Hilâl KAPLAN
Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah'a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.
(Hucurat, 10)
Osmanlı döneminde, modernleşmeyle beraber merkeziyetçi hale getirilmeye çalışılan idarî biçime yönelik istisnaî isyan hareketleri dışında, özellikle Nakşibendi-Hâlidî şeyhlerin Kürdistan bölgesinde otorite boşluğunu doldurmasıyla beraber büyük sorunlar yaşanmadı. Millî Mücadele süreciyse, tüm ayrılıkları bir yana koyarak, İslâm ortak paydasından hareketle Müslüman tebaanın çoğunluğunu bir araya getirip kenetlemişti.
Ne var ki Cumhuriyet dönemiyle beraber, bambaşka bir sürece girilmişti. Hilâfet makamının ve toplumun İslâm kimliğinin muhafazası, Millî Mücadele'ye katılım sebeplerinin başında geliyordu. Bu minvalde, Hilafet makamının lağvedilmesi ve Şapka Kanunu veya ezanın Türkçeleştirilmesi gibi bir müstemleke valisinin bile cesaret edemeyeceği uygulamalara girişilmesi, Müslümanlarda bir ihanete uğramışlık hissiyatı yaratmıştı. Zira Millî Mücadele'ye canları ve mallarıyla cihad ederek katılan kitlelere sunulan kavil bu değildi. Hilâfetinin lağvının birinci yıl dönümüne denk gelen Şeyh Said isyanı, bozulan akte verilen bir tepkiydi.
Ancak o günlerden bugüne gelene dek, Kürtlerin davasının İslâm eksenli oluşu, belirgin şekilde devam etti. Bölgedeki kanaat önderleri, ağırlıklı olarak molla ve şeyhlerden oluşuyordu. Her ne kadar 49'lar hareketiyle ve özellikle Türkiye İşçi Partisi'yle beraber sol eksenli düşünceler itibar bulmaya başladıysa da 90'lara kadar Müslüman temsili olan hareketlere teveccüh varlığını korudu.
Millî Nizam Partisi - Millî Selâmet Partisi - Refah Partisi çerçevesinde Millî Görüş çizgisine yakın partilere ilgide hissedilen bu yoğunluktaki önemli azalma noktalarından birisi, bölgedeki tabandan çok diğer bölgelerdeki örtük/açık milliyetçilikleri toparlama amacıyla RP'nin 1991 seçimlerinde Milliyetçi Çalışma Partisi'yle (namı diğer MHP) girdiği ortaklık olacaktı. Bu seçim, bölgede PKK'ya mesafeli olan ama destekleyecek bir adres arayan Müslümanları ikilemde bıraktı. CHP listelerinden meclise giren HEP'li adaylarla beraber, ucu BDP'ye dayanan başka bir sürecin kapısı açılmış oldu.
Yine 1990'lı yıllardaki Olağanüstü Hal uygulamalarıyla, ülke hukukî ve idarî olarak âdeta ikiye bölündü. Bölgedeki faili meçhuller, köy boşaltmalar, zorunlu sürgünler, devlet ile PKK arasında sıkışmış olan kitleleri PKK çizgisindeki hareketlere kaydırdı. PKK'lı olmayan halka da PKK'lı muamelesi yapıp zulmeden devlet, PKK'ya hem dağ kadrosunda hem de sandıkta 'insan kaynağı'nı kendi elleriyle sunmuş oldu. Aynı süreçte Fırat'ın batısındaki Müslümanların önemli bir kısmı da hem sağlıklı bilgi sahibi olmamaktan hem sorunun üstünü örten PKK şiddeti sebebiyle, hem de devletin militan laikçi politikalarına maruz kalmaktan ötürü kendi dertleriyle uğraşmaktan yeterince aktif bir öznellik sergileyemediler.
Ak Parti'yle beraber yeni bir sayfanın açılacağı ümidi doğmuş oldu. Ne var ki, seküler temsili gittikçe ağır basan aydın ve hareketlerin Başbakan Erdoğan ve hükümetine güvensizliği devam ediyordu. Başbakan Erdoğan ve hükümet üyeleri 2005 yılında Avrupa Birliği ile sözleşme imzalamak için Bürksel'e giderken, 300 kadar Kürt aydının imzasıyla gazetelere verilen ilan 'Türkiye'yi AB'ye almayın' diyerek Avrupa'ya sesleniyordu. Hâlbuki AB reformlarının birinci elden etkilediği meselelerden birisi Kürt meselesi olacakken, böylesi bir çağrının yapılabilmiş olması mezkûr güvensizliği hükümet kanadında da pekiştirdi. Ayrıca yine aynı sene, Başbakan Erdoğan'ın güçlü devletlerin yeri geldiğinde özür dilemesi gerektiğini söyleyip meselenin adını 'Kürt sorunu' olarak koyduğu o meşhur mitinge de yine PKK'nın getirdiği sınırlamalar sebebiyle katılım az olmuştu.
Adı Kürt açılımından demokratik açılıma, oradan da Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi'ne dönüşen atılım sürecinde din kardeşliği olgusu, ön plana çıkarılan söylemlerdendi. Ancak kardeşlik söylemini sivil aktörlerden ziyade devlet iktidarının sahiplenmesi, meseleyi topluma anlatmak bağlamında müspet bir tesir yaratabileceği kadar tam tersi bir tesire de yol açacaktı. Aşırıya kaçan KCK tutuklamaları, Pozantı Cezaevi'ndeki taciz rezaleti, cenaze erkanı dahil hemen her toplantıda kullanılan orantısız polis gücü, Uludere'nin hâlen aydınlatılmamış olması, tüm ailelere tazminat ödenmiş olmasına rağmen kurbanların hâlen terör şüphesiyle beraber anılması gibi hatalar da BDP'ye bunları kardeşlik hanesine eksi olarak yazma imkânı sağladı.
Bu söylem, BDP'lilerin dillendirdiği 'Kardeşlik kapısı kapandı' iddiasıyla zirve noktasına ulaşmış bulunuyor. Ak Parti'nin geçen yazımızda analiz ettiğimiz Zerdüştlük çıkışlarını ters köşeye yatırma manevrası olarak okuduğum bu çıkış, sadece halkların birarada yaşama iradesini hiçe saymıyor. Aynı zamanda meselenin tamamen seküler bir zemine taşınarak tartışılmasına kapı aralıyor. Nitekim bugün İslâm'ı yaşamak noktasında oldukça takva sahibi olduğuna inandığımız hareketler bile bu söylemi benimseyerek verilen mücadelenin İslâm'la hiçbir ilgisi olmadığını öne sürebiliyorlar. Devletin din-devlet işlerinin ayrılabileceği illüzyonuna dayandırdığı laiklik söylemini, Kürt meselesi bağlamında tekrar üreterek 'Din ile Kürt meselesi ayrıdır' noktasına rahatlıkla savrulabiliyorlar. Bu tehlikeli gidişata dur demek, tüm ülke Müslümanlarının boynunun borcudur. Bu minvalde konuyu, Ak Parti ile BDP arasındaki bir mücadele düzleminden çıkarıp, inisiyatif almak şarttır. Kardeşlik hukuku bunu gerektirir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları





















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2019
27.05.2019
6.05.2019
1.05.2019
29.04.2019
24.04.2019
16.04.2019
15.04.2019
12.04.2019
8.02.2019