Etyen MAHÇUPYAN

Etyen MAHÇUPYAN
Etyen MAHÇUPYAN
Serbestiyet Tüm Yazıları
Hukukun inşası olarak demokrasi
24.10.2013
2835

 Oyun kavramı somut örneklere gelindiğinde daima belirli koşul ve kurallar eşliğinde tanımlanır.

Öyle ki söz konusu şartlar olmasa, ortada bir etkinlik kalsa da, buna ‘oyun’ denmez. Kazanmak üzere yapılan ve kimin kazanacağının önceden belli olmaması ilkesine dayanan bir etkinliğin koşul ve kurallarının ise tabii ki yansız olması beklenir. Nitekim örneğin hiçbir spor dalı, oyuncuların ‘kimliğini’ veya kendine has yeteneklerini dikkate almaz. Ne var ki oyunlar aynı zamanda kültüreldir… Yani belirli bir kültürün içinde icat edilirler ve doğal olarak da o kültürün içselleşmiş ideolojik bakışını ve kurumsal birikimini yansıtırlar. Kentler inşa ederek dünyayı fethetmeyi amaçlayan bir oyunun, ömrünü Afrika ormanlarının içinde geçirmiş bir genç için de anlamlı olduğunu ve o gencin söz konusu oyunu diğer herkesle eşit şartlar altında oynadığını öne sürmek mümkün müdür?

Konuyu daraltalım… Demokrasiden de bir ‘oyun’ olarak sıkça bahsedilir. Bu pratiğin de kendine has, evrensel olduğu düşünülen koşul ve kuralları bulunduğu gibi, oyuncuların da eşit koşullar altında mücadele etmeleri işin esasını oluşturur. Siyasi partilerin çekiştiği bir seçim etkinliğinin varlığı, bu seçimlerin tekrarlanmasının önünde engel olmaması, yeni oyuncuların oyuna katılma hakkının açık olması gibi ilkeler, demokrasinin de işlemesini mümkün kılar. Modernleşmenin epeyce küreselleştiği günümüzde bu kuralların artık kültürel ve ideolojik olmaktan çıktığını varsayabiliriz. Bugün hemen her toplum, demokrasiye sahip olmasa bile, kendi içinde demokrasiyi çalıştırmak üzere belirli bir birikime sahip, çünkü kendisini bu alandaki evrensel birikimin parçası olarak görmekte.

Ama demokrasi denen rejim sadece evrensel koşul ve kurallara tabi değil. Uygulandığı her ülkede, o ülkenin kendine has kültür ve ideolojisi içinde yeniden yoğrulan, giderek o topluma has hale gelen bir kurum. Bu farklılaşmanın iki kaynağı var. Birincisi demokrasiyi düzenleyen yasal altyapı ve hukuk her ülkede demokrasinin ilkelerini ihlal edici bir rol de oynar. Demokrasi oyuncuların eşit koşullarda mücadele etmesi ilkesine dayanır ama örneğin birçok ülkede seçim barajı bulunur. Bunun oyuncular arasında bazılarını kayırdığını idrak etmek zor değil. Ancak sorun daha temelde: Demokrasiler bir seçim sistemi tercih etmenizi gerektirir ve hiçbir seçim sistemi oyuncular açısından yansız ve eşitlikçi değildir. Dolayısıyla demokrasiyi hayata geçirdiğiniz anda tercih ettiğiniz bir koşul muhtemelen zaten güçlü olan oyuncuyu kayıran cinsten olacaktır.

Ancak her ülkedeki demokrasiyi evrensel tahayyülden daha da uzaklaştıran unsur, bizzat o ülkenin tarihi ve zihniyetidir. Demokrasi gökten zembille inen ve her görenin iyiliğine inandığı bir lütuf değil. Tarihin belirli bir anında, somut siyasi aktörler eliyle hayata geçirilen ve bu yapılırken koşul ve kuralları söz konusu siyasi aktörler lehine az veya çok çarpıtılan bir siyasi ortam ve mekanizma. Öyle ki kimin siyasi parti kurabileceği, ne tür siyasi partilerin kurulabileceği, siyasi partilerin neyi savunamayacağı, siyasi partilerin sorumluluk alanında hangi konuların olup olmadığı genellikle daha baştan demokrasinin zemini olarak oluşturulur.

Kısacası eğer modern anlamıyla (liberal) demokrasiden söz ediyorsak, bunun hiçbir ülkede hiçbir zaman kuramsal olarak savunulan ‘oyun’ olmadığını bilmekte yarar var. Her demokratik rejimin ardında, onu tanımlayan bir siyasi irade ve her siyasi iradenin de bir ideolojisi bulunuyor. Dolayısıyla her demokratik gelenek belirli bir ideolojinin sınırlarını çizdiği bir hukuksal çerçeve içinde çalışıyor. Diğer bir deyişle hiçbir demokraside hukuk, kuramın ima ettiği şekilde yansız ve eşitlikçi değil.

Bu sistematiğin uç noktalarına ‘vesayet’ rejimi deniyor ve demokrasinin bu mekanizmanın dışında kalan aktörlerin ideolojisine tabi olmasını ifade ediyor. Böyle bir durumda vesayete karşı olanların hasbelkader iktidarı ele geçirmesi, doğal olarak ‘devrimsel’ bir süreç başlatacaktır. Çünkü bu yeni iktidar da demokrasinin koşul ve kurallarının az veya çok kendi lehine olmasını isteyecek, bu amaçla hukuku yeniden inşa edecek ve eskiye dönüşü mümkün kılmayan bir hukuk yaratmaya çalışacaktır. Eğer bu geçiş, demokrasi farklı bir ideolojik kıskaç içine alınarak yapılırsa tabii ki bundan bir hayır çıkmaz… Buna karşılık her türlü ideolojik basıncı kaldırmaktan gocunmayacak kadar özgüvenli bir yeni aktöre sahipseniz, demokrasinin ideal tanımına biraz daha yaklaşırsınız. Hangisinin yaşanacağını ise zaman gösterir ve demokrasinin geleceği o yeni aktörün kültürü içinde şekillenir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar