Hüseyin ÇAKIR

Ateşi düşürüp normalleşmek
19.09.2013
2026

 Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaşanan sıcak günler Türkiye’yi de “vurdu”, “ateşi yükselenler” halüsinasyonlar görmeye başladı! Akıl ve mantık çelişkileriyle dolu, vesayet rejimini anımsatan senaryolar ortalığa saçıldı.

Dünya liderleri arasında bir başbakan, Batı dünyası ekonomik krizle boğuşurken, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da rejimler çatırdarken, üç seçim üst üste iktidar olan “Müslüman demokrat” bir partiyle sağlanan siyasi istikrar yolundaydı.

Askerî vesayet rejiminin iktidardan düşürülmesi, devletin yeniden yapılanması yolunda adımlar atılıyorken; Müslüman dünyaya, “İslam ve demokrasinin”, İslamcılığı savunan bir parti iktidarı ile nasıl uyumlu ve örnek bir model olacağı konuşulurken, nazar mı değdi, ne olduysa oldu.


Siyaset dili, siyaset yapma tarzı, devlet refleksleri geri döndü. 
Değişen durum sindirilemedi sanki. Daha ileriye adım atmak yerine, yakın ve uzak maziden ruhlar çağırılmaya başlandı. Kamuoyu araştırmaları iktidarın oyunun yüzde elli civarında olduğunu göstermesine rağmen, “iktidarı kaybetme” korkusu adeta paranoyaya dönüştü.

Buluttan nem kapar hâle gelenler, Mısır’daki darbeyi kendilerine yapılmış varsayarak, darbe senaryoları ve darbeciler aramaya başladılar.

Hükümetin içeride ve dışarıda gerçekleştirdiği önemli atılımların, ayartıcı bir ‘euphoria’ya (‘zafer sarhoşluğu’na) yol açtığını, sadece ikballerini, geleceklerini, elde ettikleri konumlarını düşünen, ‘yalakalıkta sınır tanımayan bazı kişilerin hükümeti yanlış yönlendirdiklerini, hatta bir çıkmaz sokağın eşiğine sürüklediklerini gözlemliyorum.


Hükümetin, akl-ı selim sahibi, donanımlı insanların samimi bir dille yaptıkları uyarıları dikkate almaya, bütün kesimlere açılmaya, bunun için de önyargısız, ötekileştirmeden ve bütün farklılıklara saygı duyan, farklı kesimlerin kendilerini ifade etme kanallarını açık tutan kucaklayıcı bir dil ve söylem geliştirmeye ihtiyacı var.
” (Yusuf KaplanYeni Şafak, 13.10.2013)


HERKES DEVRİMİNİ BEKLEDİ


Arap Baharı
’yla birlikte “devrim rüyası görenlerin ruhları harekete geçti.

İktidarı kaybedenler, hiç iktidar olamamış olanlar, iktidar da olup da, nasıl yönetecekleri konusunda kararsız olanlar... kendi “devrimleri” için kavgaya tutuştular.

Bir kıvılcım gerekiyordu, “devasa yangınları, bir kibrit çöpü başlatır” sözündeki gibi, İslami devrimcilerdarbeci ulusalcılarsosyalist devrimciler, hatta “yeşil devrimciler”, “o ânı” bekliyorlardı! Sanki.


Gezi Parkı
’nda ağaç kesilmesine karşı Yeşil ve Çevrecilerin oturma eylemine müdahale, çadırlara dökülen benzin ve çakılan bir kibrit “o ânı” başlatmış oldu!

İktidara, iktidarını pekiştirme, her türlü muhalefete, muhalifliğini gösterme fırsatı doğmuştu.Devletliğini unutmaya başlayan devlet, bilinen bütün yüzüyle sahnedeydi.

İktidar hırsıyla yanıp tutuşanlara sınıf ve statü atlamak için fırsat çıkmıştı. Kraldan çok kralcılar;gazeteciler, yazarlar, işadamları, akademisyenler, bürokratlar... Hayallerini gerçekleştirmek için ateşi harladılar.


Hazır kıtalar
, senaryolarına göre harekete geçmişti. Korku bulutları oraya buraya üflendi,korkuluklar dile geldi. Her seçimden önce “iktidara geliyoruz” hayali gören bir korkuluk,iktidarın yıkılacağı tarihi bile açıkladı.

Siyaset, ölüm kalım savaşı, kefen giyerek cenge çıkma nidalarıyla yapılır oldu.

Ağzını her açan önüne geleni mezara gömüyor. İktidar yıkılıp, iktidarlar kuruluyor. Demokrasi, demokratik mücadele yöntemleri bir kenara atıldı.

Muhalefet iktidarı, iktidar muhalefeti tehdit ediyor.

Muhalefet tehditlere sokak eylemleriyle karşılık veriyor, iktidar, devletin/polisin gücünü sonu ölümlerle bitirilecek biçimde bastırmak için kullanıyor.

Siyasal rekabet ve mücadelenin yerini mini “iç savaş” görüntüleri aldı.

Ölüm ve cinayetle birlikte, sabıkalı devlet/polis ve iktidarla kavga, ideolojik “kan davası”na dönüştü.


G3 canlı yayıncılığı 
yapan TV’ler izlendiğinde, bambaşka bir Türkiye manzarası karşınıza çıkıyor, ‘ana akım medya’yı izlediğinizde başka bir Türkiye. İktidar ve yayın organları, bu yayınlardan ve atılan “geyik” tweetlerden darbe geliyor, direnişçi/eylemciler, polis saldırılarından “işte faşizm” sonucu çıkartıyor.


ORDUSUZ DARBE OLUR MU?


Ordu işin içinde olmadan nasıl darbe yapılır?
 Orduda darbe faaliyetleri var ise, onu ortaya çıkartmak da iktidarın görevi. Ayrıca NATO içinde, Batı dünyası ile iç içe bir ordu, kafası esince darbe yapabilir mi? Silivri’de yatan askerlerin hemen hepsi NATO karargâhından geçmiş generaller, NATO karşı çıksaydı bu generalleri cezalandırmak bu kadar kolay olur muydu?

Askerî darbe olur mu olmaz mı meselesine gelince: Ordular var olduğu sürece darbe yapmak isteyenler hep olacaktır. İspanya’da Albay Tejero gibi .


Darbeleri önleyecek ve darbeci zihniyetini marjinalleştirecek olan, özgürlük alanlarının genişletilip modern demokrasinin kurum ve kurallarının sağlıklı işler hâle getirilmesidir.

Bir an önce politikada, normalleşecek adımlar atılmalı. Bu koşullarda doğru dürüst seçim kampanyası yürütülemez.

İktidar, eleştirileri ciddiye almalı...

Öküz altında buzağı arama komploculuğundan vazgeçilmeli...

Kutuplaştırma sonucu iktidara ve devlete derin güvensizlik oluştu. Bu durumu ortadan kaldıracak olan iktidarın mevcut politikalarını değiştirmesidir.


Yeni kabine oluşumu normalleşme için fırsat olabilir.

Sonuçta, gerilim ve cepheleşmenin kazananı olmaz, kazandıklarını sananlar da kaybederler ve bedel ödemekle yüz yüze gelirler.



[email protected]

Twitter: @huseyincakir1

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar