Halil BERKTAY
11-12 Mart 2017] Dün Teneke Trump’et (3)’ü yazıyordum. Her zamanki gibi, şu ilk paragrafın başına tarih düşeyim dedim. 12 Mart askerî darbesinin 46’ncı yıldönümüne geldiğimizi o anda farkettim. Şahsen, 69-70 yıllık ömrümün, öncesinde tam üçte biri, sonrasında tam üçte ikisi. 28 Şubat da Deniz Gezmiş’in (yaşasaymış) 70’inci yaş günü olacakmış; yurtdışındaki bir sol web sitesinde gördüydüm.
Hâlâ o günlerin düşüncesiz nostaljisi içindeki kocaman lâflar -- “Kavga zamanı[ydı]… Kavga giderek sertleşiyor[du]… Daha ağır şeylerle karşılaşacağız, ama direneceğiz [demişti Deniz Gezmiş]… Cinayet makinesi işlemeye başlamıştı… Ama devrimci bilinçlenme ve örgütlenme de hızlanma sürecine girmişti” lâfları -- eşliğinde (bkz [email protected]’de, kendi “Vatansız” Gazeteci kitabından aktaran: Doğan Özgüden).
Hem 28 Şubat’ta, hem dün, iki kere keder kapladı içimi. Ne yazık. Ne kadar geride kaldı -- ve ne kadar (dokuz yıl sonraki) 12 Eylül’ün gölgesinde. Nasıl silindi anısı ve dersleri bir bir. Daha doğrusu, belki hiç öğrenilmedi.
Gerçek şu ki, sol açısından özellikle 1960’ların ikinci yarısının, 1965-71 arasının tarihi, demokrasinin savunulması ve geliştirilmesine değil demokrasinin “istismarı” ve sonunda çökertilmesine yaptığımız katkıların tarihidir.
27 Mayıs darbesi, Yassıada duruşmaları ve idamlar (açtığı yaralarla da olsa) bir nebze geride kalmış; 1961 Anayasası kabul edilmiş; çok-partili hayat geri gelmiş; düşünce ve yayın hayatı canlanmış. Türkiye’nin (141-142. maddeleri ve bütün diğer güdüklükleriyle birlikte) iyi kötü işleyen bir parlamenter demokrasisi var. Zaman içinde geliştirmek ve ilerletmek mümkün. Pek çok hak mücadelesi barış içinde verilebilir. Heyhat. 1965-71 bu demokrasiyi ve barışçı olanakları küçümseme ve ezdirmemizin tarihidir.
Türkiye İşçi Partisi on iki sendikacı tarafından kurulmuş; başına, Tek Parti istibdadına karşı mücadele deneyimi de olan sosyalist aydın ve hukukçu Mehmet Ali Aybar getirilmiş. Sosyalist Kültür Derneği ve benzeri girişimlerin potansiyeli de (Behice Boran dahil) giderek TİP’te toplanmış. 1951-52 TKP tevkifatından sonra Türkiye’de kalan ve (Reşat Fuat Baraner önderliğindeki) enformel bir mahfil olarak varlıklarını koruyan “eski tüfekler” grubu da, biraz tereddüt etmekle birlikte sonunda olanca ağırlığını koymuş, Aybar’dan ve TİP’ten yana (1). Böyle bir dizi faktörün bir araya gelmesi sonucu, bütün sol birikim TİP’te yoğunlaşmış ve henüz taze, yıpranmamış bir umut olarak büyümeye başlamış. Dahası, 1965 seçimlerinde topladığı yüzde 2.97 oyla, Millî Bakiye sistemi sayesinde 14 milletvekili çıkartarak Meclise girmiş. Bu, Türkiye tarihinde bir ilk. Yani iyi kötü de bir sosyalist parti var elde, hayata umut verici bir kazanımla atılan. Korumak, üzerine titremek, kapatılmasını önlemek, sabır ve ihtimamla yaşatıp geliştirmek lâzım. Mehmet Ali Bey biliyor bunu -- Tek Parti dönemini, Türkiye üzerinde 1938 terörünü, Nâzım Hikmet’in olmadık komplolarla “orduda ve donanmada isyan çıkarmaya kalkışmak”tan toplam 25 küsur yıla mahkûm edilmesini, Marko Paşa dergisinin macerasını, Sabahattin Ali’nin öldürülmesini yaşadığından. Onun için ihtiyatlı, TİP’i alelacele ateşe sürmemek konusunda. Heyhat. 1965-71 aynı zamanda bu partinin horlanması ve harcanması; kâh darbeci, kâh keskin maceracı, kâh süper-ihtilâlci, kâh Sovyetik gerekçelerle üzerinde tepinilmesi; TİP’in şahsında barışçı ve reformcu bir sol olanağının tümüyle yokedilmesi; demokrasi olanaklarının bir de böyle hançerlenmesinin tarihidir.
