Mehmet TIRAŞ
“Başörtüsü ve Laiklik” Siyasal İslamcı’larla,Kışlacılar arasındaki bitmez tükenmez tarihsel iktidar kavgalarının demirbaş konusudur.
Her seçim arifesinde de bu konuda baş solistliğe soyunurlar.
Tartışmanın fitilini bu kez iyi niyetinden ve samimiyetinden zerre şüphe duymadığımız amacı, “Cumhuriyeti Demokrasi ile taçlandırmak” olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ateşledi.
Kılıçdaroğlu’nun “Başörtüsünü” beklenmedik bir şekilde gündeme getirmesi İktidar çevrelerince ‘kör istedi bir göz Allah verdi iki göz misali’ karşılandı.
Ekonomiyi geçici de olsa gündemden düşürdüğü için hava da kaptılar.
Kılıçdaroğlu’nun başörtüsünü gündeme getirmesine gerek bile yoktu.
Çünkü:
“23 yıl sonra AKP’nin yönetiminde olan başta İstanbul ve Ankara gibi Büyük Şehir Belediyeler CHP’ye geçti ve 3,5 yıldır da yönetiyorlar...
Bugüne kadar muhalefetin kazandığı belediyelerden herhangi birinde, bir tane başörtülü kadının işten atılması şöyle dursun, baskıya maruz kaldığını duydunuz mu?”
Yok…
Böyle bir durum olsa,konu olmaz mıydı?
Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Başörtülü bacımı işten attılar, baskı yapıyorlar” diye kıyameti koparır ortalığı birbirine katardı.
Başörtüsü siyasetin gündemi olunca, doğal olarak medyada bir futbol geyiğine dönüştü.
Kılıçdaoğlu:
“Kendi kalesine mi gol attı,
Yoksa AKP’ye röveşata ile gol mü attı gibi tartışmalar gırla gidiyor.”
Erdoğan, Kılıçdaroğlu bize “gollük pas verdi” biz de gole çevirmeliyiz dese de, muhafazakâr çevreden istediği desteği görmüş değil.
Tabii ki kimin kime gol attığını veya gollük pas verdiğini seçim sonuçları gösterecektir.
“ Temel hak ve özgürlükleri” içselleştiremediğimiz ve hukuk toplumu olmadığımız sürece bu tartışmalar devam edecek..
Başörtüsü kimin konusu, başörtüsünü kim takıyor?
Kadınlar..
Halbuki kadınlar, diğer konularda olduğu gibi başörtüsü tartışmasının da içinde pek yoklar, erkekler tartışıyor erkekler karar veriyorlar.
Erillerin yönettiği İslam ülkelerinde “kadınlara ait olan çocuk doğurmanın dışında” muhatabı maalesef hep erkekler.
İran’da molla rejimine karşı bir aydır isyandalar ve kadınlar ülke genelinde sokakları mekân tuttular.
İranlı kadınların özgürlük ayaklanması Türkiye’de yaşayan kadınları da derinden etkilemekte.
Şahsım devletin sahibinin kadınlar için söylediklerini yeri gelmişken hatırlatalım:
”Dolmabahçe Ofisimden bakıyorum Kadıköy vapurundan inen kadınların kıyafetlerinden rahatsız oluyorum” sözü, kadınların “yaşam tarzına “açık müdahale değil mi?
Peşinden muktedir ve ortağı kadınların sigortası olan “İstanbul sözleşmesini” iptal etmesi.
İstanbul Sözleşmesi iptal edildikten sonra, kadınların yaşam tarzına sokaklarda fiili müdahaleler şiddete dönüştü ve peş peşe gelmeye başlamadı mı?
Kadın cinayetleri ise önlenemeyen bir başka vahşet.
İktidarın talimatı ile valiler, kaymakamlar ve iktidarın belediye başkanları kadın sanatçıların konserlerini, iptal etmekle kalmadı, ”kadın sanatçıların kılık kıyafetleri değer yargılarımıza, örf ve ananevilerimize aykırı” lakırdıları piyasaya sürmedi mi?
Siyasal İslamcılar, tarikatlar ve cemaatler konserlerin ertelenmesini bizim baskılarımız sonuç verdi diye, dinci ve iktidar yanlısı basında haberler okumadık mı?
Bunlar birer münferit olay mı?
Tabii ki değil..
Bizde laikliğin uygulaması veya uygulanmamasının tartışmaları, kadınların kılık kıyafetleri üzerinden yürütülüyor...
Aslında İslamcı çevreler kılık kıyafet üzerinden Laikliği hedef alıyorlar.
Halbuki,demokratik laikliğin uygulandığı bir ülke de kadınların nasıl giyineceği tartışılmaz..
Çünkü...
Laiklik bütün inançlı ve inançsız insanların ortak paydası olduğu gibi aynı zamanda sigortasıdır.
Laikliğin asıl işlevi din işlerini, devlet işlerinden ayırt eden vaaz geçilmez bir kavramdır.
Demokrasiden laikliği çıkartırsanız Demokrasi tek kanatlı kuşa döner.
Laikliğin uygulanmadığı bir toplumda özgür bir toplum ortaya çıkmaz.
Laiklikten vaaz geçerseniz..
Din, devlet yönetimine hâkim olur.
Demokratik laikliğin uygulandığı ülkede, devlet bütün dinlere karşı eşit mesafeli durur ve tarafsızdır.
Laik bir hukuk devletinde Diyanet İşler Başkanlığı(DİB) gibi, Sünni mezhebe ve tek dine hizmet veren bir kurum olmaz..
Zorunlu din dersi de olmaz.
Kılıçdaroğlu’nun başörtüsünü gündeme getirmesinin hemen ardından..
Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birden Alevi kesiminin sorunlarını gündeme getirmesi ve İstanbul’da bir Cem evi –Bektaşi dergâhını ziyaretinin ardından, Cem evlerine gene yasal statü verilmedi.
Ama…
Erdoğan; Kültür ve Turizm Bakanlığında Alevi-Bektaşi Başkanlığı kurma kararı aldıklarını,Alevi-Bektaşi inanç önderlerine de kurum bünyesinde kadro verileceğini açıklarken, Alevi Dedelerini hedefliyor olmalı.
Dikkat ederseniz Erdoğan, hala Cem evlerini bir ibadet yeri değil, bir kültür evi olarak görüyor ve Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlamak istiyor!..
Diyanet İşler Başkanlığı niye kültür bakanlığına bağlı değil?
Aleviler Erdoğan’ın bu önerileri ve aldığı kararları bize yönelik olsa da asıl amacının:
”Bizim üstümüzden tarikatların ve cemaatlerin devlette kadrolaşmasının önünü açmak” olduğunu söylüyorlar.
Haksız da değiller…
Alevi kesiminin endişelerini okuyunca Erdoğan’ın:”bizim neslimizi bozdular dindar ve kindar nesil yetiştireceğiz” açıklamalarını hatırladım…
Diyanet İşler Başkanlığını devlette ki protokol sırasını 52’den 10’cu sıraya çıkartılması…
Devlette kadrolaşmayı Diyanet üstünden yapması ve her yıl DİB’nın 5 bin kadro talep etmesi..
Mantar gibi açılan imam hatip okulları ve sayısını dahi bilmediğimiz kuran kursları..
Bu uygulamalar, Alevi kesimini, seküler çevreyi ve yaşam tarzlarına müdahale edilen kadınları haklı olarak tedirgin ediyor.
DİB’lığı devasa bir holdinge dönüşmüş durumda:
“ Milli eğitim ve Milli savunma bakanlığından sonra, bünyesinde en fazla 140 bin kişilik personel barındıran, üçüncü devlet kurumu ve 7 bakanlığın bütçesine eşit böylesi bir ekonomik gücü elinde bulundurması, demokratik laikliğin uygulanmasının önünde en büyük engel olarak durmasıdır.”
Toplum olarak: ”Askeri laiklikten demokratik laikliğe geçemez, temel hak ve özgürlükleri kabullenmediğimiz ve hukuk toplumu olamadığımız sürece daha çok tartışır…”
Bir arpa boyu da yol alamayız.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
22.12.2025
15.12.2025
8.12.2025
1.12.2025
24.11.2025
17.11.2025
11.11.2025
10.11.2025
3.11.2025
27.10.2025