Ümit KIVANÇ
Salgın-karantina sonrasında nasıl bir dünyada yaşayacağımız üzerine filozofundan siyasetçisine, teorisyeninden gazetecisine pek çok insan kafa yoruyor. Tesbitler benzeşiyor, öngörüler taban tabana zıt yönlere uzanabiliyor. Yakın geleceğimize dair düşünürken, dağınık, pusulayı şaşırmış, her şeyden önce kendine güvensiz insanlar görünümündeyiz.
Galiba bunun iki temel sebebi var. Birbirleriyle yakından ilintili. Hattâ biri ötekinin de sebebi olacak kadar yakından; içten. Yarınımız hakkında özgüvenli ve sağlam bir bakış açısıyla öngörüler geliştiremeyişimizin ilk sebebi, bugün -ve yakın geçmiş- hakkında doğru dürüst düşünmemiş oluşumuz. Oysa çok önemli gelişmeler oldu, hayatımızı şekillendiren ve şekillendirecek olan. İkinci sebepse, bütünlüklü siyasî-toplumsal düşünce sistemi, tutarlı bakış açısıyla, hep birlikte geleceğimizi kurabileceğimize dair inancın yok oluşu. Ki, bugüne ve yakın geçmişe doğru dürüst eğilmeyişimiz de muhtemelen bunun sonucu. Başımıza neler geldiğini ve gelmekte, getirilmekte olduğunu merak etmiyoruz, çünkü etsek de işe yaramayacağını varsaydığımız görece bilinçli anlarımız dışında, bu merakı kaybetmiş gibiyiz. Toplum halinde yaşadığımız duygusuyla birarada varolmaya yazgılı böyle bir merak, herkesi yalnız kendinden sorumlu olduğuna inandıran günümüz ideolojisi tarafından kağıt çöpüne atıldı.
Niye cam-şişe çöpüne değil? Bilmem. Fark etmez. O da olurdu. Kararla eylem arasında mantık bağı mı olmalı? Post-modern zamanlardayız…
Büyük anlatılar - cin fikirler
İnsanlığın “büyük anlatı”lara güvenini kaybetmesi ya da tersten söylersek, bütünlüklü büyük sistemler öneren “büyük anlatı”ların insanları ikna kabiliyetini yitirmesi, post-modern ortamın havailiği içerisinde, sevinçle karşılandı: Artık otoriter-totaliter rejim projeleri insanlık idealleri olarak sunulamayacaktı. “Tarihin sonu” ilan edildi. Ve Sovyetler Birliği’nin yıkılışıyla bu saçmalık mümkün en sağlam kanıtına kavuşmuş sayıldı. Oysa böylece başlayan düşünsel-siyasî rehavetin gerçekte insanların pek azı için sahici rahatlık anlamına geleceği zamanla ortaya çıktı. İnsanlar arasında eşitsizliğin yıldırım hızıyla arttığı bir dönemde, kapitalizmin temel direği orta sınıfın bireylerine, gerçek olmasa bile, “oh ne güzel, gönlümüzce yaşayabiliyoruz” duygusu aşılayabilmesi, herhangi bir ideolojinin tarih boyunca elde ettiği en büyük başarılardan biri olarak, 20. yüzyıl sonu-21. yüzyıl başı kapitalizminin tarihine yazıldı. Tâbiri istediğimiz kadar esnetelim, gönlünce yaşayabilen, insanlığın beşte biri bile değilken, muazzam bir tüketim ve eğlence çılgınlığı gezegen talanıyla elele koşar ve aynı esnada acımasızca sömürü ve eşitsizlik düzeni dünya nüfusunun büyük kısmını kasıp kavururken, insanlık durumu üzerine düşünenlerin pek azı, eşitlik ve adalet ideallerine ulaşma konusunda kafa yorar oldu. Bunu yapanların da pek azı, siyasî sonuç ve faaliyete, eyleme yönelik bakış açısı doğurmadıkça anlam taşımayan, sivri ve spektaküler “cin fikir”leri etrafa saçmanın ötesine geçebildiler.
