Münir AKTOLGA
NEDEN «BİZ BİZE BENZERİZ»!...
İÇİNDEKİLER
İŞİN KÖKÜ NERELERE DAYANIYOR..
NEDEN BİZDE «SOL SAĞ»DIR !..
OSMANLI DEVLETİNİN HALÂ YAŞAYAN MADDESİ VE RUHU ÜZERİNE..
YA TARİHSEL DEVRİM..
KİMİZ BİZ, NEDEN „KENDİMİZE BENZERİZ » !..
DEVLET VE BİREY..
OSMANLI HER DÖNEMDE HEP İLERİCİ BİR RUHA MI SAHİP OLMUŞTUR..
ANCAK KENDİ KARŞITINI YARATARAK VAROLABİLİRSİN..
VE 27 MAYIS : « KARŞI DEVRİMMİ YOKSA ÖZGÜRLÜKLER ORTAMI YARATICISIMI..
12 MART, 12 EYLÜL VE SONRASI..
TÜRKİYE SOLUNUN DİYALEKTİĞİ..
1923’te “Cumhuriyet’in kuruluşu”, Tanzimat’tan I.Meşrutiyet’e, daha sonra da 1908 “Jöntürk Devrimi’ne” kadar çeşitli aşamalardan geçerek gelişen Osmanlı’daki “burjuva devrimi” sürecinin zaferi miydisizce; 1923’te, niteliksel olarak yeni bir devlet-bir burjuva cumhuriyeti mi- kurulmuşoluyordu böylece, böyle mi düşünüyorsunuz siz!..
Sizi bilmem ama ben böyle düşünmüyorum! Ben, “Cumhuriyet Devrimi’ni” de, tıpkıTanzimat, I.Meşrutiyet ve 1908 “Jöntürk Devrim”leri gibi OsmanlıDevleti’nde gelişen biribirine zıt iki “devrim” sürecinin (yukardan aşağıya doğru, “batılılaşma” adı altında başlayan ve bugün bile halâ “ulusalcılık” adı altında devam eden, “Oryantalizm” kökenli kültür ihtilali süreci ile, buna zıt bir şekilde aşağıdan yukarıya doğru gelişmeye çalışan sosyal devrim sürecinin) bir parçası-aşaması- olarak görüyorum. Nasıl ki, bir Tanzimat Fermanı’yla birlikte Osmanlı Devleti birden niteliksel olarak değişerek “batılı bir devlet”, ya da bir burjuva cumhuriyeti-devleti haline gelmediyse, 1923’te Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte de Osmanlı Devleti hemen öyle bir “batılı”- “burjuva devletine” dönüşüvermemiştir!!. Yani, 1923 bir nitelik değişimi olayı (bu anlamda, “batılılaşma”- ya da burjuva devrimi süreçlerinin tepe noktası) değildir. Osmanlı Devleti, bu tarihten sonra da, bir Osmanlı cumhuriyeti olarak yaşamaya devam etmiştir!. Bugün Türkiye’deki sınıf mücadeleleri de, son tahlilde, cançekişerek de olsa halâ yaşayan bu yapının kendi içindeki “batılılaşma”-burjuva devrimi süreçlerinin son perdesinden başka birşey değildir!. 2007’de, son Osmanlı Padişahı’nın tahttan indirilmesinden sonra (!) Devletin nitelik değiştirmesini- Devleti burjuvaziye kaptırmayı-bir türlü içine sindiremeyen Osmanlı artığı “batıcı” görünümlü “ulusalcı” Devlet Sınıfı mensupları ne yapacaklarını şaşırmış vaziyettedirler! Çünkü, aşağıdan yukarıya doğru gelişerek zirveye yaklaşan burjuva devrimi süreci artık diyalektik karşıtı olan “kültür ihtilali sürecini sona erdirmekte, ya da kontrol altına almaktadır.
