Ümit Akçay
Hükümetin açıkladığı yeni kurtarma planı, bir taşla üç kuş vurmayı hedefliyor: İlki, batık inşaat şirketlerini kurtarmak. İkincisi, batık inşaat firmalarının bankacılık sistemini de batırmasını önlemek. Üçüncüsü, kurtarılan sermaye kesimlerini hükümete bağlılığını artırmak.
2017 tarihli bir Birleşmiş Milletler raporunda, barınma hakkının metalaştırılmasına dayanan modellerin mahzurlarına dikkat çekilmişti. Barınma hakkının metalaştırılması, konutun ve kent mekanının bir yatırım aracına dönüştürülmesini ifade ediyor. Metalaşma sürecinde, konutun barınma gibi ihtiyaç karşılama işlevi, yani kullanım değeri yerine; bir kazanç kapısı ve yatırım aracı olma işlevi, yani değişim değeri öne çıkıyor. Raporda konut hakkının metalaştırılması ile insan haklarının ayrılmaz bir parçası olan güvenli ve insan onuruna yakışır konutlarda yaşama hakkının ortadan kaldırıldığına değiniliyor. O dönemde, konunun Türkiye boyutunu değerlendiren bir yazıda şu noktalara işaret etmiştim:
‘Piyasa temelli modellerin güvenli, erişilebilir ve yaşanabilir konut gereksinimi karşılamakta başarısız kaldığı çok açık. Elbette bu, konutların içinde bulunduğu kent mekânının da piyasa temelli modellere göre düzenlenmesi sonucunda giderek bir yatırım aracına dönüşmesinin bir sonucu. Bir yatırım aracına dönüşen kentte yaşayanların hayat kalitesi ise ikincil önemde. Bunu İstanbul’da yaşayanlar ya da İstanbul’un kuşbakışı resmini gören herhangi biri rahatlıkla anlayacaktır.’
Bir yıl sonra 2018’e geldiğimizde, geçtiğimiz yıl sarsıntıları hissedilen konut sektöründeki çöküşün yaşanmaya başladığını görüyoruz. Önceki gün açıklanan ‘konutta stokları eritme paketi’, barınma ihtiyacının piyasa temelli olarak karşılandığı modelin iflas ettiğini ilan etti. Konunun farklı boyutlarına aşağıda değineceğim. Ancak detaya girmeden şunu vurgulamak istiyorum: Yaklaşan yerel seçimler öncesinde, batmış bir piyasa temelli konut edindirme modeline karşı alternatiflerin tartışılması, çok daha önemli hale geliyor.
MÜTEAHHİT DÜZENİ BATTI
Planın içeriğine geçmeden önce şunu vurgulamak istiyorum. 2018 krizi ile birlikte, büyük çoğunluğu kent suçu işlemiş müteahhitler ve inşaat firmaları, bu suçlar işlenirken -en iyi ihtimalle- onlara göz yuman siyaset sınıfı ve dağa taşa yapılan binalar için finansman sağlayan bankacılık sistemi, hepsi birden batmış oldu. Faizler düşük, konut fiyatları yükselmeye devam ederken kurulan bu saadet zinciri sonucunda, kentler betondan hapishanelere dönüştü.
Sonuçta, satılamayan ve mevcut fiyattan asla satılamayacak olan konutlar, bu kent suçlusu inşaat şirketlerinin elinde kaldı. Şimdi utanmazca (moral hazard bağlamında) milletin karşısına çıkıp batık yatırımlarının kurtarılmasını istiyorlar. Yani işlemediği batmasıyla ispatlanan bu modelin bileşenleri, şimdi oluşan bu zararı kamuya yıkıp, kendi gemilerini yüzdürmeye çalışıyor. Tıpkı ABD’de 2008 krizinde, bizzat krizin faillerinin hem de hiçbir ciddi cezaya muhatap olmadan, ‘batmak için çok büyük (too big to fail) oldukları gerekçesiyle kurtarılmaları gibi, bizdeki inşaat sektörü de -hele ki yerel seçimler öncesinde- kurtarılacak.
KURTARMA PLANININ İÇERİĞİ
Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından hazırlandığı anlaşılan planına ‘öncelikle gelir dengesi bozulmuş, bankalar ile sıkıntıya girmiş, bankalar nezdinde takipte olan veya konkordato ilan etmiş firmalar ile banka kredi borçlarını azaltmak ya da kapatmak isteyen firmaların’ katılabileceği belirtiliyor.
Planın işleyişi ise basitçe şöyle: Emlak Konut, sermayelendirilmek ve Hazine garantisi sağlanmak suretiyle, inşaat firmalarının ellerinde kalan satılamayan konutları satın alacak. Emlak Konut tarafından ‘satın alınan bedelin yüzde 70’lik kısmı o firmaların banka borçlarının ödenmesinde kullanılacak. Yüzde 30’luk kısım ise firmalara verilerek kendi işlerinde kullanılması sağlanacak.’
Özetle hükümetin açıkladığı yeni kurtarma planı, bir taşla üç kuş vurmayı hedefliyor: İlki, batık inşaat şirketlerini kurtarmak. İkincisi, batık inşaat firmalarının bankacılık sistemini de batırmasını önlemek. Üçüncüsü, kurtarılan sermaye kesimlerini hükümete bağlılığını artırmak.
