Murat BELGE
Osmanlı hanedanından Ali Vâsıb Efendi (1903-83), anılarını yazmış. Yapı-Kredi Yayınları da bu anıları Bir Şehzade’nin Hatırâtıadıyla yayımlamış. Kitabın editörlüğünü Vâsıb Efendi’nin oğlu Osman Selâhaddin Osmanoğlu yapmış. Merek ettim, okudum. 1924’te sürülen hanedan üyelerinin çeşitli ülkelerde geçirdikleri hayat merak edilecek bir konudur. Tabii taaddüd-ü zevcat koşullarında soylar olağanüstü büyümüş, bir “aile” değil, küçük çapta bir “aşiret” gibi oraya buraya dağılmış, oralarda yerleşmişler.
Biz bu kalabalığın hepsini değil ama bir kısmını Ali Vasıb Efendi’nin gözünden izliyoruz. Ali Vasıb Efendi’nin kendisi 4. Murad’ın torunu. Onun babası da -Ahmet Nihad Efendi- Murad’ın ikinci oğlu.
Sürgün koşullarının bazı hanedan üyeleri için oldukça ağır geçtiği, sefalet koşullarında yaşayıp öldükleri söylenir. Bunu merak ediyordum ben de. İkincisi neye dayandığı pek belli olmayan bir Osmanlı “medh-ü sena”sının revaçta olduğu bu günlerde, bir Şehzade’nin zihni yapısını görmek ilginç olur diye düşünmüştüm. “Anı” türü, bu bakımdan ilginç ipuçları sunan bir türdür.
Sonuçta anılar için “ilginç” denebilir belki; ama, okumaya başlarken beklediğim özelliklerinden ötürü değil.
İngilizcede “drone” kelimesi “erkek arı” anlamına gelir. Erkek arılar kovan hayatı içinde hiçbir iş yapmıyorlar; başlıca “iş” olan bal yapımında hiçbir rolleri yok. Ama önemli bir işlevleri var; “aseksüel” olan işçi arılar değil, bu erkek arılar kraliçe arıyı döllüyorlar. Doğa onlara bu önemli işlevi vermiş, ama bunun dışında hiçbir şey yapmıyorlar. Onları yedirip içirmek bile işçi arılara kalıyor. Dolayısıyla “drone” kelimesi İngilizcede aynı zamanda “asalak” anlamında kullanılıyor.
Ali Vasıb Efendi’nin anılarını okurken bu “drone” kelimesi sık sık aklıma geldi. Vasıb Efendi sürgün öncesinde, İstanbul’da genç bir şehzade olarak askeri okula devam ediyor ve subay olmaya hazırlanıyor. Bu “subay”lığın ciddiyet derecesi herhalde şehzadeden şehzadeye değişir. Kimileri -muhtemelen birçoğu- için, belirli günlerde üniforma giyip, nişan takınıp, kılıç şakırdatmaktan öteye geçmez. Ali Vasıb Efendi henüz 21 yaşındayken sürgün yolu görünüyor ve o, birkaç yakın akrabasıyla, ilkin Budapeşte’de kalıyor. Sürgünün bu erken yıllarında pek para sıkıntısı çekmez gibi görünürler.