Her devrim bir tür “kıyamet”tir aslında! Çünkü, böyle dönemlerde ölüler de mezarlarından kalkarak katılırlar hesaplaşmaya!. Bugün Türkiye’de olan da bu değil midir!. Bütün bir Osmanlı tarihi adeta yeniden canlanıyor bilinçlerde. Biz kimiz, neyiz, nereden-nasıl geldik buraya; dün ne idi, dünü yapan güçler kimlerdi; bütün bu sorular yeniden soruluyor. Fatih’ten II.Mahmut’a, II.Abdülhamid’ten Jöntürklere-İttihatçılara ve de Kemalistlere kadar, tarihi yapan-daha doğrusu bu tarihsel tiyatroda daha önce rol almış olan- bütün o kişilikler birer birer kıyam ederek-dirilerek- ayağa kalkıyorlar ve sorgulanıyorlar! Çünkü insanlar bugünün dünün içinden çıkıp geldiğini anladılar artık. Bu yüzden de, dünün o karanlık labirentleri içinde kaybolup giden bugüne ilişkin gerçeği arıyorlar!
Ama bu yeterli değildir! Çünkü, dün bugünün içindedir! Yani, sadece tarih kitaplarının içinde bulamazsınız dünü! Dünü yapan-yaratan aktörler, tarihsel süreklilik içinde yeni biçimleriyle bugünün içinde yaşarlar. Bu, her çocuğun anne ve babasının genlerini kendi içinde taşımasına benzer bir yerde. Bu nedenle, eğer bugünün içindeki sınıf mücadelelerinin diyalektiğini bilmek istiyorsanız, aynı anda, hem dünden bugüne, hem de bugünden düne doğru seyahat edebilmeyi başarabilmeniz gerekir. Çünkü, dün bugünün içinde olduğu gibi, bugün de dünün içinden süzülerek günümüze gelmektedir.
Şimdiye kadar hep, “kralın çıplak hali” bu diye onun kılık değiştirmiş şekillerini gösterdiler bize! Bizler de hep hayalet taşladık! Bu nedenle, şu an şaşırıyor olsanız da, içinizden, “o kadar da değil” deseniz de, bir an için, bütün bu söylediklerimin doğru olabileceğini düşünün, bakın neler olurdu o zaman:
1-Bir kere, sınıf mücadelesini saptıran bütün o kafa karıştırıcı “solcu”-“sağcı”-“Kemalist” “bakış açılarının”, “teorilerin”, “ideolojilerin” hepsi bir anda yok oluverirlerdi bu durumda! Öyle ya, eğer gerçekten benim dediğim gibiyse durum, yani bugün Türkiye’de cereyan eden mücadele, son tahlilde, Cumhuriyet adı altında halâ varlığını sürdüren Osmanlı Devleti’ne (ve Devlet sınıfına) karşı burjuvazinin başı çektiği bir sınıf mücadelesiyse[1], o zaman, bu mücadelede kimin “ilerici”, kimin “gerici” olduğu da daha işin başında apaçık ortada olacaktır. Ve örneğin, biz de o zaman, Devlet’i[2]ve Devlet sınıfı unsurlarını “kapitalizme karşı olan küçük burjuvalar, asker-sivil aydın zümre” olarak değerlendiren, “onlar da, ortak düşmana-burjuvaziye- karşılar” diyerek Devlet’le ittifak kurmaya çalışan, onunla aynı saflarda yer alan bir “Türk solu’nu” tartışıyor durumda olmayacaktık; yani, “Türkiye’de sol neden sağdır” deme ihtiyacını duymayacaktık!.. Çünkü saflar apaçık ortada olacaktı bu durumda! Herkes, burjuva devrimcileri olarak tarih sahnesine çıkan kültür ihtilalcisi İttihatçılar ne kadar “ilerici”- “solcu” iseler, bugünkü “solcuların” da o kadar “ilerici-solcu” olduğunu anlıyor-görüyor olacaktı!. Ya da tersine, “solcular”, bugünkü gibi “tarihsel devrimci”-kültür ihtilalcilsi Devletçi-“solcu” değil, gerçek anlamda bir sol’u temsil ediyor olacaklardı!..
2-Kürt meselesi de bambaşka bir boyuta indirgenmiş olacaktı bu durumda, Tıpkı Türk meselesi gibi! Bugün tarih kitapları bize Osmanlı Devleti’nin Tanzimat’tan sonra “Osmanlı” kimliği altında yeni tip bir “Osmanlı vatandaşı” yaratma çabalarını enine boyuna detaylandırarak anlatırlar. 1908’ den sonra Jöntürkler’in (daha sonra da Kemalistler’in) Devleti-Osmanlı’yı-yukardan aşağıya doğru bir “Türk” bilinci yaratarak “Türkleştirme” çabaları da yer alır o kitaplarda; ama hiçbir tarih kitabında bu “Türk” kimliğini ve “ulusunu” yaratmaya çalışan o instanz-Devlet, ya da sınıf- hakkında yeterli bilgi bulamazsınız! Hiçkimse de, “bu nasıl bir “Devlet’tir” ki, varlığı kendi “vatandaşından” önce geliyor” diye sormaz! “Nasıl oluyor da varlığı kendinden menkul bir Devlet-kendini “burjuva devrimci” olarak tanıtan bir Devlet Sınıfı- daha sonra kendisine uygun bir vatandaş-“Türk vatandaşı”-ve “ulusu” yaratabiliyor, bu nasıl iştir” diye sormaz! Bu “burjuva devrimci Devlet” olma sıfatını ona kim-nasıl vermiş diye sormaz, soramaz[3]! Soran olursa da onu hemen “zındık” diye aforoz ediverirler!!.
Benim bütün hayatımı değiştiriveren bu soruyu zamanında ben sordum ve de halâ sormaya devam ediyorum! Bütün o tarihçi geçinenlerden de-eğer cesaretleri varsa tabi(!)- pozitivizmin kalın surlarının arkasına gizlenmeden cevap istiyorum bu soruya! Olabilir mi böyle birşey? Eğer 1923 Cumhuriyeti bir burjuva devriminin sonucu ise, yani bu tarihte Osmanlı Devleti nitelik değiştirerek bir burjuva cumhuriyeti haline gelmişse, o zaman nedir bu daha sonraki “Türk kimliği” ve “Türk ulusu” “yaratma” çabası!!..
1-Ortada bir ulus ve onu yaratan bir burjuvazi olmadan nasıl olmuştur da bir burjuva devrimi olmuştur?
2-Etnik anlamda “kimlik” denilen şey, özünde, bilinçdışı kültürel bir oluşumsa eğer (ki öyledir), ve bu da ancak tarihsel gelişim içinde aşağıdan yukarıya doğru kendiliğinden gelişerek ortaya çıkabilirse, yukardan aşağı doğru, planlı-bilinçli-modernist bir çabayla yaratılmaya çalışılan o nevi şahsına münhasır “kültür”-“kimlik”-ve “ulus” nedir o zaman? Sakın bana “bilişsel kimlikten” bahsetmeyin! Çünkü ben de o zaman size, “neydi peki o kafatası ölçme” çabaları falan diye soruveririm!!..
Bırakalım artık “Devleti kurtarma” adına katlanılan bu eziyeti! “Batılılaşıyoruz”, “Türklük bilinci”, “Türk ulusu” yaratıyoruz derken, kendi kültürüne-benliğine yabancılaşmış, ne olduğu belirsiz, halka karşı olmayı modernist bir kimlik (“laikçilik”) olarak tanımlayan bir kitle yarattınız sonunda! Bir de tabi, buna karşı reaksiyon olarak oluşan “solcu-ilerici” bir “Kürt” kimliği yarattınız! Ve bu ikisi çatışıyor şimdi görünüşte!
