Ayşe HÜR
ABD'nin gönülsüzce de olsa, IŞİD belasına karşı kolları sıvadığı şu günlerde, başlıktaki soruya veya Türkiye'deki Amerikan düşmanlığının nedenlerine cevap aramak yerine, Osmanlı-ABD ilişkilerinin tarihinden sayfalar çevirelim
Fransız filozofu Abbe Raynal (ö.1796), Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfinin yaklaşık 300. yılında “Amerika’nın keşfi insanlık için hayırlı mı yoksa zararlı mı olmuştur?” sorusuna en güzel cevabı verecek olana ödül vaadetmişti. Bu soruya verilen cevaplardan 8 tanesi günümüze kadar ulaştı. Bunlardan dördü bu keşfin zararlı olduğunu söylüyor, diğer dördü ise fikri olmadığını belirtiyor. Aradan 200 yılı aşkın zaman geçti. Köprülerin altından çok sular aktı ama bu soruya Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölgede verilen cevaplar genellikle olumsuz oldu. Olumsuz duygular 2003 Irak Savaşı ile zirveye çıktı, Kasım 2008’de Barack Hüseyin Obama’nın ABD Başkanı seçilmesiyle inişe geçti. Yine de Türkiye dünya yüzünde Amerikan düşmanlığının en yüksek düzeyde olduğu ülkelerin başında geliyor. ABD’nin gönülsüzce de olsa, IŞİD belasına karşı kolları sıvadığı şu günlerde, başlıktaki soruya veya Türkiye’deki Amerikan düşmanlığının nedenlerine cevap aramak yerine, Osmanlı-ABD ilişkilerinin tarihinden sayfalar çevirmek ilginizi çekebilir diye umuyorum.
MAĞRİP SULARINDA İLK KARŞILAŞMA
Osmanlıların Amerikalılarla ilk tanışması, 1779’dan itibaren ABD ile Trablus, Cezayir ve Tunus sularında Mağripli korsanlar arasında yaşanan silahlı çatışmalarla olmuştu. O tarihe kadar İngiliz bayrağı altında bu bölgelerde rahatça dolaşan ABD gemileri, 1776’da İngilizlere karşı verdikleri bağımsızlık savaşından sonra kendi bayraklarını çekmek zorunda kaldıklarından, Osmanlı Devleti’nin Garp Ocakları diye anılan Kuzey Afrika eyalerindeki korsanlar için bir geçim kapısı olmuşlardı. Ancak korsanlar, gemilere saldırmakla kalmayıp, gemilerdeki Amerikalıları (ki ‘semiz ördek’ diyorlardı onlara) esir almaya başlayınca işler değişti. 1793’te, çetin pazarlıklar sonunda Cezayirliler, ABD'den 2 milyon 274 bin Meksika pezosu fidye aldılar. 1795 yılında Cezayir, izinsiz sefer yapan iki Amerikan gemisini limana bağlayınca, ABD yılda 12 bin altın vergi ödeme şartını kabul ettiği bir anlaşma imzalamak zorunda kaldı.
(Amerikalılarla Mağriplilerin karşılaşmasını gösteren bir gravür)
Bazı kayıtlara göre, Amerikan ticaret gemileri, Britanya’nın himayesinde 1786’da İstanbul'u, 1797’da İzmir'i, 1800’da ise İskenderiye'yi ilk kez ziyaret etmiş, yine 1800’de Cezayirli korsanlara ödenecek haracı bizzat Padişah III. Selim’e takdim etmek için, George Washington Savaş Gemisi İstanbul’a gelmişti. İlişkiler oldukça yoğun olmalıydı, çünkü 1803’te Amerikan Maliye Bakanlığı'nın ithalat-ihracat istatistiklerinde Türkiye için ayrı bir sütun açılmıştı. Bu yıllar aynı zamanda ABD’nin Osmanlı Devleti nezdinde diplomatik misyon açma girişimlerinin de yapıldığı yıllardı. Ancak Osmanlı tarafı bu isteğe sıcak bakmadı.
KAYSERİ’DEN AMERİKA’YA
Osmanlı uyruğundan ABD’yi ilk ziyaret edenlerin ise 1808’de Kayserili Mehmet Dayı ile Giritli Mustafa Dayı olduğu biliniyor. Bu kişiler, yaklaşık bir yıl süren gezilerinin ardından Bâbıâli’ye bir rapor sunarak, ABD’nin İngiltere’den bağımsızlığını kazandıktan sonra, denizcilik alanında ilerlediğini, tophane, baruthane ve tersanelerinin son derece gelişmiş olduğunu ve Osmanlı Devleti ile diplomatik ilişki kurmayı hedeflediğini ifade etmişlerdi.
