Sinan ÇİFTYÜREK
SSCB’nin kuruluşuyla birlikte iki ayrı sosyalist cumhuriyet olarak birliğe katılan Azerbaycan ile Ermenistan arasında “ihtilaflı topraklar” meselesi varlığını hep korudu. SSCB dağılınca mesele krizle açığa vurdu. Son 25 yılı aşkın bir süreden beri hesap defteri kapatılmamış olarak hep gerilimli olan (arada doğrudan çatışmaların yaşandığı) Dağlık Karabağ üzerinde çatışmalar yeniden alevlendi.
Ermeni nüfus ağırlıklı Dağlık Karabağ 1923’te Azerbaycan sosyalist cumhuriyetine bağlı özerk bölge haline getirilmişti ki aynı yıl Ermenistan ile Dağlık Karabağ arasında bulunan Kızıl Kürdistan’da, yine kendi kaderini tayin hakkı çerçevesinde Azerbaycan’a bağlı Özerk bölge haline getirilmişti. Ancak 1929 yılında yani özerk kuruluşun üzerinden çok geçmeden Kızıl Kürdistan’ın özerkliğine son verilirken, Dağlık Karabağ’ın özerkliği devam etmişti ta 1989 yılına kadar. 1989’da Azerbaycan Meclisi kararıyla Dağlık Karabağ’ın özerkliğine de son verilmesi sorun ve çatışmaları alevlendiren adım oldu. Demek ki bugün bir Dağlık Karabağ meselesi varsa yanı sıra kendisine hiçbir statü tanınmayan Kızıl Kürdistan meselesi de var!
SSCB’nin dağılması ve federatif cumhuriyetlerin tek tek bağımsızlığını ilan etmesinin ardından 10 Aralık 1991 yılında yapılan referandumda Dağlık Karabağ, Azerbaycan’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan etme yönünde oy kullanmıştı. O zamandan beri iki devlet arasında savaş bazen alevleniyor bazen de sağlanan ateşkeslerle tansiyon düşürülüyor ama savaş potansiyeli her daim varlığını korudu, koruyor! Günümüze kadar Kızıl Kürdistan, Dağlık Karabağ ve çevresi Ermeni güçlerinin denetiminde. Geçen zaman diliminde çözüm amaçlı bir dizi görüşme, protokol, deklarasyon imzalandı.
Örneğin 5 Mayıs 1994’te, Kırgızistan başkenti Bişkek Protokolü adını taşıyan ve Rusya, Ermenistan, Azerbaycan, Dağlık Karabağ yetkililerin katıldığı görüşmelerde, sıcak savaş sona erdirilmişti ama mesele çözümlenmemiş olup “askıya alınmıştı”. Sonra 2008’de taraflar arasında yine Rusya’nın inisiyatifiyle Moskova Deklarasyonu imzalanmıştı ama kalıcı çözüm yerine ancak soğutma halinin sürdürebilirliği sağlandı.
Derken bu kez 1994’te resmiyet kazanan ve eşbaşkanlığını Fransa, Rusya ile ABD’nin yaptığı Türkiye, Almanya, İtalya, Portekiz, Hollanda, Belarus, İsveç ve Finlandiya’nın da üyelerini oluşturduğu Minsk Grubu çözüm için devreye girdi. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ile Minsk Grubu, sorununun siyasal müzakere yoluyla çözümü için görüşmeler sürdürdü ve 29 Kasım 2007'de Madrid'de taraflara bir öneri paketi sundu. 2009'da yenilenen ve Madrid Prensipleri olarak adlandırılan plan şu maddeleri içermekteydi:
“- Dağlık Karabağ'ın çevresindeki işgal edilmiş bölgelerin Azerbaycan kontrolüne bırakılması,
- Dağlık Karabağ'a güvenliğini ve kendi yönetimi garanti edecek şekilde ara bir statü verilmesini ve nihai statüsünün daha sonra belirlenmesi,
- Ermenistan ile Dağlık Karabağ’ın irtibatını sağlayan koridorun açılması,
- Yerlerinden edilmiş kişilerin topraklarına dönmesi,
- Barış gücünün işlevini yerine getirecek şekilde uluslararası güvence sağlanması.”
Üzerinde uzlaşılan bu Prensiplerde diğerleri gibi kağıt üzerinde kalıp yaşamda karşılık bulamadı. Son haftalarda yeniden alevlenen ya da alevlendirilen çatışmalar Rusya yönetiminin devreye girmesiyle 2 Nisan’da sağlanan ateşkese rağmen tarafların sıcak savaş pozisyonu devam ediyor. Ne oluyor neden yıllardan beri “donmuş çatışma” bugünlerde yeniden alevlendi? İki ülke arasında her an daha büyük bir savaşın çıkma potansiyeli zaten 1991’den beri varlığını koruyordu fakat şimdi yeni ne/neler oldu ki çatışmalar yeniden başladı?
Azerbaycan’ın her an rövanşı almak, Ermenistan’ın ise mevcut konumunu korumak için sürekli tetikte olmaları beraberinde savaş potansiyelini sürekli diri tuttuğu açık. Acaba yeniden alevlenen savaşın tek nedeni bu potansiyel durum mudur? Yani küresel/bölgesel savaş tanrılarından bağımsız yerel bir çatışma ile mi sınırlı? Eğer durum gerçekten Rusya ve ABD başta olmak üzere küresel ve bölgesel savaş tanrılarının Avrasya üzerinde ki egemenlik hesaplarından bağımsız bir çatışma ise yarın öbür gün bu çatışmanın yıllardır sürdürüldüğü gibi yeniden soğutmaya alınacağını söyleyebiliriz. Yok, eğer küresel güçlerden birinin emperyal çıkarları gereği Afganistan-Ukrayna-Mısır üçgeninde ki savaşın ağırlık merkezi bu kez Güney Kafkasya’ya bilinçli kaydırılıyorsa o zaman savaş bu bölgede ağırlaşacak demektir. Özellikle de belli başlı küresel savaş tanrıları bunu istiyorlarsa bu kaçınılmaz olacak ve böylece savaş Suriye’de şimdilik soğutmaya alınırken, Ermenistan-Azerbaycan arasında tırmandırılmış olacaktır. Eğer gerçekten savaş tanrıları olarak ilgili ülke ve silah tekelleri buna karar vermişlerse…! Çok geçmeden bu soruların yanıtlarını alabileceğiz!
Katıldığım bir TV programında bana “ABD ile Rusya, Suriye üzerinde anlaştılar buna ne diyorsun” yönündeki soruya yanıtım; “hayır anlaşmadılar sadece geçici uzlaştılar. Antakya’nın Güney ucundaki küçücük alanda dünyanın ve bölgenin belli başlı tüm aktörlerinin askeri olarak yerleşmiş olmaları ortamı olağan üstü gerdi süreç fazlasıyla ısınmaya başladı bu daha fazla böyle sürdürülemezdi ve soğutmaya aldılar.
Çünkü bir adım ötesi ABD ile Rusya’yı doğrudan çatışmalara itecek muhtemel kazalara gebeydi. Çünkü bu iki güç merkezinin başını çektiği küresel eksenler ne çatışarak ne de savaşarak Afganistan-Ukrayna-Mısır üçgeninde meseleleri (paylaşım pastasını) çözemiyorlar. Zaten Suriye’de, Cenevre 3 öncesinde ABD ile Rusya’nın öncülüğünde başlatılan ateşkes süreci bir yanıyla bu yenişememenin ürünüdür. Çünkü çözemedikleri gibi taraflar, yani ABD ve Batı Avrasya üzerinden ki egemenlik hesaplarından, Rusya ve Doğu ekseni de “Asya bizimdir sizin buralar da ne işiniz var” tezinden milim geri adım atmıyorlar!
Emperyal çıkar hesaplarından geri adım atmadıkları içindir ki belirttiğim üçgende çatışma; bölgelerden birinde yoğunlaşırken diğerinde soğutmaya almaya çalışıyorlar ve bunda belli ölçüde başarılı da oluyorlar.
Kısacası, ABD ile Rusya bugün Suriye üzerinde anlaşmadılar çünkü Suriye sadece zincirin halkalarında biridir halkanın (paylaşım pastasının) bütünü üzerinde az çok hem fikir olunmadan tek bir halka (sadece Suriye) üzerinde olsa olsa geçici uzlaşma olabilir ki olan da budur!
09. 04. 2015 tarihli “Avrasya’da Savaşın Değişen Ağırlık Merkezleri Ve Yemen!” başlıklı yazımda;
“Son yirmi yıldır Afganistan-Mısır-Ukrayna üçgeninde savaş devam ediyor fakat savaşların yoğunluk merkezleri kaygan zeminde sürekli yer değiştiriyor. Savaşın yoğunluk merkezi gün oluyor Afganistan’a, Irak’a, Suriye’ye, Kürdistan’a, gün oluyor Kuzey Kafkasya’ya (Gürcistan-Ukrayna’ya) derken şimdi de bölgenin tehlikeli fay hattı “Şii-Sünni karşıtlığı” iddiaları üzerinden Yemen’e kaydırıldı. Savaşın ağırlık merkezi yarın Güney Kafkasya’ya kaydırılırsa yani Ermenistan-Azerbaycan arasında uzun süredir dondurulmuş olan savaş yeniden patlak verirse kimse şaşırmasın!