Ama bir de, bütün bu görüntülerin altında kendi mecrasında akıp gelişen bir mücadele var ortada. Kökleri ta 16.yy’ın ortalarına kadar dayanan ve çeşitli aşamalardan geçerek günümüze kadar gelen bir mücadele bu..Bu nedenle, yukardaki tabloya onu da eklemek gerekir. Yani, bir yanda, maddesiyle bugün artık cançekişiyor durumda olsa bile, yarattığı bütün o “kimlikleriyle”-yani ruhuyla-halâ ayakta olan-yaşamaya devam eden- Osmanlı Devleti’nin-Cumhuriyeti’nin- onun “sağ” ve “sol” kanatlarının-müttefiklerinin, diğer yanda ise, burjuva devriminin güçlerinin yer aldığı bir mücadeledir bu.
Bu yazi dizisinde tarihe-tarihimize bu gözle bakarak günümüze ilişkin bir tarih ve kimlik bilinci yaratmaya çalışacağız..
İŞİN KÖKÜ NERELERE DAYANIYOR?..
16.yy’ın ortalarından itibaren, önceleri yavaşyavaş, ama daha sonra, özellikle de ikinci Viyana kuşatmasıbozgunundan sonra, muazzam bir yapısal değişim süreci başlar OsmanlıDevleti’nde. Batı’da kapitalizmin gelişmesine paralel olarak dış dinamikte meydana gelen değişiklikler iç dinamiği de etkileyerek aktif hale getirince, üretici güçlerin gelişmesini engelleyen merkezi Devlet otoritesi zayıflamaya başlar. Üretici güçlerin gelişmesiyle Devlet’in güçten düşmesi, merkezi yapının zayıflamaya başlaması aslında karşılıklı olarak biribirini etkileyen-tetikleyen, hızlandıran- süreçlerdir. Ve öyle olur ki, zaman içinde, “Yönetenler” ve “Yönetilenler’den” oluşan klasik Osmanlı toplumsal yapısının içinde kendine özgü yeni bir sınıf-“orta sınıf”- daha oluşmaya-boy göstermeye başlar. Müslüman kesimde “eşraf”-“ayan”, gayrımüslim kesimde ise, “kocabaşı”, “çorbacı”, “knez” vb. olarak adlandırılan mahalli liderlerin ortaya çıktığı ve güç kazanmaya başladıkları, özel mülkiyetin gelişmeye başladığı, Batı ülkeleriyle ticaretin gelişmesine paralel olarak yeni bir protokapitalist-tüccar sınıfının ortaya çıktığı kendine özgü bir gelişme-uzun vadede de kapitalistleşme- sürecidir bu.
Tabi, merkezi otoritenin zayıflamasına paralel olarak, yer yer derebeyileşme-feodalleşme de olur ve büyük boyutlara ulaşır. Öyle ki, 19.yy’ın başlarına gelindiği zaman, Osmanlı Devleti eskiden olduğu gibi tek bir merkezi otoritenin kayıtsız şartsız egemenliğine dayanan bir güç-bir devlet-değildir artık. Devlet gene durmaktadır yerinde, ama bunun yanı sıra şimdi iki önemli güç daha vardır ortada (bakın, Reayanın hiç sözü bile edilmiyor!). Herbirinin kendine özgü orduları bulunan, iç işlerinde bağımsız hale gelmiş “büyük ayanlar”-derebeyleri, ve artık protokapitalist unsurlar haline gelmiş olan diğer Müslim-gayrımüslim mahalli liderler (eşraf-daha küçük ayanlar, çorbacı, kocabaş vb). Bundan sonra süreç artık bu üç unsur arasındaki ilişkilerle-karşılıklı etkileşmelerle ilerleyecektir. Tabi bunlara bir de dış etken-dinamik olarak batılı ülkeleri ve Rusya’yı ilave etmek gerekir.
19.yy’ın başlarından itibaren (II.Mahmut’la birlikte) artık iyice, “batılılaşarak” kendini kurtarma psikolojisi içine girmiş olan Devlet-Devlet sınıfı- yüzüne bir batılılaştırıcı “ilerici güç” maskesi takarak, eski “tarihsel devrimci” günlerini hatırlatır bir şekilde yeniden kükremeye çalışır; artık “ademi merkeziyetçi” hale gelmiş olan mevcut yapıyı değiştirerek onu yeniden merkezi tek güç haline getirebilmek için uğraşır. Asar, keser, ne ayan bırakır ortada ne mültezim, bunların hepsini yok eder, yerlerine Devlet memurlarını atayarak yeniden eski-güzel günlere dönme hayalini kurar!. Yani, artık kabına sığamaz hale gelen üretici güçleri tahrip ederek minareyi tekrar eski kılıfına sokmak için elinden geleni yapar. Ama artık çok geçtir. Tarihin akışını geriye döndürmek imkânsızdır!
Bir süre sonra bu gerçeği o da- Osmanlı Devleti de- görür. Öyle ki, yok etmeye çalıştığı o orta sınıf olmadan vergilerini bile toplayamaz hale gelmiş-felç olmuştur Devlet! Çaresiz kıvranmaya, mevcut duruma uygun yeni bir çözüm üretmeye çalışırken, adeta hayat ona Dimyad’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olmanın ne kadar anlamsız olduğunu ispat etmektedir!.. Nitekim, hayat Osmanlıya, “Devleti kurtarmak” için tek yolun olanı olduğu gibi kabul ederek, üretici güçlerin gelişmesiyle oluşan yeni maddi gerçekliğe uygun yeni bir üst yapı oluşturmaktan geçtiğini gösterir! Tarihsel olarak gelişmiş olan yapısal değişikliklerle-yani iç dinamikle- bununla birlikte ortaya çıkan yeni dış faktörleri-yani dış dinamiği de veri alarak yeni bir yaşam yolu geliştirmek zorundadır o. Ancak bu şekilde, sürecin bir adım önüne geçerek, Devleti bu yeni duruma uygun olarak yeniden organize etme-yaşatma olanağını bulacaktır.
İşte, Tanzimat’la birlikte başlayan sürecin özü budur. Yani, “ilerici” Osmanlı Devleti, nevi şahsına münhasır bir çabayla, “Rus ve Japon örneklerinde olduğu gibi”, yukardan aşağıya doğru üretici güçleri-kapitalizmi geliştirmek için başlatmıyor o “reformlar” sürecini! Başka yolu kalmadığı için, mecbur olduğu için yapıyor bunları! Yani burada, “reformları” ilan eden “ilerici” bir Devlet falan yok ortada!!.. Osmanlı, aşağıdan yukarıya doğru gelişerek eski üst yapıyı zorlayan iç dinamiğin, ve de, batılı devletlerin temsil ettiği dış dinamiğin zorlamasıyla, önünde başka yol kalmadığı için, yeniden “tarihsel devrimci” kılığına girerek bu yola giriyor-bir anlamda, “çağdaş” bir “tarihsel devrim” atağıyla kabuk değiştirmeye çalışıyor! Burada Osmanlının yaptığı, bir yandan, bütün engellemelerine rağmen durduramadığı süreci-hayatın önüne koyduğu maddi gerçekliği- kabul etmek zorunda kalırken, diğer yandan da, yaşamı devam ettirme mücadelesinde, gelişen yeni duruma uygun olarak yeni bir üst yapı (“modern”-“batıcı” bir görünüm) oluşturmaya çalışmaktan ibarettir. Bu yüzden de, burada “ilerici” olan iç ve dış dinamiklerdir-gelişerek artık eski kabına sığamaz hale gelen üretici güçlerdir, Devlet değildir! Devlet, aslında süreç boyunca hep gerici bir rol oynamaktadır. Onun yaptığı, önce üretici güçlerin gelişmesini engellemeye çalışarak, sonra da, yeni duruma uyum sağlayıp yeni bir biçim altında (“batılı bir devlet” görünümü altında) varlığını kamufle ederek- yukardan aşağıya bir hamleyle ömrünü uzatmaya çalışmaktan ibarettir.
