Hasan CEMAL
Gün gelecek hepimiz geçmişi acıyla anacağız, nefretle değil. Ve gün gelecek bizler de kendi topraklarımızda ‘kayıp tarihi’mizi bulacağız. İşte o zaman tarih, bize de yük olmaktan çıkacak ve tarihimizle birlikte bizler de özgürleşeceğiz.
Hasan Cemal, 1915: Ermeni Soykırımı, sayfa 57
PARİS
AGBU, Ermeni Diasporası’nın en büyük yardım kuruluşu. Osmanlı döneminde Boghos Nubar Paşa tarafından İstanbul’da kurulmuş. Sonra merkezini Mısır’a, oradan da Amerika’ya taşımış. Dün gece bu kuruluşun Paris’teki merkezinde yaptığım konuşma aşağıda yer alıyor.
Gün gelecek hepimiz geçmişi acıyla anacağız, nefretle değil. Ve gün gelecek bizler de kendi topraklarımızda ‘kayıp tarihi’mizi bulacağız. İşte o zaman tarih, bize de yük olmaktan çıkacak ve tarihimizle birlikte bizler de özgürleşeceğiz.
Hasan Cemal, 1915: Ermeni Soykırımı, sayfa 57
Bir soruyla başlamak istiyorum konuşmama:
"Siz hiç kimliğinizi saklamak zorunda kaldınız mı?"
İlhan Selçuk, dört yıl önce ölen, Cumhuriyet gazetesinin ünlü köşe yazarı, uzun yıllar Cumhuriyet’te birlikte çalıştığım bir Kemalist, hayatı boyunca annesinin Ermeni olduğunu saklamış.
Mehmet Ali Birand; geçen yıl ölen çok sevgili meslektaşımın, Türkiye’nin en önde gelen gazetecilerinden birinin, anne tarafınınKürt olduğunu, ancak 2012’de yaşam öyküsünü anlatan kitap çıkınca öğrendik.
Türkiye’nin en önde gelen iki yazarını, gazetecisini annelerinin gerçek kimliklerini gizlemeye mecbur eden neydi Türkiye’de?
Toplumsal baskı...
Devlet baskısı...
Veyahut ikisi birden...
Hazin değil mi?
Hiç unutmam, bir Kürt aydını bir seferinde demişti ki:
“Türkiye’de uzun yıllardır Kürtler yaşadıklarını, Ermeniler de öldürüldüklerini anlatmaya, ispat etmeye çalışırlar.”
Türkiye’de devlet böyle bir devlettir.

‘Ali topu Agop’a at’ diye bir cümlecik…
Kökleri Osmanlı İmparatorluğu’na, Enver-Talat-Cemal üçlüsünün İttihat Terakki diktasına uzanan bir anlayış yatar bu devletin mayasında.
Bu milliyetçi devlet anlayışının özeti şudur:
Müslümanlara ilişkin farklılıkları Türk kimliği altında silmek...
Müslüman olmayanları da ya Anadolu’dan zorla sürmek ya da1915 örneğindeki gibi etnik ve kültürel temizliğe tabi tutmak...
Harvard Üniversitesi’nden Osmanlı tarihçisi Prof. Dr. Cemal Kafadar şöyle der:
Anadolu’nun birçok şehrinde etnografya müzeleri var.
Ermeni’nin E’si geçmez.
Bu, jenosit meselesinin ötesinde, başka türlü silmek...
Neyi tanımıyoruz dediğinizde, sadece ölümleri, acıları değil, bir kültürü, zaman zaman gururla zikrettiğimiz bir arada yaşama tecrübesini...
Kardeşçe bir arada yaşamak, romantik bir diskurdan fazlası değil bu durumda.
Çok kültürlülükten bahsediyoruz ama tanımak öyle olmaz.
Tanımak demek, ders kitaplarına, müzelere, kendi dilimize koymak demektir.
