Osman CAN

Osman CAN
Osman CAN
Tüm Yazıları
Gauk’un isyanını önemsemek lazım
1.05.2014
2008

 İki Almanya henüz birleşmemiş. Sovyetler dağılmış olmakla birlikte Doğu Almanya’nın anayasal düzeni değişmemiş. Sadece çok partili hayata izin verilmiş.

Doğu Almanya’da komünizmle mücadelede bedeller ödeyen bir gelenekten gelen “Hıristiyan-muhafazakâr” Gauck, seçimlerde çoğunluğu elde etmiş vaziyette. Komünist Parti iktidarda değil. Lakin onun düzeni ve sağladığı iktidar ayrıcalıkları devam ediyor. Gauck ve partisi iktidara geldiği halde komünist anayasal rejimi değiştirebilecek çoğunluğu yok. Sovyetlerin dağılmasının ardından görünür iktidarını devam ettiremeyeceğini gören Komünist Parti, kendi ideolojisini, ülkeyi kontrol imkanlarını ve kendi siyasal seçkini olan “nomenklaturayı” anayasal güvenceye bağladıktan sonra, kısmen serbest seçimlerle oluşturulacak bir parlamentoya da izin vermiş. Ancak bu parlamentonun anayasayı değiştirmesi için üçte ikilik bir çoğunluğa ulaşması gerekiyor. Doğu Almanya’nın temel kanunlarının tamamı da Komünist Parti tarafından yapılmış vaziyette. Gauck ve partisinin yasama yetkisini kullanarak yaptığı her bir değişiklik, düzen muhafızı bir Anayasa Mahkemesi tarafından değiştirilemez Komünist Parti ilkelerinin belirlediği anayasasına uygunluk denetimine tabi tutuluyor.

Oldukça muhafazakâr olan Gauck, yine kendisi gibi muhafazakâr özellikleri ağır basan halkından önemli ölçüde destek alıyor. Ancak, mevcut anayasal düzenin hamiliğini yapan kurumlar, üniversiteler ve tabii Komünist Partisi’nin amansız muhalefetiyle karşı karşıya. Oligarklar, Sovyet realizminin önemli sanatçıları ve yine nomenklaturaya destek verme karşılığında kendini toplumun çoğunluğu karşısında korumaya alan bazı kesitler, Gauck ve partisine karşı ontolojik bir savaş içine girmiş durumda. Gauck ve partisi kendisinin varlığına yönelmiş ve illegaliteye de bulaşmaya başlayan bu muhalefete karşı anayasal çerçevede gerekli önlemleri almaya başlıyor. Eski düzen unsurlarına karşı mücadele ediyor. Nomenklaturanın yoğun yaşadığı Doğu Berlin’de Gauck’a karşı protesto eylemleri başlıyor.

Günün birinde, tarihsel, kültürel ve ekonomik nedenlerle Alman muhafazakârlığının iktidarından hazzetmeyen, dolayısıyla nomenklaturayı stratejik ortağı olarak gören “İslami-muhafazakâr” bir ülkenin Cumhurbaşkanı Doğu Almanya’yı ziyaret ediyor.

Ve nomenklaturanın kalelerinden biri sayılan bir üniversitede bir konuşma yapıyor. “Açık” ve “liberal” sözcüklerini hak eden bir yer olmayı bir kenara bırakın, liberalizme dair bir kavramsal tartışmanın dahi cesaret gerektirdiği söz konusu üniversitede, söze “Bu üniversitenin açık ve liberal görüşlerin yeri olduğunu duydum” diye başlıyor…

“Son zamanlarda birçok kişiden, demokrasiye tehdit oluşturduğu şeklinde algıladığı bir yönetim üslubundan ötürü hayal kırıklığı, burukluk ve öfke ifade eden sesler de duyuyoruz” diye devam ediyor. Kendi stratejik ortağı olanlardan tek taraflı olarak dinlediklerinin hakikat için yeterli olduğu inancıyla başladığı konuşmasını şu cümlelerle sürdürüyor: “İnsanların nasıl bir yaşam tarzı benimsemeleri gerektiğine ilişkin bir müdahale söz konusu olduğunda, hayatları üzerinde daha güçlü bir gizli servis kontrolü amaçlandığında, sokak protestoları zor kullanılarak bastırıldığında, hatta bu yüzden insanlar canlarından olduğunda, itiraf ediyorum bu gelişmeler beni korkutuyor…”

İslami-muhafazakâr ülkenin, bizatihi kendisi nomenklaturadan ve diktatörlükten çok çekmiş Cumhurbaşkanı, Komünist Partisi’nin iktidardan düşmüş seçkinlerini, oligarkları, Sovyet sanatının temsilcilerini, eski ayrıcalıklı sınıfları, ırkçıları, faşistleri ve onlarla ittifak kuran demokrasi karşıtı bloku bir bütün olarak “liberal”, “demokrat” ve “eleştirel bakış açısına sahip özgürlükçüler” olarak nitelendirip “dostça” Gauck’u eleştirdiğinde, Gauck’un ne demesini beklersiniz? 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar