Yıldıray OĞUR
Başlıktaki söz merhum Başbakan Adnan Menderes’e ait. Menderes’i Salı günlerinin böylesine kızdırmasının sebebi, o yıllarda da Meclis grup toplantılarının salı günleri yapılmasıydı.
‘Bir başbakan ve parti genel başkanını meclis grup toplantıları neden bu kadar kızdırmış olabilir ki’ diye düşünenler olabilir. Malum bizim bildiğimiz parti grup toplantılarında genel başkanlar kürsüye çıkıp konuşuyor, salondakiler her dediğini alkışlıyor, sonra da kürsüden iniyor ve toplantı bitiyor.
Ama o zamanlar böyle değildi. Meclis gruplarında Meclis İç Tüzüğü geçerliydi. Özellikle de Meclis’te çoğunluğu olan iktidar partilerinin meclis grupları bir nevi ön Meclis gibi çalışıyordu. Hükümet ve hükümet programları önce grupta tartışılıp güvenoyu alıyor, vekiller Meclis’teki gibi bakanlar için gensoru veriyor, sözlü-yazılı soru soruyor, bu yüzden de salı toplantılarında sık sık vekillerle bakanlar arasında sert tartışmalar yaşanıyordu.
Tabii bütün bu tartışmalar da ertesi günkü gazetelerde de çarşaf çarşaf haber oluyordu.
Bugünle kıyasla ileri demokrasi olarak görülebilecek bu ortam bir parti genel başkanı için ise her hafta yaşanan bir kriz demekti.
Öyle ki 1957 seçimlerinde alınan kötü sonucu Adnan Menderes Demokrat Parti Meclis Grubu’ndaki iç çekişmelere ve bunların gazetelerde yayınlanmasına bağlamıştı.
Seçimlerin ardından toplanan ilk DP grubunda sert bir konuşma yaparak şöyle demişti:
“Kahrolsun Salı Günü!. Yok çivisi yok, teneke işi. Kendi kendimizi perişan ettik bu grupta”
Neyse ki artık partiler, tribünleri doldurmuş izleyiciler dışında kendilerini parti gruplarında perişan etmiyorlar!
Ama salı günkü parti grup toplantılarının perişan edilen bir şey olduğu açık; diplomasi...
Tabii ki bir ülkenin dış politikası siyaset üstü değil. Dış politika da siyasi tercihlerle yapılıyor, o yüzden partilerin meclis gruplarında üzerinde açık bir tartışma yapılması demokrasinin gereği.
Mesele dış politikayı konuşma üslubu ile iç politikayı konuşma üslubu birbirine karışınca başlıyor. Bir de üstüne diğer ülkelerin liderlerine, rakip siyasi parti lideri muamelesi yapmaya başlayınca dış politikada telafisi imkansız hasarlar ortaya çıkıyor.
AK Parti Meclis grup toplantı salonunun duvarları yıllardır bunların şahidi...
Obama’dan Trump’a, Putin’den Macron’a Merkel’e, Barzani’den Irak Başbakanı’na, Netanyahu’ya, Esad’a, Sisi’ye kadar o salonun duvarlarında adı “eyy” diye başlayan hitaplarla yankılanmamış lider az...
Bazıları hak edilmiş, bazıları yürek soğutan “ey”lerdi bunlar. Ama bizim yüreğimizi soğuturken, başka ülkelerin yüreğini hoplattı ve sinirlerini bozdu. Ama daha kötüsü diplomatik ilişkilerin devam etmesine zarar veren, cevap verilmese de not edilen çıkışlar oldu bunlar.
Günün sonunda da Türkiye Akdeniz’de kendisine doğalgaz için ittifak yapacak ülke ararken, ancak Libya’nın bir kısmını kontrol eden Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni (UMH) bulabildi.
Türkiye-Libya’daki UMH ile anlaşma imzaladıktan sonra bugüne kadar dünya meselelerinde yan yana görmeye alışık olmadığmız İsrail, Yunanistan, Güney Kıbrıs ve İtalya Akdeniz doğalgazının Avrupa’ya taşınması konusunda bir anlaşma imzaladı. Libya konusunu görüşmek üzere de Kahire’de Fransa, Mısır, Yunanistan ve Güney Kıbrıs dışişleri bakanları bir araya geldi.
Tabii ki Türkiye’nin Kıbrıs ve kıta sahanlığı meseleleri yüzünden Yunanistan ve Güney Kıbrıs’la, kanlı darbe yüzünden Mısır’la, Gazze’deki katliamlar yüzünden İsrail’le, savaş yüzünden Suriye’yle, Türkiye’nin demokrasi karnesi ve diğer dış politikadaki fikir ayrılıkları yüzünden Avrupa Birliği ülkeleriyle, Cemal Kaşıkçı meselesi yüzünden Suudi Arabistan’la, bölgede izlediği genel politika yüzünden BAE ile ilişkilerinin kötüleşmesinin Türkiye açısından pek çok haklı, meşru hatta ahlaki sebebi sıralanabilir.
Ama hiçbir ülkenin yakın çevresindeki bu kadar çok ve birbirine benzemez ülkenin hepsiyle aynı anda kötü ilişkilere sahip olma lüksü yok.
Bu birbirine benzemez ülkelerin, Akdeniz’de ve Libya’da Türkiye’nin karşısında birbiriyle ittifak yapma motivasyonunda Türkiye’nin mevcut iktidarının bu ülkelerle liderler düzeyinde kişisel polemikler yaşamasının, polemiklerde sık sık tarih defterlerinin açılıp karşı taraftaki milli hislerin tahrik edilmesinin, böylece diplomasinin işleyebileceği kanalların tıkanmasının, kavgada en son söylenecek sözlerin Meclis’te parti grup toplantılarında kameralar önünde söylenmiş olmasının elbette payı var.
Dünkü AK Parti grup toplantısı da bu klasiklerin örneklerinden biriydi.
Cumhurbaşkanı’nın gündeminde iç politika polemikleri, Kanal İstanbul tartışmaları, başka partilerden AK Parti’ye katılan beş ilçe ve taşra belediye başkanıyla birlikte Suriye ve Libya meseleleri de vardı.
Cumhurbaşkanı Suriye için “Gerekirse rejimin ateşkesi bozma girişimlerini bizzat önlemekte kararlıyız”, Libya içinse “Ülkenin meşru yönetimine ve Libya'daki kardeşlerimize saldırılarını sürdürmesi halinde, darbeci Hafter'e hak ettiği dersi vermekten de asla geri durmayacağız” dedi. Türkiye’nin Libya’daki tarihsel haklarını hatırlattı, oradaki Barbarosların, Turgut Reislerin torunlarını, Köroğlu (Kuloğlu) Türklerini korumaktan bahsetti.
Özellikle Hafter’e yönelik açıklaması dünya medyasında da son dakika haberi olarak yer aldı.
Daha dün Türkiye, Moskova’da Putin’in girişimiyle Hafter ve Serrac’ı el sıkıştırmak için masadaydı. Ondan kısa bir süre önce de yine Rusya ile birlikte taraflara riayet ettikleri bir ateşkes çağrısı yapılmıştı. Hafter anlaşmayı kabul etmeyerek Moskova’dan ayrıldı ama sonuç itibarıyla onun bir çete ya da terörist lider değil meşru muhatap olduğunu da Türkiye kabul etmiş oldu. Ama ondan bir gün sonra aynı kişi için “hak ettiği dersi vermekten geri durmayacağız” denmiş oldu.
Halbuki anlaşmanın ev sahipliği yapan Rusya, toplantının başarısızlıkla sonuçlanması hakkında Dışişleri Bakanı’nın bir kaç cümlelik itidalli cümlesi dışında hiçbir şey söylemedi.
Yine Libya’da sahadaki güçlerden birini destekleyen ülkelerden Fransa Cumhurbaşkanı Macron, İtalya Başbakanı Conte veya Yunanistan Başbakanı Miçotakis parti toplantılarında, kamuoyu önünde Libya ile ilgili böyle konuşmalar yapmadılar, konuyu iç politika malzemesine çevirmediler mesela İtalya Başbakanı Akdeniz’in bir zamanlar Roma’nın Mare Nostrum’u (Bizim Deniz) olduğu hatırlatmadı.
Hatta istediklerini konuşmakta özgür olan Mısır’ın darbeci lideri, Suudi, BAE Kralları bile kamuoyu önünde çıkıp Libya’daki tarihsel, ırksal haklarından bahsetmedi.
Yine dünkü grup toplantısında Cumhurbaşkanı İdlip’te yaşanan katliamlar için de “Gerekirse rejimin ateşkesi bozma girişimlerini bizzat önlemekte kararlıyız” dedi.
İdlip’te yaşanan insani trajedi için söyledikleri çok doğruydu, çok haklıydı.
Ama muhaliflerin ve onlarla birlikte hareket eden insanların İdlip’te toplanmasının sebebi Türkiye-Rusya- İran arasında varılan uzlaşmalar.
En son Barış Pınarı Harekatı sonrası Rusya ile Soçi’de varılan mutabakata göre Türkiye, Rusya’ya İdlip’in anlaşılan bölgelerinden ‘teröristleri” çıkarma” sözü verdi. Türkiye bu sözünü yerine getirene kadar da, Rusya ve Suriye, İdlip’te tespit ettikleri bölgelerden çıkmayan herkesi “terörist” vurma hakkını kendilerinde görüyor.
Türkiye bir taraftan Rusya ve Putin’le çok yakın ilişkiler içindeyken, bir taraftan da İdlip’te yaşanan ve Rusya’nın başrolde olduğu katliamları eleştiriyor. Bu ikisi arasındaki çelişki ülkenin sözünün gücünü zayıflatıyor.
Daha dün yalanlanmayan haberlere göre MİT müsteşarı Hakan Fidan ile Suriye Muhaberatı’nın başındaki Ali Memlük Moskova’da görüştüler. O görüşmeden bir gün sonra, bir parti toplantısında, kameralar önünde Suriye’de rejime yönelik askeri müdahaleden bahsetmek yine dış politikanın iç politikaya malzeme yapıldığı bir meclis grup toplantısı klasiğinden öteye bir anlam taşımıyor.
Türkiye’nin son 10 yıllık tecrübesi, parti meclis grubu toplantılarında dış politika konuşmanın, hele de iç politika üslubunda yabancı liderlerle polemik yaparak dış politika konuşmanın ülkeye ağır maliyetleri olduğunu gösterdi.
Herhalde Türkiye’nin dış politikasını diplomatik sınırlar içinde götürmeye çalışan diplomatlar da Menderes gibi hissediyordur;
“Kahrolsun salı günleri!”
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları



































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.12.2025
23.12.2025
17.12.2025
15.12.2025
10.12.2025
9.12.2025
6.12.2025
3.12.2025
1.12.2025
24.11.2025