Gökhan BACIK
AKP ile aynı cenahtan bir siyasi partinin alternatif olarak çıkması düşüncesinin güçlü biçimde başlangıcı 2014 yılıdır. O tarihte Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı sona erince bu yönde beklentiler güçlenmişti.
Yaklaşık altı yıldır nitekim kamuoyunda yeni parti tartışması sürmekteydi. Kimi zaman kamuoyunda “buradan bir şey çıkmaz” noktasına bile gelindi. Nihayet bu uzun süren dönemin ardından Ahmet Davutoğlu başkanlığında Gelecek Partisi geçen hafta kuruldu.
Yeni partilerin kurulması Türkiye için mutlak olarak hayırlıdır: Türkiye’de kurumlar ve buna paralel olarak günlük hayat düzeyinde moral değerler krizi yaşanmaktadır. Dolayısı ile elde kalan yegâne mekanizma, farklı güçlerin birbirini dengelemesidir. Hal böyle olunca güç her düzeyde ne kadar dağılıyorsa o kadar iyidir.
Elbette Gelecek Partisi ve kurucularının eleştirilecek çok noktası var. Ancak “ideal parti” kurulana kadar eldeki partilerle Türkiye’nin içinde bulunduğu yerden çıkması için neler yapılabilir konusunu tartışmaktan başka yöntem yoktur.
Modern Türkiye tarihinin bizlere öğrettiği çıplak gerçeklerden biri de şudur: Türkiye’de gücün uzun bir süre bir yerde yahut grupta toplanması otoriterleşme ve kokuşma üretiyor. O nedenle, gücün merkezileşmesini az çok azaltacak her adım hayati değerde önemlidir.
Yeni kurulan Gelecek Partisi’nin doğal olarak bagajında iki büyük yük bulunmakta: Birincisi, bu partinin kurucularının önemli bir kısmının AKP’deki siyasi geçmişleri. İkincisi ise Ahmet Davutoğlu’nun Suriye ile ilgili olan dış politik kariyeri.
Bu eleştirilerde elbette haklılık payı vardır ancak şunu da unutmamak gerekiyor: Ahmet Davutoğlu yeni bir parti kurarak önemli bir risk almıştır. Kendisi eski bir Başbakan olarak kalan ömrünü gayet mutlu olarak geçirebilirdi. Bir parti kurarak Erdoğan’ın karşısına çıkıp sadece kendisini değil ailesini ve çocuklarını bile büyük bir yük altına aldığını unutmamak gerekiyor.
Biraz risk alırsa, cesaret gösterse ülkedeki tıkanıklığın aşılmasında az çok bazı etkiler üretebilecek çapta pek çok ismin korktuğu, hatta fazladan bir maaş daha almak için “danışmanlık” sınıfına koşarak katıldığı bir ortamda, Davutoğlu’nun risk almasını göz ardı etmemek gerekir.
Ayrıca, Davutoğlu’nun parti kurma sürecini somutlaştırması Ali Babacan gibi aktörlerin de üstünde faydalı bir baskı kurmuştur. Nitekim, yukarıda ifade ettiğim gibi yeni parti beklentilerinin neredeyse altıncı yılını doldurması kamuoyunu da “bu işten bir şey çıkmaz” noktasına götürmekteydi.
Öte yandan Davutoğlu, AKP geçmişinden – özellikle 2014 sonrası için – dolayı sorgulanıyorsa, risk alarak bir parti kurup Erdoğan’a karşı mücadele etme kararı verdiği için bu sorgulama ile ilgili bir tür pratik gereğini yaptığı kredisini de hak etmekte.
Suriye konusuna gelince elbette bir dönemin dış işleri bakanı olarak Davutoğlu’nun sorumlulukları var. Ancak Rus uçağının düşürülmesi krizinde Erdoğan ile arasındaki tartışmalar gibi örnekleri hatırlarsak bütün Suriye konusunu Davutoğlu üzerinden okumak yanlıştır.
Türkiye’nin Suriye siyaseti baştan beri içinde MİT, TSK gibi kısmen veya tamamen otonom davranma yeteneği olan kurumlar tarafından da belirlenmiştir.
Gelecek Partisi açılış töreninde yaptığı konuşmada Davutoğlu zaten dış politika ile ilgili “genel bir muhasebeden” bahsetmiştir. Öte yandan dış politikada “gerçekçilik” kavramının altını çizmiştir.
Bu tartışmaların dışında Gelecek Partisi’nin asıl önemi şudur: AKP’nin eski Başkanı olan bir aktörün kurduğu parti Erdoğan’ın söylem hegemonyasını bir ölçüde sarsabilir.
Türkiye siyaseti bizler-onlar olarak ikiye bölünmüştür ve bu iki blok arasında geçiş çok azdır. Mevcut geçiş ise politik ikna ile ilgili değil iflas etme, işsiz kalma gibi sonuçlara olan tepki yüzündendir. Halbuki mutlaka, ekonomik nedenler dışında politik ikna yolu ile az da olsa insanların fikirlerini değiştirmesi gerekmektedir. Bunun yegâne yolu ise AKP tabanınca kökten ve baştan düşman olarak tanımlanmamış aktörlerin yeni söylemler ile ortaya çıkmasıdır.
Davutoğlu’nun yakın tarihte gerçekleşmiş ve sonuçları açısından bugünkü siyaseti domine eden bazı konularda mevcut söylemleri sarsma yeteneği tek başına CHP ve İyi Parti’den fazladır.
Ancak Gelecek Partisi bu yeteneğini Erdoğan ile yaka paça ediyor görüntüsü vermeden usta biçimde kullanmalıdır. Aynı şekilde “bu konulara ben girmem” de dememelidir. Siyaset boks gibidir rakibinin zayıf noktasına yumruk atmazsan maçı kazanamazsın. Şunu unutmamak gerekiyor: Yakın geçmişte ülkeye damgasını vurmuş kritik konularda Gelecek Partisi’nin geliştireceği yeni yorumların Türkiye’nin toplumsal barışı açısından da hayati önemi var.
Gelecek Partisi’nin ise üç konuda dikkatli olması gerekiyor. Bunlardan birincisi, Davutoğlu’nun kullandığı soyut entelektüel dil. Bu dil bazı yerlerde elbette işe yarayabilir ancak Türk halkının geneli için anlamsızdır.
“Medeniyet”, “eksen şehir” gibi kavramlar yerine daha gündelik kavramlar bulunmalıdır. Medeniyet, eksen gibi kelimeler Türkiye’de ancak dersliklerde anlamlıdır. Ortalama Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı orta okul mezunudur ve okuldan mezun olalı uzunca sayılacak bir süre geçmiştir.
İkincisi, Gelecek Partisi’nin Kürt meselesinde daha yüksek dozda bir söylem üretmesi gerekmektedir. Gelecek partisi, AKP’ye oy veren Kürtler için anlamlı bir söylem ve strateji bulmalıdır.
Nihayet, Gelecek Partisi dış politikada CHP ve İyi Parti’nin bir ezber haline getirdiği yanlışı yani “dış politik konularda hükümetin arkasındayız” yöntemini asla benimsememelidir. Aksine, dış politikayı etkin bir muhalefet etme alanı haline getirmek gerekiyor.
Yazarlar
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları



















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.12.2025
21.12.2025
7.12.2025
16.11.2025
8.11.2025
1.11.2025
26.10.2025
19.10.2025
14.10.2025
4.10.2025