Markar ESAYAN

Öfke çekmemizin bir nedeni de...
4.02.2017
975

 İkinci Dünya Savaşı’nda insanlık o kadar büyük bir yıkımla karşılaşmıştı ki bu dibe vuruşun daha iyi bir dünya düzeni için bir şok etkisi yaratması beklenirdi. Aslında böyle bir eğilim de yok değildi. Çok ilginç veya hiç ilginç olmayacak şekilde, toplum veya zamanın ruhu, muzaffer olsun veya olmasın, eski aktörleri tasfiye etmeye çalışıyordu. Nazilere karşı etkin mücadele veren Avrupalı komünistlerin yerine (İtalya’da durum biraz farklıydı) Sosyal Demokratlar veya sosyalistler öne çıkıyor, muzaffer Churchill sahneden iniyordu. Umut çok lazım olan bir duyguydu. Bunun için unutma ve yıpranmamış aktörler gerekliydi. Bir yandan da Amerikan çağı başlıyordu. Çünkü Amerikan doları ve askeri olmadan Avrupa’nın içine düştüğü utanç ve yıkımdan çıkması mümkün değildi.

Bir Avrupalı siyasetçi, İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupası’nda yaşamakla ne kadar şanslı olduğunu ifade edecekti. İsmini hatırlayamadım. Bu söz bana çok dokunmuştur. Çünkü Avrupa gerçekten çok kısa bir sürede bir refah dönemine girmiş, kaynaklar tükenene kadar bu süreç devam etmişti. Ama bu geçici dönem sadece bir yanılsamaydı…

Daha da vahimi, bu sahte refah laboratuvarının sadece ABD ve Avrupa’yı kapsamasıydı. Sömürgecilikten vazgeçilmemiş, Batılı kardeşler arasında bir tür barış sağlanmış, egemenlik alanları ABD-SSCB dengesinin yardımıyla yeni bir tanzime tabi tutulmuştu. Sanki kardeşler, “dünyanın geri kalanını sömürmek varken, birbirimize düşerek hata yaptık” der gibiydi.

Arakan’da yaşanan vahşetin, oradaki doğalgaz ve petrol rezervleri olduğu açık olduğuna göre, zihniyet açısından değişen bir durum olmadığını sürekli görüyoruz. Türkiye’nin Arakan’a sahip çıkması ise takdir değil, öfke çekecektir. Çünkü ezberi bozmaktadır.

Öte yandan, BRIC ve Türkiye gibi ülkelerin dünya sahnesine güçlü bir şekilde dönmeye çalışmaları da darbeler, toplumsal olaylar ve etnik sorunlar kışkırtılarak engellenmeye çalışılıyor.

Bir önceki yazıda tarif edilen duruma Türkiye gibi ülkelerin eklemlendiği yer burası. Şüphesiz Batı’nın bir İslam, Osmanlı ve özellikle Avrupa’nın bir Türk alerjisi vardır. (Erdoğan’nın şahsında İslam ve Türk olgusunun birleşmesi devreleri yakmıştır.)

Ancak, Avrupa’nın göbeğinde Bosnalı Müslümanlar katledilirken, 800 bin Hıristiyan da üç ayda Ruanda’da palalarla kesilerek öldürülmüştü. Bosna’ya ABD müdahale etti ama Ruanda’ya kimse kulak asmadı. Bosnalı Müslümanlar Ruandalı Hıristiyanlardan daha “değerli” olduğu için değildi bu. ABD’nin Avrupa’nın polisi olduğunu hatırlatmak için bir tür fırsattı.

Türkiye bu paylaşım kavgasında hem ahlaki hem de aktör olarak varlık gösterdiğinde, hedef ülke olarak belirlendi. Brezilya ve diğer örnek ülkelerde olduğu gibi… Kontrol edilmek istemeyen ve bunun için anlamlı adımlar atan ülkelerin dini, ırkı, coğrafyasından bağımsız olarak hedef olacağı görülmeli. Ancak ana öteki olan İslam ülkelerinin işi çok daha zor olacaktır.

Mesele, dünyada adil paylaşıma uygun bir ahlak ve zihniyetin tesis edilememesidir. İki büyük dünya savaşının dersleri dahi bunda muvaffak olamamıştır. Bu başarısızlık, ülkeleri diğer karanlık alanda mücadele etmeye, o kurallara tabi hareket etmeye zorlamaktadır. Türkiye’nin yaratacağı fark da burada olmalıdır. Belki öfke çekmemizin bir nedeni de farklı bir ahlakın işaretlerini vermemizdir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar