Berrin Sönmez
Bütün adaletsizlikleri hazırlayan bölüşüm adaletsizliği. Türkiye ise bölüşüm adaletsizliğini devlet felsefesi kılmış bir ülke. Devlet eliyle burjuva (sermayedar) yaratma politikasıyla kalkınma modelini sürdürdüğü için. İktidara gelen parti ve uygulanan hükümet sisteminin değiştirmediği yönetim anlayışı bu. Kimler, kimlerin zenginleşmesine karar verecek? Devlet, kime yürü ya kulum diyecek? Devlet kimin cebinden alıp, kimin cebine koyacak?
İkinci kattakilerle üçüncü kattakilerin kavgasına benziyor Türkiye siyaseti. Tüm eziyeti en alt kattakilerin çektiği bir tepişme hali. Amma gel gör ki seçim sonucunda da hem ikinci kat hem üçüncü kat dönüp hesabı alt kata soruyor, tek suçlu hep alt kat oluyor. Seçmeyi bilmiyor. Hangisinin yönetiminde daha iyi ezileceği, suyunu daha iyi hangisinin çıkaracağı kararını doğru dürüst veremiyor. Ve yıllar, yıllar geçiyor da adı değişmiyor. Yığınlar. Yığınlar dedi mi bir köşeci ya da siyasetçi entelin dik âlâsı sanıyor kendisini. Oysa sadece ucuz “aydınlık” taslama meraklısı. Ukalalığın ta kendisi… Geniş hak kesimlerini, oy çoğunluğunu oluşturan seçmen kitlesini yığınlar olarak isimlendirmekten vazgeçemeyenlerin seçim kazanması, eşyanın tabiatına aykırı. Kendisini çöp yığını gibi görenlere kim niye oy versin ki?
Uyarınca da ucuz halkçılık, halk yardakçılığı yapmakla suçlanıyor insanlar. Neyse, alt kattakiler zamanla içlerinden bir kısmına omuz verip ikinci kata taşımayı da başarıyorlar. Ama mesele işte tam burada başlıyor. İkinci kata yani alt orta sınıfa terfi edenler, burjuvazi yolunda bir parça mesafe kaydedenler, hemen geride kalanlara blok koyuyor ilk iş olarak. Merdiveni çekiyorlar. Yeni gelenler olmasın ki iyice yerleşebilsinler, alt orta sınıfa. Ama taban desteği olmadan, alt kat onları sırtlamayı sürdürmeden yerlerinde kalamayacaklarını da bildiklerinden, üst katla aradaki çatışma devam etmeli. Çekişmede -ki tepişme demeyi seviyorum aslında- alt kattakilerin gönlüne nüfuz edecek söylemle kuruyorlar, sözde çatışmayı. Çatışma sözde ve sözle gerçekten. Bir nevi kayıkçı kavgası… Çevredekileri/izleyenleri ki konumuz itibarıyla alt sınıfları cezbedecek kelimeleri en iyi kullananlar doğallıkla oradan yeni çıkmış olanlar. Hatıraları hâlâ taze olduğundan, çileleri, beklentileri umutları daha doğru ifade ederek oy devşirebiliyorlar.
1946’dan bu yana Türkiye siyasetinde sağ partilerin iktidar yarışında ön almasını sağlayan temel dinamik, halkı tanıma ve anlama becerisi yani. Beceri demek yanlış tabi bir süre daha etkisini gösteren tanışıklık hali diyebiliriz buna. Bir süre işte belki birkaç kuşak belki birkaç on yıl… Vakta ki alttan gelen itki yeni bir siyasi söylemi ikinci kata taşısın o zaman üçüncü katın çehresi değişiyor. Üst orta sınıf yeniden şekilleniyor. Eski demokratların çocukları ve torunları bugün eski halkçıların çocukları ve torunlarıyla nasıl aynı sınıfı oluşturabiliyorsa muhtemelen bugünkü AKP’lilerin çocukları ve torunları da yarın aynı kabullenişe mazhar olabilecek. 60’larda 70’lerde “çoban sülü” olan Süleyman Demirel’in 90’larda “baba”ya dönüşmesinin “var mı başka izahı?”
Üst orta ve alt orta sınıfların iktidar olma arzuları da aynı sebebe dayanıyor. Rantın nasıl bölüştürüleceğine karar verme gücüne sahip olmaktan öte değil bu beklenti. Bazen vatan-millet bazen çağdaşlık-aydınlanmacılık soslu olsa da arzu edilen şey sadece rantı kendi çevresine aktarabilmek için suyun başını tutmaktan ibaret. Göksel Aymaz hatırlatmıştı yakın geçmişteki bu beklentiyi: “Yaşı müsait olanlar hatırlayacaktır… 2001’de yaşanan büyük ekonomik krizin ardından, eğitimli orta sınıfın, önce Serdar Turgut tarafından dile getirilen, sonrasında epeyce destek bulan bir “teknokratlar gelsin” önerisi olmuştu. Serdar Turgut’un önerisine göre, halk doğru kişileri seçemediği için seçimler kaldırılmalı, atanmış bir “teknokratlar hükümeti” kurulmalıydı. Kendisini de bir üyesi olarak gördüğü “orta sınıf”ın mağduriyetinden söz ediyor ve onlar adına konuşuyordu Serdar Bey.” Sanırım yeni sistemle Serdar Bey’e gözaydınlığı dilemek gerek. Sistemin Erdoğan ve AKP tarafından kurulmasını istemiyor tam tersine Erdoğan ve AKP gibilere karşı kurulmasını istiyordu kuşkusuz ama istediği sistem tam olarak 24 Haziran’la başlayan yönetim şekliydi. AKP’nin de üst orta sınıfa terfi hamlesi aynı zamanda. Öyle ya! Vaktiyle üst orta sınıfın, alt orta sınıfı baskılamak için kullandığı vesayet kurumlarını tek eline aldığına göre… Teknokratlar hükümeti kurulacak. Bürokrasiye ateş püskürülerek hazırlanan yönetim şemasında siyasetin etkisi bürokrasinin hayli gerisinde kalacak. Bütçe denetimi bile zayıflatılmış parlamentonun, yasama yetkisinin kuvvetlendirildiği aldatmacasıyla seçmen uyutulup, sınırsız cumhurbaşkanlığı kararnamesi yetkisiyle milletin temsilcileri, deyim yerindeyse “mebusculuk” oyunuyla avutulacak.