Anadolu Ermenilerinin yaşamış olduğu temizliğin sadece etnik değil, aynı zamanda kültürel olduğunu anlatan bu sözler bana sevgili Hrant Dink’in bir özlemini anımsatır:
“Türkiye'deki farklı kültürleri tanıtan bir ders kitabı bile yok. Bırakın bir ders kitabını, bir Türkçe kitabında bir cümle bile yok, 'Ali topu Ayşe’ye at' cümlesinin yanında, bir de söz gelimi, 'Ali topu Agop’a at' diye bir cümlecik...”
Kürtler isyanları, Ermeniler acılarını,
Aleviler Dersim’i içlerinde saklı tuttu
Bu öylesine bir devlet anlayışıydı ki, Türkiye’de Kürtler Kürtolduklarını, Ermeniler Ermeni olduklarını, Aleviler Alevi olduklarını yıllar yılı gizlemek zorunda kaldılar.
Bu öylesine bir devlet anlayışıydı ki, Kürtler isyanlarını, Ermeniler acılarını, Aleviler Dersim’i yıllar yılı kendi içlerinde saklı tuttular ve kendi çocuklarına hep tembih ettiler, "Başkalarının yanında sakın konuşmayın" dediler.
Yirminci yüzyılın başında yeni bir ulus, yeni bir ulus-devletyaratmak için kollarını sıvayan asker-sivil bürokratlar, öylesine Türk milliyetçisi, öylesine Kemalist bir devlet aygıtı yarattılar ki, Kürtler de, Aleviler de, Ermeniler de, hatta Müslüman dindarlar da suskunlaştılar, sindiler.
Bir Türk ulus-devleti yaratmak için Kürtler’den Kürtlüklerini unutmaları istendi; Ermeniler’den acılarını unutmaları istendi;Aleviler’den Aleviliklerini gizlemeleri istendi; Müslümanlar’dan da, Sünni inançlarını kamuya taşımalarından sakınmaları istendi.
Kemalist-milliyetçilik, Türkiye’de geniş kitleleri eğitim yoluyla,icat edilmiş ya da tahrif edilmiş bir tarih anlayışıyla yalanda yaşattı.
Gerçek tarih yitip gitti!

Düşünce polisleri her yerdeydi…
1965’te ben Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun olduğumda epeyce cahildim.
Çünkü Anadolu Ermenileri’nin 1915’te, 1916’da yaşadıklarından da, Kürtlerin isyanları ve kimliklerinin inkâr sorunlarından da, Kürtlerle Ermenilerin Türkler gelmeden önce Anadolu’da yaşadıklarından da, Alevilerin inançlarından dolayı uğradıkları baskılardan ve Dersim kıyımlarından da, siyasal bilimler okumuştum ama tümüyle habersizdim.
Ders kitaplarında bunlar yoktu.
Akademiyada bu konular tabuydu.
Kürt demek de, Kürdistan demek de, Kürtçe konuşmak da, Ermeni kıyımı ya da Ermeni soykırımı demek de, Dersim kıyımından söz etmek de hapislik suçtu.
Düşünce polisleri her yerdeydi.
Kolayca vatan haini ilan edilebilirdiniz.
Hapsi boylamak kolaydı.
Damarlarımıza küçükten itibaren öylesine bir milliyetçilikanlayışı zerk edilmişti ki, en büyük Türk’tü, başka büyük yoktu.
Bu milliyetçilik anlayışı, ‘Sünni Türk’ten başka herkesi ‘öteki’leştiriyor, ‘yabancı’laştırıyor, hatta ‘düşman’laştırıyordu.
Hrant Dink 2004’teki bir konuşmasında, “Kötülüğü Ermeni yapar düşüncesi beslendi bu ülkede hep” diye yakınmıştı.
‘Türk’ten başka herkesi ötekileştiren ve devlette, toplumda, basında, okullarda, üniversitelerde, olabilecek her yerde ‘gerçek
korkusu’nu canlı tutan, hiç durmaksızın asker-sivil karışımı ‘bürokratik oligarşi’nin emrindeki bu ‘düşünce polisleri’ öylesine bir korku imparatorluğu yaratmışlardı ki, İlhan Selçuk’un ya daMehmet Ali Birand’ın Ermenilik veya Kürtlüklerini bir ömür boyu saklamış olmalarında şaşılacak birşey yoktu.