Bu süreç-Tanzimat’la başlayan Osmanlının “modernleşmesi” süreci-döneme damga-sını vuran güçler arasında-iç ve dış dinamikler arasında- tarihi bir uzlaşmadır aslında. Öyle ki, görünüşe bakılırsa, Osmanlı’ya da merkezileşip güçlenme alanında yeni perspektifler sunmaktadır.
Tanzimat Fermanı Müslim-gayrımüslim, bütün Osmanlı vatandaşlarının “eşitliğini” temel alıyordu. Ne demekti bu? Osmanlı’nın bundan anladığı, kendi tebaasını oluşturan insanları-Reaya’yı- ayan’a (büyük Müslüman ayanlara) bağlılıktan kurtarmaktı! Artık insanlar, direkt olarak Devlete bağlı bireyler-vatandaşlar olacakları için, arada başka bir “sınıfın” varlığına-aracılığına da gerek kalmayacaktı! Osmanlının hesabı açıktı: O, kendisine rağmen, aşağıdan yukarıya doğru olan evrimin sonunda ortaya çıkan süreci, Tanzimat’ın yukardan aşağıya doğru “modernleşme-batılılaşma” hamlesiyle kendisi için-merkezileşerek yeniden güçlenmek için-kullanmaya çalışacaktır!
Kendisine siyasi rakip olmadıktan sonra, ticaretle uğraşan, mülk sahibi olan, bu arada batılı devletlerle de iş ilişkileri kuran bir orta sınıfa karşı değildir o-yani Devlet! Onun tek korkusu, içerde kendisine rakip bir gücün-Müslüman bir orta sınıfın ortaya çıkmasıdır[4]. Bu yüzden de, “modernleşme” sürecini Devleti güçlendirerek eski güçlü-görkemli günlerine yeniden dönmek için bir vasıta-bir fırsat gibi görür (süreci bu şekilde kendine doğru yontarak değerlendirir)! Yani hinoğlu hin bir gericilik yatar onun “modernleşme-batılılaşma” çabasının-hamlesinin altında! “Reformlar”mı diyordunuz “alın işte size refomları” der Osmanlı! Bunu derken de içten içe güler hep! “Aptallar” diye düşünür, “kendi elleriyle beni güçlendirecekler” der! Aşağıdan yukarıya doğru gelişen üretici güçleri-ve dış dinamiği-bu şekilde kontrol altına alabileceğine inanır ve bunun için çaba serfeder..
