Erol KATIRCIOĞLU
Belirli ilişkiler içinde bir arada olan aktörler arasında bazen uyumsuzluklar çıkar. Birinin istediğini diğeri istemez, birinin sevdiğini diğeri sevmez vs. Eğer yapılacak iş birlikte yapılacaksa bu durumda ilişki kilitlenir. Kimse adım atamaz hale gelir. Ya da biri atarsa diğeri, diğeri de atarsa birlikte zarar görürler. Bu durum bir sektörde firmalar arasındaki ilişkilerde olduğu kadar, siyasi partiler arasında ya da ülkeler arasında da görülebilir. Bu gibi durumlarda zararı azaltmanın yolu aktörler arasında konuşmayı, tartışmayı açık tutarak kilitlenmiş ilişkiyi yeniden açmak ve ilişkilerin yeni bir dengeye doğru evrilmesini sağlamak. “Siyaset yapmak” dediğimiz eylem de budur aslında.
Bunları giriş cümleleri olarak yazmamın nedeni anlaşılabileceği gibi, gündemin en önemli konusu olan “Kürt sorunu” etrafındaki gelişmeler. Seçimin hemen sonrası yükselen iyimser hava, önce YSK’nın Hatip Dicle kararı, sonra yemin sıkıntısı ve arkasından Silvan’da öldürülen 13 askerle bozuldu. Sonrasında neredeyse her gün kayıplarla devam eden ilişkiler iki gün önce Çukurca’da 12 askerin öldürülmesi ve arkasından Kandil ve civarına yönelik askeri operasyonlarla Kürt sorununda iklim tamamen değişti. Şimdi topyekun savaştan, Tamil gerillarından, cehennemden, vurmaktan, kırmaktan ve temizlemekten söz eden bir dil ortaya çıktı. Türk ve Kürtler arasında ilişki kilitlendi. Muhtemelen hep birlikte yıkıma neden olabilecek adımlar da sırada.
Hata kaldırmayan süreçler
O zaman siyasete ihtiyacımız olduğu açık değil mi? Konuşmaya, tartışmaya ve böylelikle farklı talepler arasında yeni dengeler bulmaya çalışmak değil mi yapmamız gereken? Sanıldığının aksine şiddeti şiddetle sona erdirmek, sakıncalı gibi görünse de daha ileri bir demokrasiyi ortaya koymaktan daha etkili değildir. Aksine asıl etkili olan, şiddete neden olan farklılıkları konuşup tartışacağımız, yani siyaset yapacağımız bir atmosferdir. Kürt siyasetiyle ilgili olarak “Kürtler hata yapma hakkına sahipler, asıl Türkler bu sorunu çözmede sorumlu olan taraftır” diyenlerdenim. Bu düşüncemin temeli ise Kürt sorununda haklar çerçevesinde ‘asimetrik’ bir durumun olması. (Tıpkı başörtüsü konusunda “dindar” insanlarla vesayet rejimi arasındaki “asimetrik” durum gibi). Bir başka deyişle devleti yönetenler ‘Türkler’ (ya da Kürt olmayanlar) olduğuna göre sorunun asıl sorumlularının da onlar olduğunu ve çözme yükümlülüğünün de onlarda olduğunu söylemek istiyorum. Ama iş silaha ve şiddete gelince alınması gereken pozisyonun “simetrik” olması gerektiği açık. Açık çünkü mağdurun iktidar karşısındaki mağduriyeti en azından artık günümüzde şiddeti meşrulaştırabilecek bir gerekçe olamaz.
Bunun en açık kanıtı da günümüz dünyasında en sorunlu toplumsal yapılara sahip ülkelerde seçimlere katılım oranlarının yüksekliğidir. Günümüzün ulus devlet dünyasında azınlık olan, bu nedenle mağdur olan kesimler sorunlarının çözümü için sandığı keşfediyorlar ve seçimlere katılımı yükseltiyorlar. Türkiye dahil gelişmekte olan ülkelerin çoğunda seçimlere katılım oranlarının Batılı ülkelerdeki oranlardan hep daha yüksek olması da bu nedenle. Nitekim Türkiye’de “dindar” kesimler nasıl sandığı kullanarak başarılı oldularsa, bugün tüm Arap coğrafyasında görülen “daha fazla demokrasi” talebi de benzer bir ihtiyaç için gündemdedir.