Neler yoktur ki bu kısa, yoğun ve acılı tarihte, yakından baktığımızda? Tabii, aynada kendi yüzümüzü görmeye tahammül edebilirsek.
* En başta, Türkiye’nin 20. yüzyıl tarihine önce Kemalist Devrim ve sonra, 1946-50 seçimleriyle birlikte karşı-devrim şeklinde bakışımız. Başka bir deyişle, çok-partili hayata geçişi “karşı-devrim” diye nitelememiz. 1950-60 arasında Demokrat Parti’ye tahammül edememiş olduğumuz gibi, merkez-sağ Adalet Partisi’nin de 1965 seçimlerini kazanıp iktidara geri dönmesine tahammül edemeyişimiz. Normal politika çerçevesinde, somut konular üzerinden normal bir muhalefet yürütmek yerine, Komintern Marksizminin genel ideolojik çerçevesinde “devrimin düşmanları” ve “devrimin dostları” açısından yaklaşışımız. Bu bağlamda “baş düşman” kabul edişimiz; işbirlikçi, komprador, Amerikan uşağı diye niteleyişimiz; “diken üstünde” oturduğunu ilân etmemiz; hangi yolla olursa olsun devirmek isteyişimiz; darbe ile devrimin birbirine karıştığı, her ikisinin unsurlarından oluşmuş bir tür devirmecilik karmasını meşru sayışımız. Seçimleri, parlamentoyu, (olduğu kadarıyla) temel hak ve özgürlükleri değersizleştirmenin olabilecek bütün sıfat ve gerekçelerini kabullenişimiz: “burjuva” demokrasisi, “Filipinler” demokrasisi, “cici” demokrasi. Buna karşılık, gene ister Doğan Avcığlu’ndan, ister Mihri Belli’den, ister Hikmet Kıvılcımlı’dan gelsin, Türkiye tarihinde ordunun “ilerici” rolüne ilişkin hemen her teoriye dört elle sarılmaya hazır oluşumuz. Süleyman Demirel’in öğrenci gösterileri karşısında bir ara benimsediği “yollar yürümekle aşınmaz” hoşgörüsünün kıymetini bileceğimize dalga geçmeye kalkışımız. Madalyonun diğer yüzünde, sadece Vietnam ve Küba’ya değil, Arap-İslâm dünyasındaki bütün darbelere, Nâsırcı ve Baasçılara, sonradan bir kısmı birbirini yiyen bütün o Ali Sabri, Enver Sedat ve Hüsnü Mübarek’lere (Mısır); Abdülkerim Kasım, Abdüsselam Arif, Hasan el-Bekr ve Saddam Hüseyin’lere (Irak); Salah Cedid ve Hafız el-Esad’lara (Suriye); Bin Bella’yı izleyen Bumedyen, Bincedid ve Buteflika’lara (Cezayir) jenerik bir hayranlık duyuşumuz. Anti-Kemalist karşı-devrimi alt edebilecek yeni bir 27 Mayıs edisyonunun, benzer bir modelle çıkageleceği hayallerine kapılmamız.
* Normal, sıradan, alelâde demokrasiye zıt olağanüstülükler ve heyecanlar arayışımızın bir başka uzantısında, devrimci şiddet ve silâhlı mücadele hayranlığına sürüklenmemiz. 1960’ların ilk yarısından itibaren gerek TİP’e, gerekse solcu gençlik gösterileri ve örgütlenmelerine yöneltilen faşist saldırılar, suikastler, karanlığa karışan polis cinayetleri karşısında, öz-savunma adına ve “ne yapalım, pasifizmi benimseyip kendimizi öldürtelim mi” tarzı gerekçelerle bir tür “düello mantığı”na kapılmamız. Fikir Kulüpleri Federasyonu’nu (FKF) Devrimci Gençlik Federasyonu’na (Dev-Genç) dönüştürmemiz (ah, FKF kalsaydı keşke). Oradan Dev-Yol’a, Dev-Sol’a, Kurtuluş’a habire tırmanan geçişler. Limitte ordu olmayan “ordu”lar, parti olmayan “parti”ler, cephe olmayan “cephe”ler (THKO, THKP-C). Ülkücülere karşı silâhlanarak kendimizi, mahallemizi, okulumuzu, fakültemizi koruma tasavvurunu, adım adım, “zaten lâfla, teoriyle, konuşmakla, barışçı propagandayla, ya da hukuk ve kanun çerçevesinde kalmakla hiçbir halt olmuyor” tarzı argümanlarla, genel ve kıyısız bir silâh ve şiddet fetişizmine doğru genişletmemiz. O dönemin büyük millî kurtuluş ve devrim mücadelelerinin dünya çapındaki etkisinin de bu noktada devreye girmesi. Gerçek anlamıyla devrimin ne kadar zor ve dolayısıyla ne kadar istisnaî bir şey olduğunu zerrece algılamakla birlikte, ardındaki çok uzun “hazırlık” onyıllarının pek bize göre olmadığını hayal meyal algıladığımız Vietnam’a kıyasla, Küba’nın “dağa çıkarsın, gerilla savaşı vermeye başlarsın, olur biter”ciliğin bize çekici gelmesi. Bunun etrafında, Regis Debray özentisi oligarşik diktalar, sunî denge, öncü savaş ve foco’culuk teorileri örmemiz. “Mitralyözlerimiz elden ele geçecekse… ölüm hoş geldi sefa geldi” şairaneliklerimiz. Bir kısmımızın (benim de içinde olduğum Maocu hareketin) ise, bu savaşçılığı toptan reddedecek düşünsel vizyonu geliştirecek ve gerekli medenî cesareti de gösterecek yerde, ultra-solculuk yarışından kopamayıp, “doğru halk savaşı anlayışı bu değil şudur” noktasında rekabete girmemiz. İllâ uluslararası bir model olacak ya; bizim de Maoculuğumuza Hindistan Komünist Partisi (Marksist-Leninist)’in köy isyancılığını, Naksalitçiliğini, Çaru Mazumdar’cılığını eklememiz; Söke ovasında “toprak devrimi” peşinde koşmamız. Bazılarımızın tesadüfen hayatta kalmamız, böyle çılgınlıklar sonucu (ben bunu her sabah yeniden düşünüyorum kendi kendime). Bazılarımızın ise o kadar şanslı olamaması. Adam kaçırmalar, üs basmalar, polis noktası kurşunlamalar. Kimileri için idamla (Deniz Gezmiş ve arkadaşları), kimileri için Kızıldere’de (Mahir Çayan ve arkadaşları), kimileri için Nurhak dağlarında (Sinan Cemgil ve arkadaşları) son bulan gencecik hayatlar ve hayaller.
