Markar ESAYAN
'Çünkü PKK silah kullanan bir terör örgütü' diyebilirsiniz ve bu pek çokları için yeterli bir cevap olur, söyleşi biter. Ama gelin biraz daha ileri geçip anlamaya çalışalım...
Kürtlerin cumhuriyet tarihi boyunca yaşadığı devlet terörü 1980 darbesi ile iyice azgınlaşınca, ortaya çıkan 'direniş' kurumunun Marksist-Leninist bir yapıda olması konjonktürel olarak kaçınılmazdı. Aslında karşımızda, Leninizm'den gelen (Gramsci'nin hegemonya kavramıyla) tüm dini kavramları ve ihtiyaçları taklit eden bir örgüt de vardı ve bu PKK'ya özgü değildi. Parti hiyerarşisi, elit tabakası, ayinsel askeri törenler ve ilmihaliyle tüm totaliter-otoriter yapılar (Kemalizm, Faşizm gibi) benzer bir organizasyon tanımlanmıştır.
Ama daha da belirgin olan, Kürtlerin, Kürt olarak etnik yalnızlığa mahkûm olmalarını önleyecek ama şiddet kullanmayı da meşru gösterecek ideolojik meşruiyeti Marksizm'in vermesiydi. Din, dil, ya da etnik köken ayrımlarının önemsizleştiği, sosyal ve ekonomik sınıfları öne çıkaran, lakin demokratik olmayan radikal değişim hareketleri, PKK'ya devrimci kalarak milliyetçilik yapma imkânı verirken, diğer milletlerin desteğini de garanti ediyordu. Türk sosyalistlerinin PKK'ya yamanması gibi.
Özetle, Marksist-Leninist örgütlenme yöntemleri, şiddeti kullanma meşruiyeti, devletin uyguladığı baskı ve yerel milliyetçiliğe uyarlanma kolaylığı ile PKK için işlevseldi. En basit açıklama da Öcalan ve diğer örgüt elitinin Marksist-Leninist olmasıydı tabii. Öcalan da tıpkı Lenin gibi iyi bir taktisyendi. Zaten neden Kürtler arasından o değil de bu örgütün, neden siyasetin değil de şiddetin sivrilmiş olduğunu anlamaya çalışıyoruz.
1990'larda Marksizm'in tarihin çöp sepetine atıldığını gören Öcalan'ın tam da bu dönemde 'silahlı mücadele döneminin kapandığını' ifade etmeye başlaması oldukça anlaşılır. Örgütü ayakta tutmaya çalışan ve biraz tarih-kuram bilen bir liderin yapması gereken bir tesbitti bu. Butik bir cinayet şebekesine dönüşüp taban desteğinden yoksun kalmamak için hızlı biçimde örgütü siyasete adapte etmek gerekiyordu. Tabii bu dönüşümün asgari şartı devlette uygun bir partner bulunmasıydı.
Öcalan ilk şansı Özal ile yakaladı. Ama Özal talihsiz siyasi hatalar yaptı ve tasfiye edildi. Erbakan ise 28 Şubat'la gönderildi. Son 'milli' muhatap AK Parti hükümeti oldu. Öcalan savaşkan ve güvenilmez eski Türkiye elitleri ile barış yapılamayacağını biliyordu. Eğer Erdoğan yeteri kadar güçlenebilirse, Öcalan'a bu geçiş için uygun ortamı sağlayabilirdi. Öcalan'ın Newroz mektuplarında önerdiği konsept ve sigorta buydu: Biz bize çözüm...
Ama asıl sorun devletten ziyade örgütün kendisi ve meşru siyasi partisinde yaşandı. Tarihi hala 1917'den okuyan bir ideolojik kofluk, statü endişesi ve ahlaki özerkliği yitirmiş olmanın engelleri nasıl aşılacaktı?
Öcalan belki de bu yüzden 1999 yılında Türkiye'ye teslim edilmişti: Örgütü savaşkan tutmak için tarihi anda kritik bir dokunuş...
Otoriter toplum yapısı bu sefer değişim için işlevsel olacaktı. Öcalan, taban, örgüt ve parti üzerindeki otoritesini değişim ve siyasileşme yönünde kullanacağının işaretlerini verdi. Bunu dikkatli yapmalı ve kontrolü yitirmemeliydi. Çünkü siyasi dönüşümü başaramadığını kabul etmişti. Bu arada Öcalan'a güvenmenin de konjonktürel şartlara bağlı ve bir sınırı olduğunu eklemekte fayda var.
3 Ocak 2013'te ilan edilen Çözüm Süreci'nden Kandil ve BDP'nin bir bölümünün hazzetmediği belliydi. Bu döneme hazırlanmak için ideolojik bir sıçrama yapamamış olmaları, diğer yandan Barzani'nin güneyde yarattığı çekim merkezi örgütte sıkışma yaratıyordu. Lakin 'barışın imkânsızlığına' olan inanç rahatlatıcıydı.
Nitekim birçok provokasyon yaşandı. Süreçte yavaşlıklardan, hatalardan bahsedilebilirdi ama kararlılıktan taviz verilmediği ortadaydı. Çözüm Süreci yüzünden Gezi ve 17-25 Aralık darbelerine maruz kalınmasına ve son vandallıklara rağmen.
Nitekim bu aşamalar da geçildi, Çözüm Süreci yasası Resmi Gazete'de yayımlandı. İkinci aşamanın arifesine gelindi. Bu Türkiye tarihinde bir ilkti ve evet büyük bir devrimdi. Aslında dünyada da bir ilkti. Herkes sürecin yavaşlığından şikâyet ederken çoğunlukla sahtekârlık veya maksimalizm denizinde kulaç atıyorlardı. Çünkü dünyada örnekleri ile karşılaştırıldığında, (üstelik Türkiye Britanya gibi siyasi istikrara sahip olmamasına rağmen) süreç oldukça hızla ilerliyordu. 'Barış tehlikesi' büyüyordu ki son ayaklanma provası Kobani üzerinden imdada yetişti.
Silvan'da müzakere masasının tekmelenmesi ile TSK ile girilen çatışmalarda bin civarında PKK'lının ölmesi sorun değildi ama Kobani'de 500 PYD'linin IŞİD çatışmalarında hayatını kaybetmesi Türkiye'de içsavaş çıkarmak için yeterliydi. Rojava'da savaşarak kaybederken, Türkiye'de barışarak kazanmak Kandil için çok riskli göründü. Kendi varlığını tamamen anlamsızlaştıracağını düşündü.
Oysa Kandil'in önünde Türkiye'de siyasileşirken, Suriye'de meşru bir savaşı vermenin imkanı var. Yani, yumurtaları aynı sepete koymamak gibi basit ve hep çalışan bir kuraldan bahsediyorum. İran, Irak ve Suriye'de Kürtler insan yerine konmazken, sürekli öldürülürken, İran Kürdistan Demokratik Partisi Genel Sekreteri Halit Azizi 'Keşke İran da bir Çözüm Süreci başlatsa' derken, Türkiye'de kurucu özne olma şansını yitirme gayretini anlamak mümkün mü?
Kandil ve HDP şiddet sonrası döneme zihnen hazır olmadığı için provokasyonlara da açık. Sorumlusu olduğu sıkışmadan çıkmanın çaresini silaha davranmakta buluyor. Türkiye'de bir içsavaş başlatma gücüne sahip olduğunu göstermek istedi ama başarısız oldu, bizzat Kürtleri dehşete düşürdü.
Vebal büyük ve bu ancak barışa itaat etmekle temizlenebilir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019