Markar ESAYAN
'Children of a Lesser God' isimli filmi seyrettiğimde henüz lise öğrencisiydim. Yanlış hatırlamıyorsam 1986 yılı olmalı. Film, konuşma öğretmeni James (William Hurt) ve duyma ve konuşma sorunu olan öğrencisi Sarah (Marlee Matlin) arasında geçen ve aşkı da içine alan ilginç bir konuya sahipti. Filmde James, Sarah'ı konuşturmakta başarılı olamamıştı.
Bu filmi düşünürken aklıma Gramsci'nin madun (subaltern) kavramı geldi.
Toplum seslerden oluşur. Biz bir toplumu anlamak istersek, yükselen o farklı seslere ayrı ayrı kulak kesilir ve bir sonuca ulaşırız. Sesi çıkan kesimlere özne denir. Ama toplum sadece öznelerden oluşmaz. Toplum içinde güçlü bir şekilde temsil edilemeyen, sesi çıkmayan veya konuşabildiklerinde dahi 'kolektif tek ses altında' tekleşen bu kesimlere madun adı veriliyor. Madunlar, o toplumun yönetim biçiminin ötekileştirip, linç ederek susturduğu dezavantajlı etnik, dini, sınıfsal, cinsel ve mezhepsel kesimlerdir.
Gramsci'ye göre öznenin temel özelliği konuşabilmesidir. Bireyselleşme ve özgürleşme, madunun konuşabilme, sesini duyurabilme eşiğini aşmasıyla gerçekleştir. Bu kolektif bir konuşma ile ikame edilemez ama kolektif konuşma bireyselleşme aşamasına geçişte bir adım da, ama bir sürçme taşı da olabilir. Spivak'a göre ise madunların bilincinin referans noktası kendisi değil, diğer öznelerdir ve hiyerarşik-hegemonik ilişki ağlarından bağımsız olamaz. Muhtemelen Sarah da karmaşık dünyadan korkmaktan çok, James üzerinden konuşmaya, onun dünyasının vesayeti ile dışa açılmaya tepki duymuştu. Yani biraz mırıldanabilmek adına kendisi olmaktan çıkmayı reddetmişti.
Türkiye geçmişte ciddi sorunları olan bir rejime sahip olduğuna göre, meşru seslerin totaliter devletin makbul gördüğü sınıflara ait olacağı, bu durumda öznelikten atılmış kesimlerin sesinin de kesildiğini tahmin edebiliriz. Dindarlar, Aleviler, Kürtler, emekçiler, gayrımüslimler, tüm etnik topluluklar, kadınlar ve LGBT'ler vs...
Spivak'ı doğrularcasına, totaliter dönemde Kürtlerin PKK, Alevilerin, azınlıkların ve LGBT gibi alanların sol mahalle hegemonyası ile temsil edildiğini görmüştük. Dindarlar için ise Milli Görüş dışında, siyasileşmeyen kültürel cemaatler sığınak işlevi gördü. Son 12 yıl içinde ise dindarların ve Kürtlerin demokratik dönüşümü üzerlerine almaları, kitlelerini farklı bir kanalda reşit olma eşiğe taşıdı.
Ancak, gayrımüslimler, Aleviler, emekçiler ve LGBT gibi diğer grupların 'temsiliyeti' hala sol mahallenin haczi altında. Yani sol mahalle bu grupların James'i olmaktan bir türlü vazgeçmiyor. Üst yapı böyleyken, tabanda bu mahalle tarafından temsil edilen madun gruplar önlerinde ardına kadar açılan Türkiyelileşme, Yeni Türkiye'nin kurucu özneleri olma fırsatının değerini ne kadar anlamış haldeler, bunu haksızlık yapmadan tesbit edebilmek için elimizde yeterli araştırma yok. Sadece eski AGOS'ta 2007 yılında yapılmış bir araştırmayı hatırlıyorum ki, Ermeniler Türkiye ortalaması üzerinde AK Parti'ye oy vermişlerdi. 22 Temmuz Seçimleri, 27 Nisan muhtırası ve 367 darbesi sonrası gelmiş olması hasebiyle önemli bir sınamayı ima ediyordu.
Ancak özellikle Gezi Krizi, Etyen Mahçupyan'ın tanımıyla bu grupların 'sesi' olma imkanını hasbelkader ele geçirmiş isimlerin, eğilimli oldukları sorumsuzlukta tavan yapmalarına neden oldu. Bu kişiler, gerçek düşüncelere, aslında bir düşünceye sahip olmadıkları için tek tek muhatap alınmayı hak etmiyorlar. Aslında, öznelik bağlamında gerçek kişi bile değiller. Zaten bir grup dürtüsüyle hareket ettikleri için de kişileri değil, patetik kolektivist karakteri tahlil etmek daha doğru.
İşte sendikalar, STK'lar, akademi, azınlık medyası, medya, insan hakları kuruluşları denen üst yapılar tamamen bu zihinsel darlığın kıskacı, hatta işgali altında. Kürtler Çözüm Süreci ve Öcalan sayesinde bu işgali kırıyorlar. Mesela seçimde önüne kırmızı halılar serilen Selahattin Demirtaş'ın yemin töreninde ayağa kalktığı için nasıl linç edildiğini gördünüz. Gezi krizinde ise, en azından bir kent siyaseti üretebilecek bir enerji, sol mahallenin zihinsel darlığı ve açgözlülüğü ile tüketildi.
Türkiye'de sol küçük bir mahalle olarak küçümsenebilir ama, diğer madun mahalleleri temsiliyet üzerinden işgal etmiştir ve sürdükleri bu tarladan hasat ettiği gücü gerici hareketler için kullanmaktadır. Öldürülen her gazeteci, aydın veya siyasinin oluşturduğu rant alanına ilk önce bu gruplar gider, çevreler ve onu sonuna kadar sömürür. Mahçupyan'ın 'Dink cinayeti üzerinden Ermenilerin sol tarafından rehin alınmak istendiği' tesbiti ve en azından üstyapıda bunu başardıkları da doğrudur. Dink Davası'ndaki pespayelik de işlerini daha da kolaylaştırmıştır.
O yüzden, bu mahalleye ait olup da, kendi sesini bulan, özneleşen, farklı davranan kişilere saldırılar, linç ayinleri düzenlenir; çünkü işgali altında tuttukları kitlelerin özgürleşme ihtimalinden nefret ederler. Bu kişilerin karşısına niteliksiz anti modeller çıkarır, mahalle içinde itibarsızlaştırma gayretine girerler. Bu türden kişiler özenle cilalanır, parlatılır ve medya gücü üzerinden dolaşıma sokulur.
Bu üstyapılardan memnun olmayan madun kitlelerin ne kendi eski küçük dünyalarına çekilme, ne de kendi James'lerinin vesayetine razı olma lüksü vardır. Bu bir kimlik kaybıdır. Kendi bilinçlerini bu hiyerarşik, hegemonik grupların elinden kurtarıp, hayata ve yeniden kurulan ülkeye dair özgün bir tavır üretmek bugün her bir ötekinin önünde duran en önemli sınavdır.
Bu yazının yazılma amacı konunun Ermenilerden daha büyük bir alanda etkili ciddi bir sorun olmasıdır.
'Kişilere' laf yetiştirmek yakılacak odunları cilalamak olurdu.
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları





































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019