Oya BAYDAR
Uzun süredir başka olaylar, başka konular dolayımında, toplumu saran ve sarsan şiddeti konuşuyoruz. Gündelik olaylar, çatışmalar, söylemler, ifadeler, tartışmalar hep bir şiddet ortamında, şiddetin diliyle sürüyor. Örnek mi? Başbakan şiddet ve tahakküm dili dışında dil bilmiyor, yabancı dil olarak eğreti ve yetersiz öğrendiği dilleri de çoktan unuttu. Devlet, “şiddet tekeli”ne sahip olmanın sağladığı ayrıcalığı fütursuzca ve şehvetle kullanıyor. Yargı, şiddet zihniyetinin uzantısı kararlarıyla adalet yerine şiddet dağıtıyor. Şiddet şiddeti doğuruyor. Uludere’deki kanlı şiddet PKK şiddetine; devletin ezme, yoketme operasyonları yüreklerde patlayan şiddete yol açıyor. Futbol maçları, derbiler şiddetin her türünün boy ölçüştüğü kanlı olaylara dönüşüyor. 1 Mayıs 1977 değerlendirmeleriyle hızlanan sol içi şiddet, devrimci şiddet tartışmaları, şiddeti tartışmak yerine, şiddet dilinin en kötü ve acımasız örneklerini sergiliyor. Yabancısı olduğum twitter dünyası, dolaylı izlediğim kadarıyla şiddet ve saldırganlığın kol gezdiği, insanların birbirinin haysiyetini, onurunu, kimliğini kırmak için elinden geleni ardına koymadığı dilsel ve zihinsel şiddetin üretildiği başlıca ortamlardan biri. Çocuklarının gözleri önünde öldürülen kadınların; töre cinayetine kurban edilen, ya da aralarında öğretmenlerin, üst düzey memurların, emniyet mensuplarının, vb. bulunduğu koca adamların toplu tecavüzüne uğrayan gencecik, küçücük kızların; yakınları tarafından işkenceyle öldürülen bebelerin ülkesi burası. Hayvanlara yapılan korkunç eziyet haberlerinin insanlara eziyet haberleriyle gölgelendiği bir ülke. Bırakın çok eskilere gitmeyi, 1978-79 Maraş, Çorum, Malatya, 1993 Sivas katliamlarının yaşandığı; her birinde darağaçları kurulan, kan ve işkencenin meşrulaştırıldığı darbelerin ülkesi. Sağ’ın “Devlet için kurşun atan da kurşun yiyen de şereflidir” zihniyetinin solda “devlet” sözcüğünün yerine “devrim” sözcüğünün geçirilmesiyle dengelendiği; Türk milliyetçiliğinin “Her Türk asker doğar” beyin yıkamasının Kürt silahlı hareketinde “Her Kürt gerilla doğar”a çevrildiği, sürekli şiddet üretilen cennet vatanımız!
Şiddetin binbir yüzü
Şiddetin makyajlı makyajsız binbir yüzü, binbir şekli vardır. Şiddet uygulayanların, uyguladıkları şiddeti haklı gösterme ve olumlama gerekçeleri ise tektir: Bir davanın ya da bir kutsalın “yüce çıkarı ve zaferi”. Din uğruna, inanç uğruna, vatan-millet uğruna, devrim uğruna; vatanın, milletin, dinin, ideolojinin, kutsalın, devrimin, örgütün, partinin yüce çıkarları ve zaferi için uygulanan şiddetin hep bir ama’sı olur. Laboratuvarda deney hayvancığını kesip biçen bilim insanı, öldürmek kötüdür ama insanlığı amansız bir illetten kurtaracak ilacın keşfi için ne yazık ki gerekli, diye düşünür. Çocuğunu döven baba, “adam olması için gerekliydi” der. Kız aile kararıyla ölüme götürülürken “içimiz yanıyor ama aile namusumuzu temizlememiz gerek” der cellatlar. Soykırımların, toplu katliamların da, vatan, millet, Allah, din, inanç, ırkın arılığı gibi kavramlarla örtülen ama’ları olur. Saldırgan şiddetle savungan (savunmaya yönelik) şiddet çoğu kez birbiri içine geçer; haklı şiddet-haksız şiddet tartışmaları da öyle.
