Ümit KIVANÇ
Cesaretlerinden, dayanışmalarından çok, başka bir özelliğine hayranım, Barış Akademisyenleri’nin. Tavırlarında hamaset yok, abartı yok; büyük laflar, yüceltici sıfatlar duymuyoruz ağızlarından. Adliye koridorlarında ömür tükettikleri dönemden hatırlarda kalacak kelime en fazla “hocamız”dır. Burada hayranlık uyandıran, alçakgönüllülük değil; memleket ve çevresinde zor bulunur başka haslet: Doğru bildiğini yapmanın aksini düşünemedikleri için insanların her şeyi göze alıp doğru bildiklerini yapması. Barış Akademisyenleri’nin o bitmek bilmeyen duruşmalar silsilesi esnasında söylediklerine, yazdıklarına çizdiklerine bakın, hep bu haysiyetli tavrın vücut buluşunu göreceksiniz. Bildirideki o laf öyle olmayabilirdi, şu söylenmese de olurdu, buna değil de şuna ağırlık verilebilirdi… Evet, ama her aşamada gördük ki, meslek icabı, tek nüans için günlerce tartışabilecek hoca tayfası, canına tak etmiş, dayanamamış, tepki göstermek istemiş, böylelikle belki bir şeyleri değiştirebilmeyi ummuş, şimdi bunun için yargılanıyordu ve uğradığı haksızlığı metanetle karşılarken, her jestiyle, her sözüyle bize şunu anlatıyordu: Doğru olanı yaptık; başka türlüsü imkânsızdı.
En kısa zamanda kürsülerine, odalarına dönmelerini ve memleket gençlerinin hiç değilse elleri erişebildiği kadarını cehaletten azıcık olsun kurtarmalarını umduğum, birçoğu arkadaşım, dostum, ahbabım olan Barış Akademisyenleri’nin imkânı yok kabul edemeyeceğim sloganından söz etmek istiyorum.
“Akademi biat etmedi, etmeyecek” sloganı yazılı bir pankart görüyorum zaman zaman ellerinde. Bazıları “akademi direniyor”u sloganlaştırıyor. Mücadele için moral kazanma bakımından anlayışla karşılayabiliriz. Ne yazık ki söylenen külliyen yanlış izlenim doğuruyor. Gerçek tersidir. Tam da bu sebeple memleketin en düzgün ve yararlı öğretim elemanlarından birçoğu şu anda sınıflarda değil mahkeme kapılarında. Her şeyin izahını sonda, “akademisyenlere yapılan zulüm revâdır, hattâ zarurîdir” diyen dört Anayasa Mahkemesi üyesinin asık suratlı cümlelerinde bulacağız.
MALZEMESİ DE BOZUKTUR, ÜRETTİĞİ DE
Direnen, “akademi” falan değil. Ortalaması iç güvenlik ve istihbarat kurumlarına veya her devrin muktedirine, “devlet” bellediği her şeye hizmet için çırpınan veya hak etmedikleri makamlara ulaşarak edinecekleri kişisel ikbal dışında hedef tanımayan, ehliyetsiz ve kifayetsiz bir camianın içinden çıkmış dürüst, temiz, cesur insanlar direniyor; o kadar.
“Akademi”nin kendi malzemesi böyleyken, alıp işlediği, öğüttüğü insan malzemesine bakıldığında durum daha da vahim. Türkiye’de akademya, yalan ve sahtekârlıkla, yetersiz, yüzeysel bilgiyle, dandik derslerle, hamasetle, boş lafla insan şekillendirme (bozma) mekanizması. Ortaokul ve lise cenderesinden sonra öğrencide kazara hâlâ akıl-mantık, zekâ, muhakeme kabiliyeti falan kaldıysa, bunun son kalıntılarının da tuzla buz edildiği yer. Doğrudan doğruya iç güvenlik hesaplarıyla yönetildiği için, bilgiden, meraktan, araştırma güdüsünden yoksunluğu sorun dahi sayılmaz. Öğrencilerin az buçuk düzgün yetiştirilebildiği olağandışı özgürlük alanları, verimli dersler, araştırmayı teşvik edici tezler, varolabildikleri yerlerde, çalışkan ve dürüst beş-on insanın eseri olmuştur hep. İşlevini birtakım kurumlara değil de öğrencisine “hizmet” olarak tanımlayan insanların yönetici konumlara gelebildiği yerlerde, özgürce soluk alınıp verilebilen ortamlar, muktedirlerce ezilene kadar varolabildi; o kadar.
Akademya, 12 Eylül darbecilerinin önünde kuyruğa girmiş yalaka sürüsünün şerefini düşürdüğü yerden kaldıramadı ki, şimdi iyi insanlar nezdinde makbul özne haline gelsin. Zerrece utanç duymaksızın kendini mühiminsan sayan açgözlü “hizmet erleri”nin, sadakât karşılığı soyluluk ünvanları elde ettiği ufak entrikalar koridorunda, büyük alçalış oratoryosu eşliğinde sergilenen yavan sahne gösterisi, cübbelere bürünerek ruhlarına iliştirilmiş fiyat etiketlerini gizlemeye çalışan küçük insanların rol aldıkları. Ara sıra televizyonlara çıkıp bize de ucundan sunarlar. YÖK krallığı, rejim müesseselerinin en riyâkâranesi, işlevini adına ihanetten alanı. Ve fakat üniversite dediğiniz şey ancak merak, bilgi açlığı, kendini geliştirme ve özgür düşünme, özgür araştırma vaatleri ve beklentisiyle varolabildiğinden, hep bunları ciddîye alan ve sınır aşan birilerini üretti. Bizdeki bu rejim müessesesini sahici akademi ortamına yükseltmeye çalışan istisnaları filizlendiren toprak ister istemez varoldu; o kadar.
ESASINDA KAÇ ÜNİVERSİTEMİZ VAR?
Ortamın kaçınılmaz olarak ürettiği istisnalar, hep tehlike olarak görüldü, fırsatı bulunur bulunmaz iktidarlar tarafından bastırıldı, kıstırıldı, kesip atıldı. Akademinin sahici hocaları dışarı süpürülürken, kürsüler, okullar ezilir dağıtılırken, emre âmâde çapsız zevat, gözleri boşalan odalarda, kürsülerde, hep zil takıp oynayarak yeni takım elbise ya da tayyörler almaya koştu. Bu esnada girip çıktıkları dükkânların adları, çoğunun bildikleri yegâne yabancı dil kavramlarıdır.
Bütün akademyadan, aklı güya alanı sayılan konulara bile ermeyen, doğru dürüst okumayan etmeyen, dünyadan habersiz, küçük küçük faşistleri, faşist bile olmayıp bomboş gezen torpilli sersemleri, tez diye yazdıklarını okuyunca normal şartlarda oracıkta bileklerini kesmeleri gerekirken, ar haya duygusunu kapıda güvenlikçilerin orada bir yerde kaybetmiş olduklarından bunun farkına bile varamayanları, evet, bazı alanlarda bir şeyler bilen, ama zihninin sınırlarını kendini itaatle mükellef saydığı birilerinin buyruklarıyla çizen, makamı yükselip itibar gördükçe kendisinin evrende önemli bir boşluğu doldurduğuna inanan da inanan, bu sahte ve kof inançla kendinden geçen benmerkezci ne oldum delilerini çıkarıp kenara koysak, hoca sıfatına sahiden layık, kendini iyi yetiştirmiş ve yetiştirmeye devam eden, ufku açık, önyargısız (bilgiden korkmayan), komplekssiz (çanta taşıtma ihtirasıyla yanıp tutuşmayan) insanları ve henüz yolun başındaki idealist genç akademisyenleri bir araya toplasak en fazla birkaç üniversite kurabiliriz. Oysa şimdi iki yüz küsur var bunlardan. Bunca KHK temizliğinin ardından orada kaç doğru dürüst insan kaldı? Zorlasak kısa sürede hepsinin isimlerini ezberleyebiliriz herhalde.
DÖRT YÜKSEK YARGIÇ İZAH ETTİ: BİZDE ÜNİVERSİTE NİYE OLMAZ
Anayasa Mahkemesi, Barış Akademisyenleri’nin bildiri hazırlayıp imzalama ve açıklama faaliyetini fikir ve ifade özgürlüğü kapsamında saydı, işlerinden atılıp yargılanan akademisyenlere “hak ihlali” yapıldığına karar verdi; ayrıntısıyla biliyorsunuz, tekrarlamayayım. Bu karar sekize sekizlik oylama sonucu üzerine, eşitlik halinde başkanın oyunun iki sayılması kuralı sayesinde çıkabildi.
Akademisyenlerin öyle bir bildiri yazıp imzalamaya hakkı yoktu, yargılanmaları da mahkûm edilmeleri de doğrudur, iyidir, haklıdır, diyen sekiz üyeden dördü, bu tavırlarının dayanaklarını izah etme gereği bile duymadılar. Belli ki vazifelerini yapmış, izahatı fuzulî bulmuşlardı. Rejimin ruhunu kavramış sayalım onları.
“Hak ihlali falan yoktur” diyen üyelerin öbür dördü, muhtemelen Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuksuzluk tarihinde şimdiden yerini alan bir açıklama kaleme aldılar, tutumlarına ışık tutan. Bu metin, hem Türkiye’de devlet ile geri kalan toplumsal kurumlar ve örgütlenmeler, özel olarak da akademi, yüksek öğretim mekanizması arasındaki ast-üst ilişkisini kesin hükme bağlıyor hem de şu “akademi” dediğimiz şeyin mahiyeti, şahsiyeti ve haysiyeti hakkında her türlü şüpheyi dağıtıyor. Metnin yargı mekanizması ve Türkiye’de adalete dair ortalığa döküp saçtıklarını ise ilave armağan bile sayamıyoruz, çünkü son birkaç yılın mahkemeleri hepimizi bu konuda yeterince aydınlattı. Kararttı da diyebiliriz elbette.
