Selçuk UZUN
Yukarıda adı geçen kişi, 1912 ile Ekim 1915 tarihleri arasında İstanbul´daki Alman İmparatorluğu Büyükelçisi. Oldukça eski ve soylu bir aileden geliyor. Wangenheim sülalesinin, Alman soyluluk kütüklerindeki ilk kayıtlı tarihi 1133 tarihini taşıyor. İsminin önünde Baron eki var. Sonradan olma Prusyalı. Yine Prusyalı bir Barones ile evleniyor. Sülalenin kendine ait bayrakları, flamaları da var. Arjantin, Petrograd, Kopenhag, Madrid ve Meksika´da, 1909-1912 arasında da Atina´da Büyükelçilik yapmış. Ancak Yunanlıları hiç sevmemiş. Sonra da İstanbul´a gönderilmiş. Ekim 1915 yılında geçirdiği bir kalp krizi sonucu İstanbul´da vefat etmiş ve Alman Büyükelçiliği´nin Tarabya´daki yazlığına gömülmüş. Buraya gömülmesini Amerika Büyükelçisi Morgenthau şöyle ifade eder: „Başka hiçbir son istirahatgah bundan daha uygun olamazdı, çünkü burası onun diplomatik başarılarına sahne olmuştu ve çok değil iki yıl önce tam buradan Goeben ve Breslau´ı telsizle yöneterek, onları güvenle İstanbul´a getirmiş, böylece Türkiye´yi güçlerini Almanya´yla birleştirmek zorunda bırakmış ve ardından gelen tüm zaferlere ve buhranlara uzanan yolu döşemişti.“
Hans Freiherr von Wangenheim, klasik ve geleneksel Prusya ekolünden gelmektedir. Usta bir diplomat olduğunu teslim etmek gerekir. Doğrudan Almanya Başbakanı Bethmann Hollweg´e bağlıdır. Ayrıca İmparator ile göreve başlamadan önce yaptığı özel görüşmelerden gururla bahsedermiş. Merkez ile doğrudan telsizle görüşür, Berlin ile telefon bağlantısı da varmış. Almanya´nın Fransa´ya saldırdığı günlerde, İstanbul´un birkaç kilometre dışına dev bir telsiz kulesi kurdurmuş. „Eyfel Kulesi´nden gelen tüm mesajları bile alabilecek“ diye övünür dururmuş.
Görev yaptığı dönemde, klasik büyükelçilerden farklı olarak daha geniş yetkileri vardır. Belki de bir büyükelçiden ziyade, Osmanlı´da özel bir misyon ile görevlendirilmiş ve buna uygun yetkileri, hareket alanı olan özel bir kişiliktir. Büyükelçilikten sanki bir sömürge valisine uzanan bir çizgiyi temsil eder. Osmanlı´daki Alman askeri misyonu onun hayır dediği şeyi yapamamıştır. Gerektiğinde Prusya Almanya´sının politikasına ters düştüğünde, askerleri bile harcamıştır. Wangenheim, Almanya´nın Osmanlı´daki herşeyidir diye bir saptama yaparsam, abartmış olmadığım kanısındayım. Askeri, ticari, politik, diplomatik her alanda O´nun izlerini görmek mümkündür. O´nun oluru olmadan Alman Başbakanı Hollweg hiçbir karara imza atmaz, hiçbir kararı onaylamaz, hiçbir şeye evet demez. O´nun bir başka özelliği de, İttihat ve Terakki liderleri, özellikle Enver ve Talat Paşa üzerindeki etkisidir. Onları oldukça iyi tanır. Bu dönemin Dışişleri Bakanı Halil (Menteşe) Bey ile iyi anlaşır. Wangenheim, başka hiçbir sivil ve askeri Alman erkanının yapamadıklarını yapar. Gider Sadrazam Sait Halim Paşa´ya kafa tutar. Goeben ve Breslau´nun geçişine eğer izin vermezseniz Rusları üstünüze salarım diye de, utanmazca şantaj yapar. Öte yandan Osmanlı Maliye Bakanı Cavit Bey´i öylesine azarlar, tehdit eder ki Cavit Bey „köpekler gibi uluyordu“ der. Osmanlı´da basını satın alır, kışkırtıcı, provakatif haberler yayınlatır.
Kendisi Osmanlı tarafından sadece Enver Paşa ve Genelkurmay Başkan Vekili Hafız Hakkı Paşa´nın katılabildiği gizli savaş planları yapılan toplantıya katılır. (Almanya´da da Savaş Konseyi toplantılarına katılmıştır.) İttihat ve Terakki liderlerine emrivakiler yapar. Özellikle Enver-Talat-Halil Bey üçlüsüne de, nabza göre şerbet verir. Diğerlerini fazla takmaz. Alman planlarına karşı durduğunu hissettiği Cemal Paşa´yı bile tehdit eder. Cemal Paşa´nın haberi olmadan Souchon´un Osmanlı Donanma Komutanı olmasını sağlar. Genellikle kararlarını Enver Paşa ile birlikte alır. Wangenheim genellikle diplomatik kurallar içinde kalmaya özen gösterse de, damarına basıldığı, gereksiz isteklerde bulunulduğu, işlerin kendi kontrolü altında gitmediğini hissettiğinde, bütün nezaket kurallarını bir yana bırakır. Yani „siz benden habersiz nasıl karar alırsınız“ demeye getirir.
