başlarlar.
İki tarafın da şakırdattığı, aynı inancın ateşinde dövülmüş kutsal kılıçlardır.
Bu paradoksu, Victor Hugo’nun Sefiller romanında da görürsünüz.
Ekmek hırsızı baş kahraman Jean Valjean ile onu kovalayan yaman ve yılmaz polis müfettişi Javert, aynı mukaddes kılıcın iki keskin ucunu temsil eder.
İkisi de inanmış, baş koymuş Hristiyanlardır.
Fakat kaybedip sonra tekrar bulduğu imanı, Jean Valjean’ı dünyadan geçmekte, affedicilik ve merhamette azizleştirir.
Javert’i ise imanı gaddarlaştırmıştır, suçlular ve günahkarlarla mücadeleye adanmış kalbinde acımaya yer koymamıştır. Onlara bu hayatta cehennemi yaşatmaya, ilahi adaleti tattırmaya, dünyayı dar ve zindan etmeye yeminlidir.
Fakat Jean Valjean’ın imanıyla yakından tanışması, Javert’in kafasını bulandırır, onu açmaza ve sonunda intihara sürükler.
İnançlarına bağlılıkları, ikisini de adalet savaşçısı birer serdengeçtiye çevirmiştir. Biri ezilenler için kılıç sallar. Diğeri, başkaldıran sefillere karşı, onları ezen düzen adına.
Aynı imanın gücü, birini sefillerin koruyucu azizi, diğerini sefillerin amansız zebanisine dönüştürüyorsa nedir hikmeti?
Şu mübarek Ramazan’da, iftar ve sahur şovlarıyla milletimizin imanını güçlendiren ekran vaizleri, bunun sırrını da anlatsalar keşke.
Ramazan, bereket ayıdır. Ekran hocalarına da bereketli olsun.
Topladıkları dünyalıkta gözüm yok. Senede bir ay hazır bereket yağarken yüklerini tutsunlar.
Fakat bunu, millete dünyadan geçmeyi överek, fakirliğe özendirerek, yokluğa sabrı tavsiye ederek yapabilmeleri hep şaşırtmıştır beni.
Aynı iman, birisini sürünme pahasına dünyadan geçirtiyor. Bir başkasını ise dünyadan geçmenin faziletlerini anlatarak gül gibi geçindiriyor.
Aynı inançtan birinin payına, hiç olmak düşüyor. Diğerininkine ise “hiç oldum” ilahileri okuyarak parsayı toplamak.
Ramazan ekranlarının en popüler yıldızı, Prof. Nihat Hatipoğlu mesela. Bu çarpıklığı ve tezadı üstünde canlandıran bir roman kahramanına benzemiyor mu?
Her gün gazetede yazıyor, İstanbul stüdyosunda her akşam iftar, her gece sahur şovu sunuyor. Bu arada Ankara'daki YÖK üyeliğine tekrar atanıyor, Gaziantep İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesinde rektörlüğe devam ediyor. Yetmiyor, vekaleten fakülte dekanlıkları üstleniyor...
Fakat makamda mevkide, parada pulda, dünya malında gözü olmamayı ondan ağlamaklı anlatan yok. Adeta yaşıyor, acıklı bir sesle dramatize ederek hissettiriyor. “Biraz da biz fakir olalım, nasip et ya Rab” dedirtiyor.
Gözü her şeyi kendine almakta olanlar, bir lokma bir hırka “hiç oldum” dervişliğini de başkasına bırakmıyor.
Fakirlik edebiyatı yapma sırası, bir türlü zenginlerden fakirlere gelmiyor.
Öbür tarafta ebedi bir tokluk, sonsuz bir cennet hayatı müjdeleyerek burada açlığa katlanmayı ögütleyenlerin yediği önünde, yemediği ardında.
Ulu hocalar, Ramazan bitmeden bu hususta da ümmeti aydınlatıverseler.
Biraz da Hatipoğlu’nun menkıbelerine ağlayan fakir fukara hiç olsa, caiz midir?
Üniversitesinin şehrine ne zaman uğruyor, hangi ara rektörlük yapıyor, bari dekanlıkları başkasına veremez mi, YÖK üyeliği yapacak başka kimse mi kalmadı ki onun yükü de Hoca’mızın omuzlarında, sahuru yapsın da iftar yayınını bir başkası üstlenemez mi, gazete yazılarını nasıl yetiştiriyor, hepsinin hakkını nasıl veriyor, veremiyorsa hak geçmez mi?
Sıkı bir fedakarlık menkıbesi çıkar. Hatipoğlu, bir akşam da bu doyumsuz fedakarlığına ağlatsa ya izleyicilerini!
Ateşten gömleği giymek niye hep ona düşüyor, kaderin adaleti bu işin neresinde? İbret için, kıssadan hisse için kendi hikayesini anlatsa reytingleri de coşturmaz mı?
Niye biraz da başkası hiç olamıyor!
Yer kalsa Hugo’nun Sefiller’den önce yazdığı “Asırların Efsanesi” şiiriyle bitirmek isterdim.
İnternette var, meraklısına Cemil Meriç’in enfes çevirisiyle ısmarlıyorum.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.06.2025
10.05.2025
8.05.2025
1.05.2025
30.04.2025
25.04.2025
22.04.2025
8.04.2025
3.04.2025
28.03.2025