1795’te imzalanan ahidname ile 1815'e kadar Cezayir dayılarına düzenli olarak vergi veren ABD bu tarihten sonra Amerikan ticari gemileri Britanya ile Osmanlı Devleti arasındaki ticari imtiyaz anlaşması kapsamında başta İzmir olmak üzere Osmanlı limanlarına yanaşmaya başladı. Bütçenin beşte birini Cezayirli korsanlara haraç olarak vermekten yılan ABD Başkanı James Monroe, 1820 baharında Luther Bradish adlı bir tacirle Akdeniz Filosu Komutanı William Bainbridge’i (ki 1800’de George Washington Savaş Gemisi ile İstanbul’u ziyaret etmişti) Bâbıâli ile görüşmeler yapmak üzere ayrı ayrı görevlendirdi. Ancak Bâbıâli temsilcilerle görüşmeyi kabul etmedi. Monroe yönetimi yine de, ticaret uğruna 1821’de Osmanlı Devleti ile ipleri koparmış olan Yunanistan'ın bağımsızlığını tanımayı geciktirerek jest yaptı.
“EN ZİYADE MÜSAADEYE MAZHAR MİLLET”
1827’de Fransız, İngiliz ve Rus gemilerinden oluşan Müttefik donanması tarafından Osmanlı donanması Navarin’de yok edilince, Osmanlı Devleti yabancı yardımlara muhtaç hale gelmişti. Donanmanın yok edilmesinde İngiltere’nin de rolünün olması, ABD seçeneğini cazip kılmıştı. II. Mahmud, ilk adımı 1828’de ABD’den bir korvet satın alarak attı. ABD ile Osmanlı Devleti arasında ilk diplomatik ilişki, 7 Mayıs 1830’da imzalanan Seyr-ü Sefain ve Ticaret Anlaşması ile kuruldu. Anlaşma ile iki taraf birbirine “en ziyade müsaadeye mazhar millet" statüsü tanımıştı. 1831’de David Porter, ilk Amerikan elçisi olarak İstanbul’a tayin edildi. Amerikan gemi, maden ve ziraat mühendisleri Osmanlı ülkesinde eğitim vermeye başladılar, Osmanlı subayları gemi inşa tekniklerini öğrenmek için ABD’ye gittiler. Amerikan Protestanlarının misyonerlik örgütü The American Board of Commissioners for Foreign Missions (ABCFM) Bursa, İzmir, İstanbul’da okullar açtı. Amerikalılar İzmir, Selanik, İstanköy, Bozcaada, İskenderiye, Beyrut, Kudüs, Bursa ve Çanakkale’de konsolosluklar açtılar. Ancak bu işbirliği havasına rağmen, Osmanlı İmparatorluğu (bu konulardaki geleneksel tavrıyla uyumlu olarak) uzun süre ABD’de konsolosluk açma ihtiyacı duymadı. İlk olarak 1845'te Washington'a şehbender (ticaret ataşesi) sıfatıyla Zapçıoğlu Abraham tayin edildi.
ABDÜLMECİD’İN HEDİYELERİ
1850'de (ki tahtta Abdülmecid vardır), Bahriye Mektebi’nde Mühendis Binbaşı olarak hocalık yapan Emin Efendi, askeri ve teknik temaslarda bulunmak üzere resmi davetle ABD'ye gitti. Kongre tarafından resmen kabul edilen Emin Efendi, gittiği her eyalette bando-mızıkayla, fener alaylarıyla, havai fişek gösterileriyle karşılandı. Bu beklenmedik karşılama Emin Efendi’nin ana vatanında o kadar büyük mutluluk yaratmıştı ki, Abdülmecid, Emin Efendi'ye ABD Hükümeti ve halkı tarafından gösterilen iyi muameleye mukabele olmak üzere 1852'de Boston’da açılan Şark Lisanları Mektebi’ne hediye etmesi için aralarında lügatler, edebiyat, mantık ve tarihle ilgili 56 kitap göndermişti. Ayrıca Washington'da George Washington için yapılan dev anıta, tuğralı bir mermer kitabe yaptırılıp hediye edilmişti. Bu yıllardan itibaren iki ülke arasındaki ticaret hacmi öyle genişledi ki, 1862’de bir Seyr-ü Sefain ve Ticaret Anlaşması daha imzalandı.
ABDÜLAZİZ-GRANT İLİŞKİSİ
1861-1865 arasındaki Amerikan İç Savaşı sırasında ilişkiler biraz tavsadıysa da, Sultan Abdülaziz 1864’te ABD’ye gemi sipariş etmekten geri durmadı. 1869’a kadar Amerikan İç Savaşı’ndan kalan 239 bin (Enfield ve Springfield markalı) tüfek satın alındı. Abdülaziz, silah bedeli olan 1.351.442 doların yanında, ABD Başkanı (General) Ulysses S. Grant’a bir de Uşak halısı hediye etmişti. Halı, ABD’de büyük ilgi uyandırmış, gazeteler Beyaz Saray’ın balo salonuna serilen halının sarı, kırmızı ve mavi renklerde, 1.500 pound (675 kilo) ağırlığında ve yaklaşık 10 bin dolar değerinde olduğunu yazıyordu. (Bu arada belirtelim ki, bugün bazı popüler tarihçilerin “Abdülaziz’in New York simgesi olan Özgürlük Heykeli’nin masraflarının bir bölümünü ödediği” iddiası doğru değil.) Ertesi yıl 700 bin dolar verilip 100 bin kullanılmış tüfek daha satın alındı. (İddialara göre Grant, bir jest yaparak bu tüfeklerden 50 binini, yeni tüfeklerle değiştirmişti.)
(Osmanlı askerleri Amerikan tüfekleriyle talimde)
İlişkilerin bu sıcaklığına rağmen, Amerikalı iş adamı Christopher R. Robert’ten hatırı sayılır bir mali destek alan Cyrus Hamlin adlı Protestan misyonerinin İstanbul’da Bebek’te Robert Koleji kurmasına izin verilmedi. Bu engelleme iki ülke arasında diplomatik krize neden oldu. ABD, 1868’de Washington’daki Osmanlı Devleti’nin Washington’daki ilk elçisi Edme Blacque (Balak/Bulak/Blak) Bey’e (1867’de bu göreve gelmişti) bir nota verdiği gibi, Amiral Farragut komutasındaki bir gemiyi ‘özel ziyaret’ kisvesi altında İstanbul’a gönderdi, Farragut’un sadrazamla yediği akşam yemeğinden sonra kolej meselesi halledildi. Daha sonra bir devlet görevlisi “o sırada Girit’te ayaklanma olmuştu. Eğer inşaat iznini vermeseydi Amiral’in isyancılara yardım edeceğinden korkmuştuk” diyecekti.
II. ABDÜLHAMİT VE CHİCAGO FUARI
1876’da tahta çıkan II. Abdülhamid’in döneminde silah alımları devam etti. Ancak 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı yüzünden ödemeler aksamaya başlamıştı. Rus ordusunun Yeşilköy’de kararg?h kurdukları günlerde birkaç ay önce başkanlık görevi bitmiş olan General Grant ailesiyle birlikte Kutsal Topraklara yaptığı ziyaretin parçası olarak Kahire, Beyrut, Kudüs, Şam’dan sonra İzmir’e, ardından da İstanbul’a geldi. Anlaşılan silah tüccarları alacaklarını garanti etmek için Generali görevlendirmişlerdi. Nitekim Ruslarla Yeşilköy Antlaşması’nın imzalandığı buhranlı günlerde, en yüksek düzeyde ağırlanan Grant ve ailesi, İstanbul’dan ayrılırken yanlarında yeni ödeme planıyla, II. Abdülhamit’in hediyesi olan iki Arap atını götürüyorlardı.
(General Grant, eşi, oğlu ve maiyetiyle kendisini İstanbul’a getiren USS Vandalia gemisinin güvertesinde)
(II. Abdülhamit’in Grant’a hediye ettiği iki Arap atının adları Linden Tree ve Leopard idi.)
Amerika kıtasının Avrupalılar tarafından keşfinin 400. Yıldönümü şerefine 1893’te düzenlenen Chicago Fuarı’na Osmanlı İmparatorluğu resmi bir payvon ve dört başı mamur bir ‘Türk köyü’ ile katılmıştı. Bu olay, bir dönemin sonuydu çünkü Almanya’nın dünya hegemonyası için iddiasını koyması, Osmanlı-Amerikan ilişkilerini bozacak, 1894-1896 Sason merkezli Ermeni katliamlarından dolayı ABD, Osmanlı İmparatorluğu’nu ağır şekilde eleştirecekti. (Abdülhamit Dönemi’nde resmi ilişkilerden daha da önemli olan, Protestan Amerikan misyonerleriyle ilişkilerdi ancak bu karmaşık konuyu bir başka yazıya bırakıyorum.)
Abdülhamit’in buna rağmen, 1898’de, İspanya-ABD Savaşı sırasında, ‘Halife’ sıfatıyla İspanya’nın egemenliğindeki Filipinlerdeki Müslümanlara “Amerikalılara dostça davranmalarını” öğütlemesi ilginçtir. 1908’te Meşrutiyetin ikinci kez ilanını ABD övgüyle karşılamış, Başkan Theodore Roosevelt İstanbul’a bir kutlama mesajı göndermişti. ABD’nin 1911’de Trablusgarp Savaşı sırasında 1907 Lahey Sözleşmesi’nin 7. maddesini bahane ederek, ‘kundak’ denilen silah parçasını satmayı reddetmesi ABD’nin Osmanlı Devleti’ne yönelik ilk silah ambargosu olarak tarihe geçmekle birlikte, Birinci Dünya Savaşı’na Almanya’nın yanında katılan Osmanlı Devleti ile ABD’nin diplomatik ilişkileri, ABD’nin Almanya’ya savaş açmasıyla kesintiye uğradı ama iki ülke birbirine savaş açmadı.
WILSON’UN 14 İLKESİ
ABD’de 1912 seçimlerini kazanan Woodrow Wilson bir tarih öğretmeniydi ve kendini şöyle tanımlamıştı: “Ben insani özellikler ve alyuvarlardan çok kanaatler ve akademik endişelerden oluşmuş muğlâk ve farazi bir kişiliğe sahibim. Bakalım sonunda ne olacak?”
Bütün imparatorluklar gibi Osmanlı İmparatorluğu’nun da yıkılacağından emin olan Wilson’un Ocak 1918’de açıkladığı meşhur ‘14 İlke’sinin temelini savaş sonrasında kurulacak dünya düzeninin ‘milliyet esasına göre’ olması oluşturuyordu. 14 İlke’nin 12. maddesi ise “Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk olan kısımlarının Osmanlı egemenliği sağlanacak fakat Türk olmayan diğer halklara otonom idareler verilecek, Çanakkale Boğazı’nın milletlerarası garanti altında her milletin gemilerine daimi suretle açık olacak” diyordu.
AMERİKAN MANDASI
Wilson prensiplerinin uygulanıp uygulanamayacağı konusunda gözlemler yapmak üzere Henry C. King ve Charles R. Crane’den oluşan King-Crane Komisyonu Haziran 1919’da İstanbul’a geldi, oradan Suriye, Filistin ve Lübnan yolculuğuna çıktı. Temmuz ayında İstanbul’a dönen King-Crane Heyeti, Rumlar adına Kayseri Metropoliti’yle, Ermeniler adına Patrik Vekili Zaven Efendi’yle, Museviler adına Hahambaşı Haim Naum Efendi’yle görüştü. Rum ve Ermeni temsilcisi ‘Amerikan mandası’ arzu ettiklerini belirtirken Musevi temsilcisi ‘Hiçbir devleti tercih etmiyoruz’ dedi.
Ancak, Wilson’dan beklentisi olan sadece gayrimüslim cemaatler değildi. Prens Sabahattin Osmanlı federalizmi, Abdullah Cevdet ve Şerif Paşa bağımsız Kürdistan, Halide Edip (Adıvar), Refik Halid (Karay), Ahmet Emin (Yalman), Yunus Nadi (Abalıoğlu), Celal Nuri (İleri), Hüseyin Avni (Ulaş) ve İsmet (İnönü) Bey gibi Kemalist Türk elitleri ise Amerikan Mandası hayalleri kuruyorlardı.
GENERAL HARBORD’UN ZİYARETİ
Komisyon, merkeze sunduğu raporda, Anadolu’nun İstanbul, Ermenistan ve Anadolu olmak üzere üç devlete bölünmesini ancak üçünün de Amerikan mandası altında olmasını öneriyordu. Ermenistan’ın bağımsızlığına karşı çıkan raporda, bunun gerekçesi olarak bölgede Ermeni varlığının hiçbir zaman yüzde 25’ten fazla nüfusa sahip olmamasını gösteriyordu. Ardından Anadolu’ya General James G. Harbord başkanlığında bir başka heyet gönderildi.
Mustafa Kemal’in General Harbord’a Anadolu’daki durumla ilgili bir rapor sunduğu biliniyor. Ekim 1919’da Samsun’da Harbord’a verilen ve yıllarca içeriği tam açıklanmayan muhtırada Mustafa Kemal, “Bizim kaderimizle ilgili kesin kararların Amerikan Meclis kararlarına ve görüşlerine tabi olması da bizim için şükredilecek bir şeydir” diye başlıyor ve “Amerikalılar memleketimizin muazzez misafirleridir, milletimizin kıymetli muhipleridir… Amerikalılar ne zaman herhangi bir istikamete seyahat etmek isterse, hayatlarının dokunulmazlığı için talep edecekleri koruma ve yardım derhal yerine getirilecektir…” diye devam ediyordu.
(Kazım Karabekir’in yetim çocuklardan oluşturduğu ‘Çocuklar Ordusu’ General Harbord’u beklerken, Erzurum, 25 Eylül 1919)
ERMENİSTAN MANDASI HAYALİNİN SONU
Bu güvencelerle Erzurum’a giden Harbord Kazım Karabekir’in hazırladığı törenlerle karşılandı. Şehir taklarla, allı yeşilli bayraklarla, Amerikalılara sevgi ifade eden pankartlarla donatılmıştı. Harbord’a futbol, cirit. Bisiklet, koşu, güreş gibi çeşitli spor gösterileri sunuldu, çevre köyler gezdirildi. Karabekir kendisine ‘Ermeni mezalimine ilişkin’ ayrıntılı bir rapor sundu. Harbord bu karşılamadan ve Karabekir’in propagandasından çok etkilenmişti. Amerika’ya dönüşünde hazırladığı raporunda şöyle diyordu: “ABD’nin Ermenistan mandasını kabul etmesi büyük kaosa yol açar… Ermenilerin katledildiğine ilişkin haberlerin çoğu söylentiye dayanıyor. Savaşta 600 bin Türk askeri tifodan öldü, seferberliğe giden gençlerden yüzde 80-90’ı köylerine dönemedi… Bu kadar uzak bir yerde manda denetimi imkansız derecede zordur…Bu işin maliyeti Türk ve Kafkas hükümetlerinin bir yıllık gelirine eş bir tutardır…”
Başkan Wilson’un epeydir sağlık sorunları yüzünden gölge başkan haline geldiği bir dönemde, ABD Senatosu Harbord raporunu tartıştı ve 1 Haziran 1920’de, Türkiye’nin Doğu Vilayetlerini içine alacak bir Ermenistan kurulması önerisini 23 kabul oyuna karşı 53 oyla reddetti. 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Antlaşması'nın 89. maddesi, Doğu Anadolu'dan dört vilâyetinin Ermenistan'a verilmesini öngörmekte ve Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırın çizilmesini, Wilson'un hakemliğine havale etmekteydi. Ancak, Wilson bu görevini yerine getiremeden, Kazım Karabekir’in kuvvetleri Ermenistan’a girdi ve 3 Aralık 1920’de sınır Türk tarafının istediği gibi çizildi. Bu tarihten sonra ABD Türkiye ilişkileri, esas olarak ‘Ermeni Meselesi’nden bağımsız gelişti. (Bundan sonrasını merak edenler şu yazılarıma göz atabilirler: 1)1923-1938 arası ilişkiler için: http://www.taraf.com.tr/yazilar/ayse-hur/bir-zamanlar-kemalistler-amerikayi-sevmisti/4881/ , 2)1939-1980 arası ilişkiler için: http://www.taraf.com.tr/yazilar/ayse-hur/kucuk-amerika-buyuk-amerika-ya-karsi/12835/ )
Özet Kaynakça: Enver Ziya Karal, “Kayserili Mehmet Dayı ile Giritli Mustafa Dayı Nam Yoldaşların Amerika ve Avrupa Seyyahatları”, Tarih Semineri Dergisi, S. 2, 1938; Çağrı Erhan, Türk-Amerikan İlişkilerinin Tarihsel Kökenleri, Ankara, 2001; Mehmet Fuat Köprülü, “Tarihte Türk-Amerikan Münasebetleri", Belleten, LI, (Ağustos 1987) S:200, s. 927-947, Akdes Nimet Kurat, Türk-ABD Münasebetlerine Kısa Bir Bakış (1800-1959), Doğuş Matbaası, 1959; Hasan Tahsin Fendoğlu, Modernleşme Bağlamında Osmanlı-Amerika İlişkileri, 1786-1929, Beyan Yayıncılık, 2002; Harry N. Howard, The King Crane Comission, An American Inquiry in the Middle East, Beyrut, 1963; General Harbord’un Anadolu Gezisi ve Raporu, Yayına Hazırlayan: Seçil Akgün, Tercüman Yayınları, 1981.
