Orhan MİROĞLU-Taraf yazıları
Hikâyeyi geçen yıl Erbil’de bir Kürt siyasetçiden dinlemiştim.
ABD’nin Irak’ı işgal edeceği tarihe günler kalmışken, Saddam Irak’ın Ulusal Birliğini yeniden inşa etmenin peşine düşer.
Kuşkusuz boşuna bir çabaydı bu.
Ulusal Birliğe davet ettiği Kürtler’e ve Şii Araplar’a karşı sayısız katliamlar gerçekleştirmiş olan Saddam’ın, Irak’ta zulmün sona ereceği apaçık ortadayken, uzattığı birlik elini ne Kürtler ne de Şiilerin tutması söz konusu olurdu.
Ama diktatör dardaydı işte. Yolun sonuna geldiğini açıkça görüyordu.
Ordusuna güvenemezdi. Çünkü orduda hemen her yıl, korkuyu ve sadakati baki kılmak için en yakın arkadaşlarını darbecilikle suçluyor bu suçlamaları ülkenin tek televizyon kanalından yayınlatıyor ve her yıl silah arkadaşlarının onlarcasını idam sehpasına yolluyordu.
Nitekim işgal harekâtı başladığında, düşünülenin aksine Irak ordusu ciddi bir direniş göstermedi. Türkiye solu ve hâlâ üçüncü dünyanın diktatörlerini emperyalizme karşı mucizevî bir olay olarak gören Kemalist milliyetçiler bir kez daha yanıldılar. Onlar Amerikan işgaliyle beraber Irak’ta ordunun direneceğini ve Irak’ın ikinci Vietnam haline geleceğini düşünüyorlardı. Bu öngörüler, hiçbir gerçeğe dayanmıyordu ve bu yüzden de gerçekleşmedi. Çünkü Saddam’ın kurduğu rejim, sadece Baas Partisi taraftarlarını mutlu eden bir rejimdi ve Basçıların mutluluğu, memnuniyeti ve refahı, yüzbinlerce insanın çöllerde kumun altına gömülmesiyle mümkün olmuştu.
İzninizle yazının başında sözünü ettiğim hikâyeye döneyim şimdi.
İşgale birkaç gün kala Saddam, Mesut Barzani’yle görüşmek istediğini haber verir ve KDP liderini Bağdat’a davet eder. KDP yönetimi davetin boş, zamansız ve anlamsız bir davet olduğunu düşünür, ama Mesut Barzani, madem ki bir davet geldi, ona icabet etmek gerekir diye itiraz eder bu düşünceye, ve partisini ikna ederek Bağdat’a gider.
Saddam, Mesut Barzani’yi, sanki ülkesini işgalin eşiğine getirmiş bir diktatör gibi değil, bütün Iraklıları temsil ettiğine inanan bir ulusal lider olarak karşılar. Parmaklarının arasında tuttuğu purodan derin bir nefes çeker ve Mesut Barzani’ye Amerikan işgaline karşı birlikte mücadele etmeyi teklif eder. Mesut Barzani’ni bu teklife bir teklifle cevap verir.
“Bağdat’a, halkımın dökülen kanı içinden yürüyerek geldim. Şimdi sen benden geçmişte hiçbir şey olmamış gibi davranmamı istiyor ve işgale karşı birlikte savaşmaktan söz ediyorsun. Yarından tezi yok, bütün Irak’a demokrasi ve Kürdistan’a da otonomiyi tanıdığını kabul edersen, seninle beraber işgale karşı savaşırım, sana halkım adına teklifim budur” der.
Bu sözlerden sonra, salonda buz gibi bir hava yaşanır. Kısa bir sessizlik ânından sonra, Saddam Hüseyin kalın purosunu parmaklarının arasında bir tespih gibi dolandırarak kızgın bir yüz ifadesiyle Barzani’ye şu cevabı verir:
– Ya benim onurum, benim onurum ne olacak!
Saddam Hüseyin’in verdiği bu cevap, aslında bugün Ortadoğu’nun içinde bulunduğu değişimi durdurmak isteyen oğul Esad’ın ad, Kaddafi’nin ve İranlı mollaların da ruh halini çok iyi anlatıyor.
Demokrasi talebi, bu diktatörlerin karmaşık dünyasında yeri olmayan bir şeydir.
Ve demokrasi, bu diktatörlerin gözünde, Batılı ajanların harekete geçirdiği ve kışkırttığı nankörce bir talepten ibarettir.
Dün Saddam’ı değişime ve demokrasiye davet etmek ne kadar anlamsız idiyse, bugün Esad’ın ve partisi Baas’ın, Suriye’de demokratik değişim sürecine katkı sunmasını beklemek de o kadar anlamsızdır.
Çünkü Esad da tıpkı Saddam gibi, halkın değişim isteğini ve demokratik taleplerini, onuruna karşı girişilmiş Batı icadı bir saldırı olarak görüyor..