Morgenthau´nun anılarında Wangenheim
Dönemin Amerika Büyükelçisi Morgenthau, Wangenheim ile çok sıkı bir ilişki içersindedir. „Kayser daha başlarda Wangenheim´ın doğuya özgü entrikalara ideal anlamda uygun olduğunu tespit etmişti.“ saptamasını yapan Morgenthau, O´nu şöyle tarif eder: „Keskin hatlı, cüretkar başı, delici bakışları, son derece canlı fiziksel yapısıyla diyebilirim ki, benim tanıdığım Almanya gibi değil, sınırsız ihtirasıyla dünyayı bir korku tüneline dönüştürmüş Almanya gibi duruyordu. Ve Wangenheim´ın her hareketi ve her sözcüğü, ulusların başına gelebilecek yeni ve korkunç uğursuzlukların bir simgesi gibiydi.“ Ve Morgenthau, Wangenheim´ın tek bir amacının olduğunu yazar: Talat ve Enver´i kontrol etmek.
Morgenthau´ya göre Wangenheim imparatoruna hayrandı. Prusya´nın aristokratik ve otokratik sistemine tapıyor ve böylelikle dünyayı yönetmenin Almanya´nın kaderinde olduğuna inanıyordu. Büyük toprak sahipleri Junkerler, insanoğlunun kusursuzluğunu temsil ediyordu. Wangenheim, insanoğlunu, yönetenler ve yönetilenler olarak ikiye ayırıyor, alt sınıfların üst sınıflara sıçrayabileceğine inanmıyor, İmparatorun kast sisteminin sınıfları dönüştüremez kıldığına inanıyor ve böylelikle hakim sınıfların safkan kalmasının mümkün olduğunu söylüyordu. Prusya askeri sistemine hayranlık duyuyor, yaşamının her aşamasını askeri bir gözle değerlendiriyordu. Morgenthau, „bu Alman diplomat İstanbul´a tek bir amaçla geliyordu. Alman hükümeti 20 yıldır Osmanlı İmparatorluğu´nu kazanmaya çalışmaktaydı. Bu kez Kayser bir dünya savaşına hazırlanmaktaydı ve bu savaşta Osmanlı İmparatorluğu´nun belirleyici bir rol oynayacağı düşünülüyordu“ diye yazar.
Wangenheim´ın görevi, Türkiye´yi yakınlardaki büyük çekişmede Almanya´nın yanında olmasını sağlamaktı. Eğer Wangenheim bu görevi başarı ile yerine getirirse, İmparatorluğun Şansölyeliğine yükselebileceğini düşünüyordu. Wangenheim, Türklerle ilişki kurarken ihtiyaç duyulan güç, inandırıcılık, cana yakınlık ve acımasızlık bileşimine sahipti. Politikasının doğuracağı her türlü sonucu, berbat bile olsa, kabul etmeye razıydı.Yalnızca tek bir amacı vardı ve tipik Alman realizmi ve mantığı ile başarıyı engelleyebilecek tüm insani duyguları bir kenara bırakmıştı. Bismarck´ın, bir Alman´ın Kayser ve Anavatanı (Almancası: Babavatan) için yalnızca yaşamını değil, onurunu da feda etmeye hazır olması gerektiği biçimindeki ünlü sözünü düstur edinmişti. Morgenthau´nun saptamaları özetle böyle.
Wangenheim ve İttihat ve Terakki
Buradan itibaren Wangenheim´ın İttihat ve Terakki dönemine bir göz atalım. Göreve başladığında Osmanlı hakkında bazı saptamalar yapar. Osmanlı mali açıdan ağır bir sarsıntı geçirmekte, vergi yükleri tahammül sınırlarını aşmıştır, halk bu iktidar altında bir mağduriyet yaşamaktadır ve iktidar Abdülhamit´ten bile daha kötüdür. Kastettiği iktidar İttihat ve Terakki´dir. 1912 Ağustos´unda, Berlin´e yazdığı bir raporda „Ordu önder rolünü oynadığı müddetçe Almanya, rekabette olduğu ülkelere karşı avantajlı bir pozisyonda olacaktır. Zira Türk anlayışına göre Alman ve Türk orduları arasında silah arkadaşlığı bulunmaktadır.“ diyecektir. Buradan hareketle Wangenheim, „Alman ruhunun Türk halkına nüfuzu“ için „Türk subayları ve erlerini Alman kural ve kaidelerine göre eğitmek yerine, Alman öğretilerini aktaracak ve astlarına anlatabilecek yetenekli Türk subaylarını Almanya´da ya da onların bulundukları yerlerde öncü olarak yetiştirmek daha önemliydi“ diye Berlin´e bir rapor gönderir. Ve devam eder: „Bizim subaylarımızın en önemli görevi, şimdiye kadar olduğundan daha politik olmak durumundadır. Bu politikanın özü de ince ruhlu ve dostane davranarak Türk ordusu içinde mevcut Almanya sempatisini derinleştirmek ve devam ettirmek olmalıdır. „ Bu fırsatı kaçırmayalım diyordu Wangenheim. Balkan Savaşı´nın bitiminden hemen sonra „reform çalışmalarına katılarak samimi bir şekilde yardımda bulunurken, aynı zamanda tüm Türkiye üzerindeki etkimizi güçlendirmenin yollarını aramalıyız“ diye rapor yazacaktır. Wangenheim, Osmanlı İmparatorluğu´nun Avrupa´daki toprakları olmadan da selamete erebileceği inancını taşıyordu.
Sadrazam ile 26 Nisan 1913´te görüşmesinden sonra gönderdiği rapora şunları da ekler: „Orduyu kontrol eden kuvvet Türkiye´de en büyük kudret olacaktır. Hiçbir Alman düşmanı hükümet, ordu tarafımızdan kontrol edildikçe iktidar mevkiinde kalamayacaktır.“ II. Wilhelm, Osmanlı´ya gönderilecek askeri misyon üyeleri ile vedalaşmak için 9 Aralık 1913´te yapılan toplantıda amacı şöyle açıklayacaktı: Türk Harbiye Nezareti´nin örgütlenme faaliyetlerini doğrudan doğruya denetim ve kumanda altına alarak Türk ordusunun „Almanlaşmasını“ sağlamak.
