Oya BAYDAR
Uzun süredir başka olaylar, başka konular dolayımında, toplumu saran ve sarsan şiddeti konuşuyoruz. Gündelik olaylar, çatışmalar, söylemler, ifadeler, tartışmalar hep bir şiddet ortamında, şiddetin diliyle sürüyor. Örnek mi? Başbakan şiddet ve tahakküm dili dışında dil bilmiyor, yabancı dil olarak eğreti ve yetersiz öğrendiği dilleri de çoktan unuttu. Devlet, “şiddet tekeli”ne sahip olmanın sağladığı ayrıcalığı fütursuzca ve şehvetle kullanıyor. Yargı, şiddet zihniyetinin uzantısı kararlarıyla adalet yerine şiddet dağıtıyor. Şiddet şiddeti doğuruyor. Uludere’deki kanlı şiddet PKK şiddetine; devletin ezme, yoketme operasyonları yüreklerde patlayan şiddete yol açıyor. Futbol maçları, derbiler şiddetin her türünün boy ölçüştüğü kanlı olaylara dönüşüyor. 1 Mayıs 1977 değerlendirmeleriyle hızlanan sol içi şiddet, devrimci şiddet tartışmaları, şiddeti tartışmak yerine, şiddet dilinin en kötü ve acımasız örneklerini sergiliyor. Yabancısı olduğum twitter dünyası, dolaylı izlediğim kadarıyla şiddet ve saldırganlığın kol gezdiği, insanların birbirinin haysiyetini, onurunu, kimliğini kırmak için elinden geleni ardına koymadığı dilsel ve zihinsel şiddetin üretildiği başlıca ortamlardan biri. Çocuklarının gözleri önünde öldürülen kadınların; töre cinayetine kurban edilen, ya da aralarında öğretmenlerin, üst düzey memurların, emniyet mensuplarının, vb. bulunduğu koca adamların toplu tecavüzüne uğrayan gencecik, küçücük kızların; yakınları tarafından işkenceyle öldürülen bebelerin ülkesi burası. Hayvanlara yapılan korkunç eziyet haberlerinin insanlara eziyet haberleriyle gölgelendiği bir ülke. Bırakın çok eskilere gitmeyi, 1978-79 Maraş, Çorum, Malatya, 1993 Sivas katliamlarının yaşandığı; her birinde darağaçları kurulan, kan ve işkencenin meşrulaştırıldığı darbelerin ülkesi. Sağ’ın “Devlet için kurşun atan da kurşun yiyen de şereflidir” zihniyetinin solda “devlet” sözcüğünün yerine “devrim” sözcüğünün geçirilmesiyle dengelendiği; Türk milliyetçiliğinin “Her Türk asker doğar” beyin yıkamasının Kürt silahlı hareketinde “Her Kürt gerilla doğar”a çevrildiği, sürekli şiddet üretilen cennet vatanımız!
Şiddetin binbir yüzü
Şiddetin makyajlı makyajsız binbir yüzü, binbir şekli vardır. Şiddet uygulayanların, uyguladıkları şiddeti haklı gösterme ve olumlama gerekçeleri ise tektir: Bir davanın ya da bir kutsalın “yüce çıkarı ve zaferi”. Din uğruna, inanç uğruna, vatan-millet uğruna, devrim uğruna; vatanın, milletin, dinin, ideolojinin, kutsalın, devrimin, örgütün, partinin yüce çıkarları ve zaferi için uygulanan şiddetin hep bir ama’sı olur. Laboratuvarda deney hayvancığını kesip biçen bilim insanı, öldürmek kötüdür ama insanlığı amansız bir illetten kurtaracak ilacın keşfi için ne yazık ki gerekli, diye düşünür. Çocuğunu döven baba, “adam olması için gerekliydi” der. Kız aile kararıyla ölüme götürülürken “içimiz yanıyor ama aile namusumuzu temizlememiz gerek” der cellatlar. Soykırımların, toplu katliamların da, vatan, millet, Allah, din, inanç, ırkın arılığı gibi kavramlarla örtülen ama’ları olur. Saldırgan şiddetle savungan (savunmaya yönelik) şiddet çoğu kez birbiri içine geçer; haklı şiddet-haksız şiddet tartışmaları da öyle.
Sesin yükselmesi, bir tokat, bir yumruk ya da düşmanın, tutsağın, ötekinin kimliğini, kutsalını, değerlerini aşağılamak, dilini, dinini, inancını terk etmeye, değiştirmeye zorlamak şiddetin bir yüzüyse canlının bedenini örselemek, eziyet, işkence, öldürme en çirkin yüzüdür. Şiddet sadece kanla, ölümle ölçülmez, duygusal ve sözel şiddet de aynı yolun yolcusu, aynı ruh ikliminin ürünüdür. Ve işin en sonunda şiddetin her türü ötekini dize getirip zafere ve iktidara ulaşma, elde edilen iktidarı pekiştirme amacında buluşur.
İçimizdeki Şiddet
Son dönemlerin yüzleşme/hesaplaşma tartışmalarının konusu ne olursa olsun; ister Dersim’i, Ermeni tehcirini/kıyımını, darbeleri, ister İstiklâl Mahkemeleri’ni, 12 Eylülü, Diyarbakır-Mamak cezaevlerini, ister 1 Mayıs olaylarında solun iç şiddetini, ister davadan dönenleri domuz bağıyla bağlayıp diri diri gömen Hizbullah benzeri örgütlerin vahşetini, Maraş’ta, Çorum’da insanların gözlerini oyan, kadınların memelerini kesen, Sivas’ta canları diri diri yakan sağcı-dinci terörü, ya da yedi TİP’li gencin Çatlıgillerin emri ve Kırcıların cellatlığında iple boğularak öldürülmesini, ister Hrant Dink’in katledilişini, ister PKK’deki ve kendine sol diyen kimi örgütlerdeki iç infazları konuşalım, dönüp dolaşıp geleceğimiz yer şiddet olgusu ve şiddete karşı tavrımızdır. Bir yanda davadan döneni vurun emri ve uygulaması, öte yanda devletin ya da burjuvazinin ajanı yaftasıyla hain ilan etme ve infaz pratiği, kendi ama’larına dayanarak gelip aynı noktada buluşurlar. Çok eski ve güç bir tartışma olduğunu biliyorum; ama şiddetin haklısının olamayacağına, benim/bizimkilerin şiddetini meşru görürsek ötekinin şiddetini engelleyemeyeceğimize ve şiddet sarmalında debelenip duracağımıza her geçen gün, yaşadıklarımız ışığında biraz daha inanıyorum.
Geçmişin ve yakın tarihimizin olaylarını, sorunlarını, zihniyetini, ayıplarını, günahlarını her kesimin kendi yönünden ve kendi konumundan hareketle, kendi haklılığından kuşku duymadan deşip yüzleşmeye, heaplaşmaya başladığı şu günlerde, öncelikle her kesimin kendisiyle, kendi içindeki şiddetle yüzleşmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunun Müslüman kesimdeki ilk örneğini 1 Mayıs’ta Antikapitalist Müslüman Gençler grubu ve onlara destek olan özgürlükçü Müslüman solun temsilcileri verdi. Grup adına açıklama yapan İhsan Eliaçık, alana gitmeden önce Fatih Camii’nde namaz kılıp yürüyüşe oradan başlamalarının nedenini 43 yıl önce 6 Filo’yu ve ABD emperyalizmini protesto etmek için toplanan gençlere yönelik kanlı saldırının Fatih Camii’ndeki namazdan çıkanlarca başlatılmış olmasıyla açıkladı. Bu henüz sağda da solda da rastlamadığımız bir yüzleşme, cesur ve namuslu bir özeleştiri ve şiddet reddiydi. Benzeri, diğer kesimlerden gelmedi henüz.
Şu günlerde tarihle, geçmişle hesaplaşma adı altında sürdürülen tartışmalar her kesimin karşısındakiyle, kendi varlığına ve iktidarına engel olarak gördüğüyle hesaplaşması olarak sürüyor büyük ölçüde. İktidarın; 28 Şubat müdahalesiyle, Balyoz ve Ergenekon davalarında simgesini bulan askeri vesayetle hesaplaşmak için gösterdiği heves ve coşkuyu 12 Mart müdahalesi için, 12 Eylül davasının iki diktatör eskisiyle sınırlı kalmaması için, faili meçhuller için, Hrant Dink, vb. davaları için, Uludere katliamı için gösterdiğine şahit olmuyoruz. Yine 80 öncesinin en kanlı olaylarından, cinayetlerinden sorumlu faşizan Ülkücü milliyetçi hareket ise, bireysel istisnalar bir yana, kendi şiddetini sorgulamaya yanaşmıyor, hatta kendi sorumluluğunu o dönemin solunun üstüne atmakta cuntacılarla adeta yarışıyor. Maraş katliamı sırasında ajan provokatör olarak oynadığı rol, olayların ardından devletin kendisini himaye altına alması, yüz operasyonu da gerçekleştirilerek çehresinin ve kimliğinin devlet tarafından değiştirilmesiyle tescil edilmiş milliyetçi-mukaddesatçı kişi, 12 Eylül davasına müşteki ve müdahil olarak katılıp hepimizle kafa bulurken, içinden çıktığı hareketin bugünkü uzantılarından ses çıkmıyor. Geçmişe bugünden bakıldığında hiçbir kesim, hiçbir hareket sütten çıkmış ak kaşık değil, ama kimileri bırakın sütü pisliğe bulanmış durumda ve toplumsal hafızanın unutkanlığında yuğup arınarak aramızda geziyorlar.
Geleceğe yürüyebilmek, şiddet sarmalından kurtulmak ve normalleşmek için, daha önce bir yazıda söylemeye çalıştığım gibi, karşıdakiyle hesaplaşmadan önce kendimizle yüzleşmemiz gerekiyor. Her kesim önce cesaretle kendisiyle yüzleşip özgürleşmeli ki ötekiyle hesaplaşabilsin. Bu konuda bagajı en yüklü olan öncelikle Sünni-Türk sentezli, vesayetçi-Kemalist devlet ile milliyetçi- faşizan sağdır. Yine de kendi mahalleme kıyak atmış olmamak için, bizim eski mahallenin, sosyalist solun şiddetle yüzleşmede başkalarını beklemeden ve suçlamadan adımlardan birini atmasını diliyorum.
Birbirimizi ufalamaya, alçaltmaya, suçlamaya yönelik, bizatihi şiddet içeren tartışmalar, dövüşmeler yerine eşiği atlamak, yenilenmek, geleceğe uzanabilmek için sosyalist solun ve Kürt hareketinin de şiddetle ve örgüt içi şiddet biçimleriyle aynı cesaret ve açık yüreklilikle hesaplaşması gerekmez mi? En azından bir ilk adım olarak dilimizdeki şiddeti, birbirimizi hırpalama şehvetimizi yenemez miyiz?
Söylemeden geçmeyeyim
Şiddet, önce dil ve düşüncede filizlenir. İlle de gırtlak kesmek ya da vurup öldürmek gerekmez. O en üst noktadır. Şiddet dilinin son birkaç örneği içime umutsuzluk ve kötümserlik yayıyor. Siyasilerin o korkunç atışma/dalaşma dilini kastetmiyorum. Son iki örneğin kahramanlarından biri; müziğinin, dehasının gerçekten hayranı olduğum Fazıl Say. Gerçi Say’ın çıkışlarına, azarlarına, aşağılamalarına alıştık, biraz da dehalar hesapız ve heyecanlı olur diyerek sineye çekmeye çalışıyoruz. Ama Türkiye’yi terketme ve Japonya’ya yerleşme tehdidine karşı Kültür Bakanı’nın “Aman yapma, etme, bizi bırakma” minvalindeki sözlerine verdiği “Bırak zevzekliği” cevabı beni gerçekten aştı. Say, ne yazık ki şiddet dilinin tam ortasından konuşma hakkını kendisinde buluyor. Bunu bireysel bir vaka olarak bir yana bırakalım. Diğer örnek benim açımdan daha önemli. Ömer Laçiner’in t24’te yayımlanan söyleşisindeki dil, hiç beklemediğim bir yerden de geldiği için şaşırttı ve irkiltti. Birgün gazetesi için, BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder için, muhafazakâr kesimden bazı adlar için sarfettiği sözleri içime sindiremedim. Sola rezillik sıfatını yakıştırabilen zihniyet ve onun diliyle Birgün gazetesine paçavra diyen saldırgan dilin kaynağı aynı değil mi? Doğrudur, sol kendi içindeki farklı düşünceleri hazmetmekte hiç başarılı olmadı, iyi sınav vermedik. “Yetmez ama evet” tercihi çevresinde tarafların birbirine karşı tutumları hiç de saygılı ve özgürlükçü değildi. Yetmez ama evet’çiler zelil (aşağılık) olmakla itham edilirken, hayırcılar Ergenekoncu ilan edildi. Ama, “Biz onlarla bu dilde konuşmadık” derken tam da aynı höşgörüsüzlük ve şiddet dilini üretmek o dili kolay kolay terkedemeyeceğimizi de gösteriyor.
Ne dersiniz, önce ben de dahil hepimiz kendimizden ve kendi dilimizden başlasak mı şiddeti aşmaya!
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024