Doğrusunu söylemek gerekirse İkinci Dünya Savaşı’nın sonrasında başlayan süreçte ne Batı’nın ne Sovyet sisteminin Ortadoğu’da yer alan ülkelerin rejimleriyle bir sorunu vardı. Her iki sistem de diktatörlerin yönettiği ülkelerde katliamlara göz yummuştu. Hatta birçok katliamın malzemesini ve araçlarını sağlayan da Batılı ülkelerdi.
Soğuk Savaş yıllarında ülkelerin hangi rejimlerle yönetildiği değil, hangi kampta yer aldığı önemliydi.
Gelgelelim devran değişti, Sovyetler çöktü ve artık diktatörlerin kendileri de, kurduğu rejimler de sorun olmaya başladı.
Ne var ki Ortadoğu, sadece küresel gerekçelerle değişmiyor, bu değişim asıl olarak bu köhnemiş rejimlerin idaresi altında yıllardır imim inim inleyen halkların direnişi sayesinde değişiyor.
Dolayısıyla bu değişime karşı duran güçlerin, bu tarihsel değişimi görmeden hâlâ bu rejimlerden medet uman ve siyasi hesaplarını da Suriye Baas’ına ve İranlı mollalara göre yapan herhangi bir aktörün veya devletin başarılı olma şansı yoktur.
Değişim süreci bugün bütün siyasi aktörlerin ve bölgesel devletlerin ellerindeki kartları yeniden karmalarına yol açıyor.
Kaddafi’nin bütün Arapları Trablusgarb’ı savunmaya çağırdığı ve kendisini hâlâ Arap milletinin temsilcisi olarak gördüğü bir zamanda, Libyalı muhaliflerin İstanbul’da toplanmaları, aynı şekilde Esad sonrası yeni Suriye’ye karar verecek olan ulusal güçlerin yine İstanbul’da biraraya gelmesi, Filistin’de Hamas ve FKÖ arasında anlaşmanın imza töreninde Sayın Davutoğlu’nun bulunması, Türkiye’nin bu tarihsel değişim sürecini, doğru algıladığını ve tercihini de diktatörlerin ve sefil rejimlerin sona ermesinden yana koyduğunu gösteriyor.
Bu böyle de, acaba Kürtler, bu değişim sürecinde, bir çeşit Arap Kemalizm’i olan Baasçılık ve Kaddafi’yle temsil edilen üçüncü dünya solculuğu sona ererken, ne yapıyorlar?
Bu soruya doğru cevap bulunabilirse, Türkiye’de hepimizi korkutmaya başlayan bu tehlikeli şiddet sarmalının sebepleri de az çok anlaşılır hale gelir.
Sorunun doğru cevaplanması, özellikle Türkiye Kürtleri’nin geleceği açısından çok önemli.
Çünkü bu gelecek, benim görebildiğim kadarıyla tarihî miadını çoktan doldurmuş olan diktatörlerin ve rejimlerin himayesinde inşa edilmeye çalışılıyor.
Peki Kürtler, diktatörleri destekleyecek kadar çaresiz olabilirler mi?
Hiç sanmıyorum.
Bir dönem kapanırken, Kürt hareketi ideolojik değişimini ve tercihlerini pek konuşmuyor, tartışmaya yanaşmıyor ve ‘demokratik özerklik’i her derde deva bir formül olarak sunmaya çalışıyor.
Hatta Nişantaşı’nda yaşayan bazı Kürt dostu solcular, Kürtler’in icadı demokratik özerkliği, neo-liberal dünyaya tarihsel bir meydan okuma olarak gösteriyorlar ki, insan sormadan edemiyor:
Kürtler bu tarihî kavşakta neo-liberal dünyaya meydan okumak zorundalar mı?
Bu vazife hep onlara mı düşüyor acaba?
Sonra böyle bir meydan okuma mukadderse, kimlerle ittifak yapılacak?
İşte size altın kıymetinde değişim yıllarına, altın kıymetinde bazı sorular..
Haftaya aynı konuya devam edeceğim.
***
Bir hatırlatma: Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmasından sonra yazdığım yazılardan birinde, dostum yayıncı Ahmet Say’ın yolladığı bir mektuptan söz etmiştim. Aramızda dostça bir tartışma oldu ve bitti. Aradan bu kadar zaman geçmiş olmasına rağmen, bazı okurların, yayıncı ve yazar Ahmet Say’la, Fazıl Say’ın babası değerli yazar Ahmet Say’ın ismini karıştırdıklarını görüyorum. Benim o konuda yazdığım yazıların muhatabı Fazıl Say’ın babası Ahmet Say Beyefendi değildir. Bilinsin istedim.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.10.2012
3.09.2012
1.09.2012
30.08.2012
27.08.2012
25.08.2012
23.08.2012
20.08.2012
18.08.2012
16.08.2012