İşte tam bu nokta aslında tarihimizin gerçek anlamda bir kırılma noktasıdır. Bazıları der ki, “Osmanlı, yabancı devletlerin zoruyla girmiştir” bu sürece. Yani “batılılaşma”, “modern-leşme”, “reformlar” falan hep dış dinamiğin zorlamasıyla gerçekleşen şeylerdir. Bunlara göre, iç dinamik diye birşey yoktur zaten Osmanlı’da! Kimisi de, batılı devletlerin rolünü de kabul etmekle birlikte, Devlet’in “tarihsel devrimci”, “ilerici” geleneğine bağlar herşeyi-bunlara göre, “anti feodal” olduğu için “ilerici”de olmuş olur Devlet-! “Osmanlı, “tarihsel devrim” geleneğine uygun olarak yukardan aşağıya doğru bir burjuva devrimi sürecini başlatmaktadır”! “Tanzimat, İslahat Fermanı, Birinci Meşrutiyet ve sonra da 1908 Jöntürk Devrimi derken, bu süreç (yani burjuva devrimi süreci) 1923’ de Kemalist Devrim’le zirveye ulaşarak tamamlanmıştır”! Dikkat edilirse, burada da hiç iç dinamikten bahsedilmez! Zaten, Devlet’e devrim yaptıran bu anlayışın temelinde de, içerde burjuva devrimini yapacak bir gücün-potansiyelin bulunmadığı-yani iç dinamiğin olmadığı tesbiti yatar. Eşrafmış, ayanmış, toprak ağasıymış, bunlar hep “feodal unsurlardır”. Tüccar mı, “zaten halk düşmanıdır” o da!. Devlet ise, “devrimci-ilerici” padişah II.Mahmutla birlikte ayanlara-derebeylerine karşı “anti feodal” bir mücadeleyi başlatıp, Tanzimatla bunu taçlandırarak burjuva devrimi sürecini tetikleyendir! Bütün o Jöntürk kökenli “Kemalist”, “solcu”-“ilerici” aydınların tarih bilincinin temeli-çıkış noktası budur işte: Devleti burjuvazinin yerine koyarak ona burjuva devrimi yaptırmaktır bunların çabası! Tarih bilinci-bilgisi böyle olunca, o zaman 1950 de “karşı devrim” oluyor tabi!. Bugünkü “Ergenekon” mantığının altında yatan “ikinci kurtuluş savaşı” anlayışının özü budur! Bu durumda herşey, bütün bir tarihsel gelişim süreci tersine dönmektedir. Buna, “batılılaşma” adı altında yapılan kültür ihtilâlinin sonuçları da eklenirse işin bugün neden çığrından çıktığı apaçık ortaya çıkar. Bugünlere gelişin hikâyesi buralardan geçerek oluşur..
Evet, insanlar kendi tarihlerinin ürünüdür. Hem tarihin konusunu-maddesini,objesini oluşturur onlar, hem de onu-tarihi-yapan sübje olurlar. Bu nedenle, bugün-bugünü yapan güçler- öyle havadan paraşütle inmiyorlar bu topluma! Kendi tarihleri-tarihsel evrimleri- içinden süzülerek geliyorlar. Eğer günümüz Türkiye’sine de bu açıdan bakarsak, karşımıza çıkan tabloyu şöyle açıklayabiliriz:
İki güç-taraf-var bugün Türkiye’de. Bunlardan biri, “batılılaşma” adı altında başlatılan bir “tarihsel devrim” süreciyle kendisini yenileyen Osmanlı Devleti’nin-Devlet sınıfı’nın günümüzdeki “modern” temsilcileridir. Bunlar, tarihsel evrimleri içinde dün II.Mahmut’tular, sonra Jöntürkler-İttihatçılar-Enver Paşa’lar, Talat’lar- oldular, sonra da Kemalistler ve bugünkü türevleri![5]Diğeri ise, DP’nin açtığı yolda bugün AK Parti ile temsil edilen Anadolu kapitalizminin güçleridir. Bunlar, daha önce Osmanlı’nın o Reaya’sıydılar, Osmanlı toplumunun içindeki çevre güçleri-yönetilenleri idiler. Daha sonra, bunların içinden, aşağıdan yukarıya doğru bir gelişme dinamiğiyle yeni bir “orta sınıf” palazlanmaya başladı. “Eşraf”, “ayan” dendi o zamanlar bunlara. 