* Bu arada, bir de Türkiye İşçi Partisi’ne reva gördüklerimiz. En başta, özerkliği ve yasallığına saygı göstermeyişimiz. Yukarıda da işaret ettiğim gibi, Altıncı Filo’ya karşı İstanbul’da Devrimci Öğrenci Birliği’nin (DÖB) gençlik eylemleri başladığında, Mehmet Ali Aybar’ın TİP gençlik kollarını bu yeni (ve şiddetli) sokak aktivizmine bulaştırmak istemeyişini kestirmeden pasifizm ve oportünizm diye nitelemedeki kolaycılığımız. Gene Aybar’ın, (mealen) “biz, yani TİP, halkın oylarıyla iktidara geldiğimizde ABD üslerini o zaman kapatacak, ikili anlaşmaları da feshedecek ve Türkiye’yi Amerikan emperyalizminin nüfuzundan bu şekilde kurtaracağız” demesini, yani genel olarak barışçı parlamenter mücadeleyi esas alan siyasî vizyonunu, (gene mealen) “bak gördün mü, sosyalist devrimi öne koyuyor; halbuki önce millî demokratik devrimin, sonra sosyalist devrimin gelmesi gerekir” diye, olmadık bir MDD - Sosyalist Devrim metafiziğine çekmemiz. Bunun da öncülüğünü, Yön dergisinin sayfalarında Doğan Avcıoplu’nun dâvet ve teşvik ettiği “E. Tüfekçi” imzalı yazılarıyla Mihri Belli’nin yapması. Onun açtığı yoldan, sol-maceracı THKO ve THKP-C gençliğinin ilerleyip, kongre basmalarla, “oportünist”leri dayak yoluyla “eğitme” yöntemleriyle (aynen böyle deniyordu) TİP’i paralize etmesi, artık çalışamaz hale getirmesi. Son nokta: Sovyetler Birliği’nin 1968’de Çekoslovakya’yı işgal edip Aleksandr Dubçek’in güleryüzlü sosyalizm”ine (socialism with a human face) son vermesine Aybar son derece haklı olarak karşı çıkınca, Sadun Aren ve Behice Boran tarafından “uluslararası sosyalist sistem”i savunma (yani Sovyetlerin dümen suyuna girme) devrilmesi; bunu da TİP’in TKP tarzı “Bolşevikleştirilme”sinin izlemesi.
* * *
Gerisi malûm. Bütün bunlar olurken, Yön dergisinden haftalık Devrim gazetesine, Baas tarzı bir program ve darbe hazırlığını ısrarla sürdüren Doğan Avcıoğlu cuntasının içine, Mahir Kaynak diye genç bir MİT ajanı asistanın da sızması. Onun verdiği bilgilerin, Atıf Erçıkan tarafından Yüksek Komuta Konseyi’ne aktarılması. Bunun üzerine, aslında cuntaya meyyal olan Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ile Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’un saf değiştirip, Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç’ın temsil ettiği emir-komuta hiyerarşisinde hizaya girmesi. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ve MİTMüsteşarı Fuat Doğu’nun,asıl darbeyi hazırlayıp Başbakan Demirel’den gizlemedeki özel rolleri. Sonuçta, 9 Mart’ın değil 12 Mart’ın gerçekleşmesi. Derin devlete sınırsız zulüm fırsatı veren son aptallık: İsrail’in İstanbul başkonsolosu Ephraim Elrom’un kaçırılması (sonra öldürülmesi). Sıkıyönetim; “makabline şamil” Sadi Koçaş. Bürokratik reform hayallerinin buharlaşması. Onun yerine Türkiye’nin elektrik işkencesiyle tanışması. Bütün bir neslin Kontrgerilla’dan geçmesi.
Hatırlıyor musunuz, akranlarım, kuşak arkadaşlarım, eski yoldaşlarım, sevgili kardeşlerim? Anahatlarıyla hatırlatmaya çalıştığım bu manzume içinde, özgürlük ve demokrasi adına gurur duyacağımız, tarih önünde göğsümüzü gere gere övüneceğimiz çok şey var mı dersiniz?
Nedir, eski solcuların kibrinin aslı esası? Böbürlenmemiz mi gerekir, biraz olsun utanmamız mı, yaptıklarımızdan ötürü?
Vurulduk ey halkım, unutma bizi. Öldürüldük ey halkım, unutma bizi. Asıldık ey halkım, unutma bizi. Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi.
Böyle mi diyeceğiz, Uğur Mumcu’nun kendini ve bütün o nesli topyekûn güzelleyişinde; “halk için halka rağmen” devrimciliğinin o nihaî apolojisinde olduğu gibi?
Yoksa 1965-71 arasında Türkiye’ye ve demokrasiye verdiğimiz reel zarar bilincimize çıkacak, vicdanlarımızda yer edecek mi?