Bildik sosyalizmin seçenek olmaktan çıkışı
Toplumsal yaşam tercihi olarak elbette kapitalizmin en ciddî alternatifi olan sosyalizmin dünya çapındaki itibar kaybının meşru sebepleri var. En son Kızıl Khmer’ler deneyiyle birlikte, aklı başında ve vicdan sahibi herkes için seçilebilir alternatif olmaktan çıkan bir tür sosyalizmin, gelmiş geçmiş en sağlam insanlık yorumu ve toplumsal önerinin bağrında nasıl filizlendiğini izah etmekte yetersiz, çevreye verilen zararı giderme konusunda isteksiz davranan yerleşik sosyalist-komünist partiler ve hareketler, yavaş yavaş silindi gitti. Böylece meydan, Sovyet ve Çin bürokratlarından çok daha acımasız, vicdansız, üstelik daha becerikli kötü adamlara kaldı. Britanya işçi sınıfını Margaret Thatcher, Türkiye’deki işçi hareketini 12 Eylül’ün ezdiği yıllarda genel olarak sol, özel olarak sosyalist hareketler bugünkü cılız hallerinde değillerdi. Ancak baskı ve ardından gelen eziyet yoksul ve yoksunları sola ve sosyalizme yöneltmedi. Ardından da, milliyetçiliğin, dinci hareketlerin yükselişi geldi, doğabilecek yeni alternatif enerjiyi emdi.
Sol bütün bunları emperyalizmin oyunlarıyla, burjuvazinin dümenleriyle, devletlerin baskılarıyla açıklayıp kendi sorumluluğundan sıyrılmaya çalıştı. Kendisini toplumla irtibat halinde tutan bağları da sıyrıldığı kılıflar birlikte yerde bıraktı. Gündelik siyasete etki etmeyi, topluma seslenmeyi kendisi için aslî sorumluluk olmaktan çıkardı. Sosyalist hareketler, yaşanan muazzam altüst oluşa dair doyurucu açıklamalar getirmek, “somut şartların somut tahlili” konusunda uğraşmak ve kapsayıcı, ikna edici, sağlam ve ahlâken güçlü siyaset önerileri geliştirmek yerine, kendilerini bütünüyle tecrit eden, bambaşka -olmayacak- bir söylem benimsedi: Biz hep doğruyduk, şimdi de haklıyız, halklar bizi anlamıyor. Böylece siyaset dışı kaldılar. Türkiye, 24 saat siyaset tartışan, varlığını, kimliğini siyasetle tanımlayan insanların, büyük bedelleri de göze alarak. topluca, bu anlamda apolitik bir kütle oluşturmaları açısından tipik örneklerden.
Bunlar, üzerine panel-konferans tertiplenecek genişlikte mevzular. Ancak şimdi konuşacaklarımız için böyle bir geri planın hatırlatılması elzemdi. Esas konu etmek istediklerime geçebilirim.
Safsatalar, uydurma analizler
Teknolojik gözetim-denetim distopyaları ve dayanışma ütopyaları arasında, çok geniş yelpazeye yayılmış gelecek tahmin ve öngörüleri ortalıkta bol bol dolaşırken en çok eksikliği çekilen, aslında bugüne dair sağlam tesbitler. Bu açıdan, Fransız filozof Jacques Rancière ile yayıncı-aktivist Eric Hazan’ın yaptığı söyleşiden oluşan ve Metis’in “Diyaloglar” dizisinden Murat Erşen'in çevirisiyle yayımlanan kitap, Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz?, içerdiği önemli tesbitler ve kaçınılmaz tartışmalar için sunduğu zeminlerle, pek değerli bir kaynak. Rancière, Hazan’ın sorularını 2016 Ağustos’u ile 2017 Şubat’ı arasında cevaplamış. Yani daha korona virüsü salgınına çok var. Ancak bugün yakın geleceğe dair düşünürken hesaba katılması gereken ne varsa neredeyse hepsi çoktan ortada.
Rancière, -bendeniz de dahil- solcuların hoşuna gitmeyecek birçok söz ediyor. Ancak bir yandan da görülüyor ki, muhalif, alternatif, kabaca “sol” fikriyat, hissiyat ve siyaseti saplandığı bataktan çıkarmaya uğraşıyor, çünkü eşitlik fikri karşısında “dehşet”e kapılan yerleşik sistemle mücadeleye niyeti olanlara sesleniyor. Rancière’in birçok tesbiti silkeleyici, uyandırıcı, zihin açıcı, sağlıklı tartışmalara yolaçıcı. Bu yüzden, kendisi incecik, içeriği yüklü bu kitapla biraz ilgilenelim.
Fransız filozof, durum tesbiti ve yakın geleceğin siyasetini tasarlamak için öncelikle bazı kabullerin terk edilmesi gerektiğini ileri sürüyor: “Tahakküm dünyasının kendi yıkımını ürettiği, ‘katı olan her şeyin buharlaştığı’ ve eski düzeni ayakta tutan kurum ve inançların ünlü ‘bencil hesapların buzlu suları’nda kendiliğinden eridiği yönündeki eski Marksist fikirleri artık bir kenara bırakmak gerekiyor.” Rastgele bir reddiye değil bu. Rancière, “Bu mantığa göre,” diye izah ediyor, neden bu kendiliğinden çöküş iddiasını terk etmek gerektiğini, “devletler, parlamentolar, dinler ve ideolojiler bizzat kapitalizmin gelişmesiyle ortadan kalkacaktı. Bugün bile ‘neoliberalizm’ hakkındaki hâkim söylem, neoliberalizmde ekonomik tahakkümün tüm inanç ve kurumların çözülmesiyle kendini çırılçıplak gösterdiği ânı görüyor. Oysa olgulara bakılırsa, hep daha fazla devletimiz -ve üst-devletimiz- ve hep daha fazla hükümetimiz var, temsilî sistem kendi doğal antidemokratik eğilimini izleyerek durmadan güçleniyor, ‘liberal’ kapitalizm sürekli yeni kural ve normlar dayatıyor, din bugün o bilinen kitlesel rolünü oynuyor. Gerici ideolojiler gibi milliyetçilik ve etnik ayrımcılık da son yirmi-otuz yılda çok güçlendi.”
Hemen bunların ardından ekliyor Rancière, şu anda bu yazıyı okuyanların haklı olarak kaşlarını kaldırışını ve “ama!?” diye itiraza girişmesini görür gibi: “Hâkim dünyanın halinin bir vakıa olduğunu ama düşüncemizin ona göre hizalanmak mecburiyetinde bulunmadığını, aksine ona karşı mücadele edenlerin enerjisinden beslendiğini gayet iyi anlıyorum.” Sonra, benim de bütün bunları aktarmama yolaçan asıl sebebi ortaya koyarak, şu sözleri ilave ediyor: “Yine de sözkonusu enerjilerin safsatalardan, mevcut hale ilişkin tümden uydurma analizlerden beslenmemesi lazım.”
Nedir bu “safsata”lar? Filozofa göre, meselâ, “kapitalist ve devletçi oligarşilerin kaydettiği hoyratça ilerlemeler”i, bunların “gitgide daha çıplak ve güçsüz olduklarının birer işareti” saymak, “demokrasinin uğradığı yenilgileri nihaî mücadeleye kapı aralayacak yanılsamaların yıkılışı olarak gör[mek]”, esas olarak, “tahakkümün tarihini çıplak gerçeklik karşısında yok olup gitmeye mahkûm bir görünüşler dünyasının tarihi olarak yorumla[mak], tarihsel evrimi kendi arzularının hizmetine sok[mak]”… İşte “bu mantığın dışına çıkmak gerekiyor”.
Sizi bilemem de, bana anlatılan bizim hikâyemizmiş gibi görünüyor.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları



































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024