Sesin yükselmesi, bir tokat, bir yumruk ya da düşmanın, tutsağın, ötekinin kimliğini, kutsalını, değerlerini aşağılamak, dilini, dinini, inancını terk etmeye, değiştirmeye zorlamak şiddetin bir yüzüyse canlının bedenini örselemek, eziyet, işkence, öldürme en çirkin yüzüdür. Şiddet sadece kanla, ölümle ölçülmez, duygusal ve sözel şiddet de aynı yolun yolcusu, aynı ruh ikliminin ürünüdür. Ve işin en sonunda şiddetin her türü ötekini dize getirip zafere ve iktidara ulaşma, elde edilen iktidarı pekiştirme amacında buluşur.
İçimizdeki Şiddet
Son dönemlerin yüzleşme/hesaplaşma tartışmalarının konusu ne olursa olsun; ister Dersim’i, Ermeni tehcirini/kıyımını, darbeleri, ister İstiklâl Mahkemeleri’ni, 12 Eylülü, Diyarbakır-Mamak cezaevlerini, ister 1 Mayıs olaylarında solun iç şiddetini, ister davadan dönenleri domuz bağıyla bağlayıp diri diri gömen Hizbullah benzeri örgütlerin vahşetini, Maraş’ta, Çorum’da insanların gözlerini oyan, kadınların memelerini kesen, Sivas’ta canları diri diri yakan sağcı-dinci terörü, ya da yedi TİP’li gencin Çatlıgillerin emri ve Kırcıların cellatlığında iple boğularak öldürülmesini, ister Hrant Dink’in katledilişini, ister PKK’deki ve kendine sol diyen kimi örgütlerdeki iç infazları konuşalım, dönüp dolaşıp geleceğimiz yer şiddet olgusu ve şiddete karşı tavrımızdır. Bir yanda davadan döneni vurun emri ve uygulaması, öte yanda devletin ya da burjuvazinin ajanı yaftasıyla hain ilan etme ve infaz pratiği, kendi ama’larına dayanarak gelip aynı noktada buluşurlar. Çok eski ve güç bir tartışma olduğunu biliyorum; ama şiddetin haklısının olamayacağına, benim/bizimkilerin şiddetini meşru görürsek ötekinin şiddetini engelleyemeyeceğimize ve şiddet sarmalında debelenip duracağımıza her geçen gün, yaşadıklarımız ışığında biraz daha inanıyorum.
Geçmişin ve yakın tarihimizin olaylarını, sorunlarını, zihniyetini, ayıplarını, günahlarını her kesimin kendi yönünden ve kendi konumundan hareketle, kendi haklılığından kuşku duymadan deşip yüzleşmeye, heaplaşmaya başladığı şu günlerde, öncelikle her kesimin kendisiyle, kendi içindeki şiddetle yüzleşmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunun Müslüman kesimdeki ilk örneğini 1 Mayıs’ta Antikapitalist Müslüman Gençler grubu ve onlara destek olan özgürlükçü Müslüman solun temsilcileri verdi. Grup adına açıklama yapan İhsan Eliaçık, alana gitmeden önce Fatih Camii’nde namaz kılıp yürüyüşe oradan başlamalarının nedenini 43 yıl önce 6 Filo’yu ve ABD emperyalizmini protesto etmek için toplanan gençlere yönelik kanlı saldırının Fatih Camii’ndeki namazdan çıkanlarca başlatılmış olmasıyla açıkladı. Bu henüz sağda da solda da rastlamadığımız bir yüzleşme, cesur ve namuslu bir özeleştiri ve şiddet reddiydi. Benzeri, diğer kesimlerden gelmedi henüz.
Şu günlerde tarihle, geçmişle hesaplaşma adı altında sürdürülen tartışmalar her kesimin karşısındakiyle, kendi varlığına ve iktidarına engel olarak gördüğüyle hesaplaşması olarak sürüyor büyük ölçüde. İktidarın; 28 Şubat müdahalesiyle, Balyoz ve Ergenekon davalarında simgesini bulan askeri vesayetle hesaplaşmak için gösterdiği heves ve coşkuyu 12 Mart müdahalesi için, 12 Eylül davasının iki diktatör eskisiyle sınırlı kalmaması için, faili meçhuller için, Hrant Dink, vb. davaları için, Uludere katliamı için gösterdiğine şahit olmuyoruz. Yine 80 öncesinin en kanlı olaylarından, cinayetlerinden sorumlu faşizan Ülkücü milliyetçi hareket ise, bireysel istisnalar bir yana, kendi şiddetini sorgulamaya yanaşmıyor, hatta kendi sorumluluğunu o dönemin solunun üstüne atmakta cuntacılarla adeta yarışıyor. Maraş katliamı sırasında ajan provokatör olarak oynadığı rol, olayların ardından devletin kendisini himaye altına alması, yüz operasyonu da gerçekleştirilerek çehresinin ve kimliğinin devlet tarafından değiştirilmesiyle tescil edilmiş milliyetçi-mukaddesatçı kişi, 12 Eylül davasına müşteki ve müdahil olarak katılıp hepimizle kafa bulurken, içinden çıktığı hareketin bugünkü uzantılarından ses çıkmıyor. Geçmişe bugünden bakıldığında hiçbir kesim, hiçbir hareket sütten çıkmış ak kaşık değil, ama kimileri bırakın sütü pisliğe bulanmış durumda ve toplumsal hafızanın unutkanlığında yuğup arınarak aramızda geziyorlar.