Wangenheim, 21 Ocak 1913´te Berlin´e bir telgraf çeker. „Türkler, artık kendi kendilerine kalkınamayacaklarını ve teşkilatlanamayacaklarını anladılar. Orduda, idarede, donanmada yabancı ıslahatçılar istemektedirler. Şimdiye kadar olduğundan farklı olarak en geniş selahiyetle makamların doğrudan doğruya başına geçirilmesi istenmektedir“ diye yazar. Raporuna, „buna benzer görüşler İttihatçılar çevresinde de bugün hakimdir.“ Ve „bunlar yakında hakimiyeti yeniden ellerine alacaklardır“ diye de not düşer. Wangenheim, 23 Ocak 1913´teki İT`nin Babıali baskınını 11 gün önce, 12 Ocak´ta öğrenir. Yazdığı raporda, „Enver Bey´den sonra İttihatçı subaylar arasında en fazla nüfuza sahip olan Mülazım Zeki Bey“in kendisini ziyaret ettiğini, „ Arkadaşlarının Kamil Paşa´yı barış sorunu konusunda kararsız davranışından ötürü kınadıklarını ve savaşı sürdürmek için Kabine´yi devirmek niyetinde olduklarını“ belirtir.
Sadrazam 17 Mayıs 1913´te, Wangenheim´a „Hemen kamilen diktatörcesine bir Alman generalin idaresinde ordunun ıslahı“ konusunda bir talepte bulunur. Wangenheim, talebin kabul edildiğini Sait Halim Paşa´ya şöyle teyit eder: „Ulu Efendim, Majeste İmparator-Kral, Osmanlı İmparatorluk hükümeti tarafından gösterilen isteği, lütfen kabul etmek tenezzülünde bulunmuşlardır.“ Böylesi küstahlığı sanırım ancak Wangenheim yapabilirdi. Ancak bu küstahlığa Osmanlı´nın verdiği cevap ta şöyleydi: „ Osmanlı İmparatorluk Hükümeti, bu yüksek teveccüh işaretinde bulunmayı tenezzül ettiğinden dolayı derin şükranını Majeste İmparator´un (Kayser´in) tahtının ayaklarına vazetmesini Ekselansınızdan rica eder. „
16 Ağustos 1914 tarihinde, savaştan hemen önce İstanbul´da gizli toplantılar yapılır. Rusya ve Mısır´a karşı yapılacak taarruz planları görüşülür. Bu toplantıya Osmanlı tarafından Enver Paşa dışında sadece Hafız Hakkı Paşa katılır. Bu çok ciddi taarruz planlarının yapıldığı toplantıya katılanların diğer hepsi Alman subaylarıdır. Tabii ki başlarında da Wangenheim vardır. Harekat Daire Şefi Ali İhsan Sabis, bu toplantıyı „Alman Toplantısı“ olarak niteler. Almanların müttefiki Avusturya-Macaristan Askeri Heyeti Başkanı General Pomiankowski o dönemi şöyle anlatır: „Almanya´nın nihai zaferine körü körüne inanmışlardı. Berlin Hükümeti´nin çoğu kez kendi çıkarını düşünen bencil öğütlerine hiçbir tetkikte bulunmadan uyup, böylece Türkiye´yi uçuruma sürüklemişlerdir.“
Wangenheim, özel misyonu ve „hayran olduğu İmparatoru“ ile bilebildiğimiz kadarıyla çok az ters düşmüştür. Bu ters düşmelerin birine Osmanlı-Almanya İttifak Anlaşmasında rastlanır. Enver Paşa, 22 Temmuz 1914´te Wangenheim´a, 3´lü İttifaka katılmayı teklif eder. Wangenheim görüşünü şöyle bildirir Kayser´e: Türkiye İttifak´a üye olursa, Rusya´nın açık düşmanı olur. Bu sınır en zayıf nokta olacaktır. Bunun karşılığında da 3´lü İttifak´a çok yük binecektir. Bulgaristan ve Türkiye´nin 3´lü İttifak için değerli bir müttefik olacağı şüphelidir. Kayser, Wangenheim´a „öfkeli bir şekilde müdahale“ eder. Bu teoride doğru, ama şu an için yanlıştır der. „Bu bir oportünist siyasadır ki, burada güdülmesi lazım olan siyasa budur“ der. Çünkü Kayser artık savaşa karar vermiştir, İttifak´ı güçlendirecek, Alman planlarına uyacak herşey değerlendirilmelidir. Nitekim Ağustos ayında Osmanlı-Almanya arasında (Daha doğrusu, Enver, Talat, Cemal ve Halil Bey´in bildiği, diğer Osmanlı yöneticilerinin peyderpey haberi olduğu) gizli anlaşma imzalanır.
24 Temmuz´da Wangenheim, anlaşma için görüşmelere başlama talimatı alır. Alman Dışişleri Bakanı Jagow´dan şu talimatı da alır: „Türkiye´nin ittifak kaabiliyetinden şüpheliyiz. Faydalı sebeplerden dolayı Türkiye´den istifade edilmelidir. Türkiye, Romanya ve Bulgaristan ile birleşme teşebbüsünde bulunmalı, Avusturya´nın emrine girmelidir.“ Bu anlaşma görüşmeleri sırasında başrolü Wangenheim oynar. Osmanlılar O´nu muhatap alırlar. Bu görüşmeler sırasında Wangenheim, fırsat buldukça elçiliğe gelenleri azarlar durur. Almanların sunduğu anlaşma ya kabul edilecektir ya da edilecektir.
1 Ağustos günü anlaşmayı görüşmek üzere Wangenheim, Enver Paşa ve Liman von Sanders, Alman elçiliğinde buluşurlar. En önemli konu, Rusya´ya karşı savaşta Osmanlı´nın katkıları nasıl, ne kadar olacaktır. Bunun ayrıntısı da savaşta Alman subaylarının konumunun ne olacağıdır. Liman von Sanders kesin bir ifadeyle şöyle der: Alman zabitleri, harbin sevk ve idaresine hakiki tesirler icra edecek mevkilere yerleştirilmelidir. Anlatılanlara göre Wangenheim, Enver Paşa´ya bakar. En küçük bir itiraz ve muhalefet yoktur. Wangenheim kalemi eline alır ve şu notu ekler anlaşma taslağına: Alman zabitleri ordunun umumi sevk ve idaresi üzerine fiilen tesir edecek vazifelere tayin olunacaklardır. Almanya ile gizli anlaşma böylelikle imzalanır. Fiilen Türk Ordusu Alman zabitlerin emir ve komutasına girmiş olur. Wangenheim, hemen Berlin´e bir telgraf çeker. Bu rapordan, General Liman von Sanders ile Harbiye Nazırı Enver Paşa arasında ayrıntılı bir anlaşma imzalanmış olduğunu öğreniyoruz.
Gizli anlaşmanın imzalanmasından sonra, 4 Ağustos gecesi İttihat ve Terakki içinden bazı itirazlar üzerine, Wangenheim´a verilmek üzere bazı istekler sunulur. Buradaki ana itiraz şudur: İttifak Türkiye´yi Almanya´ya bağlıyor, ancak Almanya Türkiye´ye hiçbir taahhütte bulunmuyordu. İstekler bunların düzeltilmesi yönünde idi. Wangenheim bu istekleri kabul eder ve kendi adına bir mektupla teyit eder. Çünkü o sıralarda Goeben ve Breslau savaş gemileri Marmara´ya doğru gelmektedir. Wangenheim´ın yazıp verdiği mektup, bir anlamda gizli anlaşmanın bir eki gibidir sanki, en azından Osmanlı zevatı için. Ama sonuçta Wangenheim´ın verdiği sadece bir mektuptur.
Anlaşmanın imzalanmasından sonra aradan 10 gün geçer. Tarihçiler, Wangenheim´ın mektubuna güvenerek Osmanlı´nın Kapitülasyonların kaldırıldığını ilan ettiğini yazarlar. Almanların elindeki bir koz alınmıştır. Wangenheim köpürür. Hem de nasıl? Cavit Bey´i yakalar, O´nun tabiriyle „köpekler gibi uluyacak“ ve hatta „ Ruslarla anlaşıp Türkiye´yi taksime gidebileceklerini“ bile haykıracaktır. Cavit Bey şöyle anlatır olup biteni:„Sadrazamın odasındayken Wangenheim geldi. Anormal bir hal ve delirmişcesine. Kendimi kudurmuş bir köpek karşısında hissettim. Söz söylemiyor havlıyordu. Görüşme hemen hemen iki saat devam etti. O sesini yükselttikçe ben sükun ve huzur ile cevap verdim. Fakat hiçbir sözünü, tehdidini, hücumunu cevapsız bırakmadım. Bizim Alman taraftarları bu sahneyi görmeliydi.“
Wangenheim daha da küstahlaşır. İtalya Elçisi´nin yardımıyla 6 büyük Avrupa devletinin ortak bir metinle Osmanlı´yı protesto etme işini de organize eder. İtilaf devletleri, kapitülasyonlar meselesini Osmanlı tarafsız kalırsa müzakere edeceklerini açıklarken, Almanlar İtilaf´a karşı savaşa girilse bile kapitülasyonların kaldırılmasına yanaşmıyorlardı.
Wangenheim ve Goeben/Breslau
Bir başka önemli olaya, Goeben ve Breslau savaş gemilerinin Boğazlara girişi sırasında Wangenheim´a bakalım. Bu iki geminin, daha önce Karadeniz´e getirilmeleri ve Bulgarlarla birlikte Rusya´ya karşı kullanılması kararlaştırılmıştır. Bu işi, Wangenheim-Enver Paşa kotarmıştır.
