Ayhan ONGUN

Barışın umuduna bile tahammül edemiyorlar
6.02.2016
1943

 Bir ateş çemberine dönen bölgemizde ne zaman barışa yönelik girişimler, çabalar ve sonuçta barış ihtimali doğsa, anında bir yerlerden düğmeye basılıyor.

Şu günlerde ülkemizde en önemli sorun, yükselen terör tehlikesi.

Aynı anda tüm dünyayı tehdit eder duruma gelen terör belasına karşı, başta BM olmak üzere uluslar arası kuruluşların ayak sürümesi bir yana, güçlü AB ülkelerinin samimiyetsiz tavırları ve içerde muhalefetin çözüm sürecine AK parti karşıtlığı üzerinden yaptığı muhalefet, barış umutlarını bir başka bahara erteliyor.

Dış güçlerin yaptıkları, daha doğrusu yapmadıklarına ilişkin söyleyecek fazla sözümüz yok ama ülkemiz iç dinamiklerinin barışa dair duruşlarına, bu coğrafyada yaşayan, ülkesine ve insanlarına karşı kendisini sorumlu hisseden bir birey olarak eleştiri hakkımızın olduğunu düşünüyorum.

Kısaca çözüm süreci adını verdiğimiz projenin içerisinde yer alan terörün sonlandırılması, silahların bırakılması, eşit yurttaşlık temelinde insanı ve emeği esas alan yeni bir anayasanın yapılması sürecini bölge barışından ayrı düşünmek de mümkün değil.

Son yıllarda ülkemize kabul edilen 3 milyona yakın sığınmacı, düzensiz göçmen ve mülteci statüsü kazanmış insanın sorumluluğunu da üstlenmiş bir ülkede, kuşkusuz evrensel insan haklarının anayasal güvenceye alınması çok önemlidir.

Ancak yeni ve sivil bir anayasanın yapılması talebini bile siyaset malzemesi yapmaya çalışanların, açıkça olmasa da mahcup tavırlar ve anlamsız gerekçelerle süreci baltalamaya çalışanların ve hatta arsızca 12 Eylül faşist anayasasını dolaylı olarak savunanların varlığı, barışın önündeki en büyük engeldir.

Yeni bir anayasa yapmadan çözüm sürecinin başarılı olamayacağı, barış umudunun yeşermeyeceği gerçeğinden hareketle, şu soruyu sormak gerekmez mi?

Tüm önyargıları, insani ve vicdani kaygıları bir yana koyup iktidarı ve muhalefetiyle topyekun bir barış seferberliğine ihtiyacımız olduğu şu günlerde hala kin ve nefret içeren söylemlerde ısrar eden siyasetçilere daha ne kadar tahammül edeceğiz.

Kaldı ki en başta iktidar partisinin iki güç odağının, yani Erdoğan ve Davutoğlu’nun çözüm sürecine yönelik ortak bir tavır geliştirmeleri gerekmez mi?

Başbakan ve yürütmenin başı olarak Davutoğlu, çözüm sürecine ilişkin “koşulların oluşması halinde müzakerelere devam edilebileceği, görüşmelerin yapılabileceğini “söylerken Cumhurbaşkanı Erdoğan” son silah susana dek mücadele bitmeyecek” tavrını ısrarla ve inatla sürdürüyor.

İktidar partisindeki bu çelişkiler bir yana, muhalefetin de net ve çözüme yönelik bir politikasının olduğunu söylemek mümkün değil.

MHP nin terörle mücadele konusundaki silahlı çözüme destek vermesinin yadırganacak bir yanı yok. Ancak CHP içerisindeki kimi çevrelerin de bu sert ve kutuplaştırıcı, barış karşıtı politikalara sıcak bakıyor olması daha büyük bir çelişki değil midir?

Kendi öz gücü ve örgütsel çabalarıyla iktidar olmak yerine uzun zamandır tüm umudunu AK Parti içerisinde oluşacak bir çatlağa, bölünmeye bağlamış olanların, Davutoğlu çizgisi yerine Erdoğan’ın savaştan yana politikalarını benimsemiş görünüyor olması, ne yaman bir çelişkidir?

Başkanlık sistemi konusundaki dayatmasıyla yeni bir anayasanın önünü kesen Erdoğan’a karşı, her türlü müzakereye açık yeni bir anayasa uzlaşma komisyonu önerisine daha yakın görünen Davutoğlu’nun yanında olması gereken muhaliflerin artık Erdoğan karşıtlığındaki samimiyetleri de sorgulanır hale geldi.

Görünen o ki, Davutoğlu ve Erdoğan yeni anayasa ve başkanlık sistemi konusundaki fikir ayrılıklarını bir süreliğine rafa kaldırıp, yeni anayasa için düğmeye basacaklar.

Parti içerisinden ya da akademisyenlerden oluşacak bir komisyon son şeklini verdikleri yeni anayasanın yazımına başlayacaklar. Her durumda da AK partinin taslağı olacak bu anayasa önerisi de bir biçimde meclisten geçirilecek.

Henüz daha zaman varken muhalefet partilerinin bu sürece müdahil olmaları ve bu ülkeyi darbe anayasası ayıbından kurtarmaları hem toplumsal bir gereklilik, hem de siyaseten zorunlu bir görevdir.

Aksi halde meclisten geçirilecek ya da referandumla kabul edilecek bu yeni anayasadan şikayet etme, eleştirme hakkınız olmayacaktır

Geçmişte yaşadığımız” bu meclisin anayasa yapma yetkisi yoktur” deyip, aynı zamanda partisi adına Anayasa Uzlaşma Komisyonunda görev alan bir anayasa profesörünün gülünç durumuna düşersiniz..

Dünyada demokrasi güçlerinin” ihtimam toplumu” hayalinin peşinde gittikleri günlerde bizim hala Barışa dair ortak akıl oluşturamamış olmamızda Sivil toplumun da kendini sorgulaması gerekiyor sanırım.

Barışın olmadığı bir iklimde ne doğa, ne çevre, ne hayvan, ne insan hakları mücadelesinin başarıya ulaşması mümkün olamaz.

O zaman temel hak ve özgürlükler, demokrasi, adalet ve eşitlik taleplerimizin yerine gelmesi ve insanca bir yaşam için” amasız”” koşulsuz”, inadına  barış!..Hemen Şimdi!

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar