Sezin ÖNEY
“Sen ve ben…
Yabancı egemenliğine karşı savaşıp yeni Kolombiya’yı yaratmak…
Düşün bunu…”
Ve dünyanın en uzun iç savaşını sona erdiren kareler arasında, ironik biçimde biri kadın biri erkek FARC üyelerinin, bu temsili konuşmaları da yer aldı. Fuerzas Armadas Revolucionarias de Colombia – Ejército del Pueblo (FARC), İngilizce olarak yayın yaptığı Twitter hesabından paylaştı bu kareyi…
FARC’ın, Kolombiya halkının genelini ve kendi tabanını, barışa ikna edebilmek için kullandığı iletişim stratejisinin, müzakerelerin nihayetine gelindiğini müjdeleyen son ve en eğlenceli halkası, işte bu kare oldu.
Evet; 2012’de Küba’nın başkenti Havana’da başlayan barış müzakereleri, sonunda asıl meyvesini verdi. Aslında, bugüne gelişi sağlayan ilk temaslar, FARC liderliği ile “çocukluk arkadaşlığı” olan bir işadamının Kolombiya devleti tarafından araya sokulması ile başladı. Kolombiya’nın altı yıllık barış sürecinde, birçok badire atlatıldı ama hiçbir zaman tam bir çöküş yaşanmadı ve ipler ne geri planda, ne de kamuoyu önüne yansıtıldığı kadarıyla kopmadı. Tüm müzakere sürecinin kronolojisine şöyle bir bakarsak da, tarafların adım adım “anlaşmakta anlaştığını” görüyoruz. Yani, aslında, tüm müzakere süreci bana kalırsa bundan ibaret; bir kez, anlaşmakta anlaştınız mı ve bundan vazgeçmediniz mi, gerisi de geliyor.
İngilizce’nin 16. yüzyıldan kalma özdeyişi, “If there is a will, there is a way”; yani “İrade varsa, yol da vardır” sözü bence, çatışma çözümlerindeki müzakere süreçlerinin de kalbinde yatan sır. Bu yazı geçirdiğim Japonya’da bu söze denk gelen özdeyiş ise; “naseba naru”, 為せば成る. Edo Dönemi yani, 18. yüzyıl sonunda yaşayan şair Uesugi Harunori’nin bir şiirinden alıntı bu:
なせばなる、なさねばならぬ、なにごとも
ならぬは、ひとのなさぬ なりけり
/naseba naru, nasaneba naranu, nanigoto mo
naranu wa hito no nasanu nari keri/
“Yaparsan olur; yapmazsan, olmaz.
Eğer bir şey yapılmamışsa, kimse bir şey yapmadığı içindir”.
Japonya’nın bir şeyi yapacaksa en iyisini yapma ve asla vazgeçmeme kültürüyle yakından tanıştıktan sonra, “irade” ve “dirayetin” önemini daha iyi anladım. Türkiye’de barışın giderek uzaklaştığı bugünlerde, Kolombiya barış süreci üzerine bir dizi yazıyla, “ne olduğunu”, geleceğe ilham kaynağı olabilmesi ümidi ile kaleme alıyorum. Bize çok uzak görünen bu süreç aslında bir o kadar da yakın; öncelikle, Türkiye’de, Kolombiya barışından kıvanç duymayan yok. Zaten her şart ve koşulda barış isteyenlerin desteğini ve binlerce kilometre ötedeki bu sorunun çözümüne sevinçlerini geçtim; Türkiye Cumhuriyeti devlet erkânı da, resmen bu sürece destek verdi.
TC Dışişleri Bakanlığı’nın 26 Ağustos 2016 tarihli 200 numaralı açıklamasında şöyle denildi;
“Kolombiya Hükümeti ile Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) arasında Havana'da sürdürülen görüşmelerin bir barış anlaşması metni üzerinde görüş birliğine varılması suretiyle sonlanması memnuniyetle karşılanmıştır. Sürecin bundan sonraki aşamalarının da başarıyla nihai hale gelmesi samimi beklentimizdir.
Kolombiya'nın yarım asırdan fazla süren, 220 bini aşkın insanın ölümüne, milyonlarca insanın yerlerinden edilmesine yol açan trajik bir dönemi arkasında bırakarak huzurlu ve müreffeh bir geleceğe yönelmesini sağlayacak bu anlaşma ile bölgenin istikrarı açısından önemli bir adım atılmıştır.