Gemiler boğaza girmek üzeredirler. Tarabya´daki elçilik binasında bir akşam yemeği vermektedir Wangenheim. Büyükelçiye, Sadrazam´ın yaverinin konuşmak istediği söylenir. 3 dakika sonra Büyükelçi geri gelir. Yemekten sonra Deniz Ateşesi ve Enver´in dostu Humann´a, benimle geliniz der. Odasında bir mektup verir. Wangenheim´a hitaben yazılan Sadrazam´ın mektubu şöyledir: „Çok rica ediyorum, Goeben´in Çanakkale´ye gelmesinden vazgeçiniz. Bu Türkiye´nin İtilaf Devletleri´ne harp ilanı demektir. Fakat bir harbe hazır değiliz. Bu bizim, Çatalca´da sayenizde yeniden doğan imparatorluğumuzun mahvolması, yok olması demektir. Bırakınız kendi çocuğunuz telef olmasın! Bırakınız Goeben Çanakkale´ye gelmesin! Size yalvarıyorum!“ Humann mektubu okuduktan sonra Wangenheim şöyle der: „Goeben, benim yaşlı Türk hanımını dik tutmak, ayağa kaldırmak için kullandığım bir korse balinasıdır, benim politikamın omurgasıdır. Gelmesi gereklidir.“ Wangenheim Humann´a hitaben devam eder: Sadrazam´a gidiniz. Nezaketle mektubu geri almasını rica ediniz. Eğer razı olmazsa ısrar ediniz. Yine karşı davranırsa daha ısrarlı olunuz. Eğer bunların hiçbiri faydalı olmazsa, çözüm kelimesi „Rusya“ olan ültimatomu veriniz. Humann, yani der ve parmaklarıyla saymaya başlar, a) Sadrazama nezaketle mektubu geri almasını, eğer buna muvaffak olamazsam, b) tekrar denemeyi, c) daima kati bir şekilde ve d) en sonunda ültimatom verme: Ya Goeben´in girişine müsaade edersiniz, yoksa Rusya´yı üstünüze salarız. Humann, Sadrazam´ın Yeniköy´deki beyaz konağına gelir. Humann´ı yan odaya götürürler. Ellerini ceplerine sokmadan, kollarının arasında saklayarak, konuşmaya nasıl başlayacağını düşünür. Karanlıkta bir kapının açıldığını görür. Kapıda bir yüz belirir. Gözlerini iyice açar, karşısındaki gülümsemektedir. Karşısında Enver Paşa´yı görür. Şaşkınlığı geçtikten sonra Sadrazam´ın mektubunu verir. Enver Paşa okur ve güler. Humann ne yapayım diye sorar. Enver Paşa´nın cevabı „Hiçbir şey“ dir. Enver Paşa devam eder: Goeben benim müsaademle Çanakkale´den geçmeye başladı bile. Humann, dostunun boynuna sarılır.
10 Ağustos´ta iki savaş gemisiyle ilgili Osmanlı Bakanlar Kurulu, gemilerin silahsızlandırılmasını talep eder. Karşılarında Wangenheim´ı bulurlar. Sinirlidir. Mutad tehdidleri savurur. Yine Rusları salarım üstünüze der. Sinirli Wangenheim´a üst üste ziyaretler yapılır, siniri yatışsın diye. Maliye Bakanı Cavit Bey´in anlatımından bir özet: Hükümet, gemilerin ya silahlarını teslim etmesini ya da çekilip gitmesini talep etti. Wangenheim gelir. Sadrazam ile görüşür. Birşey çıkmaz. Wangenheim pek öfkelidir. Teslim etmem der, sizin talebinizle geldi der, Fransız ve İngilizlerden kokuyorsunuz der. Tehdit eder, korkutur. Yaparsanız, Ruslarla birleşip sizi taksim ederim der. Cavit Bey, bu tehdidlerden etkilenmediklerini yazar. Bir çözüm bulurlar güya: Gemileri satın alsak mı acaba? Devreye Dışişleri Nazırı Halil Bey girer. Wangenheim salonda sinirli sinirli dolaşmaktadır. Halil Bey´i görünce „Azizim, bu ne haldir! İmparatorun gemilerinin silahları alınamaz. Bizi Ruslarla uzlaşmaya mecbur etmeyin“ der. Üstelik herkes duysun diye yüksek sesle söyler bunları. Halil Bey, Wangenheim´a alttan alır, sakinleştirmeye çalışır. Wangenheim yumruğunu masanın üzerine dayar ve „Buyurunuz, cevabınızı bekliyorum“ der. Gemileri bize satınız der Halil Bey. Biraz düşünür veya öyle gibi yapar Wangenheim. İmparatorun müsaadesi olmadan nasıl söz verebilirim der. Sonra yine düşünür ve elini uzatır. Kabul ediyorum der. Tokalaşırlar. Sanırım Osmanlı Hükümeti o an rahatlamıştır, harika bir çözüm buldukları için. Gemiler satılırmış gibi yapılır, Wangenheim „çok önemli bir taviz“ verirmiş gibi yapar, ancak başka bir aslan parçası koparır. Osmanlı Donanması Komutanlığına da Alman Amiral Souchon getirilir. Ne hikmetse bu Donanma Komutanı Souchon da, Wangenheim gibi asabidir, Osmanlı´nın emirlerini takmaz. Sadrazam´a kafa tutar, Alman imparatorundan harbe girmek için emir aldım. Arkadaşlarımız harb ederken biz burada duramayız der. Sadrazam da, harb etmek istiyorsan memleketine git der. Yani restleşirler. Aslında bu traji-komik durum bununla kalmaz. Souchon Donanma Komutanı olur ama, esas ve resmen Donanma Komutanı İngiliz Amiral Limpus´tur. Ona da bir çare bulunur. Bu rolü Cemal Paşa üstlenir. Amiral Limpus bir üstü olan Cemal Paşa´yı atlayarak Sadrazam´a bir rapor sunmuştur. Hop hop der Cemal Paşa, biz neciyiz burada! İngiliz Komutan bu bahane ile görevden alınır.
Souchon sorunu Cemal Paşa´yı kızdırır. Devreye Wangenheim girer. Oldukça uzun, yarı diplomatik, yarı askeri, yarı tehdidkar, yarı uzlaşmacı ama anlayana derdini anlatacak bir şekilde Sadrazam´a bir ültimatom verir. Donanma Komutanı Cemal Paşa´yı istememektedir. Hiçbir şeye karışamaz, Amiral benim olurumu alacaktır der. Korkmayın kendi başımıza da birşeyler yapmayız, Sadrazam´a danışırız der. İngiliz´i alt edeyim derken, Donanma Komutanlığını Souchon´a kaptıran Cemal Paşa, daha sonra Mısır´ı fethetmeye gönderilir. Bu arada Rauf Bey de biraz patavatsızlık yaparak, beni torpido komutanı yapın, iki günde geminin etrafını sarar ve zorla tayfaları çıkartırız der. O da Afgan Emiri´ne Padişahın mektup ve hediyelerini götürmek üzere Afganistan´a gönderilir. Sorunları Wangenheim ve Enver Paşa çözmüştür. Souchon da az değildir hani! Boğazda Rus elçiliğinin önüne savaş gemilerini demirletir. Alman bahriyeleri törenle başlarındaki fesleri çıkarıp, Alman keplerini giyerler. Hoparlörden ve hepbir ağızdan „Deutschland über alles“ (Almanya herşeyin üstünde) marşını söylerler. Ardından da bilumum Alman marşlarını. Sonra yine törenle Alman keplerini çıkartıp, Osmanlı feslerini giyerler. Saatlerce Boğazı Alman marşları ile çınlatıp terk ederler. Daha sonra bu Amiral Souchon, Enver Paşa´nın resmi emriyle gider, Rusları bombalar. Osmanlı´nın mahvının kilometre taşları böyle döşenir.
Wangenheim ile ilgili olan başka bir bölüme geçmeden önce, Wangenheim´ın cenazesinin büyük bir törenle kaldırıldığını ve Talat Bey´in onun hakkında söylediklerini aktarayım: „Gayet mert ve namuslu, doğru sözlü bir zat.“
Wangenheim ve 1915/16
Alman Büyükelçisi Hans Freiherr von Wangenheim, Ermeni tehciri konusunda ne düşünür? Nasıl tavır alır?
Morgenthau anılarında şöyle yazar: Açıkça Ermenilere antipati duyuyordu. Ermenileri ölçüsüz kelimelerle aşağılardı. Ermeniler sadece zararlı böceklerdir. „Siyonistlere yardım ederim, lakin Ermeniler için hiçbir şey yapmam.“ Morgenthau´ya şunu söyler: Siz Almanya´nın düşmanlarına mühimmat sattıkça, benden birşeyler yapmamı nasıl beklersiniz? Hükümetiniz bu tavrını devam ettirdikçe, Ermeniler için hiçbir şey yapamam. Morgenthau ise şöyle yazar: Büyük ihtimalle Alman mantıkçılarının dışında hiç kimse İtilaf´a savaş malzemesi satmamızla, Türkiye´nin yüzbinlerce Ermeni kadın ve çocuğuna saldırısı arasında herhangi bir bağlantı kuramaz. Morgenthau, „Kuşkusuz Alman Büyükelçisi müdahaleyi reddettikçe, hiçbir Alman´ın Türk Hükümeti üzerinde pek fazla etkisi olamazdı“ diye yazar anılarında. Wangenheim şöyle der Morgenthau ile tartışmalarında: „Ermeniler, bu harpte kendilerini Türklerin düşmanı gibi göstermişler. İki ahalinin aynı memlekette bir arada yaşayamayacağı artık belli. Amerikalılar onlardan bazılarını Amerika´ya göndermeli ve biz Almanlar da bazılarını Polonya´ya sevk edip, şayet Siyonist niyetlerinden vazgeçmeyi vaat ederlerse, onların yerine Musevi Polonyalıları Ermeni vilayetlerine sevk edeceğiz.“
Morgenthau, 1915 Ekim ayının başında Berlin´den dönen Wangenheim ile tekrar görüşür. Uzun uzun olan biteni anlatır ve Wangenheim şöyle cevap verir: „Söylediklerinizin hepsi hakikat. Lakin en büyük meselemiz bu harbi kazanmak. Türkiye harici düşmanlarıyla hesaplaştı. Çanakkale´de ve Gelibolu´da yapacağını yaptı. Şimdi dahili düşmanlarını halletmeye çalışıyor. Kapitülasyonların tekrar başlarına bela olacağından korkuyorlar. Tekrar bu tahdidin altına girmeden önce, harici mihraklardan herhangi bir müdahale olmadan dahili meselelerini halletmeye azimliler. Talat bana bu vazifeyi sulh ilan edilmeden evvel ifa etmeye kararlı olduğunu söyledi. (...) Ermeniler çok zavallı bir ahali. Siz İstanbul´da münevver Ermenilerle temas içindesiniz ve onlar hakkındaki intibalarınızı bu insanlardan ediniyorsunuz, lakin bütün Ermeniler böyle değil. Ancak çok kötü muamele gördüklerini itiraf ediyorum.“
Ve son olarak Wangenheim, Morgenthau´ya şunları söyler: Halihazırda Türkiye´nin dahili meselesi bu, müdahale edemem. Ve 24 Ekim 1915 günü Wangenheim kalp krizi geçirip sonrasında ölür.
Morgenthau, Wangenheim ile ilgi son anısını şöyle özetler: Ve böylece Wangenheim ile son anım, bir ulusun katlini önleme konusunda çaba göstermeyi kesin olarak reddeden bir Büyükelçi görüntüsüydü.. Bu suçları durdurabilecek bir adamdı, hükümeti de yine suçları durdurabilecek bir hükümetti, fakat Wangenheim´ın bana defalarca söylediği gibi „gayemiz bu harbi kazanmak“ idi.