Türkiye’de hâlâ tarih korkusu var…
Oysa, ‘tarih’ten korkulur mu?
Eskisi kadar olmasa da, alternatif tarih yazımı gitgide gelişiyor olsa da, Türkiye’de hâlâ tarih korkusu var.
Derine giden bir korku bu.
Genç nesiller, “En güzeli benim milliyetçiliğimdir!” zihniyetiyle öyle yetiştiriliyor ki, okulda öğretilenden biraz farklı bir tarih sayfasıyla karşılaştığımızda tedirgin oluyoruz. Birden alınganlaşıp, olmadık tepkiler gösteriyoruz.
Resmi tarih böyle buyuruyor diye, ille de yinelemek zorunda mıyız köhnemiş klişeleri?
Elbette hayır.
Ama kim ki, ‘devlet ezberi’ni bozmaya kalkışır, onun başına hâlâ -eskisi kadar olmasa bile- yıldırımlar yağdırılabiliyor. Ne vatan hainliği bırakılıyor, ne de Türk düşmanlığı...
Öyle bir tarih korkusu ki, sanki tarihin tozlu sayfaları arasından öcüler, hortlaklar fırlayacak ve bizi bir anda ham yapacaklar.
Türkiye’de, Cumhuriyet’in kuruluşuna uzanan, kökleri İttihat Terakki milliyetçiliğine uzanan Kemalist milliyetçilik sayesinde böylesine yer etmiş bir tarih korkumuz var.
Bu konuda, "Ermeni soykırımı vardır" dediği için linçlerin hedefi haline getirilen tarihçi Taner Akçam’ın şu sözlerinin altını çiziyorum:
Birbirleriyle ciddi sorunları olan topluluklar arasında, sorun çözme yolunda atılması gereken ilk ve en zor adım, asırların birikimiyle oluşmuş bu önyargıların kırılmasıdır.
Tarihte yaşanmış olandan bugün için kin ve nefret çıkartabileceğiniz gibi, bu kinin ve nefretin doğmasına neden olan şeyleri ortaklaşa kınayarak karşılıklı saygı temelinde güçlü bir gelecek kurmak da mümkündür.
“Soykırım diyecek miyim?”
Şimdi size ikinci bir soru sormak istiyorum.
"Sizin hiç tabularınız, bazı sözcüklerle sorunununuz oldu mu?"
Benim oldu.
Bunlardan biri soykırım sözcüğüydü.
Bakın anlatayım.
Los Angeles,
31 Mart 2011.
Kısa adı UCLA olan University of California, Los Angeles’ta yapacağım konuşmayla uğraşıyorum oteldeki odamda.
Soykırım diyecek miyim?
Kafamdaki soru bu.
Hazırladığım konuşma taslağımın başında şu cümle var:
“Sizin acınızı biliyorum, sizin acınızı anlıyorum ve bu acınızı paylaşmak için buradayım.”
Peki ama hangi acınızı?
Soykırım acınızı mı?
Yoksa sadece acınızı mı?
Hangisi?..
Dilimde bir tutukluk var.
Sanki bilmiyor muyum, Anadolu’daki etnik, kültürel her türlü farklılığa, çoğulculuğa son vermeyi amaçlayan o Türkleştirme veSünnileştirme siyasetinin İttihat Terakki döneminde başlatıldığını…
‘İç düşman’lardan arındırılmış bir Anadolu istendiğini…
İttihat Terakki’yle cumhuriyetin kuruluşu arasındaki devamlılığıve bu açılardan 1915’in tarihi bir dönüm noktası olduğunu bilmeme rağmen dilim neden hâlâ tutukluk yapıyordu ki?
Bunları bildiğime göre, biliyorsam, neden doğru bildiğimi söylemeyecektim ki?
Ama otel odamda konuşmamı hazırlarken, dilimdeki tutukluk devam ediyordu.
Konuşma metnimin başındaki o cümleye soykırım sözcüğünü bir ekliyor, bir siliyorum.
"İkrar değil, inkar değil, önce idrak"
Erivan’da da öyle olmuştu 2008’in Eylül ayı başında.
Ermeni Soykırımı Anıtı’na gidecek miyim, gitmeyecek miyim?
Sonunda gitmiş, anıta Hrant Dink’in acısına beş sap beyaz karanfil koymuş, duygularımı da Milliyet gazetesindeki köşeme aşağıdaki gibi yazmıştım.
Hrant Dink bir keresinde, "Gelin önce birbirimizin acılarına saygı gösterelim" demişti.
Belki de sevgili Hrant'ın bu sözüydü, yaşadığı acılardı, hayatımda ilk kez beni Ermenistan'a getiren ve Erivan'da bir sabah vakti gün doğarken Soykırım Anıtı'nın önünde bana duygu fırtınası yaşatan...
Ağrı Dağı, sislerin içinden kendini bir gösteriyor, bir kayboluyor.
Hüzünlü bir görüntüsü var.
Karlı zirvesiyle ne kadar soylu, ne kadar zarif.
Elini uzatsan sanki yakalayabileceksin, o kadar yakın...
Ben Hrant'la başbaşa, acıları düşünüyorum anıtın önünde.
Acılara saygı göstermeyi...
Başkalarının acılarını anlamayı...
Ve acıları paylaşmayı düşünüyorum.
Sabahın tuhaf sessizliğinde Hrant'la baş başayım.
Tarihten kaçılamıyor.
Sabahın sessizliğinde, bir kez daha tarihi inkar etmenin anlamsızlığını, ama aynı zamanda tarihin, acıların tutsağı haline gelmenin taşıdığı riskleri düşünüyorum.
Bir de köklerin kaybolmadığı, aklımın bir köşesinde…
İnsanların kökleri, kök saldıkları topraklar çok önemli.
İnsanları dilinden, kimliğinden koparmak nasıl insanlığa karşı büyük bir suçsa, köklerinden, topraklarından koparmak da o kadar büyük bir suç.
Hele bunları gerekçelemek, suçun ayrılmaz bir parçası...
Ermeniler yaşadı büyük acıyı.
Anadolu'dan koparıldıklarında yaşadılar.
1915'te, 1916'da yaşadılar.
Ve Anadolu hasreti hiç dinmedi içlerinde...
Hrant sessizce anlatıyor acısını:
"Atalarımın başına gelenleri biliyorum. Buna kiminiz katliam, kiminiz soykırım, kiminiz tehcir, kiminiz trajedi diyorsunuz.
Atalarım da Anadolu deyimiyle kıyım derdi.
Bir devlet, kendi yurttaşlarını, hem de savunmasızlarını, çoluk-çocuk, kadın-yaşlı demeden, kök saldığı ortamlardan söküp, bilinmez bitmez yollara salıyorsa…
Bunun sonucunda da bir halk büyük bir bölümüyle yok oluyorsa…
Bugün bizlerin bu durumu izah edecek kelimeleri tercih etme kıvranışımız, insan olma özelliğimizin hangi vasfıyla izah edilebilir?
'Buna soykırım mı desek, göç mü desek?' diye cambazlıklar yapacaksak, her ikisini de aynı ölçüde mahkum edemeyeceksek, soykırım yerine tehciri ya da tehcir yerine soykırımı tercih etmekle, insan oluşumuzla ilgili onurun hangi parçasını kurtarmış olacağız?"
Sevgili Hrant;
"İkrar değil, inkar değil, önce idrak" derdin.
Ve 'idrak'ın yollarının da demokrasiden, özgürlükler düzeninden geçtiğini adın gibi bilirdin.
Bu nedenle de Türkiye’nin Avrupa yolunu savunurdun.
Sevgili kardeşim;
Erivan'da gün doğuyor, güneş sislerin içinde kırmızı bir portakal gibi.
Sabahın bu güzel sessizliğinde, beyaz karanfilleri senin için koyuyorum anıtın dibine.
Beni buralara sen, senin acıların getirdi çünkü...
Soykırım acınızı paylaşmak için buradayım
Los Angeles’taki otel odamda, 2011’in Mart ayında, soykırımsözcüğüyle kavgam devam ediyor. Bir yazıyor, bir çiziyorum üstünü.
Neden?
Sorunum nedir bu sözcükle?
Ermeni Soykırım Anıtı’nı ziyaret ettim 2008’de. Ermeniler'den Özür Bildirisi’ni imzaladım. 24 Nisan 2010 tarihli Milliyet’teki yazımın başlığı, “Ermenilerin 24 Nisan acısını paylaşıyorum”du. Ayrıca, 24 Nisan’ın soykırım olduğunu düşünüyordum.
1915’te Osmanlı devletini yöneten İttihat Terakki diktasının, onun derin devleti sayılan Teşkilat-ı Mahsusa’nın Osmanlı devletinin vatandaşı olan Anadolu Ermenilerine yaptıkları planlı programlıydı.
Bunun da insanlığa karşı gerçek bir suç oluşturduğuna inanıyor ve bu kanlı mirasın günümüzde artık reddedilmesinin Türkiye’yi büyüteceğini düşünüyordum.
Ama hâlâ soykırım mı, tehcir mi, trajedi mi, kıyım mı, toplu kıyım mı, büyük felaket mi, katliam mı, kesim mi?
Soykırım kelimesiyle derinlere giden bir meselem olduğu için mi otel odamda kıvranıp duruyorum? Ne düşünüyorsam, neye inanıyorsam apaçık söylemekten, yazmaktan beni alıkoyan ne?
Tabular?
Korkular?
Mahalle baskısı?
“Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz piçsiniz!”
Türk Ceza Kanunu’nun 301’leri?
‘Vatan hainliği’ damgası?
Milliyetçiliğin ağır baskısı, kabusu?
Kaç yaşına geldim, kaç yıldır demokrasiyi, ifade özgürlüğünü savunuyorum.
Ama hâlâ bazı düşüncelerimi kendime saklamaya devam mı edeceğim?
Hâlâ tabularım mı olacak?
Aklım hâlâ tutsak mı olacak?
Özgürleşemeyecek miyim?
En nihayet soykırım sözcüğünü ekliyorum konuşmamın girişindeki o cümleye:
“Sizin acınızı biliyorum, anlıyorum ve soykırım acınızı paylaşmak için buradayım.”
Milliyetçilik; bir illet, bir hastalık…
Size sormak istediğim üçüncü soruya gelince…
İnsanın kendi kendine yönelik şiddeti nedir, hiç düşündünüz mü?
Bazı taşları yerinden oynatmaya, bazı tabulara dokunmaya çalışırken, insanın kendi kendisine uyguladığı şiddetin verdiği acıyı hiç hissettiğiniz oldu mu?
Ben bu şiddeti ve acıyı 2011 yılı Mart ayında, Los Angeles’taki otel odamda konuşmamı hazırlarken, soykırım sözcüğüyle boğuşurken galiba kendi içimde hissettim.
Nilüfer Göle bir kitabında şöyle der:
Taşları yerinden oynattığınız zaman kızarlar.
Kızılmaktan bıkmamak lazım.
Aydın olmanın bir parçası da kendine yönelik şiddet.
Yalnızca dışarıda değil, kendi içinizde de taşları sürekli yerinden oynatmak zorundasınız.
Çünkü aydın olmak için kendinize ihanet etmek zorundasınız.
Milliyetçilik, insanlığın başına korkunç belalar sarmış bir illet, bir hastalık.
Bu milliyetçilik mikrobundan, insanlık yaşanan büyük acılara rağmen daha hâlâ ne yazık ki kurtulabilmiş değil.
Milliyetçiliğe karşı barışın zaferi için taşları yerinden oynatmaya, gerektiğinde kendi kendimize şiddet uygulamaya kendimizi alıştırmalıyız.
O taşları Türkiye’de fena halde yerinden oynatmış ve bunun için de çok büyük bir bedel ödemiş olan sevgili arkadaşım Hrant Dink’i burada hasretle anıyorum.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.
Yazarlar
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Boraİhtiyatlı İyimserlik 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayReel sosyalizm neden çöktü? 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımının toplumsal meşruiyeti nasıl artar? 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.03.2025
28.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
28.11.2024
12.11.2024
24.10.2024
27.08.2024
20.04.2024
9.04.2024