PİYASA TEMELLİ MODELİN İFLASI
Türkiye’de inşaat sektörü her zaman önemli idi. Ancak 2000’li yıllar ile birlikte gelişen bağımlı finansallaşma, inşaat sektörü açsından niteliksel bir değişimin yaşanmasını beraberinde getirdi. Kent mekanının ve barınma ihtiyacının metalaştırılmasına dayanan bu piyasa temelli konut edindirme modeli fiilen çökmüş durumda. Çöken bu model ile ilgili üç hususa işaret etmek istiyorum.
İlki şu: Piyasa temelli konut edindirme modeli, halkın yararına değildir. Geçtiğimiz 10 yıl boyunca yapılan bunca yeni konuta rağmen, konut sahipliği oranı artmadı. Aksine azaldı. Aşağıdaki grafikte mavi çizgi ile gösterilen, Türkiye’deki konut sahipliği oranı. Grafiğin sağ ekseninden takip edilebileceği gibi, 2008 krizinin etkisiyle azalan konut sahipliği oranı, sonrasında gelen ekonomik canlılık ile birlikte biraz artsa da, 2013 sonrasında Türkiye ekonomisinin yapısal krize girdiği dönemde istikrarlı bir şekilde düşmeye başlıyor. İbrahim Kahveci, Eylül ayındaki bir yazısında, yeni yapılan konutları ve nüfus artışını dikkate aldığımızda, konut sahipliği oranının geçtiğimiz yıl yüzde 65,4 olması gerektiğini tahmin ederken, gerçekleşen sonuç 59.1 oldu.
.
Grafikte görülen kırmızı çizgi ise, TÜİK’in Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması verilerine göre, konut alımı ve konut masrafları dışında taksit ödemeleri ve borçları olduğunu söyleyenlerin, yani borçlu olanların oranını gösteriyor. İlginç olan nokta, toplumun daha da borçlanmasına rağmen konut sahipliği oranının düşmesi. Kısacası, piyasa temelli konut edindirme modeli, basitçe işlemiyor.
İkincisi, bu model, halkın yararına olmadığı gibi, kentlerin betonarme hapishanelere dönüşmesi sonucunu doğurduğundan, zararınadır. Her ne kadar konut fiyatlarının artışından ev sahipleri yararlansa da, ortaya çıkan kentsel tahribattan herkes zarar görmektedir. Dolayısıyla karşımızda devasa bir kent suçu ve bu suçu işleyen suç ortakları vardır.
Üçüncü husus şu: Ortaya çıkan kent suçlarında müteahhitler kadar, onlara izin veren siyaset sınıfı da sorumludur. Aşağıdaki grafikte, TÜİK’in verilerine göre, 2002-2018 arasında, her yılın birinci çeyrek dönemi, yani ilk üç ayı içerisinde verilen toplam yapı ruhsatları görünüyor. Grafikte dikkat çeken, özelikle 2008 krizi sonrasında ekonomi yönetiminin aktif olarak yapılaşmayı teşvik ettiğidir. Yani şu an yaşadığımız konut sektörü krizinin oluşumunda, en az firmalar kadar, ekonomi yönetimi de sorumludur.

ALTERNATİFLER
Mustafa Sönmez’in Al-Monitor’deki yazısında belirttiği gibi, ‘Türkiye milli gelirinde inşaatın payı, gayrimenkul hizmet katma değeri ile birlikte alındığında yüzde 15,7’yi’ bulmuştur. Dolayısıyla, ciddi bir krizden bahsediyoruz. Sektörün bu denli büyük olması, kurtarma planını meşrulaştırmak için kullanılan argümanlardan biri. Hatta, piyasa temelli bu modelin özünü koruyarak kurtarılması gerektiğini savunanlar da var.
Abdurrahman Yıldırım Türkiye’de 1 milyon arz fazlası konutun olduğunu ileri sürüyor. Ancak bu, piyasa temelli modelin yarattığı çarpıklıklardan bir diğeri. Zira konuttaki arz fazlasının lüks konut diliminde olduğu biliniyor. Alt sınıflar açsından ise arz fazlası değil, eksikliği var. Mevcut yönetim, bizzat bu batan sistemin bir parçası olduğu için, ondan sağlıklı bir alternatif geliştirmesini beklemek naiflik olur.
Ancak yine de, basitçe sıralamak gerekirse, yapılması gereken, arz fazlası halinde olan konutları, ihtiyaç sahiplerine bölüştürmek, batık durumda olan firmaların kamu kaynakları kullanılarak kurtarılmasından vazgeçmek ve daha temel olarak piyasa temelli konut edindirme modelini terk etmektir.
Bunun anlamı, TOKİ’nin daha aktif rol almasını savunmak değil. Zira mevcut modelde TOKİ, barınma hakkının finansallaştırılmasını ve kentin metalaştırılmasını aktif olarak destekleyen bir kamu kurumu niteliğinde. O nedenle, mesele basitçe bir kamu-özel karşıtlığı değil. Önemli olan değişim değeri yerine kullanım değerinin hakim olduğu ve kent mekânının sadece sermayenin bir yatırım aracı olarak görüldüğü piyasa temelli konut edinme sisteminin aşılması ve yeni kamusal seçeneklerin yaratılmasıdır.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları









































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.12.2025
8.12.2025
3.12.2025
26.11.2025
17.11.2025
2.11.2025
26.10.2025
25.10.2025
12.10.2025
5.10.2025