NOTLAR
(1) Geçmişte başka vesilelerle de anlattığım gibi, bu tereddüdün nedeni, Mehmet Ali Aybar’ın eski TKP’liler nezdinde pek makbul olmayan sicili. Açıkçası, Aybar’ın “Menşevik”liğinden, Sosyalist Enternasyonal’ciliğinden, belki en fazla da bağımsız kişiliğinden çekiniyor “eski tüfek”ler. Bir kere Aybar hiç TKP’li olmamış; o Stalinist “demir disiplin” altına girmemiş. İkincisi, geçmişte Esat Âdil Müstecaplıoğlu’nun 16 Mayıs 1946’da kurduğu Türkiye Sosyalist Partisi’ne katılmış. Oysa o sırada gizli TKP de kendi (Kominternci) çizgisindeki TSEKP (Türkiye Sosyalist Emekçi Köylü Partisi) ile legale çıkma hazırlığı içinde. TSP ise olası “yasal yol arkadaşları”nın bir bölümünü kendine çekmiş; TKP’nin TSEKP’e sürdüğü ve etraflarını çok daha fazla tamponlamayı, paketlemeyi umduğu asıl çekirdek kadroları, biraz açıkta ve ayazda kalmış bu yüzden. Bu da, “eski tüfek”lerin yorumuna göre, polisin 1951-52 tevkifatındaki başarısına; TSEKP’den başlayıp iz sürerek arkasındaki TKP liderliğine ulaşabilmesine katkıda bulunmuş. Böyle bir önyargı var Mehmet Ali Aybar (ve kısmen de Behice Boran) hakkında. Bu yüzden Reşat Fuat, yakın çevresinden babamı, Erdoğan Berktay’ı görevlendiriyor, gidip Aybar ve Boran’la konuşması için (EB’nin güven uyandıran bir kişiliği var; ayrıca titiz, analitik ve iyi müzakereci; dinliyor ve doğru anlıyor, sübjektivist bir şekilde eğip bükmüyor kafasında). Nitekim 1962’de yapıyor bu görüşmeleri. Biliyorum, bizzat tanığıyım, çünkü o sırada Robert Kolej’de yatılı okuyan Lise II öğrencisi oğlunu, yani beni görmek bahanesiyle geldi İzmir’den İstanbul’a. Üstelik, gene polis takibine karşı azıcık kamuflaj olsun diye, bir Cumartesi günü Aybar’ın Karaköy’deki yazıhanesine, Pazar günü ise Behice Boran ve Nevzat Hatko’nun (galiba İç Levent veya Yeni Levent’teki?) evlerine beni de beraberinde götürdü; bir de üstelik kanaatimi sordu çıktığımızda. Ben de 14-15 yaş aklımla, Aybar’dan çok etkilendiğimi söyledim (zamanın Türk-İş lideri Seyfi Demirsoy’a kurdurulan Çalışanlar Partisi ile İşçi Partisi’nin karşılıklı serüvenlerini anlatmıştı uzun uzun), ama Behice Boran’ın habire kendisinden söz etmesinden pek hoşlanmadığımı da ekledim.
Her neyse; sonradan, ben artık yirmilerimde ve üniversitedeyken aktardığına göre, gidip vermiş Reşat Fuat’a raporunu. Reşat Fuat da dinlemiş ve kilit bazı isimlere (herhalde Mihri Belli, Şevki Akşit, belki Vecdi Özgüner düzeyindekilere), bütün mahfile yayılacak şekilde, “Mehmet Ali de, Behice de iyi çocuklardır, destekleyelim” mesajını vermiş. Gene anladığım kadarıyla, Mihri Belli başından itibaren hiç hoşlanmamış olabilir bu tercihten. Çünkü içten içe hep potansiyel darbeci; sabırsız, kestirmeci, flaş hamlelerden yana. Devrimcilik adına TİP’in değil Doğan Avcıoğlu’nun; o sırada Yön ve daha sonra Devrim dergisinin (çizgisinin) desteklenmesini savunuyor. Nitekim Aybar ile “eski tüfek”lerin arası açılmaya başladığında ve Doğan Avcıoğlu Yön’de TİP’e karşı eleştiri sayfaları açtığında, bu dâvetin derhal üzerine atlayıp TİP’e savaş açan da Mihri Belli oldu. Esasen “eski tüfekler” deyimi de, Aybar’a ve TİP’e saldıran ilk Yön yazısına koyduğu “E. Tüfekçi” (= Eski Tüfekçi) imzasından kaynaklanır.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024