Osman CAN
Kuvvetler ayrılığı sloganıyla esasen arzulanan sonuç şudur: 1961 Anayasası ile birlikte bu ülkeye dayatılan siyasi iktidar-devlet ayrımı devam etsin. Siyasi iktidar demokratik seçimlerle işbaşına gelse de asla devlete egemen olmamalıdır. Meclis ve hükümet dışında devletin tüm erkleri ve kurumları demokratik meşruiyetin dışında yer almalı, ittihatçı-tekpartici zümreye özgülenmelidir.
YENİ yıla çözülmesi gereken pek çok sorunla, ama çözüme yönelik daha güçlü inanç ve beklentilerle girdik.Yeni Anayasa’nın daha fazla sürüncemede bırakılmayacağı bilgisi iyimserliği artıran diğer önemli bir nokta.
Ama herkes böyle görmüyor.
Türkiye’nin geleneksel siyaset anlayışının ötesinde bir siyasal perspektife sahip olamayan ve bu nedenle de Türkiye’nin eski siyasal düzeninin sahip olduğu denge mekanizmaların devre dışı kalmasını sorun olarak görenlere bakılırsa 2012 kötü geçmiş. 2010 referandumdaki evetler bu kötülükte önemli pay sahibiydi. Zira hayır kimileri için Kemalist hegemonyanın devamını sağlamakla kalmayıp AKP’den kurtulmayı mümkün kıldığından hayırlı bir sonuç doğurabilirdi. Daha naif kimileri için ise hayır eski Kemalist hegemonya ile demokratik temsil arasındaki savaş veya kriz dengesinin devamını sağlıyordu ve denge her zaman iyiydi... İdealleri bulundukları pozisyonları
Hiç bir zaman çoğunluk olamayacağını bilen birinci grubun, sistemin demokratikleştirilmesi yerine azınlık hegemonyasının peşinde koşma dışında bir vizyonu yok. Hukuk, demokrasi, barış, özgürlük, emek gibi kavramlarını bu arayış uğruna kirletmekten çekinmezler.
İkinci grup içindekiler bu kavramları kullanırken samimidirler. Ancak abartılı idealizasyonun ve gerçekçi olmayan beklentilerin yarattığı körlük, onları sürekli bir karamsarlığa itmekte, toplumun kendilerinden uzaklaşıp ilerlemesini de idealden uzaklaşma ve “kötüye gidiş” olarak yorumlarlar. Körlüğün ileri safhasında da, ideal demokrasiden uzaklaşmaktansa faşizmin güvenli limanında demirli bir şekilde beklemeyi tercih edebilirler. Zir ona aşinadırlar ve huyunu suyunu bilirler. Farkında olmasalar da onların idealleri sadece bulundukları pozisyondur ve bu pozisyon her daim statüko ile birliktedir.
Taşlamaya var, yok etmeye yok
Bir üçüncü grup ise evet dediğine pişman olanlar. Bunlar statükoya verilen savaşın içinde yer aldılar. Ama seçkincilikleri baki kaldı. Yeni demokratik siyasal güçlerin onların çizdiği doğrultuda gitmesi demokrasinin gerçekleşmesinin tek koşuluydu ve böyle olmayınca, onlar da ikinci gruba yaklaştılar. Paradoksal bir şekilde bunlar da statükonun devamından yana ilan edilmemiş bir tutuma girdiler; bir bakıma şeytanın taşlanmasına evet dediği halde, şeytanın yok edilmesine karşı çıktılar.
Her üç grup da 2012’nin kötü geçtiğinde hemfikir ve her üç grup da son ayların kuvvetler ayrılığı tartışmasının arkasında yer alıyor.
Bu nedenle de bu kesimlerin kuvvetler ayrılığı talepleri, sadece bir muhalefet sloganına dönüşüyor, gerçek zemininden uzaklaştırılıyor, kuvvetler ayrılığı ilkesi bu nedenle özünü kaybediyor.