Halkı avutacak oyunlarsa devlet aklının sınırlı hayal gücüyle pek yenilenmeden sadece aktörlerin değişmesiyle kolaylıkla tekrar tekrar sahnelebiliyor nasılsa. Dün Nuh Mete Yüksel vardı herkes inanırdı, üniversitedeki başörtülü öğrencilerin devleti yıkacağını söylemesine. Bugün de Süleyman Soylu var, parlamentoda Kürt siyasetçilerin yer almasıyla devletin bölüneceğine herkesi inandıran. Dün DGM vardı bugün OHAL. Yaşanan çözüm süreciyle PKK, korkutuculuğunu biraz kaybedince FETÖ eklendi yanına. Yetmezmiş gibi görülmüş olmalı ki Sedat Peker, o da zayıf kalınca Alaatin Çakıcı ekleniyor şimdi. Karar yazarlarına ölüm emri vererek rolünü ifa ediyor. Böyle çatışma süreçleriyle alt sınıflar oyalanırken de yavaş yavaş maksat hasıl olacak tabii ki.
Gerçekse yalın. İnanılmaz yalın. Yeryüzünde iki sınıf var. Din, dil, ırk, zaman, mekan fark etmeksizin bu iki sınıfın çatışması hakim. Kuran kıssalarında çok örneği var bu iki sınıfın. Kanaatimce Marx’ın temel yanılgısı da bu iki sınıfı isimlendirirken çatışmaya dar çerçeveden bakması. Tarihin yaşadığı kesitinden, Endüstri Devrimi’nden bakarak isimlendirmesi temel yanılgısı. Yer yüzünün iki karşıtlığı ise sadece yönetenler ve yönetilenler. İnsanlığın en önemli karşıtlığı.
Yönetenlerin tabiatı yetki aşımına meyyal hep ve daima daha fazla güç istiyorlar, ne pahasına olursa olsun gücün her biçimini ele geçirmek temel dertleri. Yönetilenlerse bu ayrı bir sınıf olma bilincini hatırlayabildikleri ve itiraz yükseltebildikleri zamanlar kısa süreliğine de olsa insan onurunu yüceltmeyi başarıyorlar. Kuran’daki peygamberlerin hepsinin hükmedenler karşısında yer alması boşuna değil yani. Kendi toplumlarını yönlendirmeyi başardıklarında ise topluma insanca yaşamayı mümkün kılan yönetim modelinin temel ilkelerini sunmuşlar. Hz Muhammed son örnekle kapsamlı fikir geliştirme imkanı sundu bize bu konuda. Yeter ki yönetilen sınıfında olduğumuz bilincini kaybetmeyelim. Ve şu öğüt yolumuzu çizsin:
Ey iman edenler! Kendiniz, anne babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahitler olarak adaleti ayakta tutun (Nur/135).
Bütün adaletsizlikleri hazırlayan bölüşüm adaletsizliği. Türkiye ise bölüşüm adaletsizliğini devlet felsefesi kılmış bir ülke. Devlet eliyle burjuva (sermayedar) yaratma politikasıyla kalkınma modelini sürdürdüğü için. İktidara gelen parti ve uygulanan hükümet sisteminin değiştirmediği yönetim anlayışı bu. Kimler, kimlerin zenginleşmesine karar verecek? Devlet, kime yürü ya kulum diyecek? Devlet kimin cebinden alıp, kimin cebine koyacak? Kimin emeği sömürülecek, kim yattığı yerden servetini katlayacak? Tabii bu kim, kimler pek öyle belirsiz kesimleri anlatmıyor. Karar ve aktarım orta sınıflar arasında görünürde kavgalı, perde gerisinde anlaşmalı sürüyor. Rant ekonomisi değişmediği, üretim ekonomisi gelişmediği, iktidar ülke rantını dağıtma aracı olmaktan çıkmadığı sürece tekrarlanacak döngü.
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları









































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
22.11.2025
3.11.2025
19.10.2025
12.10.2025
4.10.2025
21.09.2025
23.08.2025
17.08.2025
10.08.2025
10.08.2025