Savaş, belirttiğim üçgende daha uzun yılları alacak çünkü mesele, tüm derinliğiyle Avrasya üzerinde kimin egemen olacağı, özelde de Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesi meselesidir. Tam da bu nedenledir ki, Avrasya da savaş içerisinde savaş yaşanıyor. Bunun içindir ki, savaşın ağırlık merkezi bazen Afganistan, Gürcistan-Ukrayna, bazen Yemen ama çoğunlukla Kürdistan’ın merkezinde yer aldığı coğrafya da sürüyor” demiştim!
Birçok mesele gibi Dağlık Karabağ meselesi de göstermiştir ki, günümüzde emperyal güçler hem süren bölgesel/yerel savaşların bizzat tetikleyicisi hem de kendilerini “çözümleyici” aktör olarak kurgulamışlar. Acı ama gerçek bu! Halk hareketi halen bağımsız dinamik olarak belirleyici değil! İki ülke de halklar dinamik olarak devrede olsaydı, iki ülkede de “benim milli yarar çıkarlarım” aşılabilseydi, Dağlık Karabağ ve Kızıl Kürdistan meselesini demokratik olarak kendi aralarında çözebilirlerdi Böylece sorunun yaracısı olan emperyalist güçlerden “çözüm” unsuru olma beklentisine girme durumuna da düşmezlerdi.
Dağlık Karabağ konuşulurken neden Kızıl Kürdistan’dan söz eden yok!
Ermeni güçlerce 1994’de askeri olarak denetim altına alıp bağımsızlık ilan edilen bölge; Dağlık Karabağ ve çevresinin yanı sıra Kızıl Kürdistan’ı da içermekte. Çünkü Kızıl Kürdistan, zaten coğrafik olarak Ermenistan ile Dağlık Karabağ arasında yer almaktadır.
Özerk Bölge olarak Kızıl Kürdistan 1929’da neden feshedildi bu başlı başına ayrı bir irdeleme konusu. Şu an güncel mesele Kızıl Kürdistan ve Dağlık Karabağ’ı içeren bölge üzerindeki çatışma ve çözüm aranırken neden kimse Kürtlerden/Kızıl Kürdistan’dan hiç söz etmiyor?
Çünkü gerek Ermenistan, gerekse de Azerbaycan “benim” dedikleri Kızıl Kürdistan’ın özerkliğine karşılar. Bu elbette düşündürücüdür! Ama daha da düşündürücü olan Rusya’nın, Rojava ve hatta Güney Kürdistan üzerinden Kürt kartını açarak federasyon’a hatta bağımsız Kürdistan’a yeşil ışık yakarken, “arka bahçem” dediği Güney Kafkasya’da bulunan Kızıl Kürdistan’da ise bölgesel çıkarları ve Ermenistan ile Azerbaycan arasında sürdürdüğü ince denge hesapları nedeniyle Kafkasya Kürtlerini görmezlikten gelmesidir!
Yine ilginçtir Azerbaycan kendine bağlı iken Kızıl Kürdistan’ın 1929’da özerkliğini feshettiğinde, Erivan radyosu Kürtçe yayın yaparak sahip çıkmıştı. Ama aynı Ermenistan 20 yıldan beri denetiminde tuttuğu Kızıl Kürdistan’a statü vermemesi oldukça düşündürücü! Irkçılıktan, şovenizmden soykırımlar düzeyinde büyük acılar yaşamış Ermeni milletinin 20 yılı aşkındır denetiminde tuttuğu Kızıl Kürdistan’a statü tanımaması izah edilemez!
Çatışmanın yaşandığı bölge, yanı 20 yıldır Azerbaycan ile Ermenistan arasında yaşanan çatışma alanı, Dağlık Karabağ ile sınırlı olmayıp Kızıl Kürdistan bölgesini de içerdiği halde Kızıl Kürdistan’ın görmezlikten gelinmesi devam ediyor. Çözüm amaçlı gerek Bişkek Protokolünde, gerek Moskova Deklarasyonunda, gerekse Madrid Prensiplerinde, Kızıl Kürdistan ve Kürtlerin haklarından tek kelimeyle söz edilmemesi çifte standart tutumlar olup düşündürücüdür!
Güneyi ve Kuzeyi ile Kafkasya tam anlamıyla haklar ve inançlar bahçesidir. Eğer emperyal hesapların fesatlığı olmazsa, eğer kör ulusçuluğun her şeyi kendine mal eden şoven milliyetçi hesapları devreye girmezse, eğer her ulustan milliyetçilik; daha fazla toprağı, daha fazla kültürel değerleri, daha fazla nüfusu milli yarar adına “benimdir” deyip kendine mal etmeye kalkmazsa … Kafkasya tüm halklara, tüm inançlara yeter!
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları

















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.06.2019
7.02.2019
18.03.2019
4.02.2019
28.01.2019
9.02.2019
7.01.2018
26.10.2018
28.09.2018