Markar ESAYAN

Firavunlardan sonra Mısır
2.07.2012
2979

 Mısır halkı, diktatör Hüsnü Mübarek’i devirmesinden ve oldukça sıkıntılı geçen bir süreçten sonra ilk sivil cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin yemin töreni ile göreve başlamasına tanıklık etti. Mısır medeniyetinin torunları, firavunlar dönemini binlerce yıl sonra da olsa kapattılar.

Tıpkı Suriye’deki isyanı emperyalistlerin bir oyunu olarak görenler gibi, Arap Baharı’nı da Arap ve Mısır halkına yakıştıramayanlar var. Buna soldan da destek geliyor çünkü Baas tipi sosyalist soslu milliyetçilik ile Türkiye’deki Kemalist solculuk ikiz kardeş gibi; birinde Arap, diğerinde Türk milliyetçiliği etkin. Self-kolonyalizmden mustarip haller ve toplum mühendisliğine yürekten inanç, bu uğurda da askerle iş tutma, neredeyse bir şablon gibi tekrarlanmıştır. Haliyle Türkiye ile pek çok benzerlikleri tesbit edebiliyoruz.

Ben ise, Tahrir Devrimi’nin illa ki benzeteceksek Fransız İhtilali kadar önemli bir kırılma olduğunu düşünüyorum. Üstelik Tahrir, tepenin çok daha az etkili olduğu güçlü bir dip hareketiydi. Sonuna kadar sivildi. Neredeyse hiç kan dökmeden, ama kanını dökerek çok güçlü bir diktatörü devirdiler.

Mısır’daki bu kırılma; dünya, Ortadoğu kadar Türkiye için de büyük bir hadise. Halk devriminin başarılı olması, Mısır’ın kendine özgün demokrasisini uzun sürelere muhtaç kalmadan kurabilmesi, Ortadoğu’ya demokrasinin gelmesine, Esed tipi diktatörlüklerin güç kaybetmesine ve tabii ki Filistin sorununa barışçı bir çözüm bulunabilmesine katkı sağlayacaktır. Bu Türkiye’nin bugünkü vizyonuna uygundur.

Arap Baharı’nı ve Mısır’daki devrimi küçümseyenler, bu ülkede birkaç ay içinde evrensel standartlarda demokrasi kurulamamasını devrimlerin manipülatif ve sahte olmasına bağlıyorlar. Yanlış. Tabii ki ciddi bir sınav verecekler. Bu ülkelerde sadece demokratikleşme süreci başladı. Yapacak çok işleri var.

Nitekim, sanki Türkiye’nin 2007 yılını yaşarmışçasına, Mısır’da da Anayasa Mahkemesi ve Askerî Konsey sürece müdahale etti ve Mursi’nin asker üzerindeki tüm yetkilerini budadı. Hatta milli savunma bakanlığı bile askerin kontrolüne geçti. Mursi, Anayasa Mahkemesi önünde yemin etmek durumunda kaldı. Denebilir ki, Mısır’da şu anda yetkileri kırpılmış cumhurbaşkanlığı dışında tüm devlet teşkilatı, özellikle de gizli servis Mübarek devrinin adamlarının elinde. Yani Mısır an itibarıyla diktatörlükten, askerî ve yargısal vesayete geçti sadece.

 
Aslında bu bilinen bir şey. Müslüman Kardeşler, Hasan el-Benna tarafından 1928 yılında kurulduktan itibaren sürekli olarak baskı ve müdahalelere uğradı. Önce kral, sonra Nasır, Enver Sedat ve Hüsnü Mübarek tarafından. Benna’nın ve Müslüman Kardeşler’in kazandığı vekillikler gasp edildi. Sonunda Benna devlet tarafından öldürüldü.

Yeraltına inmiş, radikal ve terörü yöntem olarak seçmiş bir yapı onların daha çok tercih ettiği bir şeydi çünkü.

Mısır vesayetinin Mursi ve Müslüman Kardeşler’e bakışında bir değişiklik yok. Muhtemelen AK Parti’nin başına gelenlerin çok daha şiddetlisini Mursi de yaşayacak. O nedenle Tahrir desteğinin devam etmesini istedi Mursi. Çünkü siyasi yetki açısından zayıf, ama halktaki meşruiyeti açısından çok güçlü. Hıristiyanları, solcuları, liberalleri ve tüm vesayet karşıtlarını ne kadar kucaklayabilir ve ne kadar ilkeli olursa, o kadar artacak bu destek. Bu ise vesayetin müdahalelerini her savuşturmada bir mevzi daha kazanıp demokrasiyi daha da güçlendirmek için bir fırsat olacak.

Yani kimse bir mucize beklemesin. Ama ben Mısır’da Türkiye benzeri bir değişim yaşanacağını, belki bunun daha sert olabileceğini, ama sonuçta bu mücadeleden sivillerin zaferle çıkacağını öngörüyorum.

Askeri kışlasına soktuktan sonra, bugün de bizim içinde bulunduğumuz asıl demokrasi sınavı başlayacak. Ortak düşmandan kurtulduktan sonra Müslüman Kardeşler demokrasiyi toplumun tüm kesimleriyle paylaşacak mı, yoksa “benim başarım, benim ustalık dönemim ve benim devletim” mi diyecek? Yani onların da karşısına, kendi içlerine sızmış vesayet ve totaliterlikler çıkacak ve bölünecekler. Burada belki vesayetle baş ettikleri dönemden daha çok zorlanacaklar. Ama bu da hayırlı bir şey olacak.

Demokratikleşme deneyimi tam da böyle bir şey. Deneyip yanılmadan, deneyip kazanmadan, demokratik tecrübeleri biriktirmeden, yani demokrasiyi özgünleştirmeden bir ülkenin demokratikleştiğini asla söyleyemeyiz. Ama süreç o yöndedir, bunu söyleyebiliriz.

           
Mısır’ın Türkiye ile benzediği noktalar var. Çok zorlanırsa İran devrimi ile de bazı benzerlikler bulunabilir. Mısır’da olanları Batı paradigmasından bakarak değerlendiriyor olacağız. Bu da bir handikap. Batı paradigması o kadar ele geçirmiş ki zihin kalıplarını, başka türlü bir yorum bize demokrasiden sapma olarak görünecek. İslami bir demokrasi olamaz diyeceğiz. Ya da laiklik ile ilgili standardımız bizi zorlayacak. Oysa ölçüt evrensel. İnsanların özgürlüğü, mutluluğu ve eşitliği. Bu hedefe ulaşmanın türlü yolları var. Melez yorumlar mesela. Zaten melezleşme olmadan bir değişimin kalıcı olması mümkün değil. Bu tam da toplum mühendisliklerinin neden başarısız olmaya mahkûm olduğunu açıklayan bir tesbit.

Hâsılı, küçük görmeye hiç gerek yok, anlatılan bizim hikâyemiz çünkü.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar