İhsan DAĞI
Muhafazakar kitleler, kısa bir molanın ardından tarihsel ‘normal’lerine geri döndü.
Otoriter devlete övgü, hayali bir Osmanlı yüceltmesi, dini referanslarla meşrulaştırılan lidere itaat, Batı karşıtlığı, yenilikten ve değişimden korku, kadını toplumsaldan dışlama… Muhafazakarlığın alamet-i farikaları.
Devlete sahip olduktan sonra ne demokrasi gerekir memlekete ne hukuk
Muhafazakarlığın özellikleri arasında devletin kurumlarını, kurallarını, en başında da anayasasını ‘muhafaza’ etmek gibi bir kaygı yok. Bu toprakların muhafazakarlığı öyle ‘kitaba’ uygun bir tür değil. Çok sevdikleri bir ifadeyle ‘bize özgü’ bir ‘şey.’ Kökleri geçmişe dayanan kurum ve kurallar, anayasa, toplumsal uzlaşı ve geleneğin savunusu pek umurlarında değil.
‘Kişiselleşmiş iktidar/devlet’ fikrine itiraza dayanan ‘klasik muhafazakarlık’ bu topraklara uymaz. Bizimkiler, devlet deyince ‘kişi’yi anlar, sultan veya başkan, fark etmez. Dolayısıyla soyut, herkese ait, herkesi eşit gören bir devlet anlayışları da yoktur. Devlet, ‘sultanın veya başkanın iradesi’dir sadece. ‘Devletleşmiş kişi/kişileşmiş devlet’ ayakta kaldığı sürece kurumların veya kuralların teker teker yıkılması onların muhafazakarlığına ters bir durum değildir.
Türk muhafazakarlığı, bir adım daha gidip özdeşleştiği lider üzerinden devlet denen ‘şey’in bizatihi kendisi olduğuna ve devletin kendisine ‘ait’ olduğuna inanır. ‘Ötekiler’, ya köksüz Batıcıdır ya da komünist veya şimdilerde olduğu gibi seçkin.
Otoriteye, yani kendilerine itaat etmeyenler haindir, ajandır, işbirlikçidir, toplumlarına, tarihlerine yabancılaşmıştır. Devlete sahip olduktan sonra ne demokrasi gerekir memlekete ne hukuk.
Çağdaş Türk muhafazakarlığı budur.
İçe kapanan bir hareketin ve de ülkenin keşfedebileceği tek şey ‘yerli ve milli’dir
Ve Türk muhafazakarlığı son yıllarda kendini yeniden keşfediyor. ‘Yerli ve milli’ söyleminin ‘evrensel standartlar’ın yerini aldığı bir dönemde bu şaşırtıcı değil. Ulaştığı kitlesellik ve devletin ideolojik aygıtlarının topyekun desteği bakımından Türk muhafazakarlığının ‘altın çağı’nı yaşadığı söylenebilir. Ama bu ‘altın çağ’da bile ne bir entelektüel varlık ortaya koyabilmiştir Türk muhafazakarlığı ne de kültürel bir ürün. Siyasal hegemonyasına, toplumsal görünürlüğüne, tükettiği kamu kaynaklarına rağmen kültürel ve entelektüel bir çölleşmeye tekabül ediyor muhafazakarlık bugün.
İçe kapanan bir hareketin ve de ülkenin keşfedebileceği tek şey ‘yerli ve milli’dir; yani, hamaset, gerçeklikten kopuş, Çetin Altan’ın ifadesiyle “Türk’e Türk propagandası.” Propagandadan da ne kültür çıkar ne fikir.
Batı ekseninde dans
Oysa, 2000’li yılların başında muhafazakarlıkla değişimi, demokrasiyi, sivilliği ve Avrupa Birliği’ni sentezleme çabalarına tanık olmuştuk. Bu dönemde, 1950’lerden beri etrafında toplandıkları merkez sağ siyasetin etkisizleşmesiyle kendilerine önder edindikleri İslamcı siyasal seçkinlerin ‘pragmatizm’i muhafazakarlara da bulaşmış olmalı ki yeni siyasal temsilcilerine uygun bir yeniden konumlanma arayışına girmişlerdi. Liderin ve partinin değişen söylemi muhafazakar tabanda yankılanmış, iktidar, ilk yıllarında, demokrasi dedikçe taban da demokrasi ister olmuştu. İnsan hakları, çoğulculuk, hatta Kürt sorununun çözümü bile muhafazakar tabanda destek bulmuştu.
Bu pragmatist dönüşümün en ilginci Türk muhafazakarlığı ve İslamcılığının kimlik inşa süreçlerinin ana kaynağı ‘Batı sorunu’ ekseninde yaşandı.
Batı’yı hep ‘öteki’ olarak kodlayan, ona yabancı, hatta, düşman bir medeniyet olarak bakan muhafazakarlar ve İslamcılar Batı’yla aniden barıştı. Oysa, Osmanlı Batılılaşmasına da karşıydılar cumhuriyet modernleşmesine de. Batılılaşma, sekülerleşme ve hatta modernleşme ‘öz medeniyet’le yabancılaşmaktı. Dahası, bu süreç İslamcıları olduğu kadar muhafazakarları da politik ve toplumsal merkezden dışlıyor, ait olmadıkları bir toplum yaratıyordu. İslamcılar bağıra çağıra, muhafazakarlar sessizce Batı’ya ve Batılılaşmaya muhalefet etmişti.
1990’ların sonunda ‘politik pragmatizm’ bu tarihsel karşıtlığı yıktı (bir süreliğine de olsa). Kemalist-seküler seçkinlerin Batı’yla kurduğu ‘tarihsel blok’ çökmüş, Türkiye’deki İslamcılığın ve Kürt hareketinin yükselişinin kaynağı olarak Batı görülmeye başlamıştı. Geleneksel Batıcılar Batı’dan kopuyordu. Boşluğu, yeni ittifak arayışındaki İslamcı seçkinler doldurdu. Kısa sürede ülkenin en hızlı ‘Batıcılar’ına dönüştüler. Devletin baskısını gördükçe, Ankara’dan yönetenler onları dışladıkça Brüksel’e bakmaya başlamışlardı. Hala kültürel bir Batılılaşmaya mesafeliydiler elbette, ama öncelikleri politikti. Partileri kapatılıyor, dernekleri yasaklanıyor, başörtülü kız çocukları üniversitelere alınmıyordu.
Batı bir korunaktı. Eleştirdikleri Türk modernleşmesi Batı’yı aynı zamanda bir korunak olarak inşa etmişti çünkü, ulaşılması hedeflenen muasır medeniyet. İşte şimdi ona ihtiyacı vardı İslamcı elitler ve muhafazakar kitlelerin.
Tutturdukları ‘reform, AB üyeliği, küreselleşme ve piyasa’ söylemiyle ‘şüpheci’ Kemalist-sekülerlere karşı Batı’yla yeni bir blok oluşturdular. Muhafazakar kitle bu ittifakın tabanında tarihsel Batı karşıtlığını hemen unutuverdi. AB gerekçeli reformlarla iktidarları tahkim, muhaliflerin direnç odakları pasifize ediliyordu. İşte bu koşullarda dünün Batı karşıtlarının AB üyeliğine desteği zirve yapmıştı.
1990’ların sonundan 2011’e kadar ülkenin en radikal Batıcıları yeni ‘İslamcı-muhafazakar blok’tu. AİHM’e onlar gidiyor, küreselleşmeyi onlar savunuyor, AB üyeliğine onlar sarılıyordu.
Bu yakınlaşma Batı’nın korunaklarına ve araçsallığına ihtiyaç duymayacak kadar güçlendiklerinde bitti. İçerde kurulan hegemonya dışsal dayanaklara gerek duymuyordu artık. Yeniden genetik kodlara dönülebilir, bu defa da ‘Batı karşıtlığı’ içerdeki hegemonyayı tahkim etmek için araçsallaştırılabilirdi.
Türk muhafazakarlığı başladığı noktaya döndü, muhafaza etmeyi başardığı tek şey, şimdilik, iktidar.
Yazarlar
-
İsmet BerkanTrump’ın Gazze Planının Ak Parti çevresinde yarattığı derin çatlak 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasOrtada aslında bir ‘plan’ yok 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsıl sorunumuz TL değil dolar enflasyonu 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTrump kuzulara şah olunca… 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
13.01.2025
10.05.2024
11.04.2024
8.04.2024
3.01.2024
25.12.2023
13.12.2023
16.10.2023
9.10.2023
17.06.2023