Geleceğe yürüyebilmek, şiddet sarmalından kurtulmak ve normalleşmek için, daha önce bir yazıda söylemeye çalıştığım gibi, karşıdakiyle hesaplaşmadan önce kendimizle yüzleşmemiz gerekiyor. Her kesim önce cesaretle kendisiyle yüzleşip özgürleşmeli ki ötekiyle hesaplaşabilsin. Bu konuda bagajı en yüklü olan öncelikle Sünni-Türk sentezli, vesayetçi-Kemalist devlet ile milliyetçi- faşizan sağdır. Yine de kendi mahalleme kıyak atmış olmamak için, bizim eski mahallenin, sosyalist solun şiddetle yüzleşmede başkalarını beklemeden ve suçlamadan adımlardan birini atmasını diliyorum.
Birbirimizi ufalamaya, alçaltmaya, suçlamaya yönelik, bizatihi şiddet içeren tartışmalar, dövüşmeler yerine eşiği atlamak, yenilenmek, geleceğe uzanabilmek için sosyalist solun ve Kürt hareketinin de şiddetle ve örgüt içi şiddet biçimleriyle aynı cesaret ve açık yüreklilikle hesaplaşması gerekmez mi? En azından bir ilk adım olarak dilimizdeki şiddeti, birbirimizi hırpalama şehvetimizi yenemez miyiz?
Söylemeden geçmeyeyim
Şiddet, önce dil ve düşüncede filizlenir. İlle de gırtlak kesmek ya da vurup öldürmek gerekmez. O en üst noktadır. Şiddet dilinin son birkaç örneği içime umutsuzluk ve kötümserlik yayıyor. Siyasilerin o korkunç atışma/dalaşma dilini kastetmiyorum. Son iki örneğin kahramanlarından biri; müziğinin, dehasının gerçekten hayranı olduğum Fazıl Say. Gerçi Say’ın çıkışlarına, azarlarına, aşağılamalarına alıştık, biraz da dehalar hesapız ve heyecanlı olur diyerek sineye çekmeye çalışıyoruz. Ama Türkiye’yi terketme ve Japonya’ya yerleşme tehdidine karşı Kültür Bakanı’nın “Aman yapma, etme, bizi bırakma” minvalindeki sözlerine verdiği “Bırak zevzekliği” cevabı beni gerçekten aştı. Say, ne yazık ki şiddet dilinin tam ortasından konuşma hakkını kendisinde buluyor. Bunu bireysel bir vaka olarak bir yana bırakalım. Diğer örnek benim açımdan daha önemli. Ömer Laçiner’in t24’te yayımlanan söyleşisindeki dil, hiç beklemediğim bir yerden de geldiği için şaşırttı ve irkiltti. Birgün gazetesi için, BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder için, muhafazakâr kesimden bazı adlar için sarfettiği sözleri içime sindiremedim. Sola rezillik sıfatını yakıştırabilen zihniyet ve onun diliyle Birgün gazetesine paçavra diyen saldırgan dilin kaynağı aynı değil mi? Doğrudur, sol kendi içindeki farklı düşünceleri hazmetmekte hiç başarılı olmadı, iyi sınav vermedik. “Yetmez ama evet” tercihi çevresinde tarafların birbirine karşı tutumları hiç de saygılı ve özgürlükçü değildi. Yetmez ama evet’çiler zelil (aşağılık) olmakla itham edilirken, hayırcılar Ergenekoncu ilan edildi. Ama, “Biz onlarla bu dilde konuşmadık” derken tam da aynı höşgörüsüzlük ve şiddet dilini üretmek o dili kolay kolay terkedemeyeceğimizi de gösteriyor.
Ne dersiniz, önce ben de dahil hepimiz kendimizden ve kendi dilimizden başlasak mı şiddeti aşmaya!
Yazarlar
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları



















































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024