Serdar KAYA
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Mısır’da katıldığı bir televizyon programında, dünyadaki farklı laiklik anlayışlarından söz etti. Türkiye’de uzun yıllar boyunca bu konu üzerinde düşündüklerini ifade eden Erdoğan, neticede, devletin (inançlarından bağımsız olarak) bütün vatandaşlara eşit uzaklıkta olduğu bir laiklik anlayışında karar kıldıklarını belirtti ve Mısırlılara da bu anlayışı tavsiye etti.
Bütün bunlarda çok fazla problem yok. Ancak Erdoğan, konuşmasında, “Laik bir devlet yapısı dinsizliğin değil, herkesin dinini inandığı gibi yaşamasının teminatıdır” gibi, açıklanması daha zor olan ifadeler de kullandı.
Laikliği din ve vicdan özgürlüğü ekseninde tanımlama yönündeki bu eğilim, Türkiye’de son dönemde giderek yaygınlaşıyor. Hâlbuki, laiklik başka, din ve vicdan özgürlüğü başka anlamlar ifade eder. Dahası, her demokrasi için vazgeçilmez olan bu iki kavram, müstakil olmanın yanı sıra, birbirini tehdit edici niteliğe de sahiptir. Dolayısıyla da, karşılıklı olarak dengelenmeleri zorunludur. Zira laikliğin yanı sıra din ve vicdan özgürlüğünün de güvence altına alınmadığı (yani laikliğin dengelenmediği) durumlarda, Sovyetler Birliği ya da Türkiye örneklerinde görülen türden zorbalıklar yaşanır.
ABD Anayasasının bir parçası olan Haklar Bildirgesinin ilk maddesinde yer alan “Kongre, dinî bir kurumu destekleyen, ya da dinin özgürce icra edilmesini yasaklayan hiçbir kanun yapmayacaktır” ifadesi, bu dengenin nasıl gerçekleştirilebileceğinin çok iyi bir örneğidir. Zira ilgili ifadenin ilk kısmı (Establishment Clause) laikliği, ikinci kısmı (Free Exercise Clause) ise dini hürriyetleri teminat altına alır.
Medeniyet ithali ve kavram karmaşası
Türkiye’de yaşanan ciddi seviyedeki kavram karmaşasının doğurduğu en yaygın sorunlardan biri, laiklik, demokrasi, haklar, özgürlükler gibi kavramları gerçekte ifade ettiği anlamların dışında (ve hatta zaman zaman da birbirleri yerine) kullanmak. Tabii bu durum çok da şaşırtıcı değil. Zira bu kavramların hiçbiri Türkiye’nin kendi siyasi geleneği içinde doğmadı. Daha da önemlisi, Batı kimi dönemlerde Osmanlı’yı bu konularda reforma zorlamış olsa da, ilgili kavramlar, tarihin doğal seyri içerisinde yaşanan gelişmelerle bugüne gelmedi. Dolayısıyla, bugün, belli bir süreç sonrasında şu anda bulunduğu noktaya gelmiş olan Fransız ya da Anglosakson laiklik anlayışlarından söz etmek mümkün iken, günümüz Türkiye’sindeki politikalar için aynı şeyi söylemek zor.
Türkiye’nin laiklik geleneği, bir generalin bir tarihte Fransa’dan ithal ettiği politikaları din ve vicdan hürriyetini hiçe sayarak halka dayatması, ve sonrasında buna gösterilen haklı tepkilerin bölünmüş bir toplum ortaya çıkarmasından ibaret. Bu bölünmüşlüğün, bugün yaşanmakta olan kavram karmaşasındaki payı da büyük. Zira yapısal değişiklikleri emir ile, yani doğal süreçlerin üzerine çıkarak gerçekleştirebileceğini zanneden “cumhuriyetçi” kadronun uyguladığı dayatmalar, bir yandan toplumu kaba bir siyasi ortam içerisinde kamplaştırırken, diğer yandan da kavramları sloganlaştırdı. Hep birlikte “ilericilik” başlığı altında kategorize edilen “laiklik”, “özgürlük” gibi Batılı kavramlar, hem aynılaştı hem de yaşanmakta olan kültürel devrimin sloganları haline gelerek ucuzladı. Bu kavramlar arasındaki (hiçbir zaman tam olarak öğrenilmemiş olan) farklar iyice silikleşince, bu kelimeleri birbirlerinin yerine kullanmak dahi olağanlaştı! “Demokratik, laik, hukuk devleti” gibi tekrarlana tekrarlana anlamını hepten yitirmiş olan virgüllü ifadeler, bu sığ mirasın bir sonucudur.
Sonsöz
Türkiye Cumhuriyeti, (kronolojik sırayla ve özetle) bir bölgedeki vatandaşlarının tepesine bombalar yağdıran ve çoluk çocuk demeden hepsinin topluca imha edilmesi emrini verebilen, yoktan varedilen vergi borçlarından ötürü malına mülküne el koyduğu gayrımüslimleri tutuklayıp sürgünlere gönderebilen, şehir merkezlerinde pogromlar düzenlemekten geri durmayan, üst üste üç kez seçilmiş bir başbakanı idam edebilen, ülkenin topraklarını faili meçhul binlerce insana (taşsız) mezar eden, başörtülü insanlara iç düşman muamelesinde bulunan ve 2000’li yıllarda bile gayrımüslim yazarlara suikast planları yapan otoriter ve acımasız bir devlet iken, bugün belki de tarihinde ilk kez gerçek bir cumhuriyet olma yolunda. Bu değişim, siyasetin halka ait olduğu ve dolayısıyla da kavramların slogan olmaktan uzaklaşarak hayatın içinde reel karşılıklar bulmaya başladığı yeni bir süreci ima ediyor. Anayasanın ilk kez siviller tarafından yapılacak olmasının asıl önemi de zaten bu normalleşmede.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Resmin Yunus Emre'siydi, İbrahim Balaban
9.06.2019 - AFFET BİZİ YAVRUM
17.06.2018 - Biz Bir Toplum Değiliz
6.04.2015 - Charlie Hebdo Katliamı (5): 2005 karikatür krizi
23.03.2015 - Charlie Hebdo Katliamı (4): Hasan, Türkiye ve Kemal
16.03.2015 - Charlie Hebdo Katliamı (2): İslam ve Batı
20.01.2015 - Charlie Hebdo Katliamı (1): Avrofobi
15.01.2015 - Amerika’yı kim keşfetti?
17.11.2014 - Türk gibi düşün: Merak değil nefret et
1.10.2014 - 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimi’ne dair notlar
12.08.2014
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
Hrac Madooglu
ikidebir "darbe" kelimesini kullanip halki kandirmak istiyorsunuz ama sizin sandiginiz kadar saf degil bu millet. Hukumet yolsuzluk ve rusvet ahlaksizligina bulasti ve yakalandi. Yakalayanlar bunu siyasi amacla yapmis olabilirler. Erdogani bitirmek icin bu ise girismis de olabilirler, hic onemli degil. Hirsizlik yapmasalardi. "Vay sen neden hirsizi yakaladin? Amacin neydi?" demeden once, "sen nasil olur da hirsizlik yaparsin? Guvenimizi nasil olur da kotuye kullanirsin?" diye sorsaniza.