‘İktidar devlete egemen olmasın’
Kuvvetler ayrılığı sloganıyla esasen arzulanan (ama 3. grubun farkında olmadığı) sonuç şudur: 1961 Anayasası ile birlikte bu ülkeye dayatılan siyasi iktidar-devlet ayrımı devam etsin. Siyasi iktidar demokratik seçimlerle işbaşına gelse de asla devlete egemen olmamalıdır. Meclis ve hükümet dışında devletin tüm erkleri ve kurumları demokratik meşruiyetin dışında yer almalı, ittihatçı-tekpartici zümreye özgülenmelidir. Bu talebe saygı duyulmayacağı gibi, tartışılması dahi abesle iştigaldir.
Faşizm ya da nasyonel sosyalizm
Biz demokratik bir kuvvetler ayrılığının temel esaslarını ortaya koymaya çalışalım. Demokratik bir sistemin birinci temel özelliği sadece egemenliği millete ait kılmaz, kullanımını da doğrudan veya dolaylı olarak millete bırakır. Yani kuvvetler ayrılığını konuşmak için, egemenliğin tüm görünüm biçimiyle millet tarafından kullanılması gereğini içimize sindirmemiz gerekir.
Bu yoksa demokrasi yoktur. Bu ilke geçerli değilse, “egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir” diye diye pekala faşist veya nasyonal sosyalist olunabilir. Zira faşizm ve nasyonal sosyalizm egemenliğin millete ait oluşuna itiraz etmezler. Bizde meclis adeta darbeyle feshedilip (1.4.1923) yerine tek parti diktatörlüğü inşa edilirken veya darbe ile meclis ve hükümet ortadan kaldırılıp, demokratik temsilin yasama yetkisinin en fazla çeyreğini kullanmasına izin verilirken de hicap duymadan “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” denir... ‘Meşruiyet için yeterli değil’
İkinci temel özelliği yasama, yürütme ve yargı erkinin millet tarafından kullanılıyor olması, devletin tüm birimlerinin demokratik temsil organları üzerinden millete bağlanmasıdır. Buna demokratik meşruiyet kuralı denir. Bir devlet organının sırf anayasada yetkilendirilmiş olması, meşru olması için yeterli değildir. Bu yetkinin bir zincirin birbirine bağlı halkaları gibi millete bağlanması zorunludur. Bu yoksa, demokrasi de yoktur. Bu yüzden 1961 ve 1982 Anayasalarının sadece yapılış usulü değil, esası antidemokratiktir. Kuvvetler ayrılığındaki handikap
Üçüncü temel özelliği ise şudur: Günümüzde egemenlik ancak temsil ile kullanılır. Ancak temsil bir iktidar yoğunlaşmasına yol açıp halka zarar verebilir. Bu durumda egemenlik halkın değil belirli bir azınlığın veya sermaye grubuna geçebilir. Bunu engellemek için de egemenliğin kullanımının farklı organların eline verilmesi ve bu şekilde devlet iktidarının dengeli bir şekilde kullanılması gerekir. Bu da kuvvetler ayrılığı ile mümkündür.
İşte burada bir handikap vardır: Eğer tüm erkler millete dayanacaksa, milletin çoğunluğu üç erki de kullanabilecek demektir. Peki çare nedir? Bunu sineye çekmek olabilir. Zira iktidarların demokratik temsil organlarında temerküz etmesi yanlış sonuçlar doğurabilir, ama azınlık bir zümrenin elinde birikmesi daha yıkıcı etkiler yaratır. 1925-1950 arası Türkiye’si buna iyi bir örnektir.
Bir iki kuvveti demokratik meşruiyetin dışına çıkarmak olabilir mi? Bu durumda egemenlik parçalanır ve millete ait olmaz. Milletin yetkilendirmediği organlar, milletin büyük bir çoğunluğuna karşı zümre çıkarlarının takipçisine dönüşür.
Demokratik meşruiyet yerini ideolojik meşruiyete bırakır. Siyasal denge, demokratik temsil ile azınlık zümre iktidarı arasında olur. Darbelerle oluşturulan ve 52 yıldır Türkiye’ye hakim olan yapı da budur.
Peki ne yapılmalı?
Bu sorunun cevabını bir sonraki yazıya bırakalım.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.03.2021
9.01.2021
20.07.2020
12.07.2020
23.06.2020
20.06.2020
20.06.2020
24.04.2019
18.01.2017
1.02.2015