Markar ESAYAN

Yokluk
22.05.2011
2836

İnsan yoklukla daha iyi başediyor, değil mi? Yokluk çekmenin bir onuru var, bir isyanı var çünkü. Ve bir de hayali var. Yokluk çok güçlü hayal kurar, idealistir çünkü.

Yokluk, adı üzerinde, bir boşluğun ifadesi ve o boşluğa en güzel varlık özlemleri sığabilir. Varsıl bir ailede büyüdüm, maddi yokluk çekmedim pek.

Nur içinde yatsın, mekanları cennet olsun, anam da babam da, kendi çilekeş geçmişlerinin tüm acılarından korumaya çalıştılar bizleri. Korudular da.

Hatırlarım, babam çocukken o kadar açlık çekmiş ki, en zengin olduğu dönemlerde bile korku yaşardı. Dönem dönem bir korku karabasanı çökerdi üzerine.Paniğe kapılır, sanki bir anda o eski düşkün günlere dönecekmiş gibi hissederdi. Gider çılgınca alışveriş yapar, evi erzakla doldururdu.

Maile, eve malzeme taşırdık, biraz da şaşkın.

Evde yer kalmazdı. Balkon bile dolar, artan karpuz, kavunları yatakların altına koyardı annem.

Annem, babamı anlıyordu tabii.

Ama biz anlamıyorduk. Zaten anlamamamız içindi tüm çabaları.

Çocuklar, anne ve babalarının vakanüvisidir.

O zaman anlamıyorduk ama, belleğimizde olgunlaşmak üzere yerlerini alıyordu tüm o bilgiler.

Bende belli ki fazla yer etmiş.

Üç roman, sayısız yazı çıktı bu maziden.Gurur duyduğum bir mazi. Yokluğun, anne ve babamın belleği üzerinden bir varlık kurması hayatımızda.

Beni bir empati canavarı yaptı.

O nedenle gerçek bir yokluğu yaşamış olmasam da, babamın, anamın çektiklerini çok iyi anlarım.

Babam ve anam gibi olanların.

Bu ruhuma derin bir hüzün çaktı, ama memnunum. Başka türlüsünü beilmediğim için, memnun olmak durumundayım.

Yokluk...

Yokluğa karşı, kendi varlığını ortaya koymak.

Hayatta kalmaya, hayattan payını sökmeye çalışmanın o canhıraş kavgası.

“Benim de yaşamaya hakkım var” diye ortaya çıkmak. Bunu yaparken, başkalarını uçurumdan aşağı yuvarlamadan, dayanışarak hayatın eteklerine tutunmak.

Yokluğun erdemi budur. Gerekirse ölümü göze almak. Ama varlığını, başkasının yokluğu üzerine kurmamak.

Hayat zor, doğru.

Yarı mamul düşüyoruz bu hayata.

Nasıl olacağımıza karar vermenin yetkisi bile bizim elimizde değil uzun bir süre.

Kendimizi bulana, bir şeylerin farkına varana kadar, karakterimizin önemli bir kısmı çizilmiş oluyor zaten. Kendimde fark ettiğim arazların bir miktarını temizledim, epey uğraşarak.

Ama bir kısmı, kaldı, uğraşıyorum, ama çok zor, kalacaklar gibi...

Kökleri çok derinlerde, gücümü aşıyor, Allah’ın devreye girmesi lazım.

Mucizelere inanırım, bir günde hayatı değişen insanlar gördüm. Bir ömür boyu yerine sayanları da gördüm. Kendini terk edenleri gördüm sonra.

Kendinden kaçanlar, gittikleri her yere kendilerini de götürdüklerini fark etmeden, sürekli yer değiştirdiler.

İnsanın hayatı bir debelenmedir.

Bebeğin doğduğu o ilk an gibi.

Hani kanlı, buruşuk, o çirkin haliyle sert zemin üzerinde debelenir ya bebek.

İşte, ölüm yatağına kadar, tüm yapıp etmelerimiz o debelenmeyi tekrarlıyor.

O bebek, neyin içinde debelendiğini bilmiyor.

Yokluk çekiyor, tek bildiği o. Üşüyor, aç ve korkuyor. Kurtulmak için debeleniyor.

Bizler de öyle, debeleniyoruz.

Çoğu, neden ve neyin içinde debelendiğini bilmez halde. Bazılarımız ise biliyor...

Ne fark ediyor diye sorarsanız, büyülü bir cevabı yok. Ama cevabı şu: Kendini “var” ediyorsun, “fark” ediyorsun.

Bu kadar...

Kendini fark ettiğin anda, bir göz dışarı çıkıp senden seni izlemeye başlıyor.

O sensin, senin ruhun.

Bence bu hayatın gizemli bir amacı varsa, bu fark edişe ulaşmak. Bedenle ruhun ayrılığını gidermek.

Sonra anlamak ki, sen senin heykeltraşın olmalısın. Artık rastlantılar, sürüklenirken çarptığın kayalar değil, sen kendine biçim veriyorsun.

İyi veya kötü, kendi eserin haline geliyorsun.

Bence iyi veya kötü olmaktan önce, erdem insanın bu aşamayı geçmesinde.

Çünkü kendini fark eden kişi, malzemesini genelde iyi kullanmaya çalışıyor.

Ya da kötü olmayı kendi iradesiyle seçiyor.

Yokluk...

Çok insanlar var...

Ama aslında yoklar.

En büyük yoksunluk da bu.

Bunu bilmiyorlar.

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)
  • Ad Soyad Giriniz...

    Ad Soyad Giriniz...

    13.01.2012 09:27

    sahi mi? çok yazık

Yazarlar