Fehmi KORU
Yakınlık bazen gören gözleri görmez hale getirir.
Dün ‘Darbe’nin beyni Gülen olabilir mi? Olmasa da oldu bile’ başlıklı yazıma gelen tepkiler bu evrensel gerçeği bir kez daha doğruladı. İnsanlar böyle bir şeyi sevdiklerinin yapmış veya yaptırmış olabileceğine inanamıyorlar.
İnanamamak olağan, ama bir noktaya kadar…
Yazımda, alelacele ikamet ettiği çiftliğin bulunduğu Saylorsburg’a davet edilmiş yabancı gazetecilerden, daha önce yazısını yayımladıkları için aralarında ünsiyet olduğunu düşündüğüm İngiliz Financial Times gazetesi muhabirine, Fethullah Gülen’in, “Bizim işimiz değil” dedikten sonra, “Suçlu aranacaksa, bunu pekâla Erdoğan’ın partisi düzenlemiş olabilir” dediğine bazıları inanamadı.
Faruk Mercan da, arayı bulmak üzere Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Tayyip Erdoğan’a getirdiğim Fethullah Gülen imzalı mektubu, kitabımda anlattığım gibi, bizzat kendisinin yazmayı teklif ettiği bilgisinin doğru olmadığını, mektubun benim ısrarlarım sonucu ve eski âşinalığımıza hürmeten, yazılmak zorunda kalındığını iddia etmişti.
Doğrusu benim anlattığım gibidir.
Başarısız darbe girişimi öylelerine en kötü darbe; sonucu, dünyanın hiçbir yerinde kabul görmemek olabilir…
Üzücü, ama gerçek…
Türkiye’nin direnişi dünyada da darbeleri zorlaştıracak
Evet, darbe girişimine katılanların ‘motivasyonları’ tek bir sebebe bağlanabilecek gibi görünmüyor; özellikle TRT ekranlarından okuttukları ‘Yurtta Sulh Konseyi’ bildirisi mercek altına alındığında, ‘paçal bir kadro’görüntüsü de alınabiliyor.
Türkiye hayırlı bir iş yaptı. Bu girişimin halktan destek bulmadığı için başarısız kalması sayesinde, yalnız Türkiye’nin kendisi artık darbe yapılamaz bir ülke haline gelmekle kalmıyor; darbeleri başka ülkeler için de kolay icra edilemez bir olağan-dışılık haline dönüştürüyor.
Ermenistan’da da hafif tertip bir darbe girişimi oldu bizden sonra, darbeciler orada da zorlanıyor.
İsrail’de bile ‘darbe’ ihtimali olup olmadığı tartışılıyor. Dünkü Jerusalem Post’tan öğrendim, “Olabilir mi?”sorusu savunma bakanlığı da yapmış ‘Zionist Union’ cephesi eş-başkanı Amir Peretz’e sorulmuş… “Yok” demiş Peretz, “Biz gençlerimizi demokrasinin çıktığı günden bugüne eğittik, devletin ordudan önce geldiğini herkes biliyor. Bizde askerler, aynı görüşü paylaşmasalar bile siyasilerin aldığı kararlar istikametinde pozisyon belirler.”
Tartışıyorlar işte.
İstihbarat zaafı mı, devletin operasyon planı mı?
Girişim sonrası tartışmalarda merkezi konuyu ‘istihbarat zaafı’ işgal ediyor.
Akşam CNN-Türk’te darbeyle ilgili stratejik ve lojistik yönler masaya yatırılmışken, bir ceza hukuku profesörü (Ersan Şen) ısrarla ‘istihbarat zaafı’ konusunu hatırlatıp durdu benim izlediğim bölümde.
Sabah kalktım, baktım, Ahmet Hakan da (Hürriyet) aynı konuyu işlemiş. Okuyalım: “İSTİHBARAT DÜKKÂNI KAPATSIN: – Sabahtan akşama kadar ‘Fethullah… Fethullah…’ diye bağırıldığı… / – ‘En büyük sorunumuz Paralel Yapı’ denildiği… / – Her gün Cemaatçilere şafak operasyonları yapıldığı… / – Kayyum atanmayan tek bir yerin bile kalmadığı… / – ‘Paralel Yapı’ konusunda abartılı bir teyakkuzun söz konusu olduğu… / Bir ortamda… / Ordu içindeki Cemaatçilerin darbe girişiminden haberi olmayan ülkemizdeki tüm istihbarat birimlerinin dükkânı kapatmasını teklif ediyorum.”