Wangenheim´ın Ermeni tehciri dönemindeki görüş ve tavrına bakalım. Wangenheim, Berlin´e yazdığı bir raporda, Ermeni tehcirini kastederek „belki de beyhude bir gayeyle müdahalede bulunarak, bizim için çok önemli ve çok hayati menfaatleri tehlikeye atabiliriz“ diye yazacak ve „özellikle dikkatli olmalıyız“ diyecektir. Wangenheim, daha 1913 Şubat ayında Berlin´e gönderdiği raporda, tüm Ermenilerin modern silahlarla donatıldığını, Rusya´nın bir işaretiyle Türklere karşı darbe indirmeye hazırlandıklarını belirtirken, aynı zamanda bu durumu İmparatorluğun toprak bütünlüğünün tehdit edilişi“ olarak tanımlar. Wangenheim, daha sonra 1914 yılı sonuna doğru yazdığı raporlarda iki konuyu sürekli vurgular: Ermeniler silahlıdır. Rusya´nın işaretini bekliyorlar. 1915 yılı ilk aylarında artık Ermenileri vatan haini olarak rapor eder. Hatta müslüman halkı katledecekleri yolunda söylentiler dolaştığını ekler. Bu raporların Wangenheim´ın kendi kişisel bilgilerine dayanmadığı, tersine İT yetkililerinden aldığı belirtilir. Bir anlamda da zaten Ermenileri gözden çıkarmış Berlin´in politikasını haklı çıkaracak bilgiler aktarır.
Wangenheim 1915 yılının ilk aylarında gönderdiği bir raporda, Enver Paşa´nın Ermeni casusluklarına ket vurabilmek ve yeni bir Ermeni başkaldırısını önlemek için savaş durumu ilanını kullanacağını, asileşen Ermeni merkezlerinden tamamen güvenilmeyecek ailelerin tümünü bilhassa Mezopotamya´ya sürecektir diye belirtir. Rapor şöyle sona erer: (Enver Paşa) „Bunun önlenmemesini ivedilikle rica ediyor.“ Kimden rica ediyor? Almanya´dan. Tehcir´in boyutlarının artık netleştiği Temmuz ayında Wangenheim, 7 Temmuz 1915´te şöyle bir rapor gönderir Berlin´e : „Tehcirin nasıl ve ne şekilde tatbik edildiği, Türk Hükümeti´nin gerçek amacının, imparatorluktaki Ermeni ırkını yok etme olduğunu gösteriyor.“ Politikanın ve diplomasinin oportünist labirentlerinde nasıl gidip geldiğine ilişkin Wangenheim´ın Şubat 1913´te gönderdiği rapor dört dörtlük bir örnektir. Wangenheim, bir yandan Ermenilerin silahlandığını, Rusya´nın işaretini beklediklerini, hatta müslümanların katledileceğine ilişkin söylentileri duyduğunu belirtirken, birşeyi de eklemeyi unutmaz: „Gelecekte Türkiye´nin çözülüş süreci hiçbir şekilde durdurulamayacak hale gelirse, Küçük Asya´da bizim haklarımızın geçerli olabilmesi için yerli Ermeni unsurlarını arkamıza almamız gerekiyor. „ Ancak Vangenheim´ın bu görüşüne Berlin´den 22 Mart 1913´te Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Jagow´dan bir cevap gelir: Ermenilerin hamiliğinin üstlenilmesi bizi iki cami arasında beynamaz kılar. Sonra Türkiye bizi sorumlu tutar. Bu da bizim ana politikamıza aykırıdır.
Alman konsoloslarının ona gönderdiği raporlardan, tehcirin uygulanış biçimleri konusundaki ayrıntıları okur ve Berlin´e gönderir. Bu arada Adana Konsolosu Eugen Büge´yi „Türk hükümetinin barbarca muameleleri ülkenin çıkarlarına barizce zarar veriyor“ diye yazdığı için azarlar. Örnekler vererek, birçok hadisede yetkililerin başvurdukları sert tedbirler haklı bile görülebilir, diye yazar ve ekler: „Alman İmparatorluğu Büyükelçiliği söz konusu tedbirleri önleme koşuluna sahip değildir.“ Özel bir görevle Erzurum´a gönderilen Scheubner-Richter, katliamlar ve muameleler konusunda sert tepkilerde bulunur. Başkomutanlık nezdinde girişimde bulunmak için izin ister. Wangenheim, en üst düzey komutan nezdinde talepte bulunabilirsiniz diye yazar, ancak der „karşıt diplomatik girişimleri önleyici ve dostça tavsiyeler sınırında tutun.“ Konsoloslarından gelen raporlardan durumu tüm açıklığıyla bilir ve öğrenir. Ancak sınırları aşmayın, bizi de zor durumda bırakmayın der. İstanbul´daki Elçilik Müsteşarı Konstantin Freiherr von Neurath ise basının olan bitenden haberdar olmamasını emreder. Wangenheim, Ermenilerin savaşın olduğu doğu vilayetlerinden tehcirinin bir aldatmaca olduğunu da anlar. Almanya Başbakanı´na 7 Temmuz´da yazdığı raporda, Trabzon, Harput ve Sivas´ta tehcir uygulandığını belirtir ve „oysa bu vilayetler düşman tehdidi altında bulunmaktan uzaktır.“ diye not düşer.