Ulus devlet içindeki bu gelişmelerin iki sonucu var ve bunlar Kürt sorunuyla çok yakından ilgili. İlki, azınlıkların azınlık oluşundan dolayı kendi başlarına toplam durumu değiştiremeyeceklerine göre böyle bir dünyada siyaset yapmak iktidarlar karşısında kendi mağduriyetine benzer mağduriyetleri olanlarla birlikte bir ‘demokrasi siyaseti’ yapmayı gerektiriyor. Öcalan’ın da zaman zaman basına yansıyan görüşlerinden Kürt siyasi hareketinin “Türkiye siyaseti” yapması gerektiğine ait düşünceleri bu minvalde okunabilir. Nitekim Kürt siyasetinin son seçimlerde BDP dışındaki dindar Kürtleri, Süryanileri ve Türkiye solunu da kapsamaya çalışması böyle bir bakış açısının tezahürü olabilir. İkincisi, azınlıkların azınlık oluşundan dolayı kendi başlarına toplam durumu değiştiremeyecekleri gerçeği ile ulus devletin hala benimsediği bir mekanizma olarak “temsili demokrasi” mekanizması çelişmeye başlamıştır. Sorunların çözümünde diğer mağdurlarla siyaset yapma yönelişinde “temsili demokrasi”nin yararlı olmak yerine engelleyici işlev görmeye başlaması ‘doğrudan’ ve ‘daha katılımcı’ bir demokrasi talebini yükseltiyor.
Bugün Kürt siyasetinde ‘embriyo’ biçiminde görülen diğer mağdurlarla birlikte siyaset yapma (Blok siyaseti) ve bunun yanında doğrudan ve katılımcı bir demokrasi talebi (demokratik özerklik siyaseti) aslında Kürt siyasetinin henüz daha cesaretle üzerine gitmediği, gidemediği şiddet dışı siyaset yönelişleri olarak okunabilir. Dolayısıyla geldiğimiz noktada kilitlenmiş ilişkileri açmanın anahtarları yukarıda altını çizdiğimiz iki konu etrafında siyaset geliştirmeyi gerekli kılıyor. Tabii ki şu da söylenebilir. Azınlığın haklarını güvence altına alma mücadelesi ülkedeki demokrasinin niteliğine de bağlıdır. Eğer demokrasi otoriter bir nitelikteyse azınlık olanın içine kapanıp şiddet biriktirmesi kaçınılmaz olur. Yok eğer demokrasi liberal bir demokrasiyse, azınlık taleplerini yükseltmenin mümkün olduğu bir demokrasiyse azınlık siyasetinin de siyaseti daha demokratik bir siyaset olur. O nedenle de Kürt sorununu şiddetle çözmek yerine demokrasinin alanını genişletmek daha etkili bir yol olabilir. Yukarıda söylediklerimden bugün ortaya çıkmış şiddet alternatifinin karşısındaki alternatifin her iki kesim bakımından “demokrasi siyaseti” olması gerektiği ortada. Kürtler diğer hak talep eden mağdur kesimlerle birlikte daha fazla Türkiye siyaseti yaparak “doğrudan demokrasi” talebi etrafında bir siyasete, Hükümet de şiddet siyaseti yerine “daha ileri bir demokrasi” oluşturmak yönünde bir siyasete yönelmeli. Her iki yönelişin de bugünkü Türkiye ortamında “anayasa” meselesiyle yakından ilgili olduğu da ortada.
Şiddet ve siyaset denklemi
O zaman önümüzdeki günlerin şiddetin artacağı beklentisi içinde bir Türkiye oluşturmasını önlemek için, başta Hükümet olmak üzere Kürtlerin ve barıştan yana diğer mağdur kesimlerin her şey çok geç olmadan kendi siyasi pozisyonlarını yeniden düşünmeleri gerekiyor. Hükümetin, “misli gibi karşılık bulurlar” türünden şiddeti yükseltme potansiyeli taşıyan cümleler kurmaması ve tabii belki de her şeyden önemlisi Blok adına seçime girmiş milletvekillerinin bir an önce meclise gidip yemin edip “demokrasi siyasetinin” gereklerini yerine getirmek üzere siyaset yapmaya başlamaları gerekiyor.
Kürt sorunu olarak yaşadığımız sorun kadim bir sorun gibi dursa da aslında daha az şiddet içeren benzerlerinin bugün bütün dünyada yaşanmakta olduğunu söyleyebiliriz. Bugün göçmenlerin ve azınlıkların yarattığı Avrupa ulus devlet yapıları içindeki sıkıntılar da bizim başta Kürt meselemiz olmak üzere Alevi, Ermeni vs gibi meselelerimiz de benzer meseleler olarak görülebilir. O nedenle aslında tartıştığımız konu post-modern bir dünyada ulus devletler içinde farklılıklarla birlikte nasıl yaşanabileceği sorunudur. O nedenle de doğrudan “temsili demokrasi”nin değişmesine ilişkin talepleri ima eden bir tartışma konusudur. Eğer Türkiye’de bu tartışmalar şiddete bulanmasa ve siyaset yaparak kilitlenen ilişkileri kırma iradesi oluşturulsa yaratılacak demokrasinin diğer ülkeler için bile, bu kez gerçekten, örnek bir demokrasi olabilmesi mümkündür.
Bu hattın dışındaki yolları düşünmek bile ürkütücü.
Star Gazetesi/AÇIK GÖRÜŞ
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.09.2025
9.09.2025
3.09.2025
26.08.2025
12.08.2025
6.08.2025
29.07.2025
23.07.2025
19.06.2025
29.05.2025