Bu metni bu gazetede Ali Duran Topuz yeterince didikledi. Ben buraya kadar söylediklerimi desteklemek maksadıyla kısaca ve kabaca ele alacağım.
Şöyle demiş hazretler: “Anayasa’nın ‘Başlangıç’ında da, Türk Devleti’nin bölünmez bütünlüğü (Devleti ve ülkesiyle bölünmez bütünlük) ilkesi özellikle vurgulanmış (…), Yükseköğretim Kurumlarını düzenleyen 130. maddesinde de (4. paragraf) ‘… Üniversiteler ile öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilirler. Ancak bu yetki, Devletin varlığı ve bağımsızlığı ve milletin ve ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği aleyhinde faaliyette bulunma serbestliği vermez.’ hükmü yer almıştır. Anılan bu Anayasal düzenlemeler öğretim üyeleri yönünden ‘Devlete Sadakat’ borcu yükleyen en üst hukuk normlarıdır.”
Yani: Bizim en üst hukuk normlarımız, “devlete sadakat” hükmüne tâbi bir dizi mecburiyettir. Bilimsel araştırma buyruğa tâbidir. “Devlete sadakat” koşulunu yerine getirmeyen bilimsel çalışma yapılamaz. Ufku sınırsız, özgür araştırmacı ve bilim insanı yetiştirmek gibi bir amacımız yoktur. Bu, yüksek öğretim dediğimiz müessesenin tüzüğünde, hemen “başlangıç”ta yer alan ilkedir, aksine davranılamaz. Kısaca, bizde üniversite yoktur.
Devam edelim: “Öğretim üyeleri için ‘Milletin ve ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği’ aleyhinde ‘bilimsel araştırma ve yayında’ bulunma yasağı öngören Anayasa düzenlemesinin, aynı konuda ‘ifade hürriyeti’ serbestliği tanıdığı söylenemeyeceğinden; Anayasa’nın 26. maddesinin herkese tanıdığı düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin, Anayasa’nın 130. maddesinde belirtilen konuda öğretim üyeleri yönünden, 26/2. madde dışında ayrıca sınırlandırılmış olduğu anlaşılmaktadır.”
Anlaşılmakta imiş! Burada anlaşılan tek şey var: Öğretim üyesi, “devlet”çe -yani verili bir anda devlet organizasyonuna hakim güçler ve ideolojinin icaplarına uygun olarak-, verilmiş vazifeyi yürütmek, verilmiş buyruğu yerine getirmekle yükümlü, “devlete borçlu” bir görevlidir. Bu kapsamda, bir TSK subayından, bir MİT görevlisinden farksızdır. Yine: bağımsız bilimsel çalışma beklentimiz yoktur, bizde üniversite yoktur.
Bir cümle daha: “Devlete sadakat ilkesiyle bağdaşmayacak sıfat ve isnatların ise esasen ifade hürriyeti ile karşılanması mümkün değildir.”
Açıklama gerekir mi? Sadece şunu eklemem yeterli olacaktır sanırım: Bizde sadece üniversite değil, ifade hürriyeti de yoktur. Fikir ve ifadeden biz, devlete sadakat umdesine en ufak zarar vermeyecek şeyleri anlarız. Ötesi yasaktır. Yani: Bizde üniversite yoktur. Daha önce söylemiş miydim?
Daha fazla okumayalım, bundan sonrasında “devlete olan sadakat borçlarının ihlal edildiği durumlar”dan bir defa daha bahsedildiğini hatırlatayım, yetsin.
Sorum şudur: Açık fikirli, alanında bilgili, dünyayı, gelişmeleri takip eden, öğrencilerini yetiştirme konusunda samimi derdi ve gayreti olan, becerikli, dürüst birtakım öğretim üyelerinin, kimseye sadakat borcu filan dinlemeden, uğraş didin oluşturabildikleri sınırlı alanlar dışında Türkiye’de üniversite adı altında faaliyet gösteren kurumlar, tam da şu anti-hukukçu dört AYM üyesinin gerekçe metninde dile getirilen esasa göre iş görmüyorlar mı? İçlerine almaya, yetkili konumlara yükseltmeye can attıkları insan tipleri, ortalama olarak, tam da şu tarif edilen sadakat borcu bilmemnesinden geçinerek mevki-makam edinen, öğrencilerine zırnık yararı dokunmayan, doğuştan hizmetkâr “küçük insan” karakterleri değil midir?
Şu dört AYM üyesinin böyle bir metni herkese sunmaları iyi oldu. Türkiye’de akademinin varoluş şartları ve amacının teorik dayanaklarına süper katkı yapmış oldular. Kendilerine teşekkür borçluyuz. Mış gibi yapmalardan toplumları kurtaran her adım alkışlanmalı.
Barış Akademisyenleri’ne içten tebriklerimi, yürekten selamlarımı gönderiyorum.
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024