Geçen haftaki yazıma ek:
Geçen hafta, Cumhuriyet tarihi boyunca, gayrimüslim vatandaşlara yönelik ayrımcılık, dışlama ve nefret içeren kamusal politikaların bir dökümünü yapmıştım. Yazının başında belirttiğim gibi çok eksik bir listeydi bu. Nitekim Kostas Christoforidis, listede İmroz ve Bozcaada’da yaşayan Rumlara yönelik ayrımcılık politikalarına hiç değinmediğimi belirtmiş ve Çanakkale İnsan Hakları Derneği’nin Temmuz 2014’te hazırladığı bir metinden özetlediği şu sorunları hatırlatmış:
1923'te, seçimle başa gelen Rum yöneticilerin mal varlıklarına el konmuş, Lozan Antlaşması’na aykırı olarak genel af tanınmadığı için de 1500 kişi adayı o yıl terk etmek zorunda kalmıştı.
1925'te yine Lozan Barış Antlaşması’nın 14 ve 15. maddelerine aykırı olarak Bozcaada ile İmroz’un özerklikleri feshedilmiş, azınlık dilinin eğitimi yasaklanmıştı.
1927de Lozan hiçe sayılarak 1151 Sayılı Kanun’la (ki hala yürürlüktedir) yasaklanan Rumca eğitim, 1952’de serbest bırakıldı, 1964’ te tekrar yasaklandı.
1942 yılında adaya Anadolu'dan getirilen kişiler yerleştirilirken, Aynaroz manastırlarına ait manastırların mal varlıklarına el kondu, durumu protesto eden üç cemaat lideri tutuklanıp Anadolu'ya sürüldü.
17 Mart 1964 te Milli Güvenlik Kurulu’nun 35 sayılı kararıyla “Adanın Türkleştirilmesi için gerekli ekonomik, sosyal ve manevi şartların hazırlanması” çalışmalarına hız verildi. 1062 Sayılı Kanun ve ondan doğan gizli kararnamelerle İmroz'daki azınlık gayrimenkulleri millileştirildi. (Böylece 1960 yılında 25 milyon m² alana sahip Rumların, 1990 sonlarında kişi başına arsa hakkı 600 m²'ye kadar düştü.) Aynı tarihlerde, Rum asıllı süngerci ve balıkçılara teknelerini kullanma yasağı kondu. Okullarda azınlık derslerinin ve eğitmenlerinin tümünün Türkiye'de çalışması yasaklandı.
1966'da adanın en büyük ve verimli arazilerine el kondu.1967'nin sonlarına doğru İmroz'un 262 kutsal mekânından, 248'i nde halk dini ibadetlerini yerine getiremez hale getirildi.
Aynı dönemde, Dereköy’ün hemen aşağısına devlet Yarı Açık Cezaevi kurdu. Adaya önce ağır mahkûmlar getirildi, sonra da aileleri alındı. Adada tarım işleriyle uğraşan mahkûmlar serbestçe dolaşmaya başladı. Mahkûmlar Rumlara tecavüz, hırsızlık, darp, hatta adadan göç edenlerin iddiasına göre cinayet işledi ve devlet bu durumu engelleyici bir önlem almadı. Ayrıca TİGEM vasıtasıyla üretim çiftlikleri kuruldu, adalıların geçimlerini sağladıkları en değerli zeytinlikleri, bu yolla kamulaştırıldı. Adanın ekilebilir arazilerinin yüzde 90’ına bu dönemde el konuldu. Hem de yumurtanın tanesinin 25 kuruşa satıldığı yıllarda, metrekaresine sekiz kuruş gibi ucuz bir bedel ödeyerek.