17.yy dan sonraki Osmanlı tarihi bu “orta sınıfla” Devle’tin mücadeleleri tarihidir bir yerde. Bunların içinden gayrımüslimlerin temsilcisi olanlar milliyetçi burjuvalar haline gelerek Balkan devletlerinin kuruluşlarına önayak oldular. Müslüman orta sınıf ise, bir türlü kaderini Devlet’ten ayıramadı. Müslümanlık bağı ve gayrımüslimlerin ayrılmaları sürecinin yarattığı merkezkaç kuvvetinin etkisiyle (ve de tabi dış tehlikenin etkisiyle) bilinçdışı olarak ortaya çıkan merkezçekim kuvveti bunları hep Devlet’le etle tırnak gibi birarada tuttu; hem biribirilerinin kuyusunu kazmaya çalıştılar bunlar, hem de bir türlü biribirlerinden ayrılamadılar. Kurtuluş savaşı da bu iki gücün işbirliğiyle yapıldı. Biryanda Osmanlı artığı güçler-Kemalistler, diğer yanda da Anadolu orta sınıfı, bu iki gücün önderliğinde yapılır Kurtuluş Savaşı. Ve bu ikisinin arasındaki ittifakın ürünü olur yeni devlet. Fakat zaferden sonra Osmanlı paşaları müttefiklerini-orta sınıfı-bir yana iterek iktidarı tek başlarına ele alırlar. Kurtuluş Savaşı’nı birlikte yaptıkları insanlara II.Mahmut’u hiç aratmayacak şekilde hayatı zindan ederler!. Birinci Meclis’teki itilip kakılan İkinci Grup olur bunlar-“orta sınıflar”-, sonra da TCF ve Serbest Fırka deneyimleriyle bir çıkış yolu aramaya çalışırlar. O zamanlar, “Osmanlı’nın bilinen ayanlar’ı” denir bunlara. Dönemin kendine özgü kapitalist-protokapitalist unsurlarıdır bunlar. Ama daha sonra, 1950’ lere gelinirken artık burjuvalaşma sürecinde epey mesafe katetmişlerdir. Ve 1950’de, dış dinamiğin de yardımıyla iktidara gelirler.[6]
Kökleri-kaynağı- ta 16.yy’ın ortalarına kadar uzanan bu mücadele, değişik biçimler altında gelişerek günümüze kadar gelmiş olsa da, özünde, zamana yayılarak gelişen bir kapitalistleşme-burjuva devrimi mücadelesidir-sürecidir..
YARIN
NEDEN BİZDE “SOL” SAĞ DIR!...
[1]Aslında sadece bir “sınıf mücadelesi” değildir bu, aynızamanda kültürel bir mücadeledir de! Yani, “batılılaşma adıaltında başlayan kültür ihtilâline karşıkendi kültürünü ve bu zemin üzerinde oluşan ta-rihsel kimliğini yeniden kabul ettirme-egemen kılma mücadelesidir- bir tür özgürlük mücadelesidir. İşte bunun içindir ki, günümüzde burjuva devrimcileri kendilerine “muhafazakâr demokrat” diyorlar!..
[2]„Devlet“ kavramınıbüyük harflerle yazıyorum, çünkü bu „Devlet“ , nevi şahsına münhasır bir başka Devlettir, OsmanlıDevletidir o!..
[3]Gerçek anlamda bir burjuva devrimcisi olmayla yukardan aşağıya doğru devrim yapmaya çalışan modernist, elitist bir „tarihsel devrimci“-kültür ihtilalcisi- olmak arasında çok fark vardır!.
[4]Devletin rakibi ancak Müslüman orta sınıf olabilirdi, çünkü gayrımüslimler zaten Tanzimat’a kadar Devlet kademesinde görev alamıyorlardı. Devlet katına çıkmak için din değiştirmek gerekiyordu..
[5]Devletin diğer-Abdülhamid’i bayrak edinen- “İslamcı” kanadı yenik düştüğü için onu burada saymıyorum! Anadolu kapitalizminin güçleri bir yerde zaten o zeminin-geleneğin diyalektik anlamda inkârı olarak ortaya çıkmışlardır..
[6]“İktidara gelirler” ama Devlet halâ Osmanlı’nın-Devlet Sınıfı’nın elindedir!.Sadece bu çelişki-ikilik bile herşeyi açıklamaya yeter! İki ayrı sınıfı temsil eden iki ayrı instanzdır burada söz konusu olan!..
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023