Markar ESAYAN

17-25: Bizon Sürüsü Taktiği...
20.03.2014
2509

 Dün eski Türkiye'nin vesayetçi bileşenlerinin 17-25 Aralık'la yaptıkları 'Altın vuruş'un nedenlerini analiz etmiş, başarısız olmaları halinde 30 Mart'ın –bu yapılarıyla- girdikleri son seçimleri olacağını iddia etmiştim.

Öncelikle, 30 Mart'ta AK Parti'nin yüzde 43-45 bandını tutturamaması, hatta yüzde 40'ın altına inmesi halinde bile, 17 Aralık öncesinde öngörülen 'Büyük-ani çöküş' gerçekleşmeyecek. Çünkü, paralel yapı artık bir devlet meselesi haline geldi ve deşifre oldu. İttifakın seçim başarısı ancak müdahalenin 'halka hissettirilmeden' yapılması halinde anlamlı olabilirdi. Öyle olmalıydı ki, Erdoğan, ne olduğu anlaşılmadan denklemden şip-şak çekilmeli, medya eliyle kurulacak anlatı ile büyük bir diktatörden kurtulduğunu zanneden toplum, aslı bir darbe olan müdahaleyi demokrasi kazanımı olarak kabullensin.

Olmadı.

Halkı bir 'sürü' olarak gören seçkin ittifak, zihniyetleri ile uyumlu 'Bizon Sürüsü Taktiği' uyguladı. Bir tepeye yerleşen keskin nişancı, sakin halde ovada yayılan bizonların tek vuruşta oldukları yere çökmelerini sağlar. Eğer keskin nişancı tek vuruşta her bir bizonu indirebilirse, sürünün geri kalanı son üyesi düşene kadar hiçbir şeyi fark etmez. Her şey 'teknolojik' üstünlükle bir anda olmaktadır çünkü. İş bittiğinde, olduğu yere çökmüş kurbanlardan oluşan bir bizon mezarlığı vardır sadece.

Bizon Sürüsü Taktiği'ni uygulayan teknoloji Türkiye'de her zaman medya ve sivil vesayet bileşenleri olmuştur.

Gelelim AK Parti'nin başarılı olması halinde, vesayet ittifakının parçalarını hangi gelişmelerin beklediğine.

CHP: CHP buharlaşmayacak veya CHP'nin başarısızlığı neticesinde bir sosyal demokrat parti siyasi semalarımızda bir güneş gibi aniden doğmayacak. Ancak, dün yazdığım gibi, bu başarısızlıkla CHP siyasete daha da teslim olacak. İttifaktan ayrılarak, muhtemelen paşaların tahliyeleri ile işaret veren, askerin darbecilikten vazgeçtiği, sivillere itaati hazmettiği ve bu arada yargı zorbalıklarının telafi edildiği bir normalleşme sürecinin parçası olmak zorunda kalacak. İttifak çökeceği için, CHP üzerindeki operasyonel gücünü de yitireceğini, Sarıgül'ün bu nedenle partinin başına geçemeyeceğini öngörüyorum. Çünkü bu proje, darbenin başarılı olması halinde uygulanacak paket bir programdı. Bu süreci iyi yönetebildiği oranda, Kılıçdaroğlu ummadığı kadar partiye hakim olabilir. Kılıçdaroğlu, projeden projeye Nadia Comaneci elastikiyeti ile geçebildiği için, uyum sorunu yaşamayacaktır.

Darbeci medya: En ciddi sarsıntıyı geçirecek ittifak üyesi olacak. Askerler hep ön planda olmuşlardır ama, bu ülkenin asıl darbecilik motoru medya ve işdünyasıdır. Bu kesimler hiç bedel ödemedi. 28 Şubat Davası, 17-25 Aralık ittifakının oluşması için paralel yapı tarafından suikasta kurban gitti. Gitmese de zaten 'sivilleri' kapsamıyordu. Medyada ciddi el değiştirmeler olası gözüküyor. Sözcü, Birgün gibi ulusalcı-sekter-eforik gazetelerin etkilenmesi beklenmemeli; asıl sarsıntı, kendilerine merkez diyen, ama darbecilik oynayan kitle gazetelerinde olacak.

Aydınlar-akademisyenler: 17-25'te kendilerini o kadar jiletlediler ki, kan kaybıyla kendi sonlarını hazırladılar. Her darbeyi destekleyip sonra kendilerini 'demokrat', 'liberal' olarak pazarlama güçleri artık yok. Değil bir kitap yazmak, kütüphane doldursalar artık bu itibarı geri kazanmaları mümkün değil. Yeni aydın tipi, halkla iç içe, İslamofobik olmayan ve koloni valisi gibi davranmayan sıradan insanlar olacak. Halka dikte eden değil, halktan öğrenen, halka asiste eden bir aydın tipinin öne çıkması gerekiyor. Nitekim, biraz blog ve internet takip edenler, pek çok köşe yazarını cebinden çıkaracak sayısız gencin değerli fikirler ürettiğini görecektir. Burada ciddi bir kan değişimi yaşanacağı aşikâr. Ben özellikle başörtülü kadınlardan ciddi bir çıkış bekliyorum. Tabii kendi mahallelerinin darlıklarını, ataerkilliklerini aşabilirlerse.

STK'lar, sendikalar, odalar ve sanat dünyası: Ön planda olmadıkları için pek fark edilmeyen ama en ciddi soruna sahip alanlar bunlar. Bu alanlar, sosyalist tondaki ulusalcı ve Kemalistlerin hâkimiyetinde ve en mütevazı tanımla, zihniyet olarak can çekişmekteler. Zihniyet dünyaları çok dar, eski ve kof. Çoğunda cemaatçilik etkin ve kapalı devre sistemler halinde çalışmaktalar. Bunların dönüşümü, tıpkı yeni muhalefetin ortaya çıkmasında olduğu gibi bir süreç meselesi. Ancak demokratikleşme süreci hız kazandıkça, Kürtlerin onları terk ettiği gibi, özgürleşen bireylerin oluşturduğu toplumun baskısı altında kalacaklar.

Sermaye: Paranın yönetimi rasyonel ve güncel olmayı gerektiren bir dinamizm ve uyum talep etmekte. Bu zorunluluk nedeniyle, darbe ihtimali kalmadığında, en hızlı uyumun seçkin sermaye sınıfında olması muhtemel. Sermaye ürkektir ve muhtemelen 30 Mart sonrası, başka bir sürpriz yaşanmazsa, iş dünyasının paralel yapıya keskin mesafe koyması beklenir.

Erdoğan 'tekin' bir düşman... Zaten ittifakın sergilediği hırçınlığın nedeni de bu güven. Türkiye demokratikleşen bir ülke, AK Parti de meşruiyetini buradan alıyor. O nedenle, son dakikaya kadar pespayelik yapıp, yenilginin kesinleştiği dakikada hiçbir şey yaşanmamış gibi taraf değiştirebilirler.

Sorun yok, 'ahlakları' buna uygun.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar