Markar ESAYAN

Hakkaniyet…
8.12.2013
2208

 Steven Spielberg'in yönettiği Lincoln filmindeki şu replik beni seyir boyu en çok vuran diyalog olmuştu.

Lincoln'nün ağzından aktaralım.

'Okuduklarımdan çok azı kafama girebildi ama... Ama bir kere öğrenilen unutulmuyor. Öklid'in ilk ortak kavramı şudur: 'Aynı şeye eşit olan şeyler birbirine de eşittir.' Matematiksel akıl yürütmenin bir kuralıdır bu. Doğrudur çünkü işe yarar. Geçmişte yaramıştır, her zaman da yarayacaktır. Kitabında Öklid bunun 'kendinden belli' olduğunu söylüyor. Görüyorsunuz ya, bu iki bin yıllık mekanik yasa kitabında bile var: Aynı şeye eşit olan iki şeyin birbirine de eşit olduğu kendinden belli bir gerçektir. Her şey eşitlikle başlar. Bir dengedir bu... Hakkaniyettir.'

Lincoln, siyahların köleliğine son veren anayasa değişikliğini mecliste türlü zorluk, oyun ve stratejilerle kabul ettirdikten hemen sonra vurularak öldürüldü. Neden mi daha önce değil; çünkü Lincoln çok zeki bir siyasetçiydi ve oyunu muarızlarının tabiatını gözeterek oynuyordu. Güneylileri yenmek üzereyken kimse savaş bitmeden böyle bir hamleyi beklemiyordu ondan. Ama savaş bittikten sonra, bu değişikliği yaptırabilecek avantajların gücünü kaybedeceğini de en yakın mesai arkadaşları bile görmekten uzaktı. Lincoln, beklenmeyen hamleyi yaptı, tasarıyı meclise getirdi, köleliğin anayasadaki meşruiyetine son son verdi.

Tıpkı Gandi suikastında olduğu gibi, barışın ve eşitliğin kendilerine yapılmış büyük bir haksızlık olduğunu düşünen milliyetçi ve dar düşünceli çevreler, bu iki lideri yok ederek fikirlerini de ortadan kaldırmak istediler.

Vietnam'a müdahale çılgınlığını ve Soğuk Savaş'ı bitirmeyi planlayan, Küba'ya ikinci müdahaleyi reddeden J. F. Kennedy'yi de anmadan geçmeyelim. Aynı gün onun yerine geçen yardımcısı Lyndon Johnson ise, Kennedy'nin reddettiği veya atmayı düşündüğü adımlarda derinlerin emrine uyan bir siyaset izlemişti. Bu suikastı, diğer Kennedy suikastları ve ırkçılıkla mücadele eden Martin Luther King Jr. cinayeti izledi. Obama gibi bir siyahın devlet başkanı olmasının önünü açacak zihinsel ve ahlaki sıçrama, yarım yüzyıl ötelenmiş oldu.

Kabil'in kardeşi Habil'i öldürdüğü günden beri bir savaş var bu dünyada. Geçen pazar 'Bahçe' isimli yazıda belirttiğim gibi, bu savaşlar, en küçüğünden en büyüğüne içimizde başlıyor. Gerisi sadece dışarıya yansımadan ibaret. Tohum yüreklerde ekiliyor, günü geldiğinde filiz veriyor, yumurta çatlıyor.

O yumurta çatlayana kadar, insanın çevresindekiler, hatta kendisi bile bilemez içinden ne çıkacağını. Bir akrep de çıkabilir yumurtadan, bir kuş da… Yumurta da, görünürde yumurtadır işte.

Ya da, ekilenin buğday mı yoksa delice mi olduğu, ancak başak verdiklerinde anlaşılır.

İşte o ekilen tohumlardan bizler sorumluyuz.

Filmlerden devam edelim. Victor Hugo'nun o muazzam eseri Sefiller'den bahsedelim. Sefiller'in Liam Neeson'ın oynadığı versiyonunda (1998), ekmek çaldığı için 19 yıl yattığı hapishaneden çıkan Jan Valjean, yarı ölü halde yaşlı bir rahibin evine sığınmıştır. Rahip kendisine çok iyi davranır. Gümüş takımlarla tıka basa yemek yer. Yumuşacık, temiz ve sıcak yatağında yıllardan sonra ilk kez bir uyku çekecektir. Uyumaya çalışır.

Ama olmaz.

Yıllardır, zulüm, fakirlik, öfke ve intikam duygusuyla onu ele geçiren bozuk karakter rahat durmamaktadır. Aklında hala yemekte gördüğü gümüş takımlar vardır. Rahibin kendisine yaptığı iyilikleri ve şartlı salıverildiğini hatırlar, tereddüt eder. Ama bozuk tabiat baskın gelir. Gümüş yemek takımını çalar ve kaçar. O esnada uyanan yaşlı rahibi ve hizmetçiyi de hırpalar.

Ancak yolda yakalanır. Askerler onu hırpalanmış halde rahibin evine getirirler. Rahip daha askerler bir şey sormadan Jan Valjean'a 'Şamdanları unutmuşsun' diye seslenir, askerlere gümüşleri ona kendisinin hediye ettiğini söyler.

Askerler gider.

Yaşlı rahip Jan Valjean'a şamdanları da verirken 'Bugüne değin, şeytan türlü haksızlıklarla seni ayartarak ruhunu satın almıştı. Bu gümüşlerle şimdi seni iyilik adına satın alıyorum. Git kendine güzel bir hayat kur ve iyilik yap!'

Hayat bizim düz akıl yürütmelerimizden çok daha karmaşık. Çoğu şey beyaz veya siyah değil. Bir 'sır' daha vereyim size: İnsanlar hayatlarında birçok ağır kırılmalar, sarsıcı, sert tecrübeler yaşar. Bunlar yumurtadan nasıl birisinin çıkacağına karar verdiğimiz hayırlı krizlerdir. 'Kötülerin' bu manada daha uzun yaşadığı sanki doğru gibidir. Ancak kişide iyilik ve kötülük mükemmelleştiğinde, yani iradi karar verildiğinde, sanki son bize daha yakın gibidir. Bu dünyadaki tecrübe olgunlaşmıştır çünkü.

'Aynı şeye eşit olan, birbirine de eşittir.'

Doğduğumuz anda başlayan karmaşa ve dünyanın bu durumu ise sadece insanların hakkaniyeti seçmek veya seçmemekle ilgili toplam halleri.

Hayatın özeti bu.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (2)
  • Ad Soyad Giriniz...

    Ad Soyad Giriniz...

    28.10.2012 13:26

    bu doğruları neden ankara göremiyor?

  • muharrem

    muharrem

    27.10.2012 12:21

    sayın emre uslu senin zeki ne olup bittiğinin farkında olan birisi pkk nın lideri bilmemkim yada şu bu yakalanınca yada öldürülünce nasıl olurda pkk terör örgütünün biteceğine inanır .şaşıyorum sana. yahu bu örgütü kuran ve taptıkları isim imralıda yatmıyormu senelerdir ne değişti pkk bittimi.hem diyorsun bu örgüt taşeron olmuş hemde elebaşları yakalanınca biter.peki suriyeli bahoz erdal ve ona bağlı söylenen 1000 terörist ne olacak.en iyi yöntem barzaninin arabuluculuğu gözüküyor.

Yazarlar