1970 yılında adanın binlerce yıldır İmroz olan adı Gökçeada olarak değiştirildi.
1974’te Kastro Köyü bir gecede boşaltıldı, kilisesi ve mezarlığı talan edildi. Belediye Başkanı ve 20 cemaat ferdi evlerinden alınarak Panaghia (Merkez)’deki Meryem Ana Katedrali avlusunda bir hafta gözaltında tutuldu. 1970 ve 80’lerde İmroz’ un dışına, dünyaca ünlü ada koyununun satışı kısıtlanınca, et fiyatları düştü, halkının en önemli geçim kaynağı bundan zarar gördü köylüler ekonomik şiddete uğradı, halk yoksulluğa mahkum edildi.
Adada öldürülen Stelyo Kavalero (1973 Merkez), Stilyani Zuni (1975 Zeytinli köyü), Yorgi Vigli (1980 Dereköy), İstrati Stilyanidi (1984 Dereköy), Niko Lada (1984 Merkez), Zafiri Delikostanti (1990 Eski Bademli)’nin failleri hala yakalanmadı.”
:::::::::::::::::::::
İkinci mektup, Mardin’de Türkçe-Süryanice yayımlanan Sabro (Umut) gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Tuma Çelik’den geldi. Çelik, Süryani Patrikliği’nin Türkiye’den benim dediğim gibi 1933’te değil 1930’da çıkarıldığını belirttikten sonra, şu konuların listede yer almamasının büyük eksiklik olduğunu söyledi:
1970’li yılların sonlarına doğru bazen “Asala militanı yetiştiriyorlar” bazen “bölücü yetiştiriyorlar” ve bazen de “misyonerlik çalışmaları yapıyorlar” bahanesiyle Süryani toplumuna, Süryani kilise ve manastırlarına sistematik baskılar yapıldı.
1982 Anayasası ile getirilen zorunlu din dersleri yüzünden özellikle Turabdin’de yaşayan Süryanilerin büyük bölümü 1980’lerde ülkeden göç etmek zorunda kaldı.
3)1980-1994 arasında Süryaniler devletin gizli ve açık saldırılarına maruz kaldılar. Bu dönemde köylerinde kendi halinde yaşayan 50’ye yakın Süryani’nin öldürüldü fakat failleri araştırılmadı ya da bulunmadı. Bu da Süryani göçünü hızlandırdı.
2000’li yılların başında, Süryanilerin hazır olmadığı bir dönemde Turabdin’de başlatılan kadastro çalışmaları sırasında, Süryanilere ait arazi ve mülklerin büyük bölümü gasp edildi. Malların büyük bölümü hazine ve bölgedeki Süryani olmayan insanların adına kaydedildi. Kimi yerde gizli ve herkesten habersiz olarak yapılan bu talan, Mor Gabriel Manastırı Vakfı arazilerinde olduğu gibi 2008 yılında alenen ve hukuk oyunlarıyla mahkemeler yoluyla yapılmaya çalışıldı.
Devlet birkaç yıl önce okullar için hazırladığı Milli Eğitim Bakanlığı müfredat programı çerçevesinde yayınladığı ve okuttuğu tarih kitaplarında Süryanileri açık bir şekilde “hain ve dış devletlerin ajanı, işbirlikçisi” olarak tanımladı.
::::::::::::::::::::::::::::
Son olarak, sosyal medya aracılığıyla bana ulaşan Aldemir Akpınar ise, yazıda Protestan Hıristiyanlara yönelik ayrımcılık eylemlerine hiç yer vermediğimi son derece zarif biçimde hatırlattıktan sonra, sadece 2013 yılında Protestanlara yönelik ihlalleri içeren şu raporu (lütfen üşenmeyip şu linki tıklayın: http://www.protestankiliseler.org/?p=716 ) okuyan birinin bile ne gibi sorunlarla karşı karşıya oldukları hakkında biraz da olsa fikir sahibi olabileceğini belirtti ki kendisine katılıyorum.
Bu notla, listedeki eksikleri biraz olsun gidermiş olmayı umuyorum.
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.09.2024
9.09.2024
17.11.2022
6.11.2022
7.06.2019
26.12.2017
21.03.2016
13.03.2016
6.02.2016
28.02.2016