Gökhan BACIK
Başlıktaki tırnak içindeki soru, farklı ülkelerden üniversite öğrencilerinin katıldığı Türkiye konulu bir panelden sonra bir öğrenci tarafından katılımcılara yöneltildi.
Soruya kimler nasıl cevap verir tartışmasını bir kenara bırakarak, soruya cevap ararken akla gelecek bazı konuları tartışmak istiyorum.
İlk olarak, Türkiye’de seçimle iktidarın değişmesinin mümkün olmadığı zamanların olduğunu biliyoruz. Örneğin, 1923 yılından 1950 yılına kadar olan süre, seçimle iktidarın değişmesinin mümkün olmadığı bir dönemdi.
İkinci olarak, iktidarı elinde tutan grupların seçimlere müdahalesi, baskılaması sonucu iktidardan inmeyi ret ettikleri de Türkiye tarihinde örnekleri olan durumlardandır. Mesela 1946 seçimleri böyle bir örnektir. Yine, Kenan Evren’in Cumhurbaşkanı seçildiği 1982 Referandumu da böyle bir “seçimdir”.
Biraz geriye gidersek İttihat ve Terakki’nin gücünü kullanıp seçimleri manipüle ettiği ve bu nedenle “Sopalı Seçimler” olarak anılan 1912 seçimlerini de hatırlamak gerekiyor.
Siyaset bilimi biraz jeoloji gibidir. Jeolojik olarak bir yerde büyük bir deprem oldu ise orada aynı büyüklükte deprem olma olasılığı vardır. Aynı biçimde bir ülkenin siyasi kültüründe bazı şeyler geçmişte olmuş ise aynılarını tekrar etme olasılığı her zaman vardır.
Dolayısı ile yukarıda örnekleri verilen durumların Türkiye’de yeniden yaşanması mümkündür.
Peki, kimler neden iktidarı asla bırakmaz istemez? Demokraside kaybetmek, kazanmak ve devri geçmek denilen ihtimaller vardır. Örneğin, Süleyman Demirel bir emekli olarak vefat etmiştir.
Eski Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer bugün bir emekli yurttaştır. Yine, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Yıldırım Akbulut gibi pek çok emekli siyasetçi hayatlarına devam etmektedir.
Aslında bu açıdan ANAP, DSP ve DYP önemli örneklerdir. Bu üç parti geçmişlerinde iktidar devirlerini yaşamış olmakla birlikte seçimlerde tasfiye edilmişlerdir. Bu partilerin seçimle tasfiyesi kendileri için elbette üzücü olmuştur ancak durum, Türkiye demokrasisinin başarısıdır.
Halkın bir grup siyasetçiyi önce zirveye çıkarması sonra da dibe sokabilmesi son derece sağlıklı bir durumdur.
Bu kümede farklılaşan örnek sanırım yine İttihat ve Terakki Partisi’dir. Kemal Tahir’in ünlü Yorgun Savaşçı romanının hemen başında tüyler ürpertici bir bölüm bulunur. Eski İttihatçılardan eski Vali Çerkez Reşit Bey kovalanmakta ve sonunda sokak ortasında linç edilmemek için intihar etmektedir.
Dönemin koşulları, yıkılan bir imparatorluk, kaybedilmiş savaşlar... Bütün bunların sorumluluğunu İttihatçıların üstüne atan kamuoyu algısı yüzünden pek çok İttihatçı sokağa çıkamaz haldedir.
Burada önemli bir konu da algıdır: Türkiye’de olağanüstü bir durum mu vardır? Yoksa bir zaman sonra öncekiler gibi bitecek siyasi bir devir içinden mi geçiliyor?
Pek çok muhalif, Türkiye’de olağandışı bir dönem yaşandığını ve olup bitenlerin kalıcı bir siyasi rejim ve hatta tek parti düzeni üretebileceği uyarısını yapıyor.
Halbuki, başka bir grup muhalif ise “bu günler de geçer”, “Türkiye neler gördü” havasında o kadar panik olmamış görünmektedir.
Nihayet, başka bir konu ise Türkiye’deki iktidar blokunun yapısıdır. Tartışmalar sürekli olarak Erdoğan üzerinden kurgulanmaktadır. Halbuki, bütün birincil rolüne rağmen Erdoğan ile beraber karmaşık bir rejim ile karşı karşıyayız.
Devasa Erdoğan algısına dikkatli bakınca sağında solunda gölgede kalmış pek çok farklı gruptan insanın yeni rejimin yürütücüsü olduğunu anlamak son derece kolaydır.
Örneğin, bazı ülkelerde altı aylık çocuklara pasaport vermeyerek bütün medeni dünyanın kurallarını ihlal eden diplomatlar, İslamcı değil, Kemalist’tirler. Bu kişiler, gündelik hayatlarında seküler biçimde yaşamaya devam ederken devletin Gülen cemaati ve Kürtler gibi muhalif gruplara olan sert siyasetini küçük büyük ayırmadan uygulamaktadır.
Erdoğan’ın dayandığı bu karmaşık koalisyonun önemli tarafı şudur: Pek çok farklı siyasi görüşten grup, bütün siyasi geleceğini Erdoğan’a ipotek etmiş görünüyor. Teorik olarak İslamcılıktan nefret eden hatırı sayılır bir grup, Erdoğan’ın kaybetmesine O’ndan daha fazla karşıdır.
Dolayısı ile Erdoğan’ı destekleyen bu gruplar, iktidar değişikliğine endişeyle bakacaklardır. Dahası, bu gruplar, dıştan Erdoğan rejimi gibi görünen ancak içeride kalıcı bir devlet rejimine dönüşen bir durumu memnuniyetle karşılayacaklardır. Çünkü aynı gruplar, Erdoğan’dan sonra bile devam edecek kalıcı bir rejim arzulamaktadır.
Devletin içini bilmemize imkan yok. Ancak dıştan görüldüğü kadarı ile Batıcı grupların güç kaybettiği bunun yerine milliyetçi, Batı karşıtı, Avrasyacı ve İslamcı grupların etkisini artırdığı söylenebilir.
Eğer bu koalisyon bozulmazsa şeklen seçimlerin olduğu ama iktidarın değişmediği bir Türkiye kurgulamak, “devlet” için mümkündür.
Ancak böyle bir Türkiye’nin nasıl finanse edileceği, güvenliğinin hangi dış politika ile sağlanacağı da ayrı sorunlardır.
Yazarlar
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.11.2025
1.11.2025
26.10.2025
19.10.2025
14.10.2025
4.10.2025
14.09.2025
7.09.2025
1.09.2025
24.08.2025