“Halam Behiye Sultan ile sık sık Peşte’nin muteber yerlerinde en güzel lokantalarına giderdik… Yaz mevsiminde Gerbeaud’un hayvanat bahçesine yakın, başka bir çayhanesi vardı… Bir gün öğle yemeğine Behiye halam ile Royal oteline gitmiş idik ve orada Osman Fuad amcaya resepsiyonun önünde rast gelince pek sevindim. Fuad amcam Karlsbad kürü dönüşü Peşte’ye birkaç gün bizleri görmeye gelmiş… Bir müddet Royal otelinde kaldılar ve daha sonra Buda’daki Gellert oteline indiler.” (s. 182)
Bu Budapeşte faslı. Sonra Fransa’da Nice’e yerleşiyorlar. Daha sonra da Mısır’a. Ama şu kısacık alıntıda gördüğünüz tarz bütün yerlerde aynı şekilde devam ediyor. Çiçekten çiçeğe konan kelebekler gibi kentten kente geçip “otellere iniyorlar”; durmadan birbirlerine rastlıyorlar çünkü hep aynı tip yerlerde (“en lüks” olanından) geziyorlar. Golf oynuyor, tenis oynuyor, ata biniyor, polo oynuyorlar. Derken briç oynuyor, bakara oynuyor, çeşitli hafif ya da ağır kumar oynuyorlar. Alafranga dansları hiç kaçırmıyorlar. Bir oyundan öbürüne geçiyorlar. Ziyafetler veriliyor içkiler “alınıyor”, paralar veriliyor. Bu alan ve verenlerin çoğu çeşitli ülkelerin Ali Vasıb gibi sürgün hanedanlarından. Ali Vasıb yalnız Mısır’dayken, çalışıyor! Ama bu da “çalışma”ya benzer bir şey değil. Antoniadis Sarayı’na nezaret etme görevi verilmiş. Sabah oraya gidiyor, öğleyin ayrılıyor, öğleden sonra “iş”e gittiği vaki değil. Para sıkıntısı var ve artıyor; ama herhangi bir amacı olmayan bu gezme-tozmaları engellemiyor.
Ali Vasıb Efendi’nin siyasi ya da başka türlü görüşleri var mı? “Görüş” denebilirse, Mussolini’nin İtalya’ya disiplin getirmiş olmasını çok beğeniyor. Bunu gezintileri arasında tanıştığı iki İtalya gencine de söylüyor. Ama onlar Mussolini’yi hiç sevmediklerini söyleyerek Ali Vasıb Efendi’yi şaşırtıyorlar. Hitler’den de olumlu tonda söz ediyor; “sol”dan kurtardığını söylüyor. Ancak bu anıları yazmaya 1951’de başlamış; yani savaş bitmiş ve beğendiği bu önderler yenilmiş. Dolayısıyla onlar hakkında uzun boylu övgü yok.
Bence Ali Vasıp Efendi’nin bu tavrı onun faşizan bir görüşü olduğunu göstermiyor. Düşünülüp de benimsenmiş bir ideoloji olduğunu sanmıyorum. Bir “hanedan üyesi”nin kendiliğinden (spontane) sağcılığı.
Kalabalık “Osmanoğulları” kabilesi dışa karşı “birlik ve dayanışma” içinde oldukları imgesini yerleştirmek istiyor. Ama öyle değiller, ilkin son Padişah Vahdettin ile Halife Abdülmecid birbirlerinden hoşlanmıyor ve birlikte hareket edemiyorlar. Ali Vasıb Efendi ikisinden de hoşlanmadığını saklamaya çalışmıyor. Bu arada Abdülmecid Efendi’nin de demokratik bir kültürü olmadığını görüyoruz. Onun oğlu Ömer Faruk, Abdülmecid’in en sevgili oğlu Burhanettin Efendi, hiçbiri öyle bir kültüre sahip değil. Kabilenin hepsi bu anılarda geçmiyor olabilir, demiştim. Öyle ama Ali Vasıb Efendi’nin tanıdığı ve “ülfet” ettiklerinin sayısı hiç de az değil. Dört yüz sayfayı geçen bu anılarda rastladığımız Osmanlı şehzadelerinden hiçbiri dünya sorunları hakkında daha keskin bir görüşe ( doğru olsun, yanlış olsun, yeter k, bir “görüş” olsun) sahip değil. Yani, diyeceğim, bu insanların bana da çok kaba gelen bir üslupla yurt dışına sürülmeleri, memleketi, her şeyi bambaşka bir biçime sokacak bir dehadan yoksun kılmamış.
Bu herhalde yadırganacak bir şey değil. Kralların her şeye karar verdiği çağlarda dahi bu gibi yeteneklere sahip olmayan “monarklar” görülürdü. Bu çağda, hanedanlar hemen hemen her yerde “drone” rolünü benimsemiş durumda.
Ama bizimkiler, hele bu kalabalıklarıyla, epey pahalıya mâl olurlardı.
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025