Hans Freiherr von Wangenheim, Prusya geleneğinin üstenciliğini ve kibirliliğini sembolize eder. Hans Freiherr von Wangenheim, politik çıkarlar için insani değerlerin ayaklar altına alınmasını, militarist ruhu, aşırı pragmatizmi, sosyal Darvinizmi ve Prusya´nın, çıkarlar için dünyayı ateşe atmaktan çekinmeyen özünü sembolleştirir. Öte yandan Hans Freiherr von Wangenheim´ın genel Prusya kişiliğine ek bazı özellikleri de vardır. Bu da Osmanlı ile olan ilişkilerinde ortaya çıkar. Hans Freiherr von Wangenheim´ın esas görevi Osmanlı´yı Almanya´nın müttefiki olarak savaşa sokmak olarak tanımlanabilir. O´nun iki saptaması, politikasını da belirler. Orduyu kontrol etmek ve kilit noktalardaki Türk subaylarının Prusya ruhuyla eğitilmesi. Çünkü kendi ülkesinde de ordu herşeydir. Bu iki noktadan hareket ederek kendisine zaten Prusya eğitiminden geçmiş bir yandaş bulur: Enver Paşa. Ancak Osmanlıyı iyi analiz ettiğinden sadece Enver Paşa, amaca ulaşmada yeterli gelmeyecektir. Kendisine subayların dışında başka yandaşlar da bulur. Örneğin Babıali Baskını´nı Enver Paşa´ya en yakın kişiden öğrenecek bir ağ oluşturmuştur. Hans Freiherr von Wangenheim, Osmanlı´yı elde tutacak kilidi ve onu açacak anahtarları iyi belirlemiştir. Enver Paşa, Talat Paşa, Halil Menteşe. Politikasını bunların üzerine kurar. Bu kişilerin dışında kalan bazılarını yedekler. Ancak fazla takmaz. Önünde engel gördüğü an, kişilerin üzerine doğrudan üstüne gider. Buna örnek Cemal Paşa´dır. Sadrazam´ın aslında bir kukla olduğunu bilir. İttifak´a pek te sıcak bakmayan Maliye Bakanı Cavit Bey´i azarlar. Ancak tüm isteklerini öncelikle Enver Paşa yerine getirir. Osmanlı´nın beynini ele geçirmiştir. Bu beyni istediği gibi kullanır. Hans Freiherr von Wangenheim, kendi insanlarına da aslında böyle davranır. Örneğin Enver Paşa´nın çok yakın dostu Humann Paşa, bir anlamda onun emrine tabidir. Örneğin Liman von Sanders, Osmanlı´daki en yüksek askeri komutandır. Ancak o dönemin politikasına Wangenheim´a göre uymaz. Serttir, çok fazla askercedir. Alman sivil ve askeri misyonu içinde Liman von Sanders´i harcamak için entrikalar çevirir. Kendisine uymayan askeri erkanı, bir an önce Almanya´ya göndermek için, tenzil-i rütbe için, bilumum ayak oyunlarına başvurur. Wangenheim kendi bahçesini temiz tutarken, Enver Paşa da Osmanlı bahçesini temiz tutar. Enver´in hoşlanmadıklarını o temizler, Wangenheim´ın hoşlanmadıklarını da Enver Paşa. Bu ikili önlerine çıkan her engeli, her pürüzü bir güzel ortadan kaldırırlar.
Hans Freiherr von Wangenheim ve Enver Paşa, bana göre Pan-Cermen/Turan hayallerinin ikiz kardeşleridir. Amerikan Büyükelçisi Morgenthau´nun, Wangenheim hakkındaki şu saptamasına katılmamak mümkün değil galiba: Sınırsız ihtirasıyla dünyayı bir korku tüneline dönüştürmüş Almanya ve her hareketi ve her sözcüğü, ulusların başına gelebilecek yeni ve korkunç uğursuzlukların bir simgesi“ olan Hans Freiherr von Wangenheim.
Bu cümleyi şöyle de yazabiliriz: Sınırsız ihtirasıyla ülkesini bir korku tüneline dönüştürmüş İttihat ve Terakki ve her hareketi ve her sözcüğü, ulusların başına gelebilecek yeni ve korkunç uğursuzlukların bir simgesi“ olan Enver Paşa.
(Bu yazıda yararlandığım Almanca kaynaklar hariç, ana kaynaklar şunlar: Büyükelçi Morgenthau´nun Öyküsü, Belge Yayınları, Aralık 2005; Erdoğan Aydın, Osmanlı´nın Son Savaşı/Turan Hayalinden Sevr´e, Kırmızı yayınları, 2. Baskı 2012; Serdar Dinçer, Alman Belgelerinde Alman-Türk Silah Arkadaşlığı ve Ermeniler, İletişim Yayınları, 1. Baskı 2011; Wolfgang Gust, Alman Belgeleri, Ermeni Soykırımı 1915/16, Alman Dışişleri Bakanlığı Siyasi Arşiv Belgeleri, Belge Yayınları, Ocak 2012; Mustafa Gencer, Jöntürk Modernizmi ve „Alman Ruhu“, İletişim Yayınları, 2. Baskı 2010.)
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- 24 Nisan/15 Haziran 1915: Biyografilerin anlattıkları
15.06.2013 - 1915/16´da Erzurumlu Ermeniler nasıl yok edildi?
12.05.2013 - Der Zor Cehenneminden TKP Teşkilat Bürosu´na: Salih Zeki (Zor)
1.02.2013 - Pan-Cermen/Turan işbirliğinde Hans Freiherr von Wangenheim ve 1915/16
9.01.2013 - Mardin´de 15 Ağustos 1915 tarihini iyice not edin
14.12.2012 - Enver Paşa ve Sarıkamış: „Bunlar askeri, ceplerindeki kumar parası gibi harcadılar.“
17.10.2012 - Çerkes Hasan Amca: „O olmasaydı, biz de olmazdık.”
24.08.2012 - Çerkes Ethem, 1915/16 ve Çerkesler
25.05.2012 - Geçmişi temizlemek ne kadar zor: Contergan, Naziler ve Türkiye
9.05.2012
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Murat
Sayin Dagi, Erdogan diyorki "tarihi tarihcilere birakalim, tarih hakkinda karar vermek politikacilarin isi degil".Ayni Erdogan diyorki, "ecdadim soykirim yapmamistir, sözde soykirimi asla tanimayiz"! Yine ayni Erdogan diyorki "ben Sudana gittim, orda soykirim yok, Cinin Uygur turklerine yaptiklari Soykirimdir". Sizce bu ummetci adam kendisiyle celismiyor mu? Bilmem anlatabiliyor muyum?