Türkiye, barış sürecine Amerika Devletleri Örgütü'nün (ADÖ) Barış Sürecini Destekleme Misyonu'nda (MAPP) görevlendirdiği diplomat vasıtasıyla somut katkı sağlamaktadır. Maddi desteğini 2016 yılında da devam ettirecektir. Çatışmalardan büyük zarar gören Kolombiya'nın Orejon bölgesinde TİKA tarafından yaptırılacak ilkokul inşaatı ile ilgili çalışmalar hızla sürdürülmektedir.
Türkiye bundan böyle de barışın kalıcı olmasına yönelik desteğini çeşitli işbirliği projelerini hayata geçirmek suretiyle devam ettirecektir.”
Sadece Kolombiya’da barışa “samimi bir sevinç” duyulduğunun ifade edilmesi ötesinde, Türkiye’de devlet, yine binlerce kilometre ötedeki bir başka barış sürecinde de aktif rol aldı. Dışişleri Bakanlığı tarafından, Filipinler Hükümeti ile Moro İslâmi Kurtuluş Cephesi (MILF) arasındaki barış sürecinde de, Uluslararası Temas Grubu üyesi, yani “üçüncü göz” olarak sürece destek verildi. Ancak, ne yazık ki, iş Türkiye’nin kendisinin içine gelince, orada “çözüm mözüm yok” diye esip gürleyen bir siyaset var.
2016 başlarken de, Kıbrıs Sorunu ile beraber Kolombiya Savaşı’nın tarihe karışacağı kehanetinde bulunmuştum; açıkçası bu öngörü, sezgilere değil, verilere dayanıyordu. Her iki müzakere sürecinde de, müzakere eden taraflar çözüm yolunda büyük bir siyasi iradeye sahip ve sürece çok taraflı bir uluslararası destek var. Her iki müzakere sürecinde de taraflar, politik kültürlerinin ve içinden geldikleri yapının sosyal dokusunun bazı özelliklerini, sembolik bakımdan avantaja dönüştürdüler. Dahası, tarafların “savaştan”, “çatışmadan”, “gerginlikten” beklentisi kalmamıştı. Tersine, barışmanın, müzakereleri yürüten taraflara daha çok şey kazandıracağı psikolojisi hâkim. Bölgesel olarak da, taraflar için de miadı dolmuş ve bir külfete dönüşmüş çatışmalardan bahsediyoruz.
Bu cümlelerde vurgu, hep “iki tarafa” yönelik dikkat ederseniz; barış müzakerelerinin tarafları, Kıbrıs’ta da, Kolombiya’da da, birbirlerine eşit davrandılar, davranıyorlar. Tüm bu faktörler bir araya geldiği için Kolombiya barış müzakereleri başarı ile sonuçlandı ve Kıbrıs barış görüşmelerinin de başarı ile sonuçlanması ihtimali çok yüksek. Tabii, her iki müzakerenin de başarısına nihai olarak karar verecek olanlar halklar; Kolombiya’da 2 Ekim’de, barış anlaşması referanduma sunulacak. Kıbrıs’ta ise, barış görüşmeleri öngördüğüm gibi olumlu sonuçlanırsa gene son kararı halk verecek. Şimdi, Kolombiya müzakerelerine odaklanarak, “başarının” nasıl geldiğine bakalım. Bu ilk bölümde, Kolombiya devletini temsil eden liderliğin rolünü inceleyeceğiz. Eğer, Kolombiya devletinin siyasi iradesinde bir duraksama veya tereddüt olsaydı, bugünlere gelinebilir miydi? Bence kesinlikle hayır; o nedenle, bu sürecin (elbette başka faktörlerce de desteklenen) en önemli öğesi, bana kalırsa, siyasi irade ve niyet.
Siyasi İrade
Dediğim gibi, Kolombiya’da barışın mümkün olabilmesinin birinci derecede sorumluları, bana göre, siyasi iradeyi elinde tutan taraflar. Eğer, müzakerelerde rol alan liderler, özellikle de Kolombiya Devlet Başkanı Juan Manuel Santos Calderón bu kadar kararlı olmasaydı, çözüm gerçekten zordu.
Kim bu Santos? Neden barışmak istedi? Neden bu konuda popülaritesini ve defaten siyasi pozisyonunu riske etti? Kendisinin de ifade ettiği gibi “savaşmak, barışmaktan daha kolay”. Usta bir poker oyuncusu olduğu da bilinen Santos, siyasi hayatıyla niçin kumar oynadı?
Ekonomi eğitimi gören Juan Manuel, zengin ve tanınmış bir aile olan Santos’ların veliahtlarından. Uzun yıllar muhafazakâr çizgideki, ülkenin en çok satan gazetesi El Tiempo’nun sahibi olan Santos ailesinin oğlu olarak da, politikaya atılmadan önce gazetecilik yapmış. Kendisinin, aslında bu aileden gelmek dışında büyük bir kariyer başarısı olmamış - yani, ekonomistlik veya gazetecilik yıllarında siyasette kendi başına yükselmiş, sivrilip göz doldurmuş değil; daha ziyade İngilizcede “ağzında gümüş kaşıkla doğmuş” diye tabir edilenlerden. Merkez sağ-liberal çizgide biri. Ailesinin içinden çıkmış başka siyasetçiler de var; örneğin kuzeni Francisco Santos, önceki devlet başkanı Álvaro Uribe’nin yardımcısıydı. Juan Manuel Santos’un kendisinin de politikada asıl parlamasına Uribe döneminde, 2006-2009’da, Savunma Bakanlığı yapması yol açtı. Santos, Uribe’nin “güvenlik politikaları” konusundaki sağ koluydu. Bahsi geçen güvenlik politikaları da, FARC’ın çatışma yoluyla sindirilmesine odaklıydı.
Santos’un Savunma Bakanlığı döneminde dikkat çeken özelliği risk alan, şahin girişimlerle ön plana çıkmasıydı. Bu dönemde, Kolombiya’da güvenliğin arttığını öne sürerek bakanlığını başarılı bulanlar var; ancak, bu “güvenliğin” bedelinin, uluslararası hukukun ihlali ve faili meçhuller olduğunu öne sürenler de… Üç yıllık bakanlığı zarfında, bence Santos’un göze çarpan özelliği, dikkat çekmeyi, risk almayı seven profili; bu yönleri de, en çok Operación Jaque (Şah Operasyonu) sırasında ortaya çıktı. 2 Temmuz 2008’de gerçekleşen bu askeri operasyonun adı, satrançtan esinle konmuş. Amaç da, aralarında 2002’de FARC tarafından kaçırılan Kolombiya eski başkan adaylarından Íngrid Betancourt’un da olduğu rehineleri kurtarmaktı. Aynı zamanda Fransa vatandaşı olan Betancourt’un kurtarılması için daha önce Fransız hükümetinin de aralarında bulunduğu taraflar, askeri operasyonlar gerçekleştirmişler ve başarısız olmuşlardı. Santos, 15 rehinin kurtarıldığı bu operasyonla, “şah çekmiş” oldu ve kendisini başkanlığa götürecek yolu da açtı. Ancak, bu operasyonun da tartışmalı yönleri vardı; hazırlığı bir yıl süren operasyon için FARC’ın içine muhbirler sokulmuştu. Bu ajanların örgüt içinde yükselerek uyguladığı plana göre, Betancourt’un da aralarında bulunduğu rehineler, insani yardım yapan sivil toplum kuruluşları tarafından bir başka mekâna nakledilerek FARC lideri Alfonso Cano ile buluşturulacaktı. Bu amaçla, “insani yardım görevlisi” rolü oynayan ajanlar da, operasyonda yer aldı. Ve bu kişilerin, Kızılhaç’ın sembolünü taşıyan giysilere büründüğü öne sürülüyor; Kızılhaç gibi insani yardım örgütlerinin sembollerinin ne amaçla olursa olsun, üyeleri dışında taşınması ise uluslararası savaş hukukuna göre “savaş suçu”. Zira, bu tarz bir aldatmaca, çatışma bölgelerinde çalışan tüm insani yardım görevlilerinin, “inandırıcılıklarını yitirmelerine” neden olarak yaşamını tehlikeye atabilir.
Santos’un, riskli askeri kumarları Jaque Operasyonu ile de bitmiyor; komşu ülke Ekvador’un hava sahasını ihlal ettiği hava operasyonu da başka bir örnek. Kolombiya-Ekvador sınırından iki kilometre kadar içeride olan bir FARC kampının bombalandığı bu olayda, örgütün lider kadrosundan Raúl Reyes’in bombalamadan kaçarken bir kara mayınına basarak ölmesi de, Santos’a “nam” kazandırdı. Bu hava operasyonunun Ekvador ve bölge ülkeleriyle Kolombiya arasında büyük krize neden olduğunu da anımsatalım.
Santos’un şahinlik kariyerinde en tartışmalı noktalardan biri de, Escándalo de los falsos positivos (Sahte Rakamlar/Veriler Skandalı). 2008’den itibaren, Kolombiya Ordusu’nun, çatışmalarda öldürülen FARC üyesi sayısını şişirmek için, fakir ve zihinsel engelli kimseleri tenha yerlere çekerek infaz etmesi gibi bir şiddet dalgası başladı. Aslında, benzer olaylar 1990’larda da gerçekleşmişti; ancak, 2008’de başlayan dalgadaki faili meçhuller, daha sistematik biçimde gerçekleştirilen ve zihinsel engelliler gibi iyiden iyiye korumasız sivillerin öldürülmesi gibi tüyler ürpertici vakalardı. İlk katliam, 2008’de “iş” sözüyle kandırılarak başkent Bogota yakınlarındaki Soacha’dan alınıp, öldürülmesiyle gerçekleşmişti. Bu ilk faili meçhul olayının ortaya çıkmasıyla, Savunma Bakanı Santos da zora düştü. Santos, bu cinayetlerde hiçbir dahli olmadığını öne sürdü ve aralarında üç generalin de bulunduğu 27 askeri ordudan attı. Kolombiya Ordusu’nun FARC üyeleri ve sivillerin ölümleri arasında daha keskin bir ayrım yapabileceğini iddia ettiği bir sistemi de yürürlüğe koydu. Aynı dönem, Kolombiya Genelkurmay başkanı Mario Montaya da istifa etmek durumunda kaldı. Santos, 2009’da Savunma Bakanlığı’ndan ayrıldıktan sonra da, bu tarz faili meçhuller devam etti; 2012’ye gelindiğinde 3500’e yakın faili meçhul vakası kayda geçmişti.
Böyle bir şahin çizgiden sonra, 2010’da Santos’un başkanlık yarışı başladı. Kampanyası sırasında da, Santos barış değil, sert politikalarla FARC’ın gücünü baltalamayı vaat etti. Fakat seçimi kazandıktan sonra, FARC ile önce perde arkasından diyalog kurdu; 2012’de, Kolombiya devleti tarafından “terör örgütü” sayılan FARC ile resmi kanallardan görüşüldüğümü kamuoyuna açıkladı.
Santos, neden FARC ile görüşmeyi seçti? Kendi ifadesiyle, “FARC’a benim kadar sert kimse vurmamıştır. Ama tüm savaşlar bir noktada bitmek zorunda ve bu da müzakere yoluyla bir çözümü bulmayı gerektiriyor”. Gene Santos’un ifadesiyle aktarırsak, “Ben, hayatımın bir gününü, barış ve huzur içinde olabilmiş bir ülkeye ait olarak geçirmedim. Bu savaş, gerçekten kanımızı emdi, enerjimizi bitirdi ve bizi, şiddete bağışıklık kazanmış bir hale getirdi. Bunları bir toplum kabul etmemeli”.
Kolombiyalılar, barışa pek umutlu bakmıyordu; 2012’de Gallup’un gerçekleştirdiği bir kamuoyu araştırmasına göre, halkın yüzde 52’si barış görüşmeleri konusunda karamsardı. 2012 Eylül’ünde IPSOS’un araştırmasına göre, barış görüşmelerine olan yaklaşık yüzde 77’lik halk desteği de, sadece iki ay içinde yüzde 20 ivme kaybetmiş ve Kasım 2012’de, yüzde 57’ye düşmüştü. 2013’e gelindiğinde, başkanlık seçimlerinin yenilenmesine sadece bir yıl kalmıştı ve barış müzakerelerine destek düşmeye devam ediyordu. Hatta Gallup’un 2013 Kasım’ındaki araştırmasına göre, halkın yüzde 75’lik bir kesimi, barış görüşmelerinin durdurulması veya sona erdirilmesini istiyordu.
Santos’un popülaritesinde de büyük fire vardı. Gallup’a göre, Eylül 2012’de yüzde 60 olan destek oranı, Kasım’da yüzde 45’e düşmüştü. Bunun başlıca sebebi olarak da barış görüşmeleri gösteriliyordu. 2010-11 döneminde, yüzde 70’leri aşan oranlarda desteklenen Santos’un kendisi ise, tıpkı oyunun sonuna odaklı bir poker oyuncusu gibi, hiç istifini bozmadı ve masada dönen kartlara odaklanmaya devam etti.
“Truman ve Roosevelt de poker oynardı. Bu oyun onlara, günlük hayatı anımsatıyordu. Kazanmak için, oyunun kurallarını bilmeniz lazım; ne zaman risk almanız gerektiğini, rakiplerinizin kim olduğunu ve tabii, şans ve vizyonunuz olması gerek”.
2014’teki başkanlık seçimlerinde, az kalsın koltuğunu kaybediyordu Santos; birinci turda sadece yaklaşık yüzde 27’lik bir oy toplayabildi. Başlıca rakibi Óscar Iván Zuluaga ise yaklaşık yüzde 30’luk bir destek almıştı. İkinci turda da, Santos ve Zuluaga yarıştı ve Santos, yüzde 50’lik oy oranını kıl payı yakalayarak başkan olabildi.
Santos’un da bir zamanlar “patronu” olan eski devlet başkanı Álvaro Uribe, kendisi yolsuzluk ve derin devlet hikâyeleriyle örülü çeşitli skandallar ve anayasayı değiştirerek üçüncü kez aday olmaya çalışmasının önünün Anayasa Mahkemesi tarafından kesilmesi nedeniyle aday olamıyordu. Fakat, perde arkasından ülke politikasında büyük rol oynuyor ve hem barışa hem de Santos’a fena halde karşı. Hatta, 2014 başkanlık seçimlerinde Santos’un başlıca rakibi Zuluaga’yı destekleyen ve Santos’un ailesinden ona “anti” isimleri de içeren Centro Democrático – Mano firme, corazón grande (Demokrat Merkez-Güçlü Eller, Güçlü Kalpler) Partisi’ni kurduran da o idi. Uribe’nin, Birleşmiş Milletlerin Mavi Marmara Soruşturma Komisyonu Başkan Yardımcısı olduğunu anımsatalım.
Babası FARC tarafından öldürülmüş bir avukat olan Uribe, karizmatik bir kişilik olarak biliniyor ve hâlâ da barışın önündeki en büyük engellerden biri. Zira, halk nezdinde yüzde 70’lere varan destek oranını, 2 Ekim’deki referandumda barış anlaşmasının reddi için kullanmak için elinden geleni ardına koymuyor. Santos’un kendisinin destek oranı ise, bugün yüzde 21-25 bandında.
Barış müzakereleri döneminde, 2014’te bir generalin FARC tarafından kaçırılması gibi olaylarda hep “poker yüzünü” koruyan ve ileriye bakan Santos, tüm rakiplerine, engellere rağmen, bugüne kadar siyasi iradesinden hiç taviz vermedi. Bakalım, barış savaşında Kolombiya politikasının son güleni o mu olacak, poker masası gibi baktığı siyasetten floş royal diyerek kalkabilecek ve referandumda barış anlaşmasının onay aldığını görebilecek mi?
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTOysa Her Şey Çok Farklı Olabilirdi… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm sürecinde bazı işaretler 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUUyuşturucu kullanımı ortaokullara kadar indiyse… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBorsada vurgun nasıl yapılır? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuTürkiye neden bu kadar siyasi? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYargıda “Kin” motivasyonu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTutuklama tutkusu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİTrump Nobel'i alıp barıştan kaçarsa 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAteş hattında bir ülke: Suriye sahnesinde Türkiye 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAÖzgür Önderlikten , Özgür Topluma; 9 Ekim Komplosuna Karşı Halkların Demokratik Direnişi... 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin geleceği giderek daha az tartışılırken… 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRTürkiye yeniden karanlık film günlerine mi dönüyor? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREkonomide akıldışılık sona erdi mi? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaYPG silah bırakır mı? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDevletin sahipleri ve DEM Parti! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÇözümde tümseklere rağmen tekerlek dönüyor 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman ülkelerde adalet yok ama adalet masalları çok güzel! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyon, bir temel hak olan mülkiyet hakkının ihlali ve öneriler 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAGerçek sanık sandalyesinde 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezFenerbahçe'nin Yeni Yönetimine İlk Açık Mektup 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Kim bu Devlet Büyükleri?” 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer balkonuna havuz yapılan rezaletin perde arkası! Buna nasıl izin verildi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSiyasi değil sosyolojik, hatta psikolojik 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye’nin sosyal devletin rolünün yeniden inşası kaçınılmaz 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKaan’ın motorları ve bir soru: Türkiye’nin F-35 alması şart mıdır? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİYapıttan Yapana: Zatî olana yolculuk 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Trumpizm’in güç gösterisi nereye kadar? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“DEVLETİ ZENGİN”,”VATANDAŞI AÇ VE YOKSUL” ÜLKE… 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’dan sonra AKP dağılır 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraDevlet Millet Kucaklaşması 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayOVP’nin iç çelişkileri ve stratejik yönelimi 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNGazze Planı: Bölgesel teslimiyete giriş 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANFotoğraflar tarafsız değil 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ile Batı arasındaki “sözleşme” bozuluyor mu? 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTCumhurbaşkanı, “muhalefet”, “Kürtler” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“Siyasette zorlama yoktur!” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMeşruiyet ve toplumsal cinsiyet: Eşbaşkanla tokalaşılmadı 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçMemleketin geleceği hangi fotoğrafta? 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.04.2025
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024