Acaba?
Girişimin olduğu gün MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a, diğer binlerce devlet memuru statüsündeki kişiyle birlikte görevden el çektirilmemişse, Fidan furyanın dışında tutulmuşsa… “Neden acaba?” diye sorarım ben.
Şu ana kadar meydana gelen gelişmelere bakarak vardığım sonuç şu: Görevini fazlasıyla yapmış olmalı MİT…
Girişimin başarıya ulaşamamasında, öncesinde toplanan istihbaratın büyük payı olduğunu, sonrasında başlatılan tasfiye girişiminde de MİT’in önceden hazırladığı listelerin kullanıldığını düşünüyorum.
Hatta, “Bunlar darbeye kalkışabilirler, eğer böyle bir şey olursa, biz de şöyle davranalım” diye bir operasyon planı devlet tarafından belirlenmiş ve darbeciler düğmeye bastığında, o plan, sâdık devlet birimleri tarafından devreye sokulmuş bile olabilir…
Ne demişti Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, daha geçen gün? Şunu: “Bunlar her yerdeler, hatta adamlarını buraya bile sokmuş durumdalar…”
‘Buraya’ dediği yer, Cumhurbaşkanlığı yerleşkesi…
Herkes o sözü, “Abdullah Gül dönemini kast ediyor” diye farklı bir yöne çekti.
Oysa ne gördük, Cumhurbaşkanı, girişim sonrası ilk gözaltına alınanlardan birini, kendi yaverini, kast ediyormuş…
Yeme takıldılar
İki hafta sonra yapılacak YAŞ toplantısına bayağı kalabalık bir tasfiye listesiyle gidileceği haberlerinin, darbecilerde, planladıklarından daha önce düğmeye basma ihtiyacı doğurduğu herkesin dilinde.
Yine ‘acaba’ sözcüğü ile başlayacak bir cümlem olacak: “Acaba YAŞ’ta geniş tasfiye ve Cumhurbaşkanlığında bile adamları olduğuna dair dokundurmalar, ağızdan öylesine kaçırılmış cümleler değil de, tam da bu sonucu doğurmak üzere söylenmiş ortaya atılan yemler olmasın?”
Darbecileri “Eyvah, ya şimdi ya hiçbir zaman” noktasına o sözler getirmiş olabilir çünkü.
Nuray Babacan’ın bugünkü Hürriyet haberini okuyalım: “Alınan bilgiye göre, İzmir Cumhuriyet Başsavcı Vekili Okan Bato, soruşturma kapsamında mahkeme kararıyla bir süreden beri yapılan dinlemelerde bazı ifadeleri belirledi. Bu ifadelerin darbe hazırlığı olarak yorumlanabileceği bilgisi devletin kademeleriyle paylaşıldı. Marmaris’te tatilde olan Erdoğan’a da, bu uyarı, darbe girişimin yapıldığı 15 Temmuz günü saat 15.00’te ulaştırıldı.”
Buradan öğrendiğimiz şu: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın darbenin o gün yapılacağından öğle saatlerinde haberi olmuş… MİT’in de daha önce.
Haberi erkenden olmuşsa, neden derhal Ankara veya İstanbul’a hareket etmemiş olabilir Cumhurbaşkanı?
Devletin ‘operasyon planı’ öyle gerektirdiği için olabilir mi?
Kuvvet komutanlarının darbe girişiminin ilk saatlerinden itibaren ortada görünmemesi, her şey olup bittikten sonra ‘kurtarılmaları’ da, yine ‘operasyon planı’ gereği idiyse, hiç şaşırmam.
Darbeyi planlayanlar da bunu sonradan galiba farkettiler, ama çok geç…
Türkiye büyük bir belâyı iyi atlattı; sadece kendisi için değil, başka ülkelerdeki maceraperest askerleri de caydıracak biçimde demokrasiye büyük hizmette bulundu.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.06.2025
19.06.2025
16.06.2025
10.06.2025
8.06.2025
5.06.2025
29.05.2025
26.05